derse, halimiz ne olur?"
'"Kazığın ucuna otururuz," dedi St. Illod'un Baş
rahihi ve sesini bir parça yükselterek, '"bunu du
yuyor musun, Roger Bacon? Duydun mu bunu?"
Papaz pencereden onlara doğru ilerledi, pusulayı daha sıkı tutuyordu.
'"Hayır! Hayır! " diye yalvardı. "Falcodi ile ol
maz ... İngiliz yüreğine sahip, Foulkelu Papamız bunu yapmaz. O akıllıdır ... o bilgedir. O benim yazdığım her şeyi okur. Foulkelular buna kesin
likle izin vermezler."
'"Kutsal Papa başka bir şey, Kutsal Kilise başka,"
diye bağladı Roger.
'"Ama ben ... bunun Büyü Sanatı olmadığına
ben
tanıklık edebilirim," diye devam etti Papaz. '"Bu optik sanattan başka bir şey değil - sınama ve deneyden sonra akıl, dikkatinizi çekerim. Ben bu
nu kanıtlayabilirim, üstelik düşünmeye cesaret eden adamlar arasında benim adımın da bir ağırlığı vardır."
'"Bul onları!" dedi bet bir sesle Salernolu Roger.
"'Bütün dünyada yalnızca beş ya da altı kişiler.
Yakılırken bağlanacakları kazıktaki küllerin ağırlığı beş pound bile çekmez. Ben böyle adam
ların - katledilişlerine tanık oldum."
'"Bundan vazgeçmeyeceğim!" Papazın sesi ihtiras ve ümitsizlikle çatlak çıkıyordu. '"Bu Aydınlığa karşı işlenen bir günah olur."
'"Hayır, hayır ! Bırak, bırak! Varro'nun küçük hayvanlarını kutsayalım," dedi Thomas.
Stephen öne doğru uzandı, kabın içinden yüzüğü
nü çıkardı ve parmağına taktı. "Oğullarım," dedi,
"göreceğimizi gördük."
"Bu büyü değil, yalnızca sanat," diye ısrar etti Papaz.
"Hiçbir şeyi değiştirmez. Meryem Ana Kilise
si'nin gözünde biz insanların görmesine izin veri
lenden fazlasını görmüş bulunuyoruz."
"Ama gördüğümüz Yaşam' dı - yaratılan ve kutsa
nan Yaşam," dedi Thomas.
"Cehenneme bakmak, çünkü bununla suçlanacağız -bunu yaptığımız kanıtlanabilecektir- yalnızca din adamlarına özgüdür bu."
"Ya da azizeliğe giden yolda, herhangi bir ebenin kolayca açıklayabileceği nedenlerle, kansızlıktan yemyeşil kesilmiş bakirelere ... "
Başrahibin yarı kalkmış eli Salernolu Roger'ın taşkınlığını kontrol altına aldı.
"Din adamları bile, Cehennemde, Kilise'ııin orada olduğunu bildiği şeyden fazlasını göremez. John, şeytanlara olduğu kadar, Kilise 'ye de saygı borç
luyuz."
"Benim mesleğim nesnelerin dış görünüşleriyle ilgili," dedi John sakin sakin. "Benim motiflerim var."
"Ama yine bakman gerekebilir," dedi Papaz.
"Benim sanatımda, yapılan bir iş bitmiştir. Bun
dan sonra yeni şekiller peşinde koşarız."
"Ve eğer sınırların ötesine geçecek olursak, hatta düşüncelerimizde bile, Kilise'nin yargısına açık oluruz," diyerek devam etti Başrahip.
"Ama sen biliyorsun -
biliyorsun!"
SalernoluRoger sa]dırıya karşılık verdi. ''İşte, bütün dün
ya, şeylerin gizil sebepleri yüzünden karanlıklar içinde ... yolun ötesindeki leşten, Lady'nin -kendi eşinizin- ateşine, yemekle ilgili hastalıkların ne
denlerine kadar. Düşünün!"
"Düşündüm, Salerno! Gerçekten de düşündüm."
Sağlık memuru Thomas yeniden başını kaldırdı;
ve bu sefer hiç kekelemedi. "Aynı sudaki gibi, ka
nın içinde de bunlar gazaba gelip birbirleriyle savaşıyor olmalılar! Ben on yıl boyunca bunları hayalimde canlandırmıştım -bunun günah oldu
ğunu düşünüyordum- ama benimkiler de Var
ro 'nun hayalleri de gerçekmiş ! Bunun üzerinde yeniden düşün! Aydınlık burada, kendi ellerimi
zin altında ! "
"Sakinleş! Kazıkta kızartılmaya karşı başkaları
nınkinden farklı bir direncin yok. Sana konuyu Kilise olarak -kendim olarak- nasıl gördüğümü söyleyeceğim. Bizim John Arabistan' dan dönüyor ve bize bir su damlasının sınırları içinde bulunan bir cehennem dolusu şeytanı gösteriyor. Büyü ! Alevlerin çıtırtısını duyabiliyor olmalısın."
"Ama sen biliyorsun! Sen bunların hepsini daha önce de gördün! Zavallı İnsanlık aşkına ! Eski dostluğumuz adına - Stephen !" Papaz bir yandan yalvarırken, bir yandan da büyüteci göğsüne so
kuşturmaya çalışıyordu.
"Stephen de Sautre'nin bildiklerini, dostları olan sizler de biliyorsunuz. Şimdi sizleri St. Illod'un Başrahibine itaat etmeye davet ediyorum. Verin onu bana ! " Yüzük1ü elini ileri doğru uzattı.
"Ben -J ohn- bir vidasının olsun resmini
çizeme-yeyim ha?" diye sordu kalbi kırılan Papaz, kendi
sini savunarak.
"Hiçbir şekilde ! " Stephen aleti aldı. "Kamanı ver bana, John. Kınında da olsa olur."
Metal silindirin vidalarını söktü, masanın üzerine yatırdı ve kamanın kabzası ile vurarak kristalleri parıltılı bir toz haline getirdi, masanın üzerinden avcuna süpürdü ve sonra bu tozu ocağın arka ta
rafına doğru attı.
"Görünüşe göre," dedi, "iki günah arasında bir seçim yapmamız gerek. Elimizin altında olan bir Aydınlıktan dünyayı mahrum etmek ya da dünya
yı vaktinden evvel aydınlatmak. Sizin şimdi gör
düğünüze, ben uzun zaman önce Kahire'deki dok
torların arasında tanık olmuştum. Ve ondan yola çıkarak elde ettikleri prensibi de biliyorum.
Sen
hayal mi görüyordun, Thomas? Ben de öyle yap
mış olmalıyım - üstelik daha fazla bilgiyle. Ama bu doğum -oğullarım- zamansız. Bu doğum daha çok ölümün, daha çok işkencenin, daha çok bölün
menin ve karanlık çağda daha büyük karanlık
ların anası olur. Bu yüzden, ben hem kendi dün
yamı hem de Kilise'ninkini bilen biri olarak, bu Seçimi bilinçli bir şekilde yapıyorum. Şimdi gidin! Yemek sona ermiştir."
Büyütecin ahşap kısmını her tarafı yanıncaya ka
dar ocaktaki kayın dallarının ortasına bastırdı.