• Sonuç bulunamadı

7. BAYRAMLAR TÖRENLER KUTLAMALAR 82

7.2. Kutlamalar

7.2.1. Nevruz Kutlaması

Nevruz, Orta Asya’dan Balkanlar’a geniş bir coğrafyada yaşayan toplulukların kendi kültür değerleriyle özdeşleştirip özü itibariyle baharın gelişini kutladığı gündür. Anadolu ve Türk kültüründe son derece köklü ve zengin bir geçmişi vardır. Gündüz ve gece süresinin eşitlendiği 21 Mart yani Nevruz günü On İki Hayvanlı Türk Takviminde görüldüğü üzere Türkler tarafından çok eski zamanlardan beri bilinmekte ve kutlanmaktadır. Yeni başlangıç, yeni gün anlamına gelen Nevruz Türklerin

84

Ergenekon’dan çıkışını da simgelemektedir. Nazan Bekiroğlu Nar Ağacı romanında Nevruz gününden bahsetmiştir.

“Nevruz, dirilmeydi Hafize Hanım'a göre, yıkık devletlerin ayağa kalkması, yıkık ikballerin parlaması. İşte o dirilmenin hatırına Büyükhanım ceviz çekmecesine uzandı, anahtarı kilitte çevirdi.

Sofradan kalkarken Yıldırım’a döndü Büyükhanım. Şimdi Konsolosun annesi ve haremi hanımefendileri Nevruz konuklarını binbir gece sofralarında ağırlayacaklardı, konukların da boş gitmemesi nezakettendi.” (NA. s. 59-60).

7.2.2. Hıdırellez Kutlaması

Hıdırellez, bütün Türk dünyasında kutlanılan bayramlardan bir diğeridir. Ruz-ı Hızır olarak da bilinen bu günde Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştuklarına dair inanç vardır. Hızır ve İlyas sözcüklerinin halk dilinde birleşmesiyle bu kelime oluşmuştur. Yaz mevsiminin gelmesini simgeleyen bugün için hazırlıklar yapılır. Özellikle Anadolu’da bugüne özel evler ayrıca temizlenir, yeni kıyafetler giyilir, yiyecekler-içecekler hazırlanır. Temiz olmayan eve Hızır’ın uğramayacağı düşünülür.

Anadolu’nun bazı bölgelerinde Hıdırellez Günü yapılan duaların kabul olması için sadaka verme, oruç tutma, kurban kesme adetleri vardır. Hıdırellez kutlamaları daima yeşillik, ağaçlık alanda yapılır. Kırlardan çiçek ve otlar toplanılır. Bu otların kaynatılıp içildiğinde hastalıklara iyi geleceği, bu suyla kırk gün yıkanılırsa genç ve güzel kalınacağa dair inanç vardır. Ayrıca bugün Hızır’ın uğradığı yere bereket geleceğinden cüzdan veya para keselerinin ağzı açık bırakılır. Ev, araba gibi beklentileri olan kişiler de bunların resimlerini çizerler.

Mücella romanında, Pervin ve Nazlı’yı çağıran Mücella’nın Hıdırellez hazırlığı yaptığı görülür.

“Hıdırellez’di bugün. Pervin’le Nazlı gelecekti. Patates haşlayacaktı Mücella, soğan kabuğu atılmış suda yumurta kaynatacaktı. Pazı kayganası kızartacaktı Neyyire Hanım’ın bakır tavasında. Turfanda domates, salatalık, yeşil soğan doğrayacak, turşu çıkaracaktı. Sofra kuracaklardı çardak altında. Allah ne verdiyse yiyip içecek, gönül eğleyeceklerdi.” (M. s. 331)

“En son da minik cüzdanını, yine ağzını açarak köşedeki masanın üzerine bıraktı.

85

“Hızır’ın eli İlyas’ın eline değdiği anda bereketten nasiplensinler diye.”(M. s. 53).

“… bütün anneler gibi, bir avuç tuz karıştırdığı bir tas suyu taş teknenin oluğundan akıttı. Yetinmedi, nereden gelmişse bir yalıçapkını asmanın dalından onu gözetlerken, bahçe toprağına bir avuç fasulye ekti.

Allah muhafaza, demek o fasulyeyi toprağa ekmese, tuzu suya karıştırıp dökmese, bütün bu eğrilikler –vaktine saatine denk geldiyse tabii- müstakbelde doğacak bir bebeğe geçecekti. Evinde, beşikte olsun bir kız çocuğu bulunan hiçbir anne ihmal etmezdi bu yüzden Hıdırellez tuzunu, fasulyesini ve zamanın ne çabuk geçtiği en çok anneler bilirdi.” (M. s. 54).

7.3. Törenler

7.3.1. Sünnet Töreni

Sünnet, erkek çocuğunun cinsel organının uç kısmındaki derinin çepeçevre kesilmesi işlemidir. Anadolu’da çocukla ilgili geleneksel törenlerin en önemlisidir. Bu köklü gelenekte toplumsal beklenti bulunur ve önceden hazırlıklar yapılır. Ailenin maddi durumuna göre yapılan törenlere akrabalar, komşular ve tanıdıklar çağırılır. Düğün eğlencesi şeklinde olabildiği gibi bazı aileler mevlid okutur. Nazan Bekiroğlu’nun İsimle Ateş Arasında romanında Padişah’ın çocuğuna yapılan sünnet töreni anlatılmaktadır.

“Davete icabet bir yandan sünnet bir yandan siyaset demekti. Gelenler geldi gelmeyenler hediyelerini gönderdi. Çok hediye aldı gözünün nuru şehzadesi. Mukabelesi vardı hediyenin, böylesi uygun düşerdi. O da padişahtı dahası babaydı. Dağıttı hediyelerini başlattı şenliğini.” (İAA. s. 58).

“Sonra tören meydanından Cambazlar, perendebazlar, ateşbazlar geçti. Padişahın şenliğinin ayrıcalıklı konuklarıydılar. Çünkü kimselerin oynamaya kalkışamayacağı şeylerle, ateşle, havayla, canlarıyla oynardılar. Sanat değildi gerçi icra ettikleri şeyin adı. Ama İstanbul’un, garip şeylere alışkın halkı sergiledikleri hüneri hacmince armağan almalarına, bazen bir gecede servet sahibi olmalarına alışkındı.”(İAA. s. 58).

“Tören meydanında donanmalar, kandiller, fişekler, şehrayinler, mahyalar, meşaleler geçti. Yemekler yendi, şerbetler içildi. Öyle yemekler ki sonraki kuşaklar kiminin ismini bile bilmedi.”(İAA. s. 58).

86 8. İNANIŞLAR

Bu bölümde Nazan Bekiroğlu’nun eserlerinde geçen inanışları; rüya, yatırlar ve ziyaretler, nazar, bereket, ayna kırılması, bereket ile ilgili halk inanışlarını tespit edip değerlendirmeye çalıştık.

8.1. Yatırlarla İlgili İnanış

Müslüman Türkler, inancını dosdoğru yasamış evliya mertebesine gelmiş kişilere yaşarken olduğu gibi onlar öldükten sonra da büyük saygı göstermişlerdir. Onların kabirlerine de büyük saygı göstermişler; onların yüzü suyu hürmetine Allah’tan istekte bulunmuşlardır. Evliyaların öldükten sonra himmetlerin devam edeceğiyle ilgili inanış oldukça fazladır. Özkul Çobanoğlu, bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirmektedir:

“Türk halk kültüründe, tabiatüstü güçleri olduğuna inanılan insanlar olarak yatırlar, evliyalar ve şehitler son derece geniş bir yer tutar. Temel nitelikleri yaşarken ve öldükten sonra olağanüstü ve akıl dışı işleri başarma gücünde olmalarıdır. Bilindiği gibi, Peygamberlerin olağanüstü işlerini göstermek için kullanılan “mucize” deyimine karşılık evliya ve yatırların olağanüstü işlerine “kerâmet” denilir.” (Çobanoğlu 2003: 165).

Mücella romanında istekleri için Tezveren Dede’ye giden halktan bahsedilir. “Ana kız, sağ taraftaki makamın önünde mumlar yakmış, parmaklığa rengarenk çaputlar bağlamış, dileklerini tez günde tez vakitte gerçekleştirmesi için Tezveren Dede’yi vekil eylemiş kadınların arasına karıştılar.” (M. s. 171).

Yangınlar eski zamanlarda bir şehrin en büyük kabusuydu. Başladığı zaman dur durak bilmeden devam edip bir evliyanın yattığı yere gelen ateşin durduğuyla ilgili inanışa Mor Mürekkep adlı eserde yer verilmiştir.

“İstanbul’un yangınları vardı. Ateş bir ucundan başlayıp kentin, öbür ucundan çıkardı. Mal mülk, para pul, sabır gönül. Önüne ne gelirse yakar kavurur, geriye bir şey bırakmazdı. Sonra yangın, ya bir evliya türbesine ya bir suyun kıyısına varınca ancak susardı. “Durdum” derdi, duraklardı.” (MM. s. 140).

Türlü sıkıntılar için türbelere giden halkın, en çok medet umduğu şeylerden biri kuşkusuz çocuk sahibi olmaktır. Doktorlardan sonra kurban kesmek, adak adamak ve elbette türbe ziyaret etmek halkımızda hala devam eden inanışlardan biridir. Bu durum Mücella romanında karşımıza çıkmaktadır.

Benzer Belgeler