• Sonuç bulunamadı

Bu bölümde ilk olarak kimlik ve ilişkili olduğu kavramlarla benzerlikleri farklılıkları aktarılmıştır. Daha sonra kimlik biçimlenmesiyle ilgili ortaya konulan kuramlar ve modeller sırasıyla aktarılmıştır.

2. 1. KİMLİK KAVRAMI

Kimlik kavramı çok farklı alanlarda ve şekillerde kullanılmaktadır.

Etnik ya da kültürel bağlamda bu grupların taleplerini, küreselleşme bağlamında kimlikçi kapanmalardan, kimliksel direnişlerden; modernleşmeye karşı tepkiler bağlamında eski kimliklere dönüşlerden söz edilmektedir.

Bireysel bağlamda ise ergenlik döneminde yaşanan kimlik krizinden, kimlik krizi ya da kimlik yapılandırmaları esnasında ergenlerin ne tür davranışlar ortaya koyduklarından söz edilmektedir. Kimlik; bireyin, grubun ve toplumun yaşamında çok önemli bir yere sahiptir. Üzerine savaşların yaşandığı, çatışmaların oluştuğu ve hakkında pek çok araştırma yapılan kimlik kavramını değişik yönleri ile ele almak ve değerlendirmek önemli görünmektedir.

Benlik ve kimlik kavramları yüzyıllardır, felsefe, sosyal teori ve edebiyat alanında kalıcı büyük temalar arasında yer almakla birlikte bilimsel çerçevede psikoloji ve özellikle sosyal psikoloji ve gelişim psikolojisinde başlı başına bir araştırma alanı oluşturmuştur. Ancak kavramların belirsizliği nedeni ile tanımlarında ve oluşumlarının ve yapısal öğelerinin belirlenmesinde karşılaşılan güçlükler ve konuya özgü bir metodolojinin geliştirilememesi, bu alandaki çalışmaların sistematik bir hale gelmesini geciktirmiştir (Bilgin, 1994).

Kimlik kavramının ne olduğu hakkında bir inceleme yapıldığında çoğu çalışmada kimliğin kısaca “ben kimim?” sorusuna verilen yanıt olarak değerlendirildiği görülmektedir. Ancak bu soruya yanıt vermenin kolay olmaması gibi bu sorunun kimlik kavramını tam olarak yansıtılabilirliği de bir problem olarak görülebilir. Literatürde kimlik, benlik, kendilik, kişilik, ego kavramları bazen eş anlamlı, bazen farklı anlamlarda

kullanılmıştır. Bu bölümde kimlik kavramının diğer kavramlardan farklılıkları ve benzerlikleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özellikle kimlik ve benlik kavramları arasındaki farklılıklar ve ilişkiler genel hatlarıyla ve belli başlı kavramsal/kuramsal açıklamalar temelinde değerlendirilmiştir. .

1890’da W. James, benlik bilinci konusuna eğilerek, benliğin kavramsallaştırılmasına çaba harcamıştır. Daha sonra aynı doğrultuda Baldwin ve Mead önemli katkılarda bulunmuşlardır. William James

“Psikolojinin İlkeleri” adlı kitabında benlik ve benlik kavramını incelemiştir. James’e göre benlik, kişinin kendisinde saydığı her şeydir.

James iki türlü benlikten söz etmektedir. Bunlar maddi benlik (material self) ve sosyal benliktir (social self). Maddi benlik bireyin bedeni gibi sahip olduklarını içermektedir. Bu benliğin bana (me) olan tarafıdır.

Sosyal benlik ise bireyin başkalarının kendisi hakkındakileri değerlendirmelerini içermektedir. Benliğin bu yönü ben (I) olan tarafıdır (Akt. Dusek, 1987).

Mead, benliği, ben (I), Beni (me), benim (mine) içeren bir bütün olarak tanımlamaktadır. Mead benliğin, birey ile çevresi arasındaki etkileşim içinde oluştuğunu belirtmektedir. Ona göre bireyler benliklerini, ait olduğu gruplar ve toplum tarafından paylaşarak inşa ederler. Sosyal süreç herkes tarafından aynı şekilde algılanmadığından bireyler arasında önemli farklılıklar görülür. Mead bu farklılaşmaları ben ve ego ayrımı ile niteler. Ben, benliğin psikolojik bölümüdür ve bireyin yaratıcı yanlarını belirtir. Ego ise benliğin sosyolojik yanıdır ve sosyal rollerin içselleştirilmesini içerir (Akt. Dusek, 1987; Bock, 2001).

Freud kişiliği açıklamaya çalışırken kişilik gelişiminde önemli yapılar olarak id, ego ve süper ego’nun işlevlerini ortaya koymaya çalışmıştır. Ego çocuğun doğmasıyla birlikte çevresi ile etkileşimi sonucu gelişen ruhsal aygıtın önemli bir parçasıdır. Bu kavram Freud’un kuramını ilk oluşturduğu tarihlerde, bireyin iç yaşantılarını tanımlamak amacı ile (Almanca’da das Ich) kullanılmış, daha sonra Freud aynı kavramı ruhsal aygıttaki bir parçayı karşılamak amacı ile kullanmıştır.

Kuramın İngilizceye çevrilmesi sırasında bu kavram “ego” sözcüğüyle karşılanmıştır. Bu tanımlama ile ego ruhsal aygıtta düzenleyici, örgütleyici bir rol almıştır. Gerçeklik ilkesi ile çalışan ego, tehdit altında iken

savunma düzenekleri ile bireyin bütünlük algısını korumaya çalışır.

Freud’un kuramında ego kavramı çift anlamlıdır. Birincisi bireyin duygusal alandaki algılamalarını ifade ederken, ikinci anlamı ile ego ruhsal aygıtın bir parçasıdır. Freud’un görüşlerinin yaygınlık kazanması ile birlikte kurama özellikle ego kavramına olan ilgide artış gözlenmiştir. Bu kavrama yüklenen anlamlar ve işlevler farklılaşmış, Freud’un kullandığı anlamı ile ego ruhsal aygıttaki bir alt yapı olmaktan çıkmış, bir üst düzenleyici olarak görülmüştür (Miller, 1993).

Erikson ise egoyu üst benle id arasındaki bir arabulucu rolünden çıkararak çevreye dönük bir işleve büründürmüştür (Kroger, 1989).

Erikson’a göre ego; “Farklı alanlarda düşüncelerimize giren ve bizi harekete geçiren izlenimlerimizi, duygularımızı, anılarımızı ve dürtülerimizi gözden geçirerek ve sentezleyerek, tutarlı bir varoluş sürdürmemizi koruyan içsel yapıdır” (Erikson, 1968, s.218).

Erikson bireylerin benlik yapılandırmalarını betimlemek için benlik ya da benlik kavramı terimlerini kullanmak yerine kimlik kavramını kullanmıştır (Dusek, 1987). Erikson’a (1968) göre kimlik, bilinç (belirli bir koşulda farklılığı ifade eder) ve süreç olarak (değişen koşullarda aynılığı ifade eder) tanımlanabilir. Bilinç olarak, bireyin kendi özgüllüğü hakkındaki duygusuna, süreç olarak, bireyin yaşantısının sürekliliğini sağlama yönündeki bilinçdışı çabasına ve bir grubun idealleri ile dayanışmasına gönderimde bulunur. Bu belirlemelere dayanarak Hendry, Meyer ve Kloep (2007) kimlik kavramını, sosyal olarak yapılandırılan, sürekli olarak gözden geçirilip yenilenen ve süreklilik duygusu sağlayan bir hayat hikayesi olarak tanımlamaktadırlar.

Erikson, Evans’la yaptığı söyleşide kimlik kavramını şu şekilde tanımlamaktadır;

“Kimlik, önceki bütün özdeşim ve benlik imajları ile tamamlanmadır….Diğer bir deyişle gerçekte kimlik biçimlenmesi süreci umulan geleceğin ışığında, önceki bütün özdeşimlerin yeniden yapılanmasıdır” (Evans, 1981 s.36).

Yukarıda aktarılan süreç üzerinden bir değerlendirme yapıldığında kişinin içsel yönlerini vurgulamak için ilk olarak benlik kavramının

kullanıldığını ancak Erikson’la birlikte kimlik kavramının ön plana çıkmaya başladığı görülebilir.

Kimlik ve benlik kavramlarının Türkçe’deki kullanımlarına baktığımızda şunları görebiliriz. Türk Dil Kurumu Sözlüğüne (1988) göre Kimlik; “Toplumsal bir varlık olarak insana özgü olan belirti, nitelik ve özelliklerle, birinin belirli bir kimse olmasını sağlayan şartların bütünü;

kimlik olduğunu tanılayan belge, hüviyet; herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan özelliklerin bütünü” olarak tanımlanmaktadır.

Türk Dil Kurumu Sözlüğüne (1988) göre Benlik ise şöyle tanımlanmaktadır; “Bir kimsenin öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik şahsiyet” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlara bakıldığında kimlik daha çok toplumsal örüntülerle iç içe görünürken benlik ise daha çok kişiye yöneliktir ve kişinin içsel özellikleri üzerine daha çok yoğunlaşmaktadır.

Türkçe’de “self” sözcüğünün karşılığı olarak “öz” (Enç, 1974),

“kendilik” (Öztürk, 1985), “benlik” (Yörükoğlu, 1985) ve “özbenlik” (Öztürk, 1986) sözcükleri önerilmektedir (Akt. Çuhadaroğlu, 1986). Çuhadaroğlu’na (1986) göre öz ve kendilik sözcükleri “self” sözcüğünün anlamını kısmen karşılamasına karşın Türkçe’de “self” sözcüğü ile ilgili terimlerin ifade edilmesinde bu sözcüklerden bazen biri bazen de diğeri kullanım şekline göre uygun görünmektedir. Çuhadaroğlu (1986) “self” sözcüğünün birlikte kullanıldığı bazı kavramlar için bazı Türkçe karşılıklar önermiştir. (Self respect: Özsaygı, Self confidence: Özgüven, Self concept: Kendilik kavramı, Self image: Kendilik imgesi, Self worth: Özdeğer). Ancak literatürdeki kavram kargaşasını önlemek amacıyla Çuhadaroğlu (1986) çalışmasında “self esteem” kavramı için “özdeğerlilik” sözcüğü yerine benlik saygısı kavramını kullanmıştır.

Kimlik kavramı aynılığı ve sürekliliği içeren Latince idem kökünden gelmektedir (Marshall, 1999). Erikson’un (1968) kimlik duygusu da kimlik kavramının geldiği kökensel anlamla benzerlik göstermektedir. Erikson (1968, s.17) ego kimliği duygusunu; “kişisel aynılık ve tarihsel süreklilik duygusu” olarak tanımlamıştır.

Kimlik ve benlik kavramlarının kullanımı ile ilgili olarak bir ayrım, kimliğin sosyolojinin konusu ya da sosyologların tercih ettiği bir kavram,

benliğin ise daha çok psikologların kullandığı bir kavram olarak görünmesidir (Bilgin, 1994,2007) Ancak bu ayrım çok geçerli görünmemektedir çünkü iki kavram da hem psikologlarca hem de sosyologlarca tercih edilebilmektedir. Kimlik kavramının toplum bilimlerinin mi yoksa bireysel psikolojinin mi bir kavramı olduğu tartışmalarında Kohut, psikanalitik bağlam içerisinde kişiyi tanımlamak için en uygun kavramın kendilik (self) olduğunu, kişilik, kimlik gibi kavramların toplum bilimlerine ait kavramsallaştırmalar olduğunu belirtmektedir (Miller, 1993).

Bilgin’e (1994) göre kimlik terimi, genellikle Avrupa sosyal psikoloji çevrelerinde daha çok tercih edilmektedir; bireysel ve sosyal olanın eklemlenmesini içerecek tarzda, benliğin diğerleri ile ve toplumla ilişkisinde temsili bir kurgusu olan kimlik, benliğe kıyasla kişilerarası etkileşimi ve sosyal gerçekliğe atıfı daha çok içermektedir.

Hortaçsu’ya (2007) göre benlik ya da kimlik kavramının kullanımının tercih edilmesi araştırmacıların toplumsal-bireysel boyutunda kendilerini nerede konumlandırdıkları ile ilgilidir. Daha toplumcu olanlar kimlikle, daha bireyci olanlar benlikle ilgilenmektedir. ABD’li bir araştırmacı daha ağırlıklı olarak benlikle, Avrupalı (özellikle Hollanda) araştırmacılar daha ağırlıklı olarak kimlikle ilgilenmektedirler.

Hortaçsu’ya göre insan kendisini ya da başkasını düşünürken iki değişik sorunun yanıtını arayabilir. Bu sorulardan biri “Ben nasıl bir insanım?” diğeri ise “Ben kimim?” olabilir. Bu sorulardan ilki benlik, ikincisi ise kimlik ile ilgilidir. Benlik kişiyi özelliklerine göre tanımlayan, kişiyi diğer kişilerden ayırt eden ve kişilerarası farklılıkları vurgulayan bir kavramdır. Kimlik kavramı ise kişiyi toplum içerisinde belli bir konum ya da konumlara yerleştirir. Benlikle ilgili “Ben veya o nasıl bir insan?”

sorusunun yanıtı esmer, ela gözlü, uzun boylu gibi kişinin gözle görülebilir ya da çalışkan, dürüst, gerçekçi gibi davranışlardan çıkarsanan kişilik özellikleri olabilir. Kişiyi bu sözlerle tanımlama genelde onun belirgin özelliklerini öne çıkarır ve onu diğer kişilerden ayırt etmeye yarar. “Ben kimim?” sorusunun yanıtına bakıldığında kadınım, anneyim, öğretmenim aydınım, İzmirliyim gibi toplumda belli özellikleri ya da işlevleri çağrıştıran kategorileri içerir. Kişinin bu türden kategorilerle tanımlanması onun bireysel özelliklerini arka plana iter, kişiyi belli bir rol

veya grubun özellikleri ile tanımlar, grupla özdeşleştirir. Hortaçsu’nun tanımlamasında benlik kişinin kendisi ile ilgili özelliklerine, kimlik ise kişinin başkalarıyla/toplumla ilişkilerindeki özelliklerine vurguda bulunmaktadır. Hortaçsu’nun benlik ile ilgili tanımlamasına baktığımızda bunun Erikson’un kimlikle ilgili kavramsallaştırmasında kimliğin bir boyutu olan kişisel kimlikle, kimlik ile ilgili tanımlamasının ise sosyal kimlikle ilgili olduğu görülmektedir. Erikson’a göre sosyal kimlik; kişinin sosyal alanla iletişimi sonucunda edinilen, bir anlamda başkalarının gözünde aynılık ve süreklilik duygusunun test edilmesi ve gözlenmesidir. Kişisel kimlik ise insanın geçmişi ve geleceği ile ilgili beklentileri üzerine kurulan bir aynılık ve süreklilik algısıdır (Erikson, 1968). Erikson’un kişisel kimlik ve sosyal kimlik yapıları farklı kavramlar olarak değil ego kimliğinin bileşenleri olarak görülür. Kimlikle ilgili kavramları göz önüne aldığımızda kimlik, bireyin yaşantıları, özdeşimleri ve sosyal çevreyle etkileşimiyle değişir ve biçimlenir.

Sosyal ve kişisel kimlik kavramlarını Taijfel’in Toplumsal Kimlik Kuramında da görebiliriz. Taijfel kimlik oluşumunun temelinde sosyalleşme sürecinin yattığını belirtir. Taijfel’e göre benlik kavramının iki temel alt boyutu vardır. Bunlar sosyal kimlik ve kişisel kimliktir. Sosyal kimlik, bir sosyal grubun üyesi olarak çıkardığı bilgilerdir. Kişisel kimlik ise duygular, bedenle ilgili özellikler, kişilikle ilgili karakterleri içeren tanımlamaları içerir (Bosma, 1995).

Cote’e (1996) göre kimlik kavramı kişilerin benlik tanımlamaları ile ilgili olarak farklı yönlere vurguda bulunan değişik biçimlerde kullanılır.

Kimliğin değişik biçimleri, kişisel kimlik, sosyal kimlik ve ego kimliğidir.

Sosyal kimlik bireyin sosyal yapıdaki pozisyonudur. Kişisel kimlik, kişinin diğer insanlarla ilişkileri esnasındaki edindiği deneyimlerdir. Bu kimlik biçimi daha somut biçimler alır. Ego kimliği ise kişilikle ilgili karakteristik özelliklerin sürekliliğindeki öznel duyguyu içerir.

Schwartz ve arkadaşlarına (2011) göre hem benlik hem de kimlik bir kişinin kim olduğu duygusunun gelişmesi sürecindeki parçaları gösterir. Kimlik, yaşam rolleri ve kişisel standartlar için içsel yatırım (commitment) örüntülerinin oluşturulması ve araştırılması sürecini

gösterirken, benlik ise kimlik süreciyle oluşturulan içsel yatırımlarla kişinin kendisinin temsilini gösterir.

Buraya kadar aktarılanlar genel olarak değerlendirildiğinde kimliğin bir çok yönünün olduğu söylenebilir. Bireyin özelliklerine ya da deneyimlerine dayanan kimliğin kişisel yönü, diğeri de toplumun etkisine vurguda bulunan kimliğin sosyal yönüdür. Bu yönler kimliğin biçimlenmesinde temel dayanaklardır.

Sonuç olarak kimlik ve benlik kavramları arasında bir ayrım yapılmak istendiğinde Schwartz ve arkadaşlarının (2011) yaptığı ayrım bu çalışmanın temel aldığı bir ayrım olarak kullanılmıştır. Benlik daha üst ve geniş bir yapı olarak görülürken kimlik ise bu yapının içini içsel yatırımlarla oluşturan bir süreç olarak görülmektedir.

2. 2. KİMLİK GELİŞİMİNİ AÇIKLAYAN KURAMLAR/MODELLER

Kimlik gelişimi ile ilgili kuramlara/modellere genel olarak bakıldığında Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramının ve onun temel önermelerine dayanarak oluşturulan Marcia’nın Kimlik Statüleri modelinin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Kimlik gelişimini açıklamak amacıyla pek çok model/yaklaşım önerilmiştir. Kimlik gelişimi araştırmalarında en çok kullanılan yaklaşım/modelleri şu şekilde sınıflandırılabilir: Kimlik statülerine odaklanan modeller (Marcia, Waterman), kimlik gelişiminde sosyal-bilişsel süreçlere odaklanan Kimlik Stilleri Modeli (Berzonsky) ve son olarak da kimlik gelişiminde sürece odaklanan Kimlik Süreci Modelleri (Crocetti ve arkadaşları, Luyckx ve arkadaşları).

Bu çalışmada Luyckx ve arkadaşları (2006 a,b,c, 2008 a,b,c,d,e) tarafından ortaya konulan Beş Boyutlu Kimlik Biçimlenmesi modeli kullanılmıştır. Bu yaklaşımın temel dayanaklarını aktarmak için bir sonraki bölümde Erikson’un Psikosoyal Gelişim Kuramı, Kimlik Statüleri Modelleri ve Kimlik Süreci Modelleri aktarılmıştır.

2. 2. 1. Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı

Erikson Freud’un Psikoseksüel gelişim kuramının temel kavramlarının psikolojik yapılar, bilinç, bilinçdışı, güdüler, psikososyal

evreler, normal-anormal sürekliliği ve psikoanalitik metodoloji, geçerliliğini kabul etmiştir. Ancak Erikson kuramında Freud’un ergenliğe kadar incelediği yaşam evrelerini yaşam boyu evreleri haline getirmiştir.

Erikson, gelişim kuramını oluştururken üç tür yöntemden yararlanmıştır. Bunlar sırasıyla, çocukların doğrudan gözlenmesi, kültürlerarası karşılaştırma ve psikotarihtir (Miller, 1993).

Erikson’un gelişim kuramında temel oluşturan bazı kavramlar vardır. Bunlardan ilki aşamalı oluşum ilkesidir. Erikson, Evans’la yaptığı söyleşi kitabında aşamalı oluşum ilkesini şu şekilde açıklamaktadır;

“Epi” üstünde; “genetic” (genesis) ise ortaya çıkma anlamındadır.

Bundan dolayı epigenetik (epigenesis) zaman ve mekan içerisinde bir parçanın diğer parça üzerinde gelişmesi anlamındadır (Evans, 1981 s.21).

Aşamalı oluşum ilkesine göre organizma ilke olarak önceden belirlenmiş adımlar uyarınca, belli bir temel tasarıma göre gelişir.

Erikson’un kuramında sözü edilen temel tasarım planı ile belirtilen minyatür ve önceden belirlenmiş bir özelliğin gelişmesinden çok evresel ve hiyerarşik bir gelişimin olmasıdır (Erikson, 1963; 1984).

Erikson’un kuramında önemli olan diğer kavramlar bölge (zone), organ işlev biçimi (organ mode) ve toplumsal işlev örüntüsü (social modality) kavramlarıdır. Bölge; organizmanın gelişim evresine uygun bedenin bir bölümünü temsil eder. Organ işlev biçimi; gelişim evresine uygun beden bölgesinin davranışını belirtir. Toplumsal işlev örüntüsü ise gelişim evresine uygun beden bölgesinin davranış biçimi, kişilerarası ilişki örüntüsünü belirlemesidir (Erikson, 1984; Öztürk, 1997).

Erikson’un gelişim kuramının önemli diğer bir kavramı da psikososyal bunalımdır. Birey temel tasarım planında belirtilen sekiz evreye ayrılan çatışmaları çözmek zorundadır. Her çatışma içerisinde benliğin yeterliliğini belirleyen biri olumlu, biri olumsuz iki karşıt uç vardır. Örneğin temel güvensizliğe karşı güven gibi. Bu benliğin yaşamın o dönemi boyunca yaşadığı çatışmadır. Bu çatışmalar hiçbir zaman bütünüyle kesin bir çözüme kavuşmazlar. Her dönem kendisinden sonra gelen dönem için bir basamak oluşturur ve her dönem önceki dönemlerin etkisi ile biçimlenir (Erikson, 1963; 1984).

Erikson gelişim kuramında sekiz evre tanımlamıştır. Her evre üç boyuttan oluşmaktadır. İlk boyut psikoseksüel bölgelerden ve davranışsal modlarda belirtilen, bireyin ihtiyaç ve yeteneklerinden oluşan fiziksel gelişimdir ve bu her evrenin temelini oluşturur. İkinci boyut, bireyin ihtiyaç ve yeteneklerine uydurulmuş, özel kültür tarihi boyunca geliştirilmiş sosyal bağlam ya da kurumlardır. Üçüncü boyut ise kültürel bağlam içerisinde bireyin deneyimleyerek geliştirdiği psikolojik anlam ya da kendilik farkındanlığıdır (Marcia, 1994).

Psikolojik gelişim kültürle iki yönden ilişkilidir. İlki her kültürdeki çocuk aynı evrelerden geçerek büyümesine rağmen her kültürün her evrede çocuğun davranışını yönlendirmede ve geliştirmede kendine ait özellikleri vardır. İkincisi ise zaman içerisinde değişen kültürün içerisinde yer alan kültürel göreceliliktir. Bir kuşakta bireylerin gereksinimlerini karşılayan kurumlar bir sonraki neslin gereksinimlerini karşılayamayabilir.

Endüstrileşme, göçler, sivil hak hareketleri bireylerin yaşam gereksinimlerini farklılaştırabilir (Miller, 1993).

Yukarıda belirtildiğ gibi Erikson’un gelişim kuramı sekiz evreden oluşmaktadır. Her evrenin kendine özgü özellikleri vardır. Aşağıda evreler ve evrelerin özelliklerinin özetlendiği tablo sunulmaktadır.

Tablo 1 Erikson’un Sekiz Psikososyal Gelişim Evresi ve Bunlara Karşılık Gelen Kimlik Duygusu

Yaş dönemleri Psikososyal gelişim evresi

Kimlik duygusu

Bebeklik Temel güven-Güvensizlik “Ben bana verilenim”

İlk çocukluk Özerklik-Utanç,kuşku “Ben oluşturduğum şeyim”

Oyun çağı Girişimcilik-Suçluluk “Ben olacağımı hayal ettiğim şeyim”

Okul çağı Çalışkanlık-Aşağılık duygusu “Ben öğrenebildiklerim tümüyüm”

Ergenlik Kimlik duygusu-Rol

karışıklığı

“Ben kimim”

Genç Yetişkinlik Yakınlık-Yalıtılmışlık “Biz sevebildiklerimizin tümüyüz”

Yetişkinlik Üretkenlik-Durgunluk “Ben ürettiğim şeyim”

Yaşlılık Ego bütünlüğü-Umutsuzluk “Ben geride bırakabildiklerimim”

(Kaynak; Erikson,1963, s.273).

Tablo 1’de görüldüğü gibi Erikson ergenlik dönemini kimlik duygusuna karşı rol karışıklığı dönemi olarak tanımlamıştır. Bu dönemde kimlik duygusu “ben kimim?” sorusuna verilen yanıtlarla oluşturulmaktadır. Bu çalışmanın temel odağının kimlik gelişimi olmasından dolayı bu bölümde Erikson’un gelişim evrelerinden, kimlik duygusunun yoğun biçimde yapılandırıldığı ergenlik dönemi incelenmeye çalışılmıştır.

Kimlik duygusu kazanmaya karşı kimlik kargaşası. Erikson, Freud’un insanların hoşnutsuzluk yaratan durumlarda kendilerini nasıl savundukları odağından çok, insanların yaşamlarındaki temel soru olan kimlik sorunsalı ile ilgilenmiştir. Erikson’un bakış açısı Freud’a göre

olumludur. Freud, benliği alt-benliğin dürtüleri ve üst-benliğin talepleri arasında arabulucu gibi görmesine karşın Erikson, benliğin pek çok yapıcı işlevi olduğunu belirtmiştir. Erikson’a göre benlik, kişiliğin oldukça güçlü ve bağımsız bir bölümüdür. Benlik, kişinin kimliğini oluşturmak ve çevresi üzerinde egemenlik kurma gereksinimini tatmin etmek gibi hedefler doğrultusunda çalışmaktadır (Burger, 2006).

Erikson’a göre ergenlikten önce varolan tüm aynılık ve süreklilikler ergenlikte yeniden az ya da çok sorgulanırlar; çünkü bu evrede erken çocukluk dönemininkine benzeyen bedensel büyüme ortaya çıkmaktadır. Büyüyen ve gelişen ergenler kendilerini ne olarak hissettikleri ile karşılaştırmalı olarak başkalarının gözünde nasıl göründüklerini bulmaya çalışacaklardır (Erikson, 1984; Kroger, 1989).

Erikson’a (1968) göre kişisel kimliğe sahip olmanın bilinçli duygusu aynı zamanlı iki gözleme dayanır. İlki kişinin benlik aynılığının zamanda ve mekanda varlığının sürekliliğinin algısıdır. İkincisi ise bir başkasının kişinin benlik aynılığını ve sürekliliğini tanımlamasıdır.

Erikson’a (1968) göre kişisel kimliğe sahip olmanın bilinçli duygusu aynı zamanlı iki gözleme dayanır. İlki kişinin benlik aynılığının zamanda ve mekanda varlığının sürekliliğinin algısıdır. İkincisi ise bir başkasının kişinin benlik aynılığını ve sürekliliğini tanımlamasıdır.

Benzer Belgeler