• Sonuç bulunamadı

II. ARAŞTIRMANIN METODU

II.2. Kavramlar Ve Kaynaklar

3.2. Kur'an'ı Kerîm'de Tertîl Kavramı

Tertîl, Kur'an'ı Kerim'de iki defa geçmektedir. Birinci ayet, ilk nâzil olan sûrelerden biri olan Müzzemmil sûresinde geçmekte olup Hz. Peygamber (s.a)'e emir siygasında, gece namazını emreden ayetlerin bir bölümü olarak gelmektedir.

اَي yahut eksilt ondan biraz, yahut artır ve Kur’an oku tertîl ile yavaş yavaş, güzel güzel!

Çünkü biz senin üzerine ağır (sorumluluk gerektiren) bir söz ilkâ edeceğiz; çünkü gece neş'esi hem daha dokunaklı, hem deyişçe daha sağlamdır; çünkü sana gündüzün uzun bir yüzüş vardır. "

َرْقِا

)ْآ ) "Oku" emrinden sonra Hz. Peygamber'e (s.a) hitaben bir başka emir daha gelmiştir. Bu emir de ( َليِتْرَت َنآ ْرُقْلا ِلِّتَر) Kur'an'ı tertîl üzere okumaktır. Bu kavramlar arasındaki anlam farklılık ve benzerliklerini bir sonraki başlığa bırakarak ayetle ilgili müfessirlerin görüşlerini değerlendirmek istiyoruz. Ayet, "Kur'an'ı okuduğun zaman harflerin arasını aç (tebyin), okuyuş esnasında yavaş yavaş sükunetle ilerle (teressül) anlamındadır."254

Zemahşerî (v. 538/1143), tertîlü'l Kur'an'ı şöyle tarif etmektedir: "Ağır ağır harflerin arasını açıp, harekeleri tam belli ederek (işba), okumayı titretmeden ahengi bozmadan tıpkı bir kimsenin dişlerinin aralığı ve papatyanın yaprakları gibi açmaktır."

Müfessir buna şu örnekleri de vermektedir: "Nitekim Hz. Ömer (r.a.): 'Yürümenin en kötüsü, çarpık yürüyüş, okumanın en kötüsü de birbiri üzerine binmiş dişler gibi geveleyerek okumaktır.255 Hz. Aişe'ye Hz. Peygamber (s.a)'in kıraati sorulduğunda: 'O sizin gibi peş peşe okumazdı (serdetmezdi), dinleyen isterse harflerini sayabilirdi.’demiştir." Zemahşerî buradaki ( َلَيِت ْرَت) mastarının da emrin vücubuna delalet ettiğini, bunun Kur'an'ı okuyan kimseye de gerekli olduğunu ifade etmektedir.256

"Kur'an'ı ağır ağır oku; zira bu tarz bir okuyuş anlamaya ve tefekkür etmeye

774/1373) ayetin tefsirinde Hz. Peygamber (s.a)'in tertîl üzere okuyuşu ile ilgili şu örnekleri de vermektedir: "Hz. Aişe (r.a.)'den gelen rivayete göre O, sureyi tertîl yaparak okurdu; öyle ki okuduğu sure, daha uzun bir sureden daha uzun olana kadar okuyuşunu sürdürürdü."257 Enes b. Mâlik'e Hz. Peygamber (s.a)'in kıraati sorulduğunda:

"Med yapardı," demiş, sonra da besmeleyi okuyup "Lafzatullah'ı uzatırdı, Rahmân'ı uzatırdı, Rahîm'i uzatırdı" demiştir. Ümmü Seleme (r.a.)'dan gelen bir başka rivayette ise: " Hz. Peygamber (s.a) kıraatini ayet ayet bölerdi: ( ِّبَر ِّللَّ ُدْمَحْلا * ِميِحَّرلا ِنَمْحَّرلا ِّاللّ ِمْسِب

ِنمْحَّرلا * َنيِمَلاَعْلا

* ِميِحَّرلا ِكِلاَم

ِمْوَي ِنيِّدلا

* ) şeklinde her durakta dururdu."258

Âlûsî (v.1270/1853) ayetin tefsirinde: "Bahse konu edilen namaz esnasında Kur'an'ı tertîl et!" dedikten sonra tertîl hakkında yaptığımız tariflere, "Dinleyicinin harfleri sayabileceği kadar yavaş okumayı" da ilave etmiştir.259

Elmalılı da, tertîlin kelime anlamlarını sıraladıktan sonra şöyle söylemektedir:

"Kur'an'ın tertîli de böyle her harfinin, edasının, tertibinin, mânâsının hakkını doyura doyura vererek okunmasıdır. Burada ( َنآ ْرُقْلا ِلِّتَر) emrinden sonra ( َلَيِت ْرَت) mastarıyla vurgu yapılması da bu tertîlin en güzel şekilde olmasının arandığını gösterir."260

Gerek kelimenin etimolojisinden, gerekse Hz. Peygamber (s.a)'in uygulamasından anlaşılan o ki "tertîl", Kur'an-ı Kerim'i okumada ideal olan usûldür. Kurtubî'nin ifadesiyle matlup olan tarz budur.261

Nitekim Kur'an-ı Kerim'i bu mânâda okumak maksadıyla Tecvîd ve Kıraat ilminde çeşitli usûl ve kaideler ortaya çıkmıştır. Yine tecvid ve kıraat kitaplarında Kur'an kıraati üç şekilde sınıflandırılmıştır. Elmalılı bunları şu şekilde tarif etmektedir:

"Bunlar tahkîk, tedvir ve hadr'dır. Tahkik, munfasıl meddi dört veya beş elif miktarı çekecek şekilde gayet ağır bir ahenk ile okumaktır.Tedvir, iki veya üç elif miktarı çekecek şekilde orta halde okumaktır. Hadr de tabii med gibi bir elif miktarı çekecek şekilde hızlı okumaktır. Bir elif iki fetha miktarı demek olduğuna göre, bir harekenin belli olacak şekilde okunuşundaki ilk ses, âhenk süresinin hızlılık ve ağırlığına göre, her kırâatin şifresini teşkil eder. Asım, Hamze, Nafı'den Verş kırâetleri tahkik; İbnü Amir, Kisâi kıraatleri tedvir; diğerleri hadr tarzındadır. Fakat bunların hiçbirinde bir harf veya harekenin hakkı çiğnenecek şekilde okumak caiz olamayacağı için, asıl mânâsıyla tertîl,

257’’اهنم لوطا نم لوطا نوكت اتح اهلتريف ةروسلا آرقي ناك’’

258 İbn Kesîr, Tefsir, IV, 558.

259 Âlûsî, Rûhu’l Meâni, XXIV, 104. Ayrıca bkz. Bevdâvî. Envâru't Tenzil, I, 405.

260 Elmalılı, Hak Dini, VIII, 397.

261 Kurtubî, el- Cami, I, 39.

kıraatlerin hepsinde şarttır. Kırâatleri böyle hadr ve tedvir şeklinde kısımlara ayırmaya cevaz veren ise gelecek olan 'Kur'an'dan size kolay geleni okuyun' emridir."262

Ancak daha önce Zerkeşî'nin ve İbn Kesîr'in beyan ettikleri gibi Kur'an'ın tertîl ile okunması manâların daha kolay anlaşılabilmesi ve ayetler üzerinde tefekkür edilebilmesi amacına yöneliktir.

Tekrar Elmalıh'nın izahlarına dönersek, o konuyu şöyle açıklamaktadır: "Sözün tertîl ile güzel söylenmesi ve okunması ise sade ses güzelliği ile gelişi güzel eze büze şarkı gibi okumak, saz teli gibi sade ses üzerinde yürümek kabilinden bir musiki işi değildir. Kelimelerin dizilişinin mânâ ile uyum sağlaması ve dilin fesahat ve belagatı hakkıyla gözetilerek ruhî ve manevî bir uygunlukla, yerine göre şiddetli, yerine göre yumuşak, yerine göre uzun, yerine göre kısa okuma, yerine göre ğunne, yerine göre izhar, yerine göre ihfa, yerine göre iklâb, yerine göre vasıl, yerine göre sekte veya vakıf;

kısacası bütün maksat, mânâyı duymak ve mümkün olduğu kadar duyurmak olmak üzere tecvid ile okuma işidir.263 İbn Aşûr da Kur'an'ın tertîl üzere okuma maksatlarının:

"Kur'an'ın hıfzını kolaylaştırmak, dinleyicilerin Kur'an'ı telakkileri ve zihinlerini verebilmeleri, telaffuzun anlamın önüne geçmemesi için okuyucunun ve dinleyicinin manaları tefekkür edebilmeleri" olduğunu söylemektedir.264 indirilseydi ya!' Biz gönlüne iyi tespit edelim diye böyle indirdik ve fevkalâde bir tertîl ile tertîl eyledik!’’

Bu ayette Kur'an'ın Tevrat gibi bir defada indirilmesini isteyen inkarcılara karşı bir cevap verilmektedir. Kur'an'ın parça parça indirilişindeki maksatlardan biri, Kur'an'ı Hz. Peygamber (s.a)'in kalbine sapasağlam yerleştirmektir. İşte Kur'an'ın tertîl üzere indirilmesi de bu illet açıklandıktan sonra zikredilmiştir. Acaba bununla ne kast edilmiştir?

264 İbn Âşûr, et-Tahrîr ve 't-Tenvîr, I, 4601; Nitekim Gazali de İhya 'da: "Bütün gayret ve dikkati harflerin mahreçlerini çıkarmaya yöneltip mânâsını düşünmemenin gerçek bir tilavet olmayacağını söylemiştir.

(Gazâli, İhyâu ulûmi'ddin, trc: Ahmet Serdaroğlu, Bedir y., İstanbul, 1974,1, 806.) .

Taberî, ayetin ( ًلَيِت ْرَت ُهاَنْلَّتَرَو) kısmına: "Ezberleyesin diye sana Kur'an'ı tedrici olarak öğrettik" anlamını vermiş, "tertil'i de "teressül ve "tesebbüt" diye tarif etmiştir.

Hasan Basrî'den de şu riveyeti zikretmiştir: "İnkarcılar bir şey istedikleri zaman Allah;

bir, iki ya da daha çok ayet indirerek onlara cevap vermiş, Peygamber (s.a.)'e onların hakkında konuştukları şeylere bir delil vermiştir. Nihayet Kur'an'ın evveli ile ahiri arasında yirmi küsur sene vardır." Abdurrahman İbn Zeyd el-Eslem ise ( ًلَيِتْرَت ُهاَنْلَّتَرَو) ifadesini "Biz onu tam manasıyla tefsir ettik" şeklinde anlamıştır."265

Şevkânî, ( ًلَيِت ْرَت ُهاَنْلَّتَرَو) ifadesinin mukadder bir fiile matuf olduğunu, anlamın da:

"İşte sana Kur'an'ı böylece inzâl ve tertîl ettik." şeklinde olduğunu söylemektedir.266 Âlûsî (v. 1270/1853): "Muallel, mahzuf bir fiile atıf vardır, ( َلَيِتْرَت) kelimesinin nekra olarak gelmesi de olayın büyüklük ve ciddiyetine işaret etmektedir. Böylece ayet: 'İşte böylece Kur'an'ı sana peyderpey indirdik ve bedi' bir tertîl ile okuduk; oysa onun tertîlini, ayet ayet indirilişini takdir edemediler' anlamına gelir." demiştir.267

Netice itibariyle ayetteki ifadeler, Kur'an'ın peyderpey indirilişini ve bunun mahiyetini anlatmaktadır. Bir başka ifadeyle Kur'an'ın tertîl ile okunması, Hz.

Peygamber (s.a)'in kalbine Kur'an'ı yerleştirmeye bir vasıta kılınmıştır. Zira vahiy en baştan harfiyle, harekesiyle, bütün hususiyetleriyle tam manasıyla okunmalı; vahye muhatap olan Peygamber tarafından da net olarak telakki edilmeli ki, insanlara da öylece ulaştırılabilsin. Dolayısıyla ( ُهاَنْلَّتَرَو) ifadesi -Âlûsî'nin de bir görüş olarak naklettiği gibi-268 Vahiy Meleği Cebrail'in okuyuşudur ve fiil bunun açık seçikliğini ve berraklığını ifade etmektedir. Tertil mastarı da Şevkânî ve Âlûsî'nin beyan ettiği gibi, bu açık seçikliğin tam bir şekilde olduğunu ortaya koymaktadır.

3.3. Kıraat, Tilâvet Ve Tertil Kavramlarının Karşılaştırması