• Sonuç bulunamadı

Kişilik hakkının bir uzantısı olarak kişisel veriler

Kişisel verilerin insan hakları nazarındaki dayanaklarına bakıldığında ilkin kişilik hakkı ile doğal bir bağlantısının olduğu açıkça öne çıkmaktadır. Bu bağlantıyı ortaya koymak adına öncelikle kişi ve kişilik hakkı kavramlarını açıklamak gerekmektedir.

Bir hukuki terim olarak kişi, sağ ve tam doğumla başlayıp ölümle sona erecek süre zarfı içerisinde hak ve borçlara sahip olabilen insana denir (TMK m. 28). Dolayısıyla kişi doğmadan ya da öldükten sonra onun hakkında kişilik hakkından bahsedebilmek kural olarak mümkün değildir48. Ceninin durumuna bakıldığında ise, cenin hak ehliyetini sağ

doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde etmekte olduğundan(TMK m. 28/2), ceninin tam ve sağ doğması halinde kişisel veri sahibi olabileceğini kabul etmek gerekmektedir. Bu bağlamda ceninin DNA’sı gibi özellikleri onun kişisel verisi olabilecektir.

Cenin olmadan önce embriyonun verileri, annenin kendi vücudu olması sebebiyle doğrudan, babanın ise dolaylı olarak kişisel verisi olacaktır. Çünkü TMK hem embriyo olmayı kişi bahsi içerisinde düzenlememekte hem de hak sahibi olabilmeyi cenin(fetus) olduktan sonra başlatmaktadır. Bu yüzden embriyonun DNA’sının, embriyonun kişisel verisi olup olmayacağı sorgulanmaya açıktır. Kanun koyucu haklarla ilgili cenin olmaya dayalı bir sistematiği kabul ettiğinden embriyonun kişisel verisinin olması kanun

46 Uncular, Selen: İş İlişkisinde İşçinin Kişisel Verilerinin Korunması, Ankara 2014, s. 21-23; Köse Aysun,

Melike: Kişisel Verilerin Kaydedilmesi Suçu (TCK m. 135), Ankara 2018, s. 37-39.

47 Aşıkoğlu, Şehriban İpek: Avrupa Birliği ve Türk Hukukunda Kişisel Verilerin Korunması ve Büyük Veri,

İstanbul 2018, s. 25.

18 açısından mümkün değildir. Fakat kanun, kişiliğin başlangıcını embriyoya dayandıracak olsaydı embriyonun da DNA’sı başta olmak üzere kişisel verisinin olabileceğini de kabul etmek gerekirdi diye düşünmekteyiz. Sonuç olarak embriyo örneğinde olduğu gibi sadece hukuk kuralları kapsamında kişi olarak tanınmakta olanlar, kişilik terimi içerisinde yer almakta olacaklarını belirtmek gerekmektedir.

Öte yandan, tüzel kişiler de hukuk dünyasında bir kişi olarak tanımlanmaktadır. Hatta tüzel kişiler de aynen gerçek kişilerde olduğu gibi hak ve fiil ehliyetine sahiptirler. Fakat kişisel verilerin korunmasındaki çerçeve bir insanın haklarının korunması olduğundan tüzel kişilerin kendisine ait olarak kişisel verisinin olması söz konusu olamaz. Sahip olduğu veriler özel hükümler uyarınca ticari sır vs. olarak adlandırılabilir olsa da kişisel veri sınıfına isabetli olarak dâhil edilmemektedirler.

Hukuki anlamda kişi teriminin ne olduğunu ortaya koyabilmenin aksine kişilik haklarını belirlemek oldukça güçtür. Çünkü Türk hukukunda kişilik haklarının hangi haklardan ibaret olduğu sayılmamaktadır. Genellikle bireyin kişiliğinin korunmasının söz konusu olduğu durumlarda gündem gelen kişilik hakkı ile ilgili, TMK m. 23-27’de kişiliğin korunması başlığı altında düzenlenen hükümlerden hareketle neyin kişilik hakkı dairesinde yer alabileceğine ilişkin çıkarımlar yapılabilmektedir. Fakat ne TMK’da ne de diğer pozitif hukuk kurallarında kişilik hakkının bir tanımı bulunmamaktadır. Doktrinde ise bu konuyla ilgili muhtelif tanımlar bulunmaktadır. Kişilik hakları,

Centel/Zafer/Çakmut’a göre, kişiye bağlı, vazgeçilemeyen, devredilemeyen, yasaya ve

ahlak kurallarına aykırı biçimde sınırlandırılamayan, parayla ölçülemeyen haklardır49.

Ayan/Ayan’a göre, kişinin, kişisel değerleri üzerinde sahip olduğu mutlak ve tekel

kurduğu haktır50. Velidedeoğlu’na göre, şahsın bedeni, manevi ve fikri varlığı üzerindeki

bütün haklarını ifade eden haktır51. Arpacı’ya göre, hak ve fiil ehliyeti, hayatı, sağlığı,

bedeni bütünlüğü, şeref ve haysiyeti vb. diğer değerleri üzerindeki hakları ifade etmektedir52. Hatemi/Kalkan Oğuztürk’e göre, kişilik değerlerini koruma kapsamına alan

temel kişi varlığı hakkıdır53. Öztan’a göre, kişilik hakları kişiye kişi olması nedeniyle

49 Centel, Nur/Zafer, Hamide/Çakmut, Özlem: Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2017, s. 126. 50 Ayan, Mehmet/Ayan, Nurşen: Kişiler Hukuku, Konya 2015, s. 65.

51 Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet: Türk Medeni Hukuku, İstanbul 1963, s. 174. 52 Arpacı, Abdülkadir: Kişiler Hukuku (Gerçek Kişiler), İstanbul 2000, s. 103.

53 Hatemi, Hüseyin/Kalkan Oğuztürk, Burcu: Kişiler Hukuku (Gerçek Kişiler-Tüzel Kişiler), İstanbul 2014,

19 tanınan hakları ifade etmektedir54. Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir’e göre ise, kişilik,

insanın insan olması dolayısıyla ayrılmaz bir biçimde sahip olduğu, para ile ölçülemeyen, devredilemeyen, kural olarak mirasçıya geçmeyen mutlak hakları içermektedir55.

Yargıtay’a göre ise, “Kişinin doğumla kazandığı bağımsız varlığını ve bütünlüğünü

oluşturan; hayat, beden ve ruh tamlığı, vicdan, din, düşünce ve çalışma özgürlüğü, onuru, ismi, resmi, sırları ile aile bütünlüğü, sosyal ve duygusal değerlerinin tümü olarak

tanımlanmaktadır”56. Ayrıca kişilik hakkının kişisel veriler ile olan ilişkisi mahremiyet

hakkı üzerinden de şekillenmektedir. Buna göre mahremiyet ve özel hayat, kişilerin kişilik hakkının bir görünümü olduğundan, kişisel verilerin korunmasıyla aynı zamanda mahremiyet hakkının korunmasına da hizmet edilmektedir57. O halde kişilik hakları,

mutlak haklar içerisinde sınıflandırılmanın yanı sıra bireyin insan olmasından kaynaklanan, üzerinde sahip olduğu, objektif olarak maddi/manevi kişisel değer ifade edebilecek unsurlar olarak ifade edilebilirler. İnsanın insan olması dolayısıyla sahip olduğu haklar olarak ifade edilen insan hakları tanımıyla da bir bakıma eş değerdir. Kişilik hakkının konusu objektif olarak kabul edilebilecek olan kişisel değerlerdir. Kişisel değerler ise en temelde kişinin maddi(ad, resim, vücut bütünlüğü vb.) ve manevi bütünlüğü(şeref, haysiyet vb.) yönünden ikiye ayrılmakla birlikte bunların içindekileri sayarak bitirebilmek mümkün değildir. Bir kişiyi belirlenebilir kılan kişisel veriler, en içkin kişisel değerler olarak kişilik hakkının doğrudan konusunu oluşturmaktadır. Çünkü kişinin vücudunun özellikleri, adı, resmi, sesi gibi özellikleri hem o kişiyi belirlenebilir kılmakta, hem o kişinin kişiliğinden ayrılmaz durumda bulunmakta hem de kişinin kişisel değerlerini oluşturması sebebiyle kişilik hakkının konusunu oluşturmaktadır. Kişilik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı mutlak bir hak olması nedeniyle, hem herkese karşı ileri sürülebilmekte hem de devredilmesi, vazgeçilmesi ve zaman aşımına uğraması mümkün değildir58.

Öte yandan, kişisel veriler, kişilik hakkıyla eş değer değildir. Şöyle ki, kişisel veri olan her şey kişilik hakkının konusunu oluşturabilecekken, kişilik hakkının konusunu

54 Öztan, Bilge: Medeni Hukukun Temel Kavramları, Ankara 2014, s. 75.

55 Oğuzman, M. Kemal/Seliçi, Özer/Oktay-Özdemir, Saibe: Kişiler Hukuku (Gerçek ve Tüzel Kişiler),

İstanbul 2015, s. 154.

56 Y. 4. HD, 10.4.2008, E. 2007/9966 K. 2008/5096, Erişim Tarihi: 1 Mayıs 2019, Kazancı İçtihat Bilgi

Bankası.

57 Sert, Şeyma: Kişisel Verilerin Türk Ceza Kanunu Kapsamında Korunması, Ankara 2019, s. 69. 58 Uncular, s. 25.

20 oluşturan her unsur kişisel veri değildir. Örneğin, bir kişinin vücut bütünlüğüne yönelik fiili müdahaleyle işlenen kasten yaralama suçu ile kişilik hakkı ihlal edilmiş olsa bile kişisel veri ihlali söz konusu değildir. Fakat TCK’da konusunu kişisel verilerin oluşturduğu suç düzenlemeleri ile ilgili bir suç (örneğin kişisel verilerin kaydedilmesi suçu) işlendiğinde, kişiyi belirlenebilir kılan veriler hukuka aykırı olarak işlenmiş olacağından kişilik hakkı da ihlal edilmiş olacaktır. Bu halde, somut vakaya göre özel hukuk hükümlerine göre tazminat davası açılması da mümkündür. Sonuç olarak kişisel değerlerin kişisel verilerden daha kapsamlı olması kişisel verileri kişilik hakkının bir uzantısı konumuna indirgemektedir.

Benzer Belgeler