• Sonuç bulunamadı

Kur’ân’ın Kur’ân’la Tefsirinden Đstifade Etmesi

Müellifin yönteminin önemli ayrıcalıklarından bririsi de, eserinin bir Kur’an sözlüğü olmakla beraber tefsire benzemesidir. O eserinde, kelimeyi içinde geçtiği ayeti zikrederek açıklar. Böylece sadece sözkonusu kelimenin değil aynı zamanda ayetin de tefsirini yapmış olur. Bu sebeple onun yöntemi adına Kur’an’ın Kur’an’la tefsiri önem arzetmektedir. Müellif açıklanan bir kelimenin Kur’ân-ı Kerim’de farklı âyetlerde, farklı manalarda kullanımlarına da değinmiştir. Yine Kur’ân’da aynı kelime kökünden türemiş farklı kalıplarda kullanımlar varsa bu kullanımları da manayı destekleyici birer unsur olarak kullanmıştır.

Sözgelimi; “Ėâle innî câǾilüke linnâsi imâmen”131

ayetindeki “Đmâmen” kelimesinin şerhinde, ayetin manasını kısaca “Dinde ve hayırlı hasletlerde seni nâsa muktedâ kılacağım dedi” şeklinde vermiş, bunu da kısaca “sana din ve âmal ve ahlak ve sünen-i hasenede ittibaǾ ile Ǿulûm ve âdâb-ı ubûdiyeti senden aħź edeler” şeklinde açıklamıştır. Daha sonra vermiş olduğu bu manaya şahit olarak Kur’an-ı Kerim’in “VecǾalnâ lil müttaėîne imâmen”132, “Ve min ėablihî kitâbi Mûsa Đmâmen ve rahmeten”133, “Yevme nedǾû külle ünâsin bi imâmihim”134 ayetlerini işaret etmektedir. Đşte, bundan dolayı namaz kıldıran kişiye imam denildiğini insanların namazda ona uyması, efǾal ve harekâtını taklit etmesi

129 55/Rahman 20: “Fakat aralarında bir engel bulunduğundan, birbirinin sınırını aşmazlar”.

130

Bk.Elif Efendi, a.g.e., s. 178-179.

131 2/Bakara 124: “ ‘Seni insanlara başkan (Đmam) yapacağım’ dedi”.

132 25/Furkan 74: “Bizi müttakilere önder eyle!”

133 11/Hûd 17: “Daha önce de rehber ve rahmet olarak gönderilmiş Mûsâ’nın kitabı ile tasdik edilen kimse”.

gerektiğini söylemektedir. Daha sonra “tarîė” yani yola da imam denildiğini “Ve innehümâ lebi imâmin mübîn”135 yani “ikisi de (eyke ve medyen) açık bir yol üzerindedir” ayetini şahit göstererek zikretmektedir. Yine kitab manasına kullanıldığını “Ve külle şey’in aĥśaynâhü fî imâmin mübîn”136

ayetini şahit göstererek zikretmekte buradaki “imâmin mübîn”den muradın “levh-i mahfuz” olduğunu ifade etmektedir. “Yevme ned’û külle ünâsin bi imamihim”137 kavl-i kerîminin de “bi kitabihim” şeklinde tefsir olunduğunu söyleyerek bunu desteklemektedir. Sonuç olarak müellif bu ayetlere dayanarak iktidâ ve ittibaǾ edilen şeye “Đmam” denilebileceğini ifade etmektedir138

.

Genel olarak ise imam kelimesi bir topluluğun, haklı olsun, haksız olsun, kendisine yönelip iktidâ ettikleri, etrafına toplanıp kendisine uydukları kimse demektir. Bu manada imam, önder, rehber, lider, halife, ordu kumandanı gibi manalara gelmektedir. Tabii ki ilk akla gelen öncüler hak yolun öncüleri peygamberlerdir. Bununla birlikte insanlara kötülük ve şerde öncülük ve rehberlik edenler de Kur’an’da aynı kelime ile yer almaktadır. Đmam kelimesi kitap manasına da gelmektedir, çünkü kitap da insanlara öncülük eder ve onlara yol gösterir. Ayrıca yol manasına da gelmektedir, çünkü kök manasıyla ilgili olarak, kendisine yönelinip tâbi olunduğu içindir.139

Kur’ân’da birçok yerde geçen “âyâtün” kelimesini açıklarken Elif Efendi; kelimenin lugat anlamının “Ǿalâmet” olduğunu zikrettikten sonra, bu kelimenin değişik anlamlarda kullanımlarına değinmektedir. Bu kelimenin “Kur’ân’ın âyetleri, cemaat, cemaatü’l-hurûf ve Kur’ân’da bir hüküm üzerine delalet eden her bir cümle” anlamlarında kullanıldığını ifade etmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de ise “âyet” kelimesinin, acîbe, muǾcize, delil, şâhit, azap, yüksek ve sağlam bina manalarına varid olduğunu söylemektedir. Bundan sonra Kur’ân’dan örnekler vererek bu açıklamaları delillendirmektedir. Örneğin; “Tilke âyâtu’l-Ėur’ân ve Kitâbün Mübîn”140 âyetinde “Kur’ân’ın âyetleri” manasına; “Ėale rabbi’cǾallî âyeh”141 âyetinde “alâmet” manasına; “linuriyehû min âyâtina”142 âyetinde “kudretimizin

135 15/Hicr 79: “Bu her iki şehir harabesi de uğrak bir yol üzerindedir”.

136

36/Yasin 12: “Velhasıl her bir şeyi, apaçık bir kitap’ta sayıp döken Biz’iz”.

137 17/Đsra 71: “Gün gelecek, her sınıftan insanları, tâbi oldukları önderlerine nisbet ederek çağıracağız”.

138 Bk.Elif Efendi, a.g.e., s. 130-131.

139

Ulutürk, Veli, “Kur’an’da Đmam ve Ümmet Kelimelerinin Manaları”, Diyanet Dergisi, c. 33, sy. 3, 1997, s.41–44.

140 27/Neml 1: “Şunlar Kur’ân’ın ve gerçekleri açıklayan kitabın âyetleridir”.

141 3/Âli Đmran 41: “O: “Ya Rabbî, bana oğlum olacağına dair bir alâmet bildirir misin?” dedi”.

acîbeleri” manasına; “fihi âyâtün beyyinâtün maėâm-u Đbrahîm”143

âyetinde “açık ve acîb alâmetler” manasına; “ve mâ kâne li rasûlin en ye’tiye bi âyetin illa bi iznillah”144 âyetinde muǾcize manasına; “inne âyete mülkihî en ye’tiyekümü’t-tâbût”145

âyetinde “üzerinizdeki saltanatının ve hakimiyetinin bir delili” manasına; “etebnûne bi külli rîğin âyeten”146 âyetinde “muhkem ve yüksek bina” manasına; “ve ma nürîhim min âyetin illâ hiye ekberün min uħtihâ”147 âyetinde “işaret, muǾcize, alâmet” manasına kullanıldığını ifade etmektedir. Bu misalden anlaşılacağı üzere müellif hemen hemen verdiği her mananın Kur’ân’da kullanılışını vererek bir madde başlığı içinde sadece kelimenin anlamını vermekle kalmayıp, Kur’ân’ın Kur’an’la tefsîrinin en güzel örneklerini bize sunmaktadır148.

Yine “Ve berran bi vâlideyhi”149 ve “Ve berran bi vâlidetî”150 âyetlerinde geçen “berr” kelimesinin şerhinde; “muĥsinen” yani “ihsan ve iyilik edici yani itaat ve hüsn-ü hizmetle hoşnut ve râzı edici” anlamında açıklama yaptıktan sonra kelimenin kökü ile ilgili bilgiler vermektedir. Bu kelimenin aslen “baĥr” ın tersi olan “berr” lafzından olduğunu, lisanımızda da “deniz”in mukabilinde “kara” denildiğini söylemiştir. Bunların anlamında vüsǾat olduğu için “tevessüǾ” tasavvur edilerek “hayırlı iş”te de tevessü’ mânasına bâ’nın kesriyle “birr” lafzının istiǾmal olunduğunu ifade etmiştir. Âyetin anlamını “hüsn-ü itâatta ve rahmet ve şefkatle hizmetinde onlar tevessüǾ etti geniş bulundu” şeklinde vermiştir. Daha sonra Kur’ân’dan örnekler getirerek farklı anlamlarını da açıklamaktadır. Örneğin “Đnnehû hüve’l-berru’r-raĥîm”151

âyetinde olduğu gibi Cenab-ı Hakk’a nisbet edildiğini ve Esmâ-i Hüsna’dan biri olduğunu, bu şekilde anlamının “Dünya ve ahirette inǾam ve ihsan ve iǾtâ, sevab, Ǿafv, mağfiret-i źünûb, setr-i ėâbîĥ ve Ǿuyûbda vasiǾ” demek olduğunu; “Lâ yenhâkümu’llahü Ǿanillezîne lem yüėâtilûküm fi’d-dîni ve lem yuħricûküm min diyâriküm en teberrûhüm”152 âyetinde de, mutlak hayır ve iyilik manasına geldiğini zikretmektedir153.

143 3/ Âli Đmran 97: “Orada apaçık alametler ve deliller, Đbrâhimin makamı vardır”.

144 13/ Ra’d 38: “Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir resul mûcize gösteremezdi”.

145 2/ Bakara 248: “Onun hükümdarlığının alâmeti, size bir sandığın gelmesidir”.

146 26/ Şuarâ 128: “Siz her yol üzerinde, gelip geçenleri şaşırtmak için bir alamet yapıp saçma sapan şeylerle mi uğraşırsınız?”

147

43/ Zuhruf 48: “Onlara hep birbirinden büyük mûcizeler gösterdik”.

148 Bk.Elif Efendi, a.g.e., s. 10.

149 19/Meryem 14: “Anne ve babasına iyi davranan hayırlı bir evlattı”.

150

19/Meryem 32: “Anneme saygılı, hayırlı evlat kılıp, asla zorba, bedbaht ve hayırsız biri yapmadı”

151 52/Tûr 28: “Gerçekten O, berr’dir, rahîmdir (hayırların kaynağıdır, merhamet ve ihsanı boldur)”.

152 60/Mümtehine 8: “Dininizden ötürü sizinle savaşmayan, sizi yerinizden, yurdunuzdan etmeyen kâfirlere gelince, Allah sizi, onlara iyilik etmeden, adalet ve insaf gözetmeden menetmez”.

Kur’an-ı Kerim’de “Ve lâ taǾŝev fi’l-arñi müfsidîne bakıyyetullâhi ħayrun leküm”154

ayetinde geçen “Baėıyyetullah” kelimesinin şerhinde, manayı kısaca “kîle ve mîzanı tam tutup hakkı îfadan sonra Allah’ın size helal olarak ibkâ ettiği, sizin için hayırlıdır” şeklinde verdikten sonra, bu âyetteki “bakıyyetullah” kelime-i kerimesinin kendisiyle vechu’llah kasd olunan her bir amel-i ubudiyet ile de tefsir olunduğunu zikretmiştir. “Ve’l-bâėıyâtü’ś-śâliĥâtü ħayrun”155

ve “Ve mâ Ǿindallâhi ħayrun ve ebėâ”156

nass-ı celilerinin bu manaya delalet ettiğine işaret etmiştir. Bu suretteki “bakıyyetullah” kelimesinin “insanın amellerinden kendisi için bâkî kalan sevâbı” demek olduğunu ifade etmiştir. Daha sonra “bakıyye” kelimesinin “Felev lâ kâne mine’l-ėurûni min ėabliküm ülû baėiyyetin”157

kavl-i keriminde “ashab-ı temyîz ve akıl ve ehl-i ŧâat ve hayır”manasına, haslet-i memdûha sahibi demek olduğunu zikretmiştir158.

Başka bir misalde; “Ėul innemâ ene beşerun miŝlüküm”159

ayetindeki “beşerun” kelimesini açıklarken, kelimenin lügavî anlamının “insan” olduğunu ve bu kelimenin kökünün “žâhir-i cild” demek olan “beşerah”tan geldiğini zikretmektedir. Đnsana “beşer” denilmesinin nedeninin ise cildi, yani derisi, zâhir, yani hayvanat-ı sâire gibi tüylü olmayıp derisi görünür olmasından kaynaklandığını ifade etmektedir. Müjdelemek manasına olan ve bâ’nın dammı ve kesriyle de telaffuz edilen “bişârah” ve “büşârah”ın da “beşerah”dan geldiğini, “ĐstifǾâl”den “istibşar”ın mesrûr, şâduman olmak, sevinmek manasına olduğunu, bir işe bizzat tevellî etmek yanaşmak manasına olan “mübâşere” kelimesinin de bu kökten olduğunu ve “mübâşere”nin mülamese-i nisâ ve cimaǾdan da kinâye olduğunu zikretmektedir. Daha sonra vermiş olduğu bu manaları, “Fe’l âne bâşirûhünne”160, “Ve iźâ büşşira eĥadühüm bi’l-ünŝâ žalle vechühû müsvedden ve hüve kežîmün yetevârâ mine’l

154 11/Hud 85-86: “Ve ülkede müfsitlik ederek fenalık yapmayın. Eğer mümin iseniz, Allah’ın helâlinden bıraktığı kâr, sizin için daha hayırlıdır”.

155 18/Kehf 46: “Ama baki kalacak yararlı işler ise Rabbinin katında, hem mükâfat yönünden, hem de ümit bağlamak bakımından daha hayırlıdır”.

156 28/Kasas 60: “Allah’ın size sakladığı âhiret mükâfatı ise daha hayırlı, daha devamlıdır”.

157 11/Hud 116: “Sizden önceki nesillerde, dünyada fesat ve düzensizliği menedecek, böylece onları helâk olmaktan koruyacak idrâk ve fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi?”

158 Bk.Elif Efendi, a.g.e., s. 193-194.

159 18/Kehf 110: De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım”.

160 2/Bakara 187: “Artık bundan böyle onlara yaklaşıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayışı içinde olun”.

ėavmi min sûin mâ büşşira bihî”161

, “Febeşşirhüm bi Ǿaźabin elîm”162

ayetlerini zikrederek örneklendirmektedir163.

Bir başka misalde Elif Efendi “Ke zerǾin eħrace şaŧ’ahû fe âzerahû”164

âyetinde geçen “Âzerahû” kelimesine “onu kuvvetlendirdi ve yardımcı oldu” şeklinde mana vermektedir. Daha sonra kelimenin kuvvet manasına olan “ezr” kökünden ifǾal babından olduğunu zikretmiş, ve bu şekilde kuvve-i şedîde, iǾâne ve takviye manalarında istiǾmal olunduğunu ifade ettikten sonra bu manaya, “üşdüd bihî ve ezrî” âyetini delil olarak göstermiş ve bu ayetin mânasını “arkamı, sırtımı kuvvetlendir” şeklinde vermiştir165.

Burada zikrettiğimiz örnekler ışığında anlıyoruz ki; Elif Efendi eserinde Kur’an’ın Kur’an’la tefsirine büyük önem göstermiş ve Kur’an’ı, açıklamalarında ana kaynak olarak kullanmıştır. Bunu yaparken aynı zamanda bir kelimenin madde başlığı altında o kelimenin Kur’an’daki farklı türevlerinin de anlamlarını vermiştir. Kelimelerin karşılığını bir kelime veya cümle ile vermek yerine bu şekilde geniş açıklamalarda bulunması eserin içeriğini daha da zenginleştirmiştir.

Benzer Belgeler