• Sonuç bulunamadı

Yeni kurumsalcılık yaklaşımı siyaset biliminin yanı sıra iktisat, antropoloji ve sosyolojide de görülmektedir.72

Bu kuram, kurumların yönlendirici bir etki yaratmada rol oynadığını savunmakta olup tarihsel kurumsalcıları, sosyolojik kurumsalcıları ve rasyonel tercihli kurumsalcıları kapsamakta ve 1980’li ve 1990’lı yıllarda Geoffrey Garrett,

69 Dilek Dede, a.g.m., s. 12. 70 S. Sezgin Mercan, a.g.m., s. 75.

71 Fritz W. Scharpf, “Notes Toward a Theory of Multilevel Governing in Europe”, Scandinavian Political Studies, Cilt 24, Sayı 1, 2001, ss. 9-12.

72 James G. March ve Johan P. Olsen, “The New Institutionalism: Organizational Factors in Political

Paul Pierson, Mark Pollack, Rosemary C. R. Taylor tarafından ele alınmıştır.73 Rasyonal tercihli kurumsalcılık kurumların güçlerinin değişimine odaklanırken sosyolojik kurumsalcılık kurum ile kültür ilişkisini incelemektedir. Tarihsel kurumsalcılıkta ise kurumların bir dönem içindeki rolleri analiz edilmektedir.74

2.5.1. Tanım

Davranışsalcılık yaklaşımına karşı ortaya çıkan bu kuramda “kurum” kavramı ile kurallar ve sınırlılıkların ifade edilmektedir. Bu çerçevede kurumların aktörlerin davranışlarını belirlemede etkili olduğu belirtilmektedir. Bir kurum olan AB, ulusal yapıları etkilemekte ve dönüşen bu ulusal yapılar tercihlerini de bu çerçevede değiştirmesi beklenmektedir.75

2.5.2. Temel Varsayımlar

Yeni kurumsalcılık yaklaşımının temel varsayımı kurumların siyasi sonuçların belirlenmesinde rol oynadığıdır.76 Bu yaklaşımda, siyasi kurumların

özerkliğine vurgu yapılarak kurumların etkileme ve karar verme gücü olan siyasi aktörler olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.77

Rasyonel tercihli kurumsalcılık yaklaşımı Amerikan kongresi ile ilgili yapılan çalışmalardan ortaya çıkmıştır.78 Bu yaklaşıma göre kurumlar rasyonel davranan

aktörlerden meydana gelmektedir. Kurumların bu aktörlerin davranışlarını şekillendirmede rolü önemlidir. Bu yaklaşıma göre uluslararası düzeydeki kurumlar

73 S. Sezgin Mercan, a.g.m., s. 75.

74 Hatice Yazgan “Bir Kavramsal Çerçeve Olarak Avrupalılaşma: Kapsam, Gereklilikler ve Sınırlar” Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 4, 2012, s.133.

75 Joseph Jupille ve James Caporaso, Institutionalism and the European Union: Beyond International

Relations and Comparative Politics, Annual Review of Political Science, Sayı 2, 1999, ss. 431- 439’dan aktaran Hatice Yazgan, a.g.m., s. 133.

76 Mark D. Aspinwall ve Gerard Schneider, “Same Menu, Seperate Tables: The Institutionalist Turn in

Political Science and the Study of European Integration”, European Journal of Political Research, Cilt 38, Sayı 1, Ağustos 2000, s. 3.

77 James G. March ve Johan P. Olsen, a.g.m., s. 738.

78 Peter A. Hall ve Rosemary C. R. Taylor, “Political Science and the Three New Institutionalisms”, MPIFG Discussion Paper 96/6, Haziran 1996, s. 10.

devletlerin çıkarlarını takip etmesini sağlamaktadır. Bu bağlamda uluslararası kuruluşlar ülkelerin etkinlik kazanmasını sağlamaktadır.79

Peter A. Hall ve Rosemary C.R. Taylor “Political Science and the Three New Instituonalisms” adlı makalesinde rasyonel tercihli kurumsalcılık yaklaşımının dört temel özelliğinden bahsetmektedir. İlk olarak bu yaklaşıma göre bireylerin sabit tercihleri bulunmaktadır ve bireyler bu tercihler doğrultusunda ortaya çıkan hedeflere ulaşmaya çalışmaktadırlar. Bu yaklaşımın ikinci önemli özelliği ise politikanın ikilem olarak görülmesidir. Bireylerin kendi amaçları doğrultusunda hareket etmesi toplum yararını azaltabilir. Toplum yararına olan kararların alınmaması ise kurumsal yapıların eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Üçüncü olarak ise stratejik ilişkilerin siyasi sonuçları etkilemesinden bahsedilmektedir. Bireylerin diğerlerinin nasıl davranacakları konusundaki beklentileri doğrultusunda hesap yaparak eylemde bulunduğu vurgulanmaktadır. Son olarak ise kurumların ortaya çıkışı ele alınmaktadır. Bireylerin kurumları oluşturmasındaki sebep, işbirliğinin getirdiği faydalardan yararlanmak olup bu nedenle kurumların gönüllü bir anlaşma sonucu ortaya çıktığı şeklinde açıklanmaktadır. 80

Tarihsel kurumsalcılık yaklaşımı, kurumları politikanın organizasyonal yapısındaki resmi veya gayrıresmi normlar, yapılar, prosedürler olarak tanımlamaktadır.81 Temel olarak ise kurumları, kuruluş ve resmi kuruluşların

yayımladığı kurallar ile eş anlamlı olarak kullanmaktadır.82

Bu yaklaşımda, kurumların bireylerin davranışlarını ve dolayısıyla siyasi sonuçları nasıl şekillendirdiği konusunda ise “hesap yaklaşımı” (calculus approach) ve “kültürel yaklaşım” (cultural approach) olmak üzere 2 farklı bakış açısıyla açıklama getirilmektedir. “Hesap yaklaşımı” stratejik bir hesaplama olup bireylerin amaçları doğrultusunda ulaşabilecekleri en üst düzeyde başarıya ulaşmaya çalışacakları varsayımı üzerine kurulmuştur. Bu bağlamda kurumlar “hesap

79 Hatice Yazgan, a.g.m., s. 133.

80 Peter A. Hall ve Rosemary C. R. Taylor, a.g.m., ss. 12-13. 81 Peter A. Hall ve Rosemary C. R. Taylor, a.g.m., s. 6. 82 Peter A. Hall ve Rosemary C. R. Taylor, a.g.m., s. 7.

yaklaşımı”na göre bireylere anlaşmaların uygulama yöntemleri, cayma durumunda cezalar gibi ilgili konularda bilgi sağlamakta ve bu şekilde bireylerin davranışları beklentilerine göre şekillenmektedir.83 “Kültürel yaklaşım”da ise bireylerin mantıklı

kararlar alması hususu inkâr edilmemektedir. Fakat diğer yaklaşımdan farklı olarak bireylerin amaçlarına ulaşmak için rutinleri ve alışılmış kalıpları tercih ettiği vurgulanmaktadır.84

Tarihsel kurumsalcılık yaklaşımında kurumlar sağladıkları bilgilerle bireyler için şablon oluşturmakta ve kararlarını etkilemektedirler. Zaman içinde davranışların ve kurumların süreklilik göstermesinin nedenini “hesap yaklaşımı” ile süreklilik göstermeme durumunun kurallara uyma durumundan daha maliyetli olmasıyla açıklarken “kültürel yaklaşım” ise kurumların alışılagelmiş yapısından bahsederek bireysel seçimlerle dönüştürülmesinin zor olduğunu ifade etmektedir.85

Sosyolojik kurumsalcılık yaklaşımı

,

örgüt teorisinin altında gelişmiştir. Bu yaklaşımın üç temel özelliğinden bahsetmek gerekmektedir. İlk olarak kurumların sadece resmi kurallar ve normlardan ibaret olmadığını vurgulayan bu yaklaşıma göre; kurumlar kavramsal kodlar, ahlaki değerler ve sembolleri de kapsamaktadır.86

Bu bağlamda, kurumların kültürel kökleri olduğuna vurgu yapmakta olup bu çerçevede kurum ve kültürü aynı kabul etmektedir.87 İkinci olarak, kurumlar ve

bireylerin davranışları arasındaki ilişkiyi açıklarken temel olarak yukarıda açıklanan “kültür yaklaşımı”nı kullanmaktadır. Son olarak ise kurumların ortaya çıkışı ve dönüşümünü açıklarken temel sebebin üyelerin veya organizasyonun sosyal meşruluğunu arttırmak olduğunu söylemektedir.88

83 Peter A. Hall ve Rosemary C. R. Taylor, a.g.m., s. 7. 84 Peter A. Hall ve Rosemary C. R. Taylor, a.g.m., s. 8. 85 Peter A. Hall ve Rosemary C. R. Taylor, a.g.m., s. 8. 86 Peter A. Hall ve Rosemary C. R. Taylor, a.g.m., ss. 14-15. 87 Hatice Yazgan, a.g.m., s. 133.

Bu yaklaşıma göre, kurumlar ve strateji arasındaki ilişkiye baktığımızda ise milli değerlerin temelde yer aldığı görülmektedir. Kurumların ortaya çıkması ve değişmesinin temelinde ise kimlik ve ortak yargılar yer almaktadır. 89

2.5.3. Eleştiriler

Rasyonel tercihli kurumsalcılık, tümdengelimli, biçimsel ve genel olmakla eleştirilmektedir. Bu yaklaşım, bireyselliği incelemediğinden ortak karar usülünün etkisi gibi aynı olayları analiz ederken çelişkili sonuçlara ulaşmaktadır. Bu bağlamda, deneyselciliğin olmaması bu yaklaşımın en büyük eksikliği olarak görülmektedir.90

Tarihsel kurumsalcılık ve sosyolojik kurumsalcılık aynı yöntemi kullanmakta olup örnek olay incelemesi yapmaktadır. Bu iki yaklaşımla ilgili eleştirilen konu, deneysel vaka incelemeleri tanımlama açısından zengin olmasıyla avantaj sağlarken fazla ayrıntının, nedenselliğe yol açan değişkenin önemini azaltmasına sebep olmasıdır. Ayrıca, bu yöntemle genelleme yapılması mümkün gözükmemektedir. Mark D. Aspinwall ve Gerald Scheider’e göre birden fazla örnek olayın birararaya getirilmesi ise bu duruma bir çözüm olabilir. Başka bir deyişle AB kendine has yapısı itibariyle metodoloji açısından sıkıntı yaratmamalıdır.91

2.5.4. Genişlemeye Bakışı

Rasyonel Tercihli Kurumsalcılar, genişlemenin AB kurumları üzerindeki etkisine odaklanmış olup bu süreçte aday ülke ve üye ülkelerin maliyet hesabı yaparak kendi çıkarına uygun tercihlerde bulunduğunun altını çizmiştir. Müzakere sürecini ise ilgili tarafların kar-zarar hesabı üzerinden pazarlık yapması olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşıma göre aday ülke açısından bakıldığında maliyet hesabı, AB üyelik sürecinde yapılan düzenlemeler ve aday ülkenin üye olması

89 Mark D. Aspinwall ve Gerard Schneider, a.g.m., s. 29. 90 Mark D. Aspinwall ve Gerard Schneider, a.g.m., s. 23. 91 Mark D. Aspinwall ve Gerard Schneider, a.g.m., s. 24.

durumunda siyasi yetkilerini paylaşacak olması konularına odaklanmıştır. Bu yaklaşım bağlamında, AB üyesi ülkeler ise yeni bir üyenin katılımı sonrasında AB kurumlarının yeniden yapılandırılması, politika yapımı ve karar alma süreçlerinde yüzdelerin yeniden tanımlanması gibi konular üzerinden kar-zarar hesabı yapmaktadır.92

Sosyolojik Kurumsalcılar liberal ilkelerle kurulan AB, genişleme kriterlerini demokrasi, insan haklarına saygı gibi ilkeler çerçevesinde belirleyecektir. Bu bağlamda, genişleme politikasını yürüten Avrupa Komisyonu gibi kurumsal yapılar bu ilkelere uygun hareket etmektedir. Ortak norm ve değerler, aday ülkelerin AB üyeliği için gerekli görülmektedir. 93 Ayrıca, AB üyelik sürecinde adayların

kimlikleri de genişlemeyi belirleyen önemli bir etkendir.94

AB genişlemesine yönelik tartışmalar, Sosyolojik Kurumsalcılar ve Rasyonel Tercihli Kurumsalcılar tarafından şekillendirilirken; Tarihsel Kurumsalcılık yaklaşımı Orta ve Doğu Avrupa’da gerçekleşen reform sürecine odaklanmıştır.95

Tarihsel kurumsalcılık yaklaşımı, AB genişleme süreciyle ilgili daha önceki anlaşma, politikalar ve kurumların rolüne vurgu yapmaktadır. Bu yaklaşım, bütünleşme hareketlerini tahmin etmekten ziyade stratejik pazarlık yapma, tercihler ve aktörlerin kar-zarar hesabını kurumsal açıdan analiz etmektedir. AB bütünleşme süreci ise önceki kararların yeni alınacak kararlara zemin oluşturduğu kümülatif bir süreç olarak görülmektedir.96

2.6. Sosyal İnşacılık

Soğuk Savaş sonrasında yaşanan gelişmelerle birlikte ortaya çıkan küresel düzendeki değişikliklerin rasyonalist teoriler tarafından açıklanamaması üzerine yeni yaklaşımlar yükselişe geçmiştir. Bu yeni yaklaşımlardan biri de sosyal inşacılık

92 S. Sezgin Mercan, a.g.m., s. 76. 93 S. Sezgin Mercan, a.g.m., s. 76.

94 Mark D. Aspinwall ve Gerard Schneider, a.g.m., s. 21. 95 S. Sezgin Mercan, a.g.m., s. 76.

yaklaşımıdır. 97 Bu yaklaşım, büyük ölçüde sosyolojiye ve sosyal teoriye

dayanmaktadır.98

Sosyal inşacılar felsefe ve sosyolojiden etkilenmiş olup bu noktada özellikle Anthony Giddens’ın “yapılaştırma” (structuration) kavramından bahsetmek gerekmektedir. Giddens’a göre yapılar doğrudan aktörlerin kararlarını şekillendirmez. Çünkü, yapı ve aktör arasında öznelerarası bir etkileşim sözkonusudur. Yapılar aktörleri inşa ederken aktörler de yapıları etkiler. Bu kavram ile birlikte yapı-aktör arasında daha değişken bir ilişki tanımlanmıştır. Bu bağlamda, sosyal inşacılık yaklaşımının anarşiye bakış açısı şekillenmiştir. 99

Sosyal inşacılık yaklaşımının 18.yy’da İtalyan felsefeci Giambattista Vico’ya kadar dayandığı düşünülmektedir. Tarihin insanlar tarafından yapıldığına vurgu yapan Vico’ya göre tarihsel yapı olan devletler inşa edilmiştir.100 Ayrıca, Immanuel

Kant bu yaklaşımın öncülerinden kabul edilmektedir. Kant’a göre bilgi, insan bilinci araya girdiği için öznel bir değer taşımaktadır. Ayrıca, Max Weber de sosyal dünyaya dikkat çekerek öznel anlayışın, sosyal bilginin temelinde olduğunu belirtmektedir. 101

“Uluslararası toplum” kavramına vurgu yapan İngiliz Ekolü, devletleri sosyal varlık olarak görmekte olup uluslararası toplumu ortak değerlere sahip devletlerin oluşturduğunu belirtmesinden dolayı sosyal inşacılık yaklaşımının öncüsü olarak nitelendirilmektedir. Bu bağlamda uluslararası toplumun sosyal olarak inşa edildiğine vurgu yapan bu ekol, uluslararası kurumların önemine dikkat çekmekte ve uluslararası ilişkilerin tarihsel, toplumsal ve kültürel yanlarını ele almaktadır. 102

97 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri Çatışma Hegemonya İşbirliği, 8. Baskı, MKM

Yayıncılık, Bursa, 2013, s. 499.

98 Mustafa Küçük, “Uluslararası İlişkiler Kuramında ‘Konstrüktivist Dönüşü’ Anlamak”, Ege

Akademik Bakış, Cilt 9, Sayı 2, 2009, s. 773.

99 Robert Jackson ve Georg Sorensen, Introduction to International Relations Theories and Approaches, Üçüncü Baskı, Oxford University Press, Oxford 2006, s. 163.

100 Robert Jackson ve Georg Sorensen, a.g.e., s. 163. 101 Robert Jackson ve Georg Sorensen, a.g.e., s. 164. 102 Mustafa Küçük, a.g.m., s. 775.

Sosyal inşacılık yaklaşımının esas olarak ortaya çıkışı, 1980’li yıllarda göz ardı edilmiş olan disiplinin toplumsal boyutuna bir bakış açısı kazandırma amacına dayanmaktadır. Bu bağlamda, materyal unsurları göz ardı etmeksizin sosyal dünyanın oluşumunda düşünsel unsurların etkisine dikkat çekmektedir. Bu çerçevede, dünya politikasında toplumsal düşüncelerin yeri ve önemine vurgu yapmaktadır. Aktörlerin kimlik ve çıkarlarını araştırarak dünya politikasında özellikle özneler-arası boyutu incelemektedir.103

Christian Reus-Smit’e göre sosyal inşacılık yaklaşımın ortaya çıkmasında 4 temel değişken rol oynamıştır. İlki, rasyonalistlerin eleştirel yaklaşımlara uluslararası ilişkilerin somut analizini yapma konusunda meydan okuması ile sosyal inşacıları harekete geçirmesidir. İkincisi, neo-liberal ve neo-realistlerin Soğuk Savaş sonrası dönemi açıklamakta yetersiz kalmasıdır. Üçüncüsü, genç kuşak akademisyenlerin neo-realist ve neo-liberaller tarafından açıklama getirilemeyen konuları yeniden ele almalarıdır. Sonuncusu ise rasyonalist bakış açısının yetersizliğine bağlı olarak ana akım teorisyenlerinin bu yeni bakış açısına ilgi göstermesidir. 104

Uluslararası ilişkilerde Nicholas Onuf’un “World of Our Making” adlı çalışmasında geçen sosyal inşacılık kuramının en önemli etkisi ise Alexander Wendt’in eserleri ile olmuştur. Temel varsayımları ise sosyoloji ve sosyal teoriden beslenmekle birlikte 1980’lerdeki epistemolojik tartışmaların etkisi altında kalmıştır. “Üçüncü büyük tartışma”, özellikle Michel Foucault ve Jacques Derrida’nın eserlerinden etkilenen Richard Ashley, Hayward Alker ve R.B.J Walker gibi teorisyenlerin uluslararası ilişkiler söylemlerini eleştirel bir bakış açısıyla yeniden yorumlamasının üzerine uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan epistemolojik bir tartışmadır.105

103 Mustafa Küçük, a.g.m., s.777.

104 Christian Reus-Smit, “Konstrüktivizm”, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Derleyen: Scott Burchill

vd., Çeviren: Muhammed Ağcan ve Ali Aslan, 3. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul Nisan 2014, s. 293.

105Bahar Rumelili, “İnşacılık/Konstrüktivizm”, Küresel Siyasete Giriş Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler, İletişim Yayınları, İstanbul 2014, s. 152.

Üçüncü büyük tartışma”, “neo-neo sentez”in oluşturduğu pozitivist taraf ile feministler, post-modernistler, eleştirel teori ve post-yapısalcıların oluşturduğu post- pozitivist taraf arasında geçmektedir. 106 Kısaca bahsetmek gerekirse; bilginin

gözleme dayalı olması, sosyal dünyanın doğal ortam için kullanılan araştırma yöntemi ile gözlemlenebilir olması ve bilimsel bilginin değerlerden bağımsız olması olmak üzere pozitivizmin 3 ilkesi vardır.107 Buna karşılık pozitivizmin sorgulanması

ve tek bir bilimsel yöntemin reddi post-pozitivizmde gözlemlenen ortak noktalardandır.108

1980’li yıllarda pozitivistler ve post-pozitivistler arasında geçen bu tartışma sonrasında ortaya çıkan sosyal inşacılık yaklaşımı benimsemiş olduğu pozitivist epistemoloji ve post-pozitivist ontoloji nedeniyle bu iki yaklaşım arasında “orta yol”109 olarak adlandırılmıştır. Bu bağlamda, bu yaklaşımın pozitivistlerle ortak

noktası, doğa ve toplumu bir bütün olarak düşünmesi iken post-pozitivist ile benzeşen yönü ise toplumun kendine has bir ontolojik karakteri olduğunu kabul etmektedir.110

2.6.1. Tanım

Sosyal inşacılık yaklaşımı, Uluslararası İlişkiler teorisi olarak kabul edilmemektedir.111 Sosyal gerçekliğe vurgu yapan bu yaklaşım, bilim felsefesine ve bilgi sosyolojisine ait olarak düşünülmektedir. Bu çerçevede, bu yaklaşımın felsefe açısından temel olarak realist ve idealist görüşlerin arasında olduğu vurgulanmaktadır.112

106 Sezgin Kaya, “Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 63, Sayı 3, 2008, ss. 89-91.

107 Sezgin Kaya, a.g.m., s. 90. 108 Sezgin Kaya, a.g.m., s. 91.

109 Sosyal inşacılığın tek bir yaklaşımı olmayıp çeşitleri bulunması nedeniyle “üçüncü yol” olması

konusu tartışmalıdır. Bkz. Sezgin Kaya, a.g.m., s. 93.

110 Sezgin Kaya, a.g.m., s. 92. 111 Sezgin Kaya, a.g.m., s. 94. 112 Mustafa Küçük, a.g.m., s. 773.

Sosyal inşacılık yaklaşımı, sosyal gerçekliği inceleyen sosyal bir teoridir. Materyalist ve rasyonalist yaklaşımların karşısında yer alan bu teori, ontolojik olarak “sosyal gerçekliğin inşası”, epistemolojik olarak ise “bilginin sosyal inşası”nı incelemesi ile meta-kuramsal temeller atmıştır.113

Neden-sonuç ilişkisi üzerine kurulu rasyonalist yaklaşımların aksine sosyal inşacı yaklaşımda “nasıl” sorusuna odaklanılmaktadır. Çeşitli konuları kapsayan bu soru oldukça geniş kapsamlı bir şekilde değerlendirilmektedir.114 Bu bağlamda, bu

yaklaşımda neden-sonuç ilişkisinden kaçınılarak yapılar ve birimler arasındaki sürece dikkat çekilmektedir. Bu yaklaşımda süreç içinde aktörlerin kendini nasıl konumlandırdığı vurgulanmaktadır. Başka bir deyişle Rasyonalistler açıklama ve nedensellik üzerine kurulu “açıklamacı teori” (explanatory theory) geliştirirken, sosyal inşacılar ise “nasıl” sorusuna odaklı “kurucu teori” (constitutive theory) oluşturmaktadır.115 Rasyonalizmin açıklayamadığı düşüncelerin materyal unsurları

ve çıkarları “nasıl” oluşturduğu konusunu sosyal inşacılık yaklaşımı ortaya koymaktadır. Bu bağlamda açıklamacı teori verili kimlik ve çıkar varsayımı ile hareket ederken kurucu teori kurucu ilişkileri ele alarak genelleme yapma amacı olmaksızın sosyal olguların oluşumunu incelemektedir. 116 Başka bir deyişle,

“Açıklamacı teori daha çok davranış kuramıdır, kurucu teori ise aktörlerin kimlik ve çıkarlarını tanımlayan mülkiyet kuramı (property theory) geliştirir.”117

İlk dalga eleştirel teoriden farklı olan sosyal inşacılık, empirik analiz konusunda farklılık yaratmaktadır. Eleştirel teoriden dünya politikasına ilişkin konularda yararlanmasına rağmen empirik analiz konusunda farklılık oluşturan Alexander Wendt meta-teorik analizi tercih etmiştir.118

113 Mustafa Küçük, a.g.m., s. 774.

114 Nergiz Özkural Köroğlu, “Konstrüktivist Yaklaşım Bağlamında Avrupa Komşuluk Politikası

Örnek Olayının Analizi”, Uluslararası İlişkilerde Teoriden Pratiğe Güncel Yaklaşımlar, Derleyenler: Sibel Turan ve Nergiz Özkural Köroğlu, Dora Yayınları, Bursa 2015, s. 83.

115 Mustafa Küçük, a.g.m., s. 779. 116 Mustafa Küçük, a.g.m., s. 780. 117 Mustafa Küçük, a.g.m., s. 780. 118 Tayyar Arı, a.g.e., s. 500.

Sosyal inşacılık yaklaşımını ilk kullananlardan olan Nicholas Onuf bu yaklaşımın kuramsal dayanağı olarak yapılandırma kuramını işaret etmektedir. Bu kurama göre aktör ile yapı arasında hangisinin diğerini ürettiği çerçevesinde öncelik sırası yoktur.119 Bu kuram birey ve toplum arasındaki ilişkiye dikkat çekerek bu

ilişkinin sürekliliğine ve değişimine vurgu yapmaktadır. Ayrıca, aktör ve yapı arasında karşılıklı bağımlılık bulunmaktadır ve sosyal hayattaki değişimler bu çerçevede anlamlandırılmaktadır.120

Sosyal inşacılık yaklaşımı temel olarak Avrupa bütünleşmesini; devletlerin sosyal etkileşimi ve uluslararası sisteme etkileri, ulusal normların uluslararası politika oluşturulmasına etkisi, AB’nin iç politikaya etkisi ve Avrupalılaşma olmak üzere araştırmaktadır. 121 Bu bağlamda, özellikle AB’nin genişleme süreci

çerçevesinde kimliğin Avrupalılaşması ile dil ve söylemlerin etkisi .araştırma

konuları arasındadır.122

Tek bir sosyal inşacılık yaklaşımından bahsetmek mümkün olmayıp bu farklı yaklaşımlar arasındaki büyük farklılık ise epistemolojik kaynaklıdır. Bu çerçevede John Gerard Ruggie’ye göre üç farklı yaklaşım vardır. İlk olarak neo-klasik konstrüktivizmden bahseden Ruggie pragmatizmle epistemolojik yakınlığı olduğunu belirttiği bu yaklaşımda özneler-arası anlamların bazı araçlarla bir şey ifade ettiğine vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda bu yaklaşım söz eylem teorisi olarak adlandırılmaktadır. İkinci olarak ise post-modernist konstrüktivizmden bahseden Ruggie, bu yaklaşımda Friedrich Nietzche, Michel Foucault, Jacques Derrida gibi önemli temsilcilere dikkat çekmektedir. Nesnelerin dilsel inşası vurgulanmakta olup söylemsel uygulamalar ontolojik temelleri inşa etmektedir. Üçüncü yaklaşım ise yukarıda bahsedilen bu iki yaklaşımın ortasında bir yerde bulunmaktadır. Felsefik

119 Davud Ateş, “Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivizm: Orta Yol Yaklaşımının Epistemolojik

Çerçevesi”, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, Haziran 2008, s. 215.

120 Davut Ateş, a.g.m., s. 217.

121 Nilüfer Karacasulu, “Avrupa Entegrasyon Kuramları ve Sosyal İnşacı Yaklaşım”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 3, Sayı 9, 2007, s. 94.

doktrinin bilimsel gerçeklikte olmasıdır. Bu noktada, gözlemlenemeyen bir dünyanın varlığı kabul görmektedir.123

2.6.2. Temel Varsayımlar

Materyalizm ve idealizm tartışmasıyla ilgili olarak sosyal dünyanın kurucu unsurları çerçevesinde belirtmek gerekir ki materyalist bakış açısı toplumun materyal unsurlardan oluştuğunu savunmaktadır. İdealist bir bakış açısı üstüne kurulu sosyal inşacılık yaklaşımına göre ise, toplum doğa ile birlikte toplumsal bilinç yapısından oluşmaktadır. Öznelerarası anlam üstüne kurulu sosyal dünya kurucu unsur olarak düşüncelere işaret etmektedir. Bu yüzden materyalizmin iddia ettiği gerçeklik algısı bu yaklaşımda sosyal ilişkiler ve toplumsal düşünceler vasıtasıyla bir anlam ifade etmektedir. 124 Bu bağlamda Wendt, materyalizm-idealizm tartışmasına dikkat çekerek gerçek dünyanın materyal unsurlardan daha fazlasını ifade ettiğini ve düşüncelerin kurucu rolünü belirtmiştir.125

“Gerçekliğin sosyal inşası”, sosyal inşacı kuramların temel varsayımlarından biridir. Rasyonalist yaklaşımlar, sosyal ortamdan bağımsız bir yaklaşımla devleti temel analiz birimi kabul etmektedir. Sosyal inşacı kurama göre ise bireylerin ve devletlerin çevreleriyle bir bütün oluşturduğu varsayılmaktadır ve onlara yüklenen değerden ötürü kavramlar anlam kazanmaktadırlar. Burada asıl vurgulanmak istenen