• Sonuç bulunamadı

2.2. Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı Açısından Sosyal Medya

2.2.2. Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımına Yönelik Bazı Eleştiriler

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımına eleştirel perspektiften bakıldığında ise araştırmaların kuramsal ve yöntembilimsel anlamda önemli birtakım sorunlarla karşı karşıya kaldığı gözlenmektedir. Lull’a göre; insanların, gereksinimlerini karşılamak için medyayı nasıl kullandıkları karmaşık ve belirsiz bilişsel ve davranışsal bir süreç olup, sağlıklı ampirik çözümlemelere pek uygun gelmemektedir. Dahası kullanımlar ve doyumlar yaklaşımına ilişkin araştırmalarda önceki etki araştırmaları gibi izleyici etkinliklerini davranışçı terimlerle kuramsallaştırma eğilimi içindedirler. Böylece insansal duygu, bilinç ve davranışlar bir kez daha sayısal verilere indirgenmiş olmaktadır (Lull, 2001: 128).

Yine kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının geniş bir tartışması, yaklaşımın bazı ek gereksinimleri olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlar:

1. Güdülenme ve medya kullanımı kavramlarının daha tutarlı kullanımı.

2. Aranan doyumların değişik biçimleri ile verilen özel medya iletilerinin anlamları ve yorumları arasında yakın bağ kurmak.

3. Etki araştırmasının artık hipodermik, tüm yönleri ile güçlü medya modeliyle eşit sayılmaması.

4. Kullanımlar ve doyumların rolünün daha geniş ve daha karışık kapsamlı modellerini geliştirmek için daha sistematik çabalar.

5. Sosyal sistemler ile ilişkilerini ortaya koymak için var olan bireysel odaklanmanın ötesine gitmek (Severin ve Tankard, 1994: 485).

Elliot, kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının medyanın kültürel önemi konusundaki değer yargılarının göz ardı edilmek zorunda olduğu şeklindeki varsayımı eleştirmektedir. Elliot’a göre, bu yaklaşımda kitle iletişim süreçlerine dair sonuçlar, toplumdaki fırsat ve gücün farklı dağılımı ile ilgili problemlerin tümü görmezden gelinerek, kültürel ve sosyal yapıdan çıkarılmıştır. Bu nedenle kullanımlar ve doyumlar

yaklaşımı sadece statükonun korunmasını destekleyebilir (Çakır ve Çakır 2010: 102). Yine modelin fazlasıyla işlevselci, psikolojik ve bireysel olduğu, kitle iletişim araçları yöneticilerinin manipülatif amacına dayandığı, toplumsal yapısal determinizme duyarsız kaldığı söylenmektedir (Elliott 1974’ten akt. McQuail ve Windahl, 2010: 177).

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının eleştirildiği noktalardan biri de, yaklaşımın toplumsal yapı ile fazla ilgilenmediği iddiasıdır. Yani medya kullanıcılarının tercih ettikleri kitle iletişim araçlarının belirlenmesi, bu durumun toplumsal sonuçlarını açıklamamaktadır (Erdoğan ve Alemdar, 2005: 166).

Kullanımlar ve doyumlar modelinin dikkat çekilen daha özgül sınırlamaları ise şunlardır:

1. Medyanın en azından az bir seçicilikle kullanıldığını gösteren kanıtlar karşısında, kullanıcının eylemini fazlasıyla önemser (Barwise ve Ehrenberg 1988’den akt. McQuail ve Windahl, 2010: 177).

2. Kitle iletişim araçları içeriğine oldukça duyarsızdır. Kitle iletişim araçları içeriğinin metne ilişkin ve kültürel özelliklerini büyük ölçüde dışlamaktadır (McQuail ve Windahl, 2010: 177).

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımına yönelik olarak yapılan bir başka eleştiri de; kullanımlar, doyumlar ve fonksiyonların tanımlanması ile kendisini sınırlamasıdır. Bu yüzden fonksiyonlar ya da sonuçlar genellikle görmezden gelinmiştir. Yaklaşım, medya seçimi ve kullanımına dair nedensel açıklamalar ve kestirimlerde çok fazla başarı sağlayamamıştır. Bunun sebebi kısmen motivelerin ölçümlenmesinin güçlüğü ve kısmen de medya kullanımının çoğunun gerçekte son derece durumsal, şartlara bağlı ve zayıf motivasyonla gerçekleşiyor olmasıdır (Çakır ve Çakır, 2010: 100-101).

Genellikle insanların medya kullanımıyla karşıladığı gereksinimlere, gereksinimlerin medya tarafından mı yaratıldığı ya da medya kullanımın bir rasyonelleştirilmesi mi olduğu şüphesine götüren, niçin insanlar medya kullanırlar ile ilgili sorulardan yola çıkılarak varılması da eleştirilmektedir (Severin ve Tankard, 1994: 484). Eleştirel Okul içerisinde gelişen yaklaşıma göre kitle iletişim araçları insanlarda önce bir takım gereksinimler yaratır, sonra da onların karşılanmasını sağlarlar. Özellikle Herbert Marcuse’nin görüşleri içerisinde belirginlik kazanan bu yaklaşıma göre kitle iletişim araçları tarafından insanlarda bir takım yapay gereksinimler yaratıldığını ve

bunları tatmin etmek için de formüller sunulduğu ileri sürülmektedir. Bu formüllerin temelinde de ise tüketimin özendirildiğinin yer aldığı belirtilerek; bunun bir yandan günümüz tüketim toplumunu teşvik ederken, bir yandan da insanları aynı gereksinimler, aynı gereksinim karşılama öneri formülleri ve aynı doyum biçimleri derken bir tektipleşmeye doğru götürdüğü ileri sürülmektedir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Marcuse gibi eleştirel bir bakış açısı ile konuya yaklaşanların görüşleri, özde liberal çoğulcu paradigma içerisinde gelişen aktif kullanıcı tezi ve kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı ile gerçekte bağdaşmamaktadır (Güngör, 2011: 114).

Diğer yandan sosyal medya perspektifinden, araç odaklı bakıldığında ise her şeyden önce yeni medya teknolojisi hala oldukça yüksek fiyatlarla satılmaktadır. Bu da toplumun alt gelir grupları açısından onların erişebilirlik olanaklarının hayli kısıtlı olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla toplumun alt gelir grupları için geleneksel kitle iletişim araçlarından (radyo, televizyon, gazete) doyum sağlamaya yöneliminin hala oldukça yaygın olduğu düşünülmektedir (Güngör, 2011: 111).

Araştırmacılar hemen hemen kitle iletişim araçlarının kullanımdan itibaren kitle iletişim araçlarının toplumsal ve bireysel kullanımının kullanıcılar üzerindeki etkilerini belirlemeye çalışmaktadır. Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı ve araştırmaları bugün artık etki araştırmalarının davranışçılığından büyük ölçüde uzaklaşmış ve önemli ampirik kanıtlar ile desteklenmiş ise de ciddi bir biçimde eleştirilmekten de kurtulabilmiş değildir (Lull, 2001: 135).

Araştırmacılar ayrıca basına kıyasla televizyon ve filmlerin medyanın görsel doğası nedeniyle hedef kitlede çok daha fazla tektip bilişsel ve duygusal tepkiler yarattığını tartışmışlardır. Oysa tektip etkiler bir kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının öngörebileceği türden etkiler değildir (Severin ve Tankard, 1994: 487).

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımına yönelik eleştiriler elbette bu kadarla sınırlı değildir. Bu yaklaşım; insanların medyaya yönelirken yaptığı tercihlerin her zaman bilinçli ve özgür seçimler dahilinde olmayabileceğini, çocukların evde ebeveynlerinin izlediği programları izlemek zorunda kalması gibi mecburi durumların da söz konusu olabileceğini dikkate almamaktadır (Çetinkaya, 2008: 20) gibi eleştiriler de söz konusudur. Fakat sosyal medya ile ilgilenen araştırmacılar için bu yaklaşım önemli bir yere sahiptir. Kullanıcının hayatına henüz yeni giren sosyal medya, dünya üzerinde büyük kullanıcı kitlesine sahip olması, geleneksel medyadaki kullanıcı profilini

değiştirdiği, yeni kullanım kalıpları oluşturduğu gibi gerekçelerle kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının araştırmacılar gözünde yeniden ilgi odağı olmasını sağlamıştır. Sosyal medya veya internet kullanımıyla ilgili yapılan birçok araştırmanın, bu model temel alınarak yapılması ise bunun bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda birçok araştırmacı da sosyal medya kullanım alışkanlıklarını ve motivasyonlarını belirlemeye yönelik olarak kullanımlar ve doyumlar yaklaşımını tek başına yeterli görmemekte ve gösteri performansı yaklaşımını da bunun bir devamı niteliğinde olabileceğini kabul etmektedir.

2.2.3. Sosyal Medya Kullanımı Üzerine Yapılan Seçilmiş Bazı Araştırmalar