• Sonuç bulunamadı

1.5. Mecmûèa-i Tâlib’deki Adı Geçen Şairlerin Hayatı ve Edebi Kişilikleri

1.5.3. Kerem

dörtlüklerine bakarak genel olarak saz şairlerinin Hacı Bektaş Veli’ye intisâb etmeleri gibi Gevherî de Hacı Bektaş Veli’ye intisâb etmiştir. Ancak onun ehl-i sünnet akîdelerinden ayırabileceğini gösteren hiçbir gösterge yoktur. (Elçin, 1998:14)

Gevherî’nin şahısların ellerinde, Türkiye ve Avrupa kütüphanelerinde bulunan cönklerle Mecmûalardaki parakende şiirler bir yana bırakılacak olursa taşıdıkları adlara bakılmaksızın Bursa ve Çorum yazmalarını birer divânçe veya divân sayabiliriz. (Elçin, 1998:17)

Gevherî çok söylemiş veya yazmış velûd bir lirik şairdir. Döneminin mevcut ananenin getirdiği vezin, şekil ve kafiye gibi nazmın dış unsurlarını kullanarak eserler vermiştir. Onun dili, gördüğü İslamî öğrenimle Divân şiirinin tesirini aks ettiren yazı diline yaklaşmış bir halk Türkçesidir. (Elçin, 1998:17)

Gevherî’nin şiirlerinde kolay, rahat, çabuk ve kontrolsüz yazmaktan gelen meziyetlerle kusurlar iç içedir. Ancak geniş bir okuyucu kütlesine hitap eden ve cahil müstensihler elinde elden ele dolaşan şiirlerindeki bazı teknik kusurların şaire ait olmayacağı gerçeğini kabul etmek lazımdır (Elçin, 1998:17-18).

Gevherî’nin şiirleri, sosyal konuda sayılabilecek VI. Mehmed’in Avusturya seferleri ile ilgili iki ve Selim Giray için bir medhiyesi dışında kaleme aldığı “mersiye” istisna edilirse tek tema üzerinde, “aşk” üzerinde dönmektedir (Elçin, 1998:17).

Gevherî mûsîkîye aşina bir şahsiyettir. Şiirlerinde mûsîkî makamlarını bilerek kullanmıştır. Birçok mûsîkîcinin eserlerine besteler yaptığı bildiğimiz Gevherî’nin aynı zamanda yarattığı bir “makam”a alem olmuş ve saz şairlerinin tesiriyle zamanımıza kadar gelmiştir (Elçin, 1998:17).

1.5.3. Kerem

Türkiye, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Kırım ve Bulgaristan’da bilinen, anlatılan, cönk ve yazmalara geçen ve kitap hâlinde yayımlanan meşhur Kerem ile Aslı hikâyesinin kahramanı olarak tanınan Âşık Kerem'in XVI. veya XVII. yüzyıl âşıklarından olduğu tahmin edilmektedir. Hayatıyla ilgili elimizde kesin ve somut bilgiler olmadığı için araştırmacılar ilki Kerem’in hayat hikâyesi olduğu ve Kerem’in şiirlerinden oluştuğu kabul edilen veya Kerem’in tasnif ettiği düşünülen Kerem ile Aslı hikâyesi, diğeri ise özellikle âşıkların aktardığı ve gene büyük oranda hikâye

20

eksenli bilgilerden oluşan “halk ananesi” olmak üzere iki türlü kaynağa başvurmuşlardır.

Kerem ile Aslı hikâyesine göre Kerem, İsfahan, Ahlat, Gence veya Tebriz şahının oğlu olarak olağanüstü bir biçimde dünyaya gelmiştir. Doğumu esnasında ailesinin koyduğu adı Ahmet Mirza, Mirza Bey veya Mahmut’tur. Aslı’yla ilk görüşmesi sırasında mahlas olarak Kerem’i alır. Beşik kertme adaklısı olan Aslı’yı, ancak yetişkin olduktan sonra bir av peşinde koşarken görür ve âşık olur. Müslüman gencine kızını vermek istemeyen Keşiş, kızını alıp kaçınca Kerem, saltanatı terk ederek arkadaşı Sofu’yla peşlerine düşer. Nihayetinde bütün engelleri aşar ve Aslı ile evlenir. Ancak evlendikleri gece, Keşiş’in kızı Aslı için yaptırdığı sihirli gömleğin düğmelerini çözemeyerek aşk ateşiyle tutuşup yanar, kül olur. Onunla birlikte Aslı da yanar. Türkmen varyantında bu trajik sona yeniden dirilme motifi eklenmiştir. Sözlü ve yazma bazı rivayetlerde ise Kerem ile Aslı, evlenip mutlu sona ulaşırlar.

İkinci kaynak ise Pertev Naili Boratav’ın, “bir hakikat esasının daima mevcut olabileceğini düşünerek” notuyla kaydettiği bilgilerdir. Boratav’ın Âşık Müdami’den derlediği rivayete göre Köroğlu’nun babası, Kerem’in babası Isfahan şahının yanında baytardır, Şah onun gözlerini çıkartınca Baytar, “İnşallah bir oğlun olur, gurbete düşer, onun hasretiyle senin de gözlerin kör olur” diye kargış etmiştir. Kerem, bugün kitabında olmayan “1017’de içtim aşkın bâdesin / Revan oldum Aslı diye diye ben” türküsünde kendi gurbete çıkış tarihini söylemektedir. Kerem’in 17 yaşında gurbete çıktığı düşünülürse Köroğlu’nun babasının kör edilmesi ile Kerem’in doğum tarihi H. 1000 (M. 1591) olarak kabul edilebilir

Araştırmacılar Âşık Kerem’i “hayatı etrafında halk hikâyesi teşekkül etmiş”, “yaşadığı muhtemel veya muhakkak” olan saz şairlerinden kabul etmişlerdir. Kunos, Kerem ile Aslı’yı “Saz şâirlerinin romanı” olarak değerlendirirken Pertev Naili Boratav, Kerem’in Karacaoğlan, Kurbanî, Emrah gibi hayatı etrafında hikâye teşekkül eden bir saz şairi olduğunu “muhakkak” görmüştür. Şükrü Elçin de hikâyede anlatılan maceranın Âşık Kerem’in başından geçmiş olmasını mümkün görür. İlhan Başgöz, Edmond Saussey gibi pek çok araştırıcı da aynı görüştedirler.

Araştırmacılar Âşık Kerem’in yaşadığı yüzyıl ve coğrafya üzerinde de farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Boratav’ın yukarıda özetlenen “halk ananesi” eksenli rivayetler çerçevesinde Kerem’i XVI. yüzyıl âşığı kabul ederken Şükrü Elçin de, şiirlerin Karacaoğlan ve Gevherî’ye nazaran işlenmemiş olması, hikâyedeki divan edebiyatı ve Bektaşilik unsurlarının silik tesirleri, XVI. yüzyılın ikinci yarısında

21

yaşamış şairlerdeki izleri ve hikâyedeki şiirlerin XVI. yüzyıldan eskiye götürülememesi gibi hususlar sebebiyle Kerem’in, XVI. yüzyılda yaşamış bir âşık olduğu görüşündedir.

Sadettin Nüzhet Ergun, Âşık Kerem’i divan edebiyatı tesiri altında kalmamış, lirik şiirler söyleyebilen XVII. yüzyıl âşığı olarak değerlendirir. Cahit Öztelli, Vasfi Mahir Kocatürk, Vehbi Cem Aşkun da aynı görüştedirler.

Türkmen araştırmacı B. A. Garrıyev ile A. Durdıyeva ise Âşık Kerem’in XIV. veya XV. yüzyılda yaşamış, Akkoyunlu veya Karakoyunlu Türkmenlerine mensup bir saz şairi olduğunu ileri sürmektedirler.

Diğer bir husus Âşık Kerem’in nereli veya hangi coğrafyanın şairi olduğu problemidir. Şükrü Elçin, Kerem’in Erzurumlu bir saz şairi olabileceği ihtimalini öne sürer. Sadettin Nüzhet Ergun, Kerem’i Anadolu’da yaşamış kıymetli bir saz şairi olarak değerlendirir. Nihat Sami Banarlı Resimli Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinde, Kerem’in İran-Azerbaycan bölgesi âşığı olduğunu ifade etmektedir. Salman Mümtaz, Hümmet Elizade gibi Azerbaycanlı araştırmacılar ile B. A. Garrıyev ve A. Durdıyeva gibi Türkmen araştırmacılar ise Kerem’i Genceli veya Karabağlı kabul etmektedirler.

Sonuç olarak XVI. yüzyılda kuvvetlenen âşık edebiyatının bir temsilcisi olarak hikâyesi âşık kimliğinin önüne geçen ve Anadolu-Kafkasya-İran bölgesinde etkili olan Âşık Kerem mahlâslı bir saz şairinin varlığı açıktır. Bu âşık, kendi hayatından parçaları ve kendi şiirlerini de ekleyerek Kerem ile Aslı hikâyesini tasnif etmiştir. Bu ilk tasnifte yer alan şiirlerin hemen hepsinin Kerem’e ait olduğunu söylemek de mümkündür.

Gerek musannif, gerek hayatını konu alması, gerekse şiirlerinin sahibi olarak Âşık Kerem’e bağlanan Kerem ile Aslı hikâyesi, Oğuz grubu başta olmak üzere Kırım ve Özbekistan gibi Türk dünyasının birçok bölgesine de yayılmış, Ermeni, Gürcü ve Lezgi gibi başka milletlerce de benimsenmiştir. Kerem ile Aslı hikâyesinin konusu roman, hikâye, şiir, tiyatro, opera, operet, sinema, dizi film gibi çeşitli sanat dallarında işlenmiş; halk arasında inanışlara, efsanelere, yer adlarına, mâni, türkü, hikâye, atasözü ve deyimlere de malzeme teşkil etmiştir. Bunların arasında ilk olarak 1912 yılında sahnelenen Üzeyir Hacıbeyli’nin Aslı ve Kerem operası ile librettosunu Selahattin Batu’nun yazdığı ve müziklerini Ahmet Adnan Saygun’un yaptığı Kerem operası oldukça önemlidir. Âşık Kerem’den kaldığına inanılan Kerem havaları, Kerem türküleri ve bestelenmiş Kerem şiirleri de hikâyenin musikideki tesirleridir (turkedebiyatiisimlersozlugu, agis: 2015).

22

Benzer Belgeler