• Sonuç bulunamadı

KIPÇAKLAR VE KIPÇAK TÜRKÇESİ

C. TEZİN YÖNTEMİ

1. KIPÇAKLAR VE KIPÇAK TÜRKÇESİ

1. 1. Kıpçak Adı

Kıpçak, bir Türk kavmi ve bu kavmin rehberliği altında kurulan kavimler birliğinin adıdır. Gökbel (2000: 27), kelimenin asıl şeklinin Kıvcak (Kıpçak) olup daha sonra seslerin değişmesiyle Kıfçak, Hıfçak; şekillerinde kullanıldığını, Uygur vesikalarında bir şahıs adı olarak, Mahmut Kaşgarî’de Kıvcak şeklinde geçtiğini ve Türklerden büyük bir bölük, bu bölüğün oturduğu bölge, Kaşgar yakınında bir yer adı anlamlarına geldiğini belirtmiştir.

Kıpçaklar, birçok tarihî kaynakta birbirinden farklı şekillerde adlandırılmışlardır. Bizans ve Latin kaynaklarında Kuman (Comani), tarihî Rus kaynaklarında Polovets, Macarlar’da ise Kun olarak tanımlanmıştır. Bu Türk topluluğu İslam dünyası, Güney Kafkasların Hristiyan halkları, Moğollar ve Çinlilerce Kıpçak (Kıbçak, Kıfşak) olarak kaydedilmiştir. Bu adları ortak anlamı “sarı, sarımsı, solgun” dur. Kıpçaklara sarı saçlı olmalarından dolayı bu ad verilmiştir (Argunşah ve Yüksekkaya, 2016: 265)

Konuyla ilgili olarak Özgür (2003: 1), Omeljan Pritsak’ın verdiği bilgileri şöyle açıklar: “Aynı anlamda Macar kaynaklarında ve birkaç Arapça coğrafya kitabında Kun, Bremenli Adam’ın 11. Yüzyıla ait Latince eserinde geçen palladi, 13. Yüzyıl Orta Almanca ve Latince metinlerinde görülen valwen, Urfalı Mattaios’un 12. Yüzyıldan kalmış Ermenice kitabında bahsettiği xarteşk. Pritsak bu sözcüklerin komşuluk ilişkilerinden sonra yapılan birebir tercüme olabileceğini belirtmekte ve Kıpçak, Kuman, Kun adlarının Eski Türkçe kobı (>kovı) “boşluk, düzlük” sözüyle birleştirmektedir.”

55 1. 2. Tarihte Kıpçaklar

Kıpçak sözü ilk olarak, 759 yılında dikilmiş olan Bayan Çor (Şine Usu) yazıtında geçmektedir: Türk Kıbçak elig yıl olurmış (BÇ K 4). “Türk Kıpçak elli yıl oturmuş (yönetmiş)” anlamında kullanılan bu cümle, 682- 745 yılları arasındaki ikinci Köktürk dönemine işaret eder (Ercilasun, 2011: 355).

Ecilasun (2011: 356), Kıpçakları “aslı 8. Yüzyıldaki Doğu Türklerine dayanan, bir süre Kimeklerin içinde bulunan, 10. Yüzyılın ilk yarısında Kimeklerden ayrılıp müstakil boy haline gelen ve bütün bu süreçler içerisinde başka Türk boylarınca da takviye edilen Kıpçaklar, 10. Yüzyılda Oğuzlarla Kimekler arasında yaşıyorlardı” şeklinde tanımlanmıştır.

Kıpçaklar, Güneydoğu Avrupa bozkırlarında Peçenek ve Uzlar gibi bir devlet kuramamış, çoğunlukla kavmî esaslara göre birleşmiş topluluklar olarak yaşamışlardır. Yayık boylarında yaşayan Kıpçaklar, 1030 yılı dolaylarında doğudan gelen Ki’tan baskısı başta olmak üzere yer ve otlak darlığı gibi sebeplerden dolayı İdil Nehri üzerinden batıya doğru göç ederler. Önlerindeki Oğuz topluluğunun 1048’de Balkanlar’a çekilmesinin sonucunda doğu Avrupa yani Güney Rusya’ya ulaşırlar ve Rus prenslikleriyle komşu olmuşlardır. Adları ilk kez 1054 yılında Rus yıllıklarında Polovets veya Polovtsi olarak geçen Kıpçaklar bu dönemde hâkimiyet alanlarını Dinyepere’e kadar genişletirler (Güner, 2013: 22). Bu tarihten itibaren Kıpçaklar, Deşt-i Kıpçak (Kıpçak bozkırı) olarak isimlendirilen Avrasya’nın en önemli güçlerinden biri haline gelmişlerdir. 1080’li yıllara geldiğinde Kıpçakların hâkimiyet alanı, Balkaş Gölü-Talas civarından Tuna Ağzına kadar yayılmaktadır. Kıpçakların o dönem asıl merkezleri ise Dinyester boylarıdır (Ercilasun, 2011: 357)

1090- 1110 yılları Kıpçakların en güçlü oldukları dönemdir. 1091’de Peçeneklerin Bizans’ı sıkıştırması sonucu Kıpçaklar Bizans’a yardım etmişlerdir. Bizans uzun yıllardan beri süren Peçenek baskısından kurtulur. Öte yandan Kıpçak bozkırının kuzeyindeki Rus knezlikleri üzerinde mutlak baskı kurarak bölgenin en etkili ve vazgeçilmez unsuru konumunda olmuşlardır. Bu arada kız alıp vermelerle knezliklerle akrabalık ilişkilerine giren Kıpçaklar’ın, onların kendi aralarındaki mücadelelere de dâhil oldukları görülmektedir (Akar, 2013: 216). Kıpçaklar Peçenekleri bozguna uğrattıktan sonra Macaristan’a yerleştiler. 1092 yılında ise Lehistan’a giren Kıpçaklar 1093’te Bizans topraklarına akın etmişlerdir. 1103 yılında

56

Ruslar Kıpçaklara karşı önemli bir zafer elde ederler. Bu tarihten itibaren Rus prenslikleriyle savaşan Aksu nehri boyundaki Kıpçaklar, 1184 yılında Kiev knezi Svyatoslav idaresinde bütün Güney Rus knezliklerinin bir araya gelerek oluşturdukları orduya yenilmişlerdir. Bu seferde yer almayan Novgorod- Seversk knezi İgor, Rusların elde ettiği bu galibiyeti fırsat bilip 1185’te Kıpçaklara karşı sefer düzenler ancak Aşağı Don havzasındaki Kayalı Nehri kıyısında büyük bir yenilgiye uğramıştır. Bu yenilgi İgor Destanı’nın konusu olmuştur (Güner, 2013: 22). 12. Yüzyıl boyunca Gürcistan’da, Güney Rusya’da, Romanya’da, Bulgaristan’da ve Macaristan’da önemli roller oynayan Kıpçakların bir kısmı Macaristan’da kalarak asimile olmuştur. Bir kısmı Besarabya (Basar Apa) bölgesinde ilk Romen devletini kurmuşlardır. On binlerce Kıpçak askeri, Gürcü krallarının ve kraliçe Tamara’nın talebi üzerine Gürcü ordusunun esas gücünü oluşturdukları görülür ve Selçuklu Oğuzlarına karşı mücadele edip, Gürcüleri korumuşlardır. Dede Korkut boylarındaki Kıpçak- Oğuz çatışmalarının son bölümü, ⅩⅡ. Yüzyıldaki bu mücadelelerdir (Ercilasun, 2011: 357).

Tarihte önemli akınlar yapmış olan Kıpçaklar, Cengiz Han’ın torunu Batu Han’ın 1241 yılında Altı Orda Devleti’ni kurana kadar ki geçen süreçte çok geniş bir alana yayılıp yaşadıkları görülür, fakat siyasi birlik sağlayıp bir devlet haline gelememişlerdir. 1241 yılından sonra ise Altın Orda Devleti’nin hâkim unsuru olarak yaşamış, bir bölümü ise Mısır ve Suriye’ye yerleşerek Memluk Devleti’ni kurmuşlardır (Argunşah ve Yüksekkaya, 2016: 266).

1. 3. Kıpçak Türkçesi

Kıpçak Türkçesine ait müstakil eserlerin yazıldığı ilk dönemler, Türk dilinin dönüm noktası olmuştur. Göktürk, Uygur, Karahanlı çizgisinde tek bir kol halinde gelişen Türk dili, Harezm döneminde ⅩⅢ. Yüzyılda dalgalanmaya başlayıp ⅩⅣ. Yüzyılda artık belirgin kollara ayrılmıştır. Aynı dönemlerde Harezm merkez olmak üzere kuzeyde Harezm- Altınordu, Altınordu- Kıpçak, Kuman- Kıpçak isimleri altında gelişmeler görülmektedir. Bu kola paralel bir gelişmenin de güneyde ortaya çıktığı görülür. Güneydeki bu kol içinde ise asıl Memlûk Kıpçakçası, Oğuz (Türkmen) – Kıpçak karışımı ve asıl Oğuzca (Türkmence) farklılaşması gözlenmektedir. Aynı yüzyılda doğuda Kıpçak Türkçesi ile aynı kaynaktan beslenen

57

Doğu Türkçesi (Çağatay Türkçesi) sahneye çıkarken Oğuz- Türkmen temeline dayanan Batı Türkçesi öteki üç koldan farklı olarak gelişimini sürdürmektedir (Gökbel, 2000: 165).

Ercilasun, Kıpçak Türkçesi olarak adlandırılan dil ile “Kıpçak konuşma dili değil, Memlûk sahasında yazılmış olan eserlerin dili kastedilmektedir. Kıpçak konuşma dili bu eserlere hemen hemen hiç yansımamıştır. Memlük Kıpçak eserleri kendi dönemlerinin ölçünlü dili ile yazılmışlardır. Ancak dönem, Karahanlıdan Çağatay Türkçesine bir geçiş dönemi olduğu için Harezm- Kıpçak sahasındaki eserler istikrarlı bir bütünlük göstermez. Harezm eserleri arasında farklılıklar olduğu gibi Harezm sahası eserleriyle Memlûk sahası eserlerinin dili arasında da bazı farklar vardır.” Şeklinde açıklamıştır. (Ecilasun, 2011: 399).

Elimizde var olan dil malzemesi Karahanlı Türkçesi temelinin üzerine kurulan Kıpçak Türkçesiyle Harezm- Altınordu Türkçesinin birbirlerine yakınlık olduğunu göstermektedir(Argunşah ve Yüksekkaya, 2016: 272).

Ercilasun, ayırca Eckmann’ın bu iki tarihî lehçe arasında sekiz önemli farkın var olduğunu tespit ettiğini belirtmiş, bu farkları da şu şekilde açıklamıştır.

1. Memlük Kıpçak eserlerinde, birden fazla heceli kelimelerin sonunda bulunan ince ve kalın g’ler çoğunlukla erimiştir: sarı < sarıg, korku < korkug, tiri < tirig vb.

2. Teklik 3. Şahıs iyelik ekinden sonraki yönelme hal eki, Harezm Türkçesinde – ngA, Ŋa iken Kıpçak Türkçesinde çoğunlukla –Na’dır: agzına, yüzine vb. 3. Çıkma hal eki Harezm Türkçesinde –dın iken Kıpçak Türkçesinde –dan

biçimindedir: suwından, ay yüzliden vb.

4. Birinci şahıs zamirinin ilgi hali Harezm Türkçesinde meniŋ/menim, biziŋ/bizim iken Kıpçak Türkçesinde sadece menim, bizim biçimindedir.

5. Fiil çekiminde çokluk birinci şahıs eki Harezm Türkçesinde genellikle –mIz iken Kıpçak Türkçesinde biz’dir: alur biz

6. Harezm Türkçesindeki ermez/ermes’e karşılık Kıpçak Türkçesinde çoğunlukla degül (değil) kullanılır.

7. Harezm Türkçesinde nadir kullanılan –dUk sıfat-fiil eki Kıpçak Türkçesinde bolca kullanılır: boldukça, tedükümiz.

58

8. Soru edatı Harezm Türkçesinde Mu iken Kıpçak Türkçesinde Mı’ dır ( Ercilasun, 2011: 399-400).

Argunşah ve Yüksekkaya, Eckmann’ın yukarıda sıralanan sekiz maddesine iki önemli madde daha ilave etmişlerdir.

1. Harezm Türkçesindeki, Eski Türkçenin kelime içi ve sonundaki /b/ ve /G/ seslerinden gelişen çiftdudaksı /w/ sesi, Memlük Kıpçak Türkçesi metinlerinde genellikle dişdudaksı /v/ sesine dönüşür: HT aw / KıpT av ( <ET ab), HT öwke /KıpT övke (öbke), HT kowa / KıpT (< ET koga).

2. Eski Türkçenin /d/, Karahanlı ve Harezm- Altınordu Türkçelerinin /ḍ/ (ﻨ) sesi KıpT.de /y/ olmuştur: HT aḍak / KıpT ayak, HT aḍır- /KıpT ayır-, HT eḍgü /KıpT eygü

Son yıllarda Kıpçak Türkçesiyle ilgili yeni görüşler ortaya koyan Ahmet B. Ercilasun’a göre, Kıpçak Türkçesinin asıl özellikleri yalnız konuşma dilinde kalmamış, bunlar gramer ve sözlüklerde kaydedilmiş fakat diğer eserlerde kullanılmamıştır. Ercilasun, “Kıpçak yazı dili” veya “Kıpçak edebî dili” diye bir dil olmadığını, Eckmann’ın yukarıda verdiği sekiz maddeden bir bölümünün Çağatay Türkçesinde de bulunduğunu, Harezm- Altın Orda Türkçesiyle birlikte Kıpçak Türkçesi eserlerinin kimi yerel özellikler taşımalarına rağmen 14. Yüzyılın ölçünlü (standart) Doğu Türkçesiyle yazıldıklarını, 15. Yüzyıldan itibaren ortak bir yazı dili olarak Çağatay Türkçesinde birleştiklerini belirtmiştir (Argunşah ve Yüksekkaya, 2016: 272-273).

1. 3. 1. Kuzey Kıpçak Türkçesi

“Kuzey Kıpçak Türkçesinin esasını Altın Ordu Devleti’nin sınırları içerisinde yaşayan Kıpçakların dilinden derlenen kelimeleri ve propaganda amacıyla yazılmış Hristiyanlığa ait dinî metinleri içinde barındıran Latin harfli Codex Cumanicus oluşturmaktadır.” (Güner, 2013: 25). Bu dönem Bozkır Kıpçakçası (Kumanca) olarak da adlandırılmıştır (Özgür, 2003: 2). Eserle ilgili ayrıntılı bilgi “Kıpçak Türkçesine Ait Eserler” bölümünde verilecektir.

59 1. 3. 2. Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi

Ermeni kökenli bir devlet olan Bagratid Devleti’nin ⅩⅠ. Yüzyıl ortalarında Selçuklular tarafından yıkılmasından sonra bu bölgedeki Ermenilerin büyük bir kısmı Kırım’a göç eder ve yaklaşık iki yüz yıl Kıpçaklarla bir arada yaşamışlardır (Özgür, 2003: 9). Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesinin oluşumunun temelinde bu göç hareketleri sonucu Ermeniler ve Kıpçaklar arasında oluşmaya başlayan sosyal ve ticari yakınlaşmaları yatar. Bu yakınlaşmaların doğal bir sonucu olarak kültür ve dil alanında etkileşimler olmuştur. Birlikte yaşamaya ve ticaret gibi konularda birlikte hareket etmeye başlayan Ermeniler ve Kıpçaklar birbirlerinin kültürünü etkilemiş dolayısıyla kültürün en önemli unsurlarından biri olan dil üzerinde etkiler bırakmışlardır. Ticaret ile uğraşan Ermenilerin İpek Yolun’da seyahat etme ve ticaret yapabilmeleri için bu coğrafyada dönemin lingua franca’sı yani ortak dili olarak kullanılan Kıpçak Türkçesini bilmeleri bir gereklilik haline gelmiştir. Böyle bir gerekliliğin var olması Ermeni tüccarların bu dili öğrenerek kullanmalarını sağlamıştır. Ayrıca Gürcü hükümdarı David zamanında Kral Dimitri, Giorgi ve Kraliçe Tamara dönemine kadar Kıpçakların Kafkasya coğrafyasında yoğun olarak yaşadıkları görülmektedir. Devlet ve ordu kademelerinde çeşitli görevler üstlenmişlerdir. Bu denli bir etkileşim içinde bulunmanın sonuncu olarak Kıpçakların bir bölümü din değiştirip Hristiyanlığı kabul etmişlerdir. ⅩⅠ-ⅩⅣ. Yüzyıllar arasında yaşanan bu etkileşim ve gerçekleşen olaylar Ermenilerin kendi resmî dillerinin yanında Kıpçak Türkçesini de kullanmalarını sağlamıştır. Tüm bunların sonucunda da ⅩⅥ- ⅩⅦ. Yüzyıllarda Ukrayna’nın Kamanetsk Podolsk ve Lvov bölgelerinde Ermeni alfabesiyle yazılmış Kıpçak Türkçesi metinleri ortaya çıkmıştır. Bu metinlerin dili Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi olarak adlandırılmıştır (Güner, 2013: 27).

Güner, Garkavets’in, Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesiyle yazılmış olan metinlerin gösterdikleri gramer özellikleri bakımından Kuman, Karayim, Urum ve Kırım Tatar Türkçeleriyle benzerlik olduğunu ve bu lehçenin ⅩⅠ- ⅩⅣ. Yüzyıllarda Doğu Avrupa’da Kuman- Kıpçakların konuştuğu ve Codex Cumanicus ile de örtüşen bir dil olarak vurguladığını belirtir (Güner, 2013: 28).

Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi tarihî gelişimi üç döneme ayrılır. Bunlar: 1. Sözlü Dil Dönemi (ⅩⅢ. Yüzyılın sonu – ⅩⅤ. Yüzyıl)

60

3. Dilin Kaybolduğu Dönem (ⅩⅦ. Yüzyılın ikinci yarısı) (Güner, 2013: 28). Ermeni Harfleri ile yazılmış olan ve Ermeni Harfli Kıpçak Türkçesi olarak adlandırdığımız bu gruptaki metinlerde kullanılan dili ifade etmek üzere Ḫıpçaḫ tili, bizim til ve Tatarça gibi farklı ifadelerde kullanılmıştır (Güner, 2013: 28).

1. 3. 3. Memlûk Kıpçak Türkçesi

1250 – 1517 tarihleri arasında Mısır ve Suriye’de hüküm süren Memlûk Devleti’nin yönetici ve asker sınıfının konuşup yazdığı Türk şivesi Memlûk Kıpçakçası olarak adlandırılmaktadır. Bu devleti, Karadeniz’in kuzeyinden Kafkaslardan ve Türkistan’dan satın alınıp Orta Doğu’ya getirilen Türk köleler kurmuştur. Belirli bir askerlik eğitimi aldıktan sonra paralı asker olarak Arapların emrinde görev yapmışlardır. Çoğunluğu Kıpçak kökenli olan bu köleler daha sonra Eyyubî Devletine son verip Arap kaynaklarında “Ed-Devletü’t Türkiyye” adı verilen Memlûk Kıpçak Devleti’ni kurmuşlardır (Özgür, 2003: 4)

Memlûk Kıpçak Devletinin nüfusunun bir bölümünü Oğuzların yani Türkmenlerin oluşturması, hükümdarların çoğunun ana dilleri olan Kıpçak Türkçesi dışında başka bir dili çok iyi bilmemeleri sebebiyle Orta Doğu coğrafyasında Kıpçak Türkçesi zamanla önem kazanmıştır. Mısır’da gelişen bu Kıpçak Türkçesinin ilerleyip gelişmesinde Altın Ordu Devleti ile çok eskiye dayanan siyasi ve ticari ilişkilerin de katkısı büyüktür. Türkistan ve Altın Ordu coğrafyaları arasında ⅩⅣ. Yüzyıldan itibaren başlayan kültürel ilişkiler sayesinde Altın Ordu’dan birçok şair, sanatçı Mısır ve Suriye’ye gitmiş, giderken beraberlerinde ilmî ve edebî eserleri de götürerek bu coğrafyada gelişmekte olan Memlûk Kıpçak edebiyatına ve bilimine katkı da bulunmuşlardır (Güner, 2013: 32).

Tarihî Kıpçak Türkçesine ait elimizde bulunan eserlerin büyük bir çoğunluğu Memlûklar döneminde yazılmıştır. Ayrıca bu devirde Memlûk sultan ve emirlerinin Türkçe eserler yazılmasını teşvik etme tutumları sonucu bu bölgede Türkçe oldukça önem kazanmıştır (Özgür, 2003: 4).

Suriye ve Mısır coğrafyasında yazılan metinlerin önemli bir kısmını sözlük ve gramerler oluşturmaktadır. Bunun nedeni hükümdarların Kıpçak kökenli, halkın ise çoğunluğunun Arap olması, Araplar arasında Türkçeyi öğrenmeyi gereklilik haline

61

getirmiş olmasıdır. İşte bu gerekliliği gidermek amacıyla çoğu Arap dilciler tarafından hazırlanmış olmak üzere gramer ve sözlükler kaleme alınmıştır (Güner, 2013: 32).

Bu dönemde Memlûk Kıpçakçasıyla yazılmış olan eserler tam olarak bir benzerlik yoktur. Bunun bir sebebi Kıpçakça dil özellikleriyle Oğuzca yani Türkmence ve Harezm Türk yazı dillerinin özelliklerinin eserlerde az ya da çok, karışık şekilde bir arada görülebilmesi diğer nedeni ise bölgeye Kıpçakların yanında Oğuzların ve diğer küçük boyların da yerleşmiş olmasıdır (Özgür, 2003: 4).

T. Halasi Kun ve Eckmann Memlûk Kıpçak Türkçesinin tarihî gelişimini üç grupta incelemişlerdir:

a. Asıl Memlûk Kıpçakçası: Ses ve biçim bakımından Harezm- Altın Ordu yazı diline çok yakın olan bu dil ondan şu özelliklerle ayrılır:

a. Kelime sonundaki –ġ/ -g çoğu zaman düşer.

b. Yönelme hali eki: -ḳa/ke veya –ġa/-ge, üçüncü şahıs iyelik ekinden sonra –ŋa/-ŋe’dir.

c. Ayrılma hali eki: -dan/ -den’dir (Harezm –dın/-din). d. Ermez/ermes yerine degül kullanılır.

Asıl Memlûk Kıpçak Türkçesinin yadigârları Gülistan Tercümesi, İrşâdü’l Mülûk, Kitâb Baytaratü’l- Vâzıh ve Münyetü’l- Guzât’tır.

1. Asıl Oğuzca (Osmanlı Türkçesi): 15. Yüzyılın ilk yıllarından başlayarak aynı yüzyılın sonuna doğru Memlûk Kıpçakçası gittikçe Oğuzcalaşmış ve aynı yüzyılın sonlarına doğru yerini Oğuz- Kıpçak karması bir dile bırakmıştır. Sultan Kayıtbay, Muhammed b. Kayıtbay, Kansu Gavrî eserlerini bu dille yazmışlardır.

2. Oğuz- Kıpçak karışık diyalekti: iki alt gruba ayrılır. a. Kıpçakça ögelerin daha çok olduğu grup.

b. Oğuzca, yani Anadolu Türkçesi ögelerinin daha çok olduğu grup. Bu karışık gruba giren metinlerde dille birlikte imlâ de değişmiştir. Kıpçak imlâsındaki damaksıl ng yerine ŋ geçmiş ve ünlü harfleri de geniş ölçüde bırakılmıştır ayrıca Kıpçakça kelimelerin yerini çoğu zaman Anadolu Türkçesi kelimeleri almıştır.

Bu dönemdeki Kıpçak ögelerinin daha yoğun olduğu grubun eserleri Kitâb fi ʻİlmü’n- Nüşşâb (Hulâsa) ve Kitâbü’l- Hayl’dır. Osmanlı Türkçesi unsurlarının hâkim olduğu ikinci grup ise Kitâb fi’l- Fıhk bi- Lisâni’t- Türkî, Hulâsa’nın Paris nüshası ve

62

Kitâb-ı Mukaddime-i Ebu’l- Leysi’s- Semerkandî’dir (Özgür, 2003: 4-5; Güner, 2013: 32-33).

Benzer Belgeler