• Sonuç bulunamadı

2. İSTANBUL’UN FETHİ ÖNCESİ İLİM VE TASNİF ANLAYIŞI

2.2. Kenzü’l Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ (1401)

803/1401 tarihinde Şeyhoğlu tarafından kaleme alınan bu eserin dördüncü bölümü genel olarak ulema hakkındadır. Şeyhoğlu bu metinde geleneksel anlamda bir ilim tasnifi yapmasa da dönemin ilmi anlayışını yansıtan önemli bilgiler vermektedir. İlim verilenlerin derecelerinin yükseltildiği ve Allah’tan hakkıyla ancak ulemanın korktuğuna dair ayet-i kerimeler ile bu bölüme başlayan Şeyhoğlu akabinde Hz. Peygamber’in “benim ümmetimin âlimleri İsrailoğullarının enbiyası gibidir” hadisini aktarmaktadır.126

İlmin asıl gayesi Allah korkusudur ve bu korkunun göstergesi de kişinin sahip olduğu ilme muvafık amel etmesidir. Eğer böyle davranmayıp ilmi, dünyevi mal ve makam hırsı kazanmak için vesile kılarsa bu kişi hakikatte âlim değil cahildir.127

124 Fazlıoğlu, “İznik’te Ne Oldu?”, s. 29. 125 Fazlıoğlu, “İznik’te Ne Oldu?”, s. 29.

126 Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, haz., Kemâl Yavuz, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi

Yayınları, 1991, s. 122-123.

Bu girişten sonra Şeyhoğlu ilmin peygamberlerin mirası olduğunu söyler ve ilmi, zâhir ve bâtın olmak üzere iki kısma ayırır. Zâhir ilmi dış, bâtın ilmi ise iç ilmidir. Zâhir ilmini sahabe, Hz. Peygamber’in sözlerinden ve eylemlerinden öğrenmişlerdir. Tabiûn ise bunları okumuş, öğrenmiş ve bunlarla amel etmişlerdir. Zâhir kısmında Şeyhoğlu’nun sıraladığı ilimler sırasıyla tefsir, sünnet, ahbar, asar, fıkıh ve usül-i din’dir.128 Burada hadis ilmi, Hz. Peygamber’in sözü olanlara sünnet, sahabe ile tabiûnun sözü olanlara ahbar denilerek ikiye ayrılmıştır.

Zâhir ilmi bu şekilde açıklandıktan sonra bâtın ilmi ahvalin bilgisi olarak tarif edilir. Burada önemli olan nokta bu ilmin “Cebrail aleyhisselam vasıtasınsuz gaybun gaybından ev-edna makamında” elde edilmesidir..129 İlm-i bâtında arada beşer sözü yoktur.130 Bu ifadeler meseleye sufilerin nasıl yaklaştığını göstermesi bakımından dikkate değerdir. Sultanü’l-arifîn olarak bilinen Bayezid-i Bistâmî’nin (ö. 234/848?) de “Miskinlerin aldığı bilgiler ölünün ölüden yaptığı rivayetlere dayanıyor. Biz ise Hayy ve ölümsüz olan Allah’tan bilgi alıyoruz”131 şeklindeki ifadesi meseleleyle ilgili bilinen en eski kaynaktır. Bu düşüncesinin daha ayrıntılı bir şekilde Gazzâlî tarafından ifadesi ise Şeyhoğlu’nun söyledikleri ile tutarlılık göstermektedir.

Gazzâlî insanî ve rabbanî olarak sınıflandırdığı ilmi elde etme yollarından rabbanî olanı şu şekilde açıklamaktadır:

İkinci yol rabbanî talim olup iki yönlüdür: Birisi vahyetmektir; nefs zat olarak kemal bulup kendisinden tabiatın kirleri, fani hırs ve emellerin pisliği zail olunca, yüzünü yaratana ve var edenine çevirir, kendisini ibdâ edenin cömertliğine tutunur, O’ndan birşeyler gelmesini umarak nurunun feyzine dayanır; Allah Teâlâ hüsn-i inayetiyle bu nefse küllî bir yönelişle yönelir, ona ilâhî bir nazarla nazar eder, ondan bir levha, küllî nefsten bir kalem alır, oraya bütün ilimleri yazar. Küllî akıl muallim, kudsî nefs ise

128 Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ, s. 124-125.

129 Burada müellif Necm Suresi’nin ilk on ayetine atıf yaparak Peygamber Efendimize Cebrail aracılığıyla

Kur’an-ı Kerim’in vahyedildiğini bildirmektedir. Bkz. Kur’an- Kerim, Necm Suresi, 1-10. Ayetler, https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/necm-suresi-53/ayet-26/diyanet-isleri-baskanligi-meali- 1

130 Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ, s. 125.

131 Süleyman Uludağ, “Tasavvuf Açısından Gelenek ve Yenileşme”, İslâm, Gelenek ve Yenileşme,

İstanbul: 1. Uluslararası Kutlu Doğum İlmi Toplantısı, 1996, s. 74-75, http://isamveri.org/pdfdrg/D048137/1996/1996_ULUDAGS.pdf (erişim: 14.02.2019).

öğrenci konumunda bulunur. Bu nefs bütün ilimleri elde eder, öğrenme ve tefekküre gerek olmadan bütün suretler kendisinde nakşolunur. Bunu doğrulayacak şekilde Yüce Allah peygamberine: “Daha önce bilmediklerini sana öğretti.” buyurmuştur. Böylece peygamberlerin ilimleri, mahlukatın bütün ilimlerinden daha şerefli bir mertebede yer alır; çünkü o hiçbir vasıta ve vesile olmadan doğrudan Allah Teâlâ’dan elde edilmektedir.132

Bulabildiğimiz kadarıyla bu düşüncenin IX. yüzyılda Bayezid-i Bistâmî tarafından zikredilmesi ve daha sonra Gazzâlî tarafından da detaylı bir şekilde açıklanması oldukça önemlidir. Böylece bu düşünce IX. yüzyıldan anekdot olarak, XII. yüzyılda ise Gazzâlî üzerinden aktarılmıştır. Bu örnek erken Osmanlı döneminde dolaşımda olan bilginin kaynaklarını ve bu metinlerin sadece kendilerinin okunarak anlaşılamayacağını göstermesi bakımından kıymetlidir.

Zâhir ilminin de birçok alt dalı olsa da ilm-i bâtın’ın çeşitleri ondan daha fazladır. Şeyhoğlu’nun bu bölümde zikrettiği ilimler şunlardır: İman ilmi, islam ilmi, ihsan ilmi, gerçeklik ilmi, ʿiyan ilmi, ʿayn ilmi, tevbe ilmi, zühd ilmi, veraʿ ilmi, takva ilmi, ihlas ilmi, nefs ve maʿrifet ilmi, sıfat ilmi, tavırlar ilmi, gönül aslı ilmi, afat-ı nefs ilmi, terkib ilmi, tertib-i nefs ilmi, tasfiye ilmi, gönül pereverişi ilmi, maʿrifet sırının ilmi ve onun hassiyeti ilmi, can maʿrifet ilmi, canın tertibiyeti ve arınması ilmi, gizli maʿrifet ilmi, işaret-ilham-hitabet-nida-hakıf-vahy-kelamı hak ortasında fark etmek ilmi, tehzib-i ahlak ilmi, tebdil-i sıfat ilmi, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak ilmi, müşahedeler ilmi, mükaşefât ilmi ve tevhid ilmi, Allah adları ve sıfatı ilmi, celal sıfatı ve cemal sıfatı ilmi, zat sıfatı ilmi, efʿal sıfatı ilmi, sıfatın manileri ilmi, makamlar ilmi, ahvaller ilmi, yakınlık ilmi, ıraklık ilmi, fena’l-fena ilmi, beka ilmi, lika ilmi, mestlik ilmi, ayıklık ilmi, fenâü’l-fena ilmi, bekâü’l-beka ilmi, ve ulaşmak ilmidir. Bu ilimlerin şerhi o kadar hacimlidir ki ne ezel ve ebed sayfasında bir yere ne de genişliği ve azameti ile Levh-i Mahfuz’a sığar.133

Bu şekilde ilimleri zâhir ve bâtın olmak üzere iki kısımda inceleyen Şeyhoğlu bâtın ilimlerini öncelemektedir. Zâhir ve bâtın ulemasının yanında bir de bu iki alana da sahip olan kişilerin oldukça nadir olması iki bilgiyi birden elde etmenin zorluluğunu

132 Gazzâlî, Ledünnî İlim Risalesi, s. 83-84. 133 Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ, s. 125-126.

dile getirmektedir. Eğer böyle bir alim varsa onun himmetiyle alem aman bulmuş olur. İşte bu alim de Hz. Peygamber’in kendisiyle iftihar ettiği alimdir.134

Benzer Belgeler