• Sonuç bulunamadı

D. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI

2.2. BEDENÎ ÖZELLİKLERİ

2.2.1. Kokusunun Güzelliği

Hz. Peygamber’in terinin miskten daha güzel koktuğuna dair sahih hadis kaynaklarında yer alan rivayetler vardır. Örneğin Enes b. Mâlik onun vücudundaki güzel kokuyu şöyle anlatmıştır: “Hayatım boyunca Rasûlullah’ın kokusundan daha güzel ne bir amber ne bir misk ne de başka bir şey kokladım.”64 Yine onun ter kokusunun en etkili misk kokusundan daha güzel olduğu,65 terinin şişelere konulup güzel kokulara karıştırıldığı haber verilmiştir.66

Delâil literatüründeki bazı eserlerde konu daha geniş bir şekilde yer almış; zayıf ve uydurma rivayetlere müracaat edilerek Hz. Peygamberin teninin kokusu olağanüstü bir özellik olarak anlatılmıştır. Buna karşın bazı kelâm kitaplarında onun vücut özelliklerindeki mükemmelliğe vurgu yapılmış ve kokusunun güzel oluşu da peygamberliğini ispatlayan deliller arasında kabul edilmişse de67 bu çalışmalarda zayıf ve uydurma rivayetlere yer verilmemiştir.

Bir rivayete göre Hz. Peygamber ne zaman bir yoldan geçse, ardından o yoldan geçenler, terinin geride bıraktığı hoş kokudan dolayı Hz. Peygamber’in oradan

62 Muhammed, 47/30.

63 Mâturîdî, Te’vîlât, XIII/411.

64 Müslim, Fezâil 81, 82; Kadı İyaz, eş-Şifâ, I/62. 65 İbn Sa’d, a.g.e., I/303.

66 Müslim, Fezâil 83; Isfahânî, Delâilü’n-Nübüvve, II/442-443; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, I/257-258;

Suyûtî, Hasâisü’l-Kübrâ, I/66; Kadı İyaz, eş-Şifâ, I/ 62-63; Kastallânî, Mevahibu’l-Ledünniyye, II/312.

geçtiğini anlardı.68 Enes b. Mâlik’ten gelen rivayette de Hz. Peygamber’in insanlara yöneldiğinde, sahip olduğu güzel kokusu sayesinde kendisini tanıyabildikleri anlatılmıştır.69

Hz. Peygamber’in güzel kokusu, tükürüğü ile de irtibatlandırılmıştır. Beyhakî’nin (v. ö. 458/1066) aktardığı bir rivayete göre Hz. Peygamber, bir kovadan aldığı suyla ağzını yıkayıp, ağzındaki suyu tekrar kovaya boşaltmıştır. Sonrasında ise kovadan misk kokusundan da güzel bir koku gelmeye başlamıştır.70

Delâil literatüründe yer alan ve Hz. Peygamber’in kokusuna, terine, tükürüğüne mucizevî bir anlam katan bu haberlerin sıhhat durumu incelendiğinde, rivayetlerin zayıf ve uydurma oldukları açıkça görülmektedir.71 Ayrıca Hz. Peygamber’in vücudunda böyle bir özelliğin bulunduğunu kabul etsek dahi bu durum onun faziletini, beşerî yönden daha üstün bir seviyede olduğunu mu gösterir? Ya da onun terinin, elinin, tükürdüğü yerin misk gibi kokmasının peygamberliğinin kanıtlanmasında bir etkisi var mıdır?

Tabiidir ki güzel kokan bir insan çevresindekileri olumlu yönde etkileyebilir ve kendisine saygı duyulmasını sağlayabilir. Nitekim kötü kokulu insanlar hem toplum tarafından sevilmez hem de kendilerinden uzak durulur. Zaten Allah Tealâ elçisinden tebliğde bulunmadan evvel temiz olmasını istemiştir.72 Hal böyle olunca Hz. Peygamber’in kılık kıyafetine dikkat etmesi, güzel kokular kullanmayı tercih etmesi73, terinin güzel koktuğuna dair rivayetlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur diyebiliriz. Hz. Peygamber’in güzel koku kullanmayı sevmesi ve hayatı boyunca koku kullanması da oldukça manidardır. Hatta öyle ki koku süründüğü için saçları kırmızılaşmıştır.74

Bizim için dikkat çekici olan husus, Hz. Peygamber’in vücudunun güzel kokuyor oluşunu hissî mucizeleri arasında zikreden bazı mütekellimlerin, bu kokunun

68 Isfahânî, Delâilü’n-Nübüvve, II/443; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, VI/69; Suyûtî, Hasâisü’l-Kübrâ,

I/67; Kadı İyaz, eş-Şifâ, I/63.

69 Isfahânî, Delâilü’n-Nübüvve, II/443; Suyûtî, Hasâisü’l-Kübrâ, I/67. 70 Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, I/257, VI/69.

71 Rivayetlerin sıhhat durumuna dair detaylı açıklama için bkz. Bağcı, Beşer Olarak Hz. Peygamber, s.

288-303.

72 Müddessir, 74/4. 73 Ebû Davûd, Teraccul 2.

onun özel yaratılışından kaynaklandığını söylemiş olmalarıdır. Zira burada mucizeden kasıt, Hz. Peygamber’in güzel koku kullanmayı seviyor olması ve hayatı boyunca sürekli koku sürünmesi olmadığına göre, onun bedeninden yayılan hoş kokunun zatından kaynaklandığı ifade edilmiş olsa gerektir. Ancak şurası oldukça önemlidir ki Hz. Peygamber’in daima güzel koktuğuna şahit olan ashabı bu kokunun onun tabiatından kaynaklandığını söylemiş olsa bile75 sahih hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerde Hz. Peygamber’in güzel kokusuna vurgu yapılmış olmasına karşın bu durum onun peygamberliğini doğrulayan işaretler arasında kabul edilmemiştir. Fakat daha sonraları Hz. Peygamber’in terinin kokusunu olağanüstü gösterme gayreti; ona duyulan aşırı sevgiden, kendisini diğer peygamberlerden üstün gösterme çabasından kaynaklansa bile bu doğru bir yaklaşım değildir. Bu durumda bize göre sürekli güzel koku sürünmeyi tercih eden Hz. Peygamber’in güzel kokusunun tabiatından değil de vücuduna sürdüğü güzel kokulardan kaynaklandığını dolayısıyla da onun peygamberliğinin ispatı ile bir ilgisinin bulunmadığını söylemek mümkündür. Kaldı ki kendisinden duyulan koku tabiatından kaynaklansa dahi bu, onun nübüvvetini kanıtlama noktasında tek başına bir anlam ifade etmeyecektir.

Sahih hadis kaynaklarında ve delâil literatüründe Hz. Peygamber’in saçının faziletine ve teberrük için kullanıldığına dair rivayetler vardır. Söz konusu rivayetlerde sahâbenin Hz. Peygamber’in saçına çok büyük değer verdiğini görüyoruz. Sahâbîlerin Hz. Peygamber’e ait tek bir saç telini yanlarında taşıyor olmalarını tüm dünyalıklardan daha önemli görmeleri,76 onun saç tıraşı oluşu esnasında etrafına toplanıp, ondan bir kılın bile yere düşmesine müsaade etmeyip saçlarını biriktirmeleri,77 kendisine duyulan sevginin boyutunu açık bir şekilde göstermektedir. Hz. Peygamber’in de bu duruma müdahale etmemesi hatta kesilen saç tüylerinin eşit bir şekilde taksimat yapması için berberini uyarması,78 sahâbenin bu tutumunu onayladığını göstermektedir. Bize göre bu haberler Hz. Peygamber’e duyulan muhabbetin yoğunluğunu ortaya koyduğu gibi, kendisini kutsallaştırmaya dönük bir niyetle yapılmadıktan sonra bunda bir sakınca yoktur.

75 Kadı İyaz, eş-Şifâ, I/63.

76 Buhârî, Vudû 33; Kastallânî, Mevahibu’l-Ledünniyye, II/301. 77 Müslim, Fezâil 75; Kastallânî, Mevahibu’l-Ledünniyye, II/300. 78 Müslim, Hac 326.

Ancak yaratıklara duyulan aşırı hürmetin insanı şirke götürmesi tehlikesinden dolayı, şahıslara ve tabiattaki nesnelere karşı gösterilen hürmetin ne ölçüde olması gerektiğine değinmenin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca Hz. Peygamber’in gerek şahsının gerekse kendisinden bizlere hatıra olarak kalan şeylerin kutsiyet durumunun net bir şekilde ortaya konması gerekir.

Elbette insanın insanı, tabiatı, tabiattaki bazı nesneleri sevmesi oldukça doğaldır. Fakat insan, sevgide önceliği Allah’a vermelidir ki bu sayede sevdiği her şeyi Allah için sevmiş olsun.79 Zira Müslümanın Allah dışındaki varlıklara karşı duyacağı sevgi ve saygı beşeriyet sınırlarının dışına taşmamalıdır.80 Hadiste de ifade edildiği gibi bir şeyi aşırı derecede sevmek, gözü kör, kulağı da sağır duruma getirebilir.81 Bu yüzden peygamber sevgisi; onun gerçek yaşantısı, şahsiyeti ve dindeki konumuyla paralel olmak durumundadır.82 Dolayısıyla Hz. Peygamber’e duyulan sevgi ve muhabbette ölçülü olunmalı, onu beşer sınırlarının dışına çıkaracak aşırı yüceltmelerden uzak kalınmalıdır. Zira buna dikkat edilmediğinde yani yaratıklar, Allah için değil de Allah gibi sevilip gereğinden fazla sevgi ve saygı gördüğünde bu varlıklar profan inançlara dönüşmektedir.83

Hayatı boyunca tevazu sahibi bir insan olarak ömür süren Hz. Peygamber, bu tehlikenin farkında olduğundan kendisine gösterilen aşırı hürmeti doğru bulmayarak ashabını ikaz etmiştir.84 Bir defasında bir kimse Hz. Peygamber’in yanında heyecana kapılıp titremeye başlayınca, “Rahat ol! Ben kral değilim! Ben Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum”85 demesi, kendisine secde edilmesine müsaade etmemesi,86 bir meclise girdiğinde oradaki insanların ayağa kalkmasını yasaklamış

79 Bkz. Coşkun, İbrahim, Ateizm ve İslam, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2014, s. 199-203.

80 Topaloğlu, Bekir-Yavuz, Y. Şevki-Çelebi, İlyas, İslâm’da İnanç Esasları, Çamlıca Yayınları,

İstanbul 2014., s. 87.

81 Ebû Dâvûd, Edeb 116.

82 Topaloğlu, Bekir, “Hz. Muhammed (Dindeki Yeri)”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX/441.

83 Allah’ın yarattıklarına duyulan sevgide ölçünün nasıl olması gerektiğine dair geniş açıklama için bkz.

Coşkun, İslâm Düşüncesine İnkâr Problemi, s. 108-111; a. mlf., Günümüz Akaid ve Kelâm Problemleri, Kitap Dünyası, İstanbul 2017, s. 195-205.

84 Bkz. Altıntaş, Ramazan, “Hz. Peygamber’in İtikâdî Sapmaları Düzeltmesi”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2 (1998), s. 254-256.

85 İbn Mâce, Et’ime 30.

olması,87 kendisine “Efendimiz! Efendimizin oğlu” şeklinde seslenildiğinde, “Ey insanlar! Takvadan ayrılmayın, şeytana aldanmayın! Ben sadece Abdullah oğlu Muhammed’im, Allah’ın kulu ve elçisiyim. Yemin ederim ki, beni Allah’ın oturttuğu mertebenin üstüne çıkarmanızı asla istemem”88 şeklinde bir uyarıda bulunması, Allah elçisinin bu konuda ne kadar hassas davrandığını ortaya koyan örneklerdendir. Bu misallere ilaveten Hz. Peygamber’in şu hadisini de burada zikretmemiz yerinde olacaktır: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı şekilde övdüğü gibi siz de beni övmeyin. Ben sadece Allah’ın kuluyum. Bu yüzden bana Allah’ın kulu ve rasûlü deyin.”89 Böylece Hz. Peygamber hem hayattayken hem de vefat ettikten sonra şahsına ilişkin herhangi bir aşırılığın ortaya çıkmaması adına oldukça dikkatli hareket etmiş ve ümmetine örnek olmuştur.90

Peki bu durumda peygamberin kutsallığından söz edebilir miyiz? Şüphesiz Allah Tealâ’dan başka mutlak bir kutsalın mevcudiyeti söz konusu değildir. Bununla birlikte onun dışındaki varlıklar çeşitli sebeplerle kutsal olarak isimlendirilebilmiştir ki bu mecazî ve itibârî bir kutsallıktır.91 Örneğin Kâbe, Hacer-i esved, Mescid-i Nebî, Mescid-i Aksâ, Müslümanlar için gördüğü vazife ve taşıdığı hatıra bakımından kıymetlidir, yoksa onları kıymetli kılan; yapıları, maddeleri, hacimleri değildir.92 Benzer şekilde Hz. Peygamber’in sakalı, hırkası gibi hatıraları için de aynı şey söz konusudur. Bu yüzden onun ne sakalı ne de diğer hatıralarına yaratılmış olmanın ilerisinde bir özellik ve kutsiyet verilmesi söz konusu değildir.93

Fakat sahih hadis kaynaklarında rastlamamamıza karşın delâil türündeki bazı eserlerde yer bulmuş bir rivayette Hz. Peygamber’in saç tellerinin faziletinden söz edilir. Aktarıldığına göre Halid b. Velid bir gün külahını kaybeder ve bulunamayınca

87 Ebû Dâvûd, Edeb 152. Sahâbîler, Hz. Peygamber’in kendisi için ayağa kalkılmasından hoşnut

olmadığını bildikleri için, en çok sevdikleri insan olduğu halde onu gördüklerinde ayağa kalkmazlardı. (Tirmizî, Edeb 13).

88 Buhârî, Menâkibu’l-Ensâr 43. 89 Buhârî, Enbiya 46.

90 Topaloğlu vd., İslâm’da İnanç Esasları, s. 89.

91 Bkz. Haral, Günay, “Kutsiyet”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXVI/497; Güler, İlhami, “Kutsallık ve

Dini Metinlerin Dogmalaştırılması”, I. Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı Yayınları, Ankara 1994, s. 297, 304; Güneş, Kamil, İslam Düşüncesinde Kutsallık, İnsan Yayınları, İstanbul 2010, s. 77, 81; Topaloğlu vd., İslâm’da İnanç Esasları, s. 90.

92 Topaloğlu vd., İslâm’da İnanç Esasları, s. 90-91.

93 Topaloğlu vd., İslâm’da İnanç Esasları, s. 91. İslam düşüncesinde kutsallığa dair geniş bilgi için bkz.

ısrarla bulunana kadar arama işleminin devam etmesini ister. Nihayetinde sahâbe eskimiş haldeki külahı görünce şaşırır ve Halid b. Velid, külahın içinde Hz. Peygamberin perçeminden (alnının üzerinden) kesilen saçlar olduğunu ve bu sayede girdiği tüm savaşlardan galip çıktığını söyleyerek duruma açıklık getirir.94 Görüldüğü gibi, özetini sunduğumuz bu rivayette Hz. Peygamber’in saçının savaşlarda galip gelmeye vesile kabul edildiği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Sahih kaynaklarda yer almayan bu rivayet, Hz. Peygamber’e ait her ne varsa kutsal kabul edip ondan medet umacak bir duruma gelmeyi de beraberinde getirecektir. Bundan dolayı Hz. Peygamber’in gerek saçının telinden, sakalından gerekse kullandığı eşyalardan medet ummak, onun hatırâtı üzerinden birtakım başarılar elde etme beklentisinde olmak, bir müslüman için hoş görülebilecek şeyler değildir.

Ancak kabul edelim ki ashabın ve daha sonra yaşayan müslümanların Hz. Peygamber’in hatıralarını koruma adına titiz çabası olmasaydı, bugün zaten onun sakal-ı şerifinden, mukaddes eşyalarından söz edemeyecektik. Onların bu eşyaları muhafaza etmedeki çabası, Hz. Peygamber’e olan muhabbetlerini ve saygılarını göstermektedir. Yoksa hatıra olarak Hz. Peygamber’in saçının bir telini bir insanın saklaması, o saç telini mutlak kutsal saydığı anlamına gelmemektedir. Bu yüzden Hz. Peygamber’in -her ne kadar kendisine ait olduğuna dair net bir bilgimiz olmasa da- saçına, sakalına, eşyasına hürmet edilmesi, kıymetli hatırası sebebiyle saygı, muhabbet duyulması anlayışla karşılanmalı; camilerde sakal-ı şerifin önemli zaman dilimlerinde sergilenmesi ve cemaat tarafından öpülmesi gibi hususlar, bazı ilim adamlarının iddia ettiği gibi95 şirk kapsamında değerlendirilmemelidir. Zira daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Hz. Peygamber’in gerek zatına ait saç, sakal gibi hatıraları gerekse kullandığı eşyalardan günümüze kadar muhafaza edilenler mutlak anlamda kutsal olmayıp, hatıraları bakımından değerli kabul edilmektedir.96 Bu hatıralardan yardım dilemek, bir fayda elde edebilme adına bunları vesile kılmak gibi tutumlar ise tevhid inancıyla bağdaşmayan eylemlerdendir. Ancak insanın sadece aklıyla değil aynı zamanda duygularıyla da hayatını idame ettiren bir varlık olduğunu düşündüğümüzde, bu

94 Isfahânî, Delâilü’n-Nübüvve, II/444-445.

95 Bkz. Bağcı, Beşer Olarak Hz. Peygamber, s. 285-286. 96 Topaloğlu vd., İslâm’da İnanç Esasları, s. 91.

hatıraların mü’minleri Allah’a yönlendirmesi, onlara ekstra motivasyon, moral kazandırması gibi hususlar da göz ardı edilmemelidir.

Neticede şunu da ifade etmeliyiz ki Hz. Peygamber’e ait olduğu söylenen ve günümüze kadar korunan saç tellerinin, onun nübüvvetini ispatlamada herhangi bir rolü yoktur. Kendisini övmek, faziletini ortaya koymak için her insanda mevcut olan sıradan beşerî özellikler yerine onun Kur’ân’da dikkat çekilen yönüne yani üstün ahlâkına odaklanmak anlamlı olacaktır.

Benzer Belgeler