• Sonuç bulunamadı

Kent “Sürekli toplumsal gelişme içinde bulunan ve toplumun, yerleşme, barınma, gidiş-geliş, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi gereksinmelerinin karşılandığı, pek az kimsenin tarımsal uğraşılarda bulunduğu, köylere bakarak nüfus yönünden daha yoğun olan ve küçük komşuluk birimlerinden oluşan yerleşme birimi” olarak tanımlanmıştır

(Keleş, 1980: 67). Bir yerleşme biçimi ve bir topluluk türü olarak “kent” az çok yeni bir olgudur. İnsan toplumlarının gelişme süreci içinde yakın çağların ve belli bir aşamanın ürünü olan kent, kısa bir dönem içinde gösterdiği yığışımlı büyümeyle günümüzün egemen bir yerleşme ve topluluk tipi olma eğilimindedir (Sencer, 1979: 1).

Kentleşme, belirli bir zamana ve ülkeye göre, kent olarak kabul edilen yerleşme birimlerinde nüfusun yoğunlaşma hızı veya organını vermektedir. Bu nüfusun değişimi ile birlikte görülen ekonomik ve toplumsal değişmeyi de belirleyen bir süreçtir

(Bal, 2018: 109). Kentleşme, benzer nedenlerden ötürü aynı zamanda fiziksel çevre ve yaşama koşullarında beliren bir değişmedir. Bu süreç içinde küçük, doğaya göre biçimlenmiş yaygın ve işlevleri sınırlı çok sayıda yerleşme, yerini geniş, doğayı kendine göre biçimlendirmiş yoğun ve çok işlevli bir yapıya bırakmaktadır. Böylelikle kent, ayırıcı fiziksel özelliğiyle işlevsel bir iç bütünlüğe sahip bir yerleşme biçimi olarak belirmektedir. Kentleşme Sencer’e göre, yönetimsel örgütlenme sürecidir. Köy topluluklarında yönetimin yeterince örgütlenmemiş olmasına ve yaygın bir nitelik taşımasına karşılık, kentte çok organlı ve merkezi bir sistem içinde örgütlendiği görülmektedir (Sencer, 1979: 3).

Kentleşme salt bir göç, nüfus yoğunlaşması ve tarım dışı üretim süreci olarak algılanmamaktadır. Bunların yanında sosyal yapıda niteliksel değişmeler, sosyal sınıf ve statülerde değişme, sosyal kurumların fonksiyonlarında artış, kültürün çeşitlenmesi, doğa insan ilişkilerinde farklılaşma, doğanın tüketilmesi, iş bölümü ve örgütlenmede farklılaşma, demokratikleşme, gücün tabana yayılması vb. gibi özellikler de vurgulanmaktadır. Bütün bu anlatımlar kentleşmeyi sosyal bir olgu olarak değerlendirme zorunluluğuna işaret etmektedir. Kentleşme bu anlamda modernleşme sürecinin pozitif ve negatif sonuçlarıyla aynı şeyi ifade etmektedir (Bal, 2018: 111). Kentleşme sanayileşme ve modernleşmenin yarattığı toplumsal yapıda köklü, niteliksel değişme sürecidir. Kentleşme üretim ve istihdamda ağırlığın tarımdan sanayi ve hizmet sektörüne kaydığı evrensel bir olgudur. Tarım toplumları yerine endüstri toplumunu ve gelecekte bilgi toplumunu oluşturma sürecidir. Bunun ötesinde farklılaşmış, uzmanlaşmış, örgütleşmiş kent toplumunun inşa edilmesidir (Bal, 2018: 111).

Kentleşme olgusunu incelerken bazı çekici faktörler ön plana çıkmaktadır. Kentlerin istihdam olanakları her zaman çekici bir faktör olmuştur. Bunun yanında eğitim, sağlık hizmetleri, dinlenme eğlenme olanakları entelektüel faaliyetler vb. faktörler kentin çekici özellikleri olarak önem kazanmaktadır. Bazı kentler (İstanbul, Kocaeli, Bursa, İzmir) ağırlıklı olarak ticaret, sanayi merkezleri olduklarından, bazı

kentler (Ankara vb.) daha çok hizmet üreten kentler olduklarından veya bazı kentler (Antalya, Mersin vb.) her iki özelliği birleştirdiğinden çekim merkezi olmaktadırlar (Bal, 2018: 118). Bu çekici faktörlerden bir diğeri eğitim alanında iken başka bir çekici faktör ise sağlık alanında karşımıza çıkmaktadır. Kırsalda gelişmemiş olan eğitim koşulları ve sağlık hizmetleri toplumları göçe maruz bırakmıştır. Bu konu kırsal açısından itici bir faktör olsa da toplumların sağlık ve eğitim hizmetleri açısından çekici bir yön ihtiva etmektedir.

Türkiye’de kentleşme olgusu (unsuru) birçok gelişmiş ülkelerden farklılık gösterir. Gelişmiş ülkelerde sanayileşme ile başlayan ya da sanayileşmeyle paralel gelişen kentleşme görülürken, Türkiye’de tarımın makineleşmesi sonucu kırdan kente göç hareketlerin yaşanması, kentleşme olgusunun başat özelliği haline gelmiştir (Yılmaz ve Çitçi, 2011: 253). Bu sebeple çalışmamızın temelini oluşturan kentleşme kavramı göç ve kentlileşme kavramlarını içinde barındırıp bu kavramlarla birlikte çalışmamızın tamamlayıcısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentleşmenin içinde barındırdığı kavramlara yönelip kavramsal çerçeveyi tamamlamak bu bağlamda önem arz etmektedir.

Göç

Göç kavramı, insanların bulundukları yerden ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel nedenlerden dolayı başka bir yere hareket etmelerine verilen genel bir ad, evrensel bir olay olarak tanımlanabilir. Göç olgusu, insanlığın en eski tarihlerinden bu yana süregelen ve gelecekte de devam edecek olan, dünyanın her yerinde görülebilecek bir durumdur (Terzi ve Koçak, 2012: 164). Bir mekân değiştirme olgusu olarak karşımıza çıkan göç, muhtelif sebeplerden kaynaklanmaktadır. Eğitim, istihdam ve sağlık hizmetleri belirttiğimiz muhtelif sebeplerin başında gelmektedir. Göç olgusunu ele alan çalışmalara bakıldığında, özellikle de Türkiye gibi ülkelerde iç göç çalışmaları incelendiğinde; göçlerin kırsal alanlardan kentsel alanlara, gelişmemiş kentlerden, büyükşehirlere doğru bir seyir izlediği sonucu karşımıza çıkmaktadır. Temel göç nedeni ne olursa olsun (ekonomik, siyasi, kültürel vb.) kırsal alanlardaki sorunların ve hoşnutsuzlukların kentsel alanlarda ortadan kaldırılabileceği/azaltılabileceği algısı kentsel alanlara yönelik göç sürecini hızlandırmaktadır. Bu algı göçün sürekliliğini sağlayan en önemli etmenlerden biridir. Bu nedenle azgelişmiş ülke kentlerinde nüfus artışını ve kentsel sorun olarak görülen diğer olguları besleyen en önemli olgu olan

kırsaldan göç hareketi, tarihsel olarak yirminci yüzyılın başında bu ülkelerde ortaya çıkan ekonomik ve toplumsal değişmeler sonucu hız kazanmıştır. Üretim yapısının değişmesi ve kentsel üretimin ön plana çıkmasıyla birlikte kırsal alanlardan kentlere doğru giderek artan bir oranda göç yaşanmaya başlamıştır

(Tümtaş ve Ergun, 2016: 1349). Göçler uzun vadede olacağı gibi kısa süreli de gerçekleşebilmektedir. Ayrıca göç olayını gerçekleştiren kişiye literatürde “göçmen” adı verilmektedir.

Kentleşme hem kentlerde hem de kırsal alanlarda kendini gösteren bir süreçtir. Kırsal alanlarda yapılan çözümleme, nüfusun kentlere göç etmesini sağlar. Göç olgusu kentleşmenin temel dinamiklerinden biridir. Bu nedenle göç olgusunun niteliğinin iyi belirlenmesi gerekir (Bal, 2018: 128). Göç tanımları incelendiği zaman iki ana grup görülür. Birincisi göçü coğrafi/fiziksel bir hareketlilik olarak görürken ikincisi buna ilave olarak toplumsal sonuçları olan bir hareketlilik olarak kabul eder (Bal,2018: 129). Bu çalışmada ise göç olgusu nitelik bakımından toplumsal sonuçları ile birlikte ele alınacaktır ve özellikle göçün toplumsal sonucu olan inançsal boyutta incelenecektir.

Kentlileşme

Kentlileşme çoğu kez kentleşmeyle karıştırılmakla birlikte ondan ayrı olan ve kentleşme akımı sonucunda, toplumsal değişmenin insanların davranışlarında ve ilişkilerinde, değer yargılarında, tinsel ve özdeksel yaşam biçimlerinde değişiklikler yaratması sürecidir (Keleş, 1980: 71). Kentlileşme, kentli insan davranışlarının bireyde, ailede ve diğer sosyal gruplarda gelişmesi süreçlerini anlatan bir olgudur. Bu olgu ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik, inançsal ve estetik olmak üzere en az altı boyutta gözlenebilir. Kentlileşme, kentli insana özgü davranışlar olarak kendisini somutlaştırır (Bal, 2018: 126). Çalışmamızda kent yaşamına adapte olma sürecinde ve sonrasında bireylerin ya da toplulukların sosyal hayatları, politik görüşleri, psikolojik ve sosyolojik durumlarının yanı sıra özellikle inanç faaliyetleri konusuna değineceğimiz bölümden önce kentlileşme kavramını anlamak oldukça önemlidir.

“Alevilik”, “Bellek” ve “kentleşme” kavramlarının birbiriyle olan ilişkisi aslında bizim çalışmamızda ele alacağımız temel noktaları ortaya koymaktadır. Bu kavramları analiz edip saha çalışmaları ile birlikte yürütebilmemiz için kuramlara dikkat etmemiz gerekmektedir.

Benzer Belgeler