• Sonuç bulunamadı

Kişilik; bireyin sahip olduğu duygu, tutum ve davranışlarının kalıplaşmış, alışkanlık haline gelmiş bir bütünüdür. Çevre ile sürekli etkileşim ve uyum çabası ile şekillenmesi ve uzun sürede biçimlenmesi sebebiyle kolay değişmez (187).

Kişiliğin gelişmesi, evrimsel gelişmeye bağlı olan olgunlaşma ve öğrenmeye bağlı olan bireyselleşme süreçlerinin birbirini etkilemesi ile olur.

Olgunlaşma; organizma içinde doğuştan var olan gelişmemiş yetilerin öğrenme olmaksızın kendiliğinden gelişmesi ve belirli bir düzeye ulaşması, bireyselleşme ise çevrenin sağladığı eğitim ve yaşam deneyimleri ile bireysel davranışların öğrenerek biçimlenmesi, toplumsal davranış örüntülerinin oluşmasıdır (188).

Bireyin fiziksel, sosyal, duygusal ve zihinsel tüm özelliklerini kapsayan kişilik; psikolojik tepkilerin önemli ve kalıcı yönlerini oluşturmaktadır (189). Kişilik doğum öncesi, doğum sonrası ve çocukluk çağındaki fiziksel ve ruhsal koşullar, olgunlaşma, öğrenme ve toplumsallaşma etkenleri ile biçimlenir ve giderek yerleşen kişilik yapısı oluşur.

Çok eski çağlardan beri insan kişiliğini tanımlama ve sınıflandırma çalışmaları yapılmıştır. Hipokrat ve ardından Galenos; kanlı (sangıine), sarı safralı (choleric), kara safralı (melancholic) ve balgamlı (phlegmatic) kişilikler tanımlamışlar ve birçok hastalığın bu salgıların vücutta aşırı salgılanmasından kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir.

Kara safranın artttığı melankolik kişiler; kaygı ve depresyona eğilimli, sarı safralı- kolerik kişiler; irritabl ve aktif , aşırı balgamlı flegmatik kişiler; ağırkanlı, duygusuz ve soğukkanlı, kanlı-sangıine kişiler ise iyimser olarak tanımlanmışlar ve bu sınıflama uzun yıllar kabul edilmiştir (189,190).

19. yüzyıla gelindiğinde beden yapıları ve kişilik türleri üzerinde birçok kuram öne sürülmüştür (190). Beden yapıları ile kişilik türleri arasında ki ilk tanımlamayı Kretschmer yapmıştır. Atletik tip-normal kişilik, piknik tip-siklotimik kişilik, astenik tip-şizoid kişilik ve displastik tip gruplamasını yapmıştır. Bu sınıflama 1942’de Sheldon tarafından geliştirilmiş ve üç primitif embriyonik tabaka (endoderm, mezoderm, ektoderm) ile uyumlu olarak düzenlenmiştir. Endomorf olanların iyi gelişim özelliklerine sahip, sosyal görünümlü, etkin ve konforlarına düşkün olduğu;

40 mezomorf olanların atletik bir vücuda sahip, baskın karakterde ve enerjik olduğu; ektomorf olanların ise ince ve zayıf fiziksel özelliklerle birlikte kendilerini sınırlayan, duyarlı ve utangaç kişiler oldukları tanımlanmış ancak beden yapısı ile kişilik yapısı arasında kesin bir ilişki kanıtlanamamıştır.

20. yüzyıla gelindiğinde kişiliği psikolojik açıdan ele alan kuramlar geliştirilmiştir. Psikanalitik kuramın kurucusu olan Freud kişiliğin gelişiminde çocukluğun ilk beş yaşının önemli olduğunu ve bu dönemde ki cinsel dürtülerin çevresinde var olan psikososyal çatışmanın gelişimi şekillendiren başlıca etken olduğunu öne sürmüş; cinsel dürtülerin gelişiminde biyolojik gelişme, sosyal ve çevresel yapının etkisinin önemini vurgulamış ve oral, anal, fallik, latent ve genital dönemlerden oluşan psikoseksüel gelişim dönemlerini tanımlamıştır (189,190).

Jung; canlıların iki temel uyum biçimini dışa yönelme ve üretme ile dışa yönelme ve koruma olarak görmüş ve bunlara dayanarak dışa-dönük (ekstrovert) ile içe-dönük (introvert) kişilik yapısını tanımlamıştır.

İçe dönüklük, kişilerin dış dünyadaki olaylar ve kişilerden ziyade benliği ile, kendi iç dünyasıyla, düşünceleriyle ilgilenmesidir. Böylece kişi dış dünyadan uzaklaşır. Ayrıca bu kişiler genellikle geri çekilmeci davranış sergilerler. Libido içe yönelmekte ve birey kişisel özellikler ve etmenler üzerine yoğunlaşmaktadır. Dış dünyaya karşı da güvensizdir ve davranışta bulunmaktan daha çok düşünmeyi tercih ederler.

Dışa dönüklük ise tam tersine, dikkatin iç dünyadan, kişinin benliğinden daha çok dış dünyaya yönlendirilmesi olarak açıklanabilir. Libido dış dünyaya odaklanmaktadır. Olaylar, etraftaki kişi ve nesneler ön plana çıkmaktadır. Dışa dönük bireyler çevresiyle barışık olmakla birlikte dış dünyadan çok fazla etkilenmektedirler (191).

Jung’ın kişiliğe yönelik içedönük ve dışadönük bireyler tanımlamaları tipolojiden boyutsal özelliklere geçiş niteliği taşımış ve başta Eysenck olmak üzere birçok kişilik kuramcısı tarafından değiştirilerek kullanılmıştır (190).

Eysenck’e (1960) göre kişilik, insanın çevreye uyumunu belirleyen karakteri, mizacı, aklı ve fiziğinin sabit ve kalıcı bir şekilde örgütlenmesidir. Bu kuramda mizaç duygusal davranışları, akıl bilişsel davranışları, karakter kişinin gayret ifade eden davranışlarını, fizik ise bedensel düzenlemesini ve nöroendokrin yapısını ifade

41 etmektedir. Eysenck, kişisel özelliklerin üç temel boyutta toplandığını savunur. Bu boyutlar dışa dönüklük, nevrotiklik ve psikotizm boyutudur ve bu üç boyut birbirinden bağımsızdır (190,191).

Dışa dönüklük, sosyalliği ve dürtüselliği temsil eder ve bu boyutta yüksek puan alan kişiler, insanlarla iletişimi seven, girişken ve yalnız olmaktansa insanlarla olmayı tercih eden birey olarak tanımlanmıştır.

Nörotisizm boyutu duygusal tutarlılığın veya aşırı tepkiselliğin göstergesi olup, bu boyutta yüksek puan alan bir kişinin kaygılı, depresif, gergin, çekingen, aşırı duygusal ve düşük öz-güveni olabileceği öne sürülmüştür.

Psikotisizim boyutu ise soğuk, mesafeli, saldırgan, güvensiz, duygusuz, tuhaf ve empati kuramama, suçluluk ve diğer insanlara karşı duyarsızlık gibi daha çok sıra dışı kişilik özelliklerini ifade etmektedir (192).

Eysenck’in tanımladığı ayırıcı kişilik özelliklerinin belli duygu ve davranışlarla ilişkili olduğu bulunmuştur.

Nörotisizm’in kaygı, korku depresyon, düşük benlik saygısı, duygusal ve mantık dışı davranışlar göstermeye yönelik yatkınlık ile ilişkili olduğu bulunmuştur.

Dışa dönüklük; sosyal olmak, partilere gitmekten, şaka yapmaktan hoşlanmak, birçok arkadaşa sahip olmak, dürtüsellik, kontrolsüz duygular ve bazen güvenilir olmayan kişilik özellikleri göstermekle ilişkilendirilmiştir.

Psikotisizm saldırganlık, mesafeli davranma, antisosyal davranışlar ve diğer insanlara karşı duyarsız davranma ile ilişkili bulunmuştur (192).

42

Benzer Belgeler