• Sonuç bulunamadı

Kendi Dünyası İçinde Kurgulanan Kadın

MANNISH WOMEN TYPES IN REPUBLIC PERIOD OF WOMEN’S NOVELS BETWEEN 1923 AND 1940

3. Kendi Dünyası İçinde Kurgulanan Kadın

Yenileşme sürecinde “kemalist kadın, bir erkek imajı içinde faaliyet göstermek zorunda kalmıştı. Erkek ağırlıklı bürokratik elit içinde yer almak, kadınlar için, belirli alanlarda geleneksel fenimen rolleri aşmayı ve kırmayı, başka alanlarda ise erkeklerin kadın bedenleri üzerindeki neredeyse “formel” kontrolüne boyun eğmeyi gerektiriyordu. Kemalist kadınların özellikle öğretmenlerin giyindikleri üniforma benzeri tayyörler, bu olgunun somut bir tezahürüdür” (Durakbaşa, 2000: 119, 120). Benzer şekilde, zamanla kadının sosyal hayattaki görünümünün bir asker gibi “üniformalaştırılması” karşısında dönemin yazarları, kadının bu değişime ayak uydurmasını sağlamak amacıyla ona erkeğin dünyasında yer açmaya çalışırlar. Kadının çalışma hayatına dâhil olması, erkeklerle eşit haklara kavuşma arzusu kadın için “erkekleşme” tenkidini gündeme getirir. Dönemin yazarları arasında ciddi tartışmalara neden olan bu durum, kimi yazarlarca alay konusu olur. Hüseyin Rahmi gibi kadının erkekleşmesine karşı olan isimler bu durumu eleştirmek amacıyla alaylı bir dille eserler kaleme alırlar. 4

Öte yandan kadının erkekleşmesine karşı olan dönemin kadın kalemleri ise bu durumu daha ciddi bir boyutta değerlendirirler. Kadının erkekleşmesi fikrine karşı çıkan yazarlardan birisi Halide Nusret Zorlutuna’dır. Yazarın Gülün Babası Kim? (1933) romanında romanın kahramanı Meclâ, yabancı bir okulda yatılı eğitim alır. Bu eğitimin sağladığı imkânlar neticesinde bir erkek kadar iyi yüzer, kürek çeker ve diğer birçok spor dallarında başarılı olur. Yaşadığı sergüzeşt sebebiyle tüm bu meziyetlerini reddetmeye başlayan genç kadın, önceden kendisine gurur veren bu spor dalları ile artık ilgilenmemeye başlar.

Halide Nusret, kahramanın sporcu yönünü önemsemez. Ona göre, kadının erkek ile eşit statüde olmasını sağlayan husus da bu olmaz. Esasen Halide Nusret kadının çalışma hayatına dâhil olmasına karşı çıkar. Kadının çalışmasını bir mecburiyet olarak görür. Kadının iktisadi hürriyeti fikrini de reddeder. O, kadınla erkeğin “vazifelerinin taksim edilmiş” olduğunu düşünür. Yazarın savunduğu çalışma hayatı kadının vazifelerini aksatmamak üzere yapabileceği işlerdir. Bu sebeple roman kahramanı Meclâ’ya en uygun gördüğü meslek yazarlık olur. Kahramanın çalışması için tüm şartlar eşi tarafından hazırlanır. Evde bulunan yardımcı kadınlar sayesinde çocuk ve evin diğer işleri ihmal edilmez. Romanın başında feminizmin tesiri ile hareket eden kahraman, çeşitli sporlarda gösterdiği başarıyla erkelerle eşit olduğunu savunurken yazar, kahramanı hayatın gerçekleri ile yüzleştirir. Böylece değişen Meclâ, erkek ile hürriyet merkezli sahip olmak istediği eşit hakları gözden geçirir. Daha önce inandığı ve savunduğu özgürlük alanlarını sorgular. Meclâ, eskiden övünerek yaptığı sporların hiçbirisinin

4 Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kaleme aldığı Kadın Erkekleşince (1933) isimli tiyatro eserinde, kadının çalışma hayatına girmesiyle birlikte sosyal hayatta ne gibi aksaklıkların ortaya çıkacağı yazar tarafından alaylı bir dille kaleme alınır. (Bkz: Hüseyin Rahmi Gürpınar, Kadın Erkekleşince, Atlas Kitabevi, İstanbul, 1968.

Mannish Women Types in Republic Period of Women’s Novels Between 1923 and 1940 / T. Yılmaz (p. 35-51)

Adres Adress

kendisini erkeğin önünde yüceltmediğini ya da onunla eşit haklara sahip olmasını sağlamadığını anlar.

Halide Nusret’in eleştirilerinin yanında dönemin diğer yazarlarından Nezihe Muhiddin de kadının erkekleşmesinin toplumda ne gibi sorunlara yol açacağı üzerinde durur. “Nezihe Muhiddin, erkeklerle kadınlar arasında hiçbir fark olmadığını, dolayısıyla kadınlarla erkeklerin aynı bedensel güce sahip olduklarını, aynı giysileri giyebileceklerini söyleyenlere karşı çıktı. İki cins arasındaki farklılıkların “ bir pilin zıt kutupları” eğretilemesiyle açıklanabileceğini ifade eder. Erkekler ile kadınlar mizaçları, ahlâkî ve biyolojik özellikleri bakımından farklıydılar” (Baykan, 1999: 32). Bu eleştirilerini romanlarında da sürdüren yazarın, özellikle Halide Edib’in romanlarına karşılık gelecek şekilde eserler tasavvur etmesi dikkat çeker.

Halide Edib’in Tatarcık ve Kalp Ağrısı romanları ile Nezihe Muhiddin’in Güzellik Kraliçesi (1933) isimli romanı meseleye benzer noktalardan yola çıkarak farklı sonuçlar elde etmeleri açısından önemlidir. Romanın kahramanı Belkıs, yaptığı sporlar ile erkek tipli kadına örnek gösterilir. Belkıs’ın yetişmesinde babasının etkili olduğunu görürüz. Adnan Bey karısını genç yaşta kaybedince kızını bir erkek gibi büyütmeye karar verir. Annesini küçükken kaybeden Belkıs, babasının terbiyesine kolay alışır. Adnan Bey onu istediği gibi, bir erkek gibi, yetiştirmeyi başarır. Belkıs, küçük bir kızken akranları gibi renkli ve süslü şeyler karşısında zaaf göstermez. Erkek çocuklarla oynar ve onlardan geri kalmaz, aksine tüm oyunlarda onlardan önde yer almayı başarır. Diğer kız çocukları gibi bebekle oynamayan küçük kız, kadın hocadan da ders almayı kabul etmez. Çocukluğu bir erkekten farksız geçen Belkıs, genç bir kız olduğunda da çocukluğunda aldığı terbiye üzerine yaşar. Onun bir erkek gibi büyümesi tenis, yüzme ve ata binme gibi spor dallarında erkekler kadar başarılı olmasında etkili olur.

Belkıs, babası ve en yakın arkadaşı Lâmia ile bir davete katılır. Bu davette bir güzellik yarışmasının jüri üyeleri de bulunmaktadır. Heyettekiler onun da bu yarışmaya katılmasını isterler. Belkıs ise başlangıçta bu teklifi reddetse de bir süre sonra pişmanlık duyar. Kahraman bir fikrî buhran yaşamaya başlar. Zamanla ona yarışmaya katılmasını teklif eden gazeteci Vedat Naci’ye karşı duygusal yakınlık hissetmeye başlar. Belkıs’ın tüm davranışlarında onu cüretkâr kılan erkek gibi yetiştirilmiş olması olur.

“Heyecanlarında, hislerinde hür değil miydi? Hayatında daima bir erkek gibi yaşamaya

azmetmemiş miydi? Bir genci beğenmek, ona müsait davranmanın manasında günah aramak ne budala bir mesnetti?” (Nezihe Muhiddin: 2006a, 127).

Romanın ilerleyen kısımlarında Vedat Naci, Nedim Münir, Harun Mecdi ve diğer kahramanlar aralarında çeşitli spor müsabakaları düzenlerler. Tenis maçında da diğer alanlarda olduğu gibi öne çıkan isim Belkıs olur. Yazar Belkıs’ın özellikle erkekleşen kadın yönünü vurgulayarak kahramanın gücünü ortaya koyar. Nezihe Muhiddin, sporun erkek ile kadın arasındaki hudutları aşmasına, iki cinsi aynılaştırmasına karşı çıkar. Belkıs’ın yaşadığı buhranlara çözüm bulmaya çalışan Lâmia, yazarı haklı çıkaracak bir sonuca ulaşır. Lâmia, Belkıs’a onun hastalığının erkek gibi olmasından kaynaklandığını söyler ve ona bir kadın olduğunu hatırlatır. Belkıs’ın kendisine gösterilen yoğun alakaya karşı duyarsız kalmasının sebebinin bu durum olduğuna inanan Lâmia, erkek ile kadının arasındaki hususiyetlerin bozulmaması gerektiğini, bozulursa dengelerin de bozulacağını savunur.

“İşte kati hüküm: Cinsler değişmez; hususiyetler bozulmaz... Bozulduğu zaman hayatın

ahengi de bozuluyor...” (Nezihe Muhiddin: 2006a, 180)

Bu ifadeler Belkıs’ın içine düştüğü durumu gözler önüne serer. Lâmia, Belkıs’ın bir erkek gibi davrandığını, oysa kendisinin bir kadın olduğunu hatırlatır. Cinsler ayrılığına vurgu yapan genç kız, tüm meselelerin bu ayrılıktan ileri geldiğini savunur. Belkıs ise tüm kadınların kendisi gibi ızdırap çektiğini iddia eder. Lâmia buna karşı çıkar ve kendisinin acı çekerken bile bir erkek gibi davrandığını, bir kadının nasıl ızdırap çekmesi gerektiğini bilmediğini, “bir taraftan

R u m e l i D E D i l v e E d e b i y a t A r a ş t ı r m a l a r ı D e r g i s i 2 0 1 6 . 7 ( E k i m )/ 4 7

1923 - 1940 Arası Cumhuriyet Dönemi Kadın Romanlarında İdeal Kadın Tipi Olarak Erkekleşen Kadın / T. Yılmaz (35-51. s.)

Adres Adress

cinsiyetinin temayüllerine kapılırken öbür taraftan fikir ve telakki hezimetinin acı sillesiyle mücadele” (Nezihe Muhiddin: 2006a, 180) ettiğini söyler.

Belkıs, Halide Edib’in Tatarcık romanındaki Lâle gibi babasının tesirinde eğitim almıştır. Yine yazarın Kalp Ağrısı romanındaki Zeyno gibi annesiz büyümüştür. Her iki romanın kahramanı gibi Belkıs da spor konusunda oldukça maharetlidir. Tüm bu ortak noktalara rağmen Halide Edib’in ideal kadın tipi olarak ortaya koyduğu kahramanların aksine Belkıs, güçsüz, yaşadığı fikrî buhrandan kurtulmaya çalışan, hissi davranan bir karakter olarak karşımıza çıkar. Nezihe Muhiddin, “erkek gibi giyinip erkeksi hayatlar süren kadınlara kuşku ile yaklaşır” (Baykan, 1999: 33). Bu kadınların hayatlarında sağlıklı bireyler olamayacakları gibi sağlıklı nesiller yetiştiremeyeceklerini ileri sürer.

Yazarın Bir Aşk Böyle Bitti (1939) romanında romanın başından itibaren kahramanın erkek tipli kadın oluşuna vurgu yapılır. Meral ile Doktor Suat romanın başında aralarında yaptıkları otomobil yarışı ile karşımıza çıkarlar. Meral yarışı önde tamamlamak için elinden geleni yapar ve muvaffakiyet elde edecekken önüne bir taş çıkar ve otomobili devrilir. Yaralanan genç kızın aklı hâlâ kazanamadığı yarışta kalır. Yazar, Meral’i cesur, özgüven sahibi, inatçı bir kız olarak tanıtır. Onun bu azmi ve cesareti karşısında Suat hayranlığını ifade eder ve Almanya’daki sporculardan bile daha cesur olduğunu genç kıza söyler.

Genç kız Suat’ın iltifatlarına sevinirken, Suat ise bir kadının bu kadar hudutsuz iradeli, cesur ve kuvvetli olmasının biraz tehlikeli olduğunu belirtir. Meral ise bunun erkekler karşısında bir silah olduğunu savunur. İki genç arasında geçen konuşmalar yazarın olaya bakışını ortaya koyar. Yazar, Suat’a hak verir. Nitekim romanın devamında Suat, Meral’e durumu daha detaylı anlatarak onu ikna etmeye çalışır. Ancak Meral erkekleşmenin kendisini erkeğin önünde eşsiz bir konuma getirdiğine o kadar inanır ki, genç adamın söylediklerini kabul etmez. Suat kadının erkekleşerek erkeklere yaklaştıkları görüşüne karşı çıkar. Ona göre, kadınlar erkekleşerek erkeği ondan uzaklaştırırlar. Genç adam, erkeklerin, kendilerine ait özelliklerini, övündüğü meziyetlerini bir başka cinste görmeye alışkın olmadıklarını söyler.

“Biz erkekler kendi hasletlerimizi çok kıskançlıkla benimsemiş mahlûklarız... Onları

başka cinste görmeye alışkın değiliz... Çünkü artık onlara karşı acıma hissimiz kalmaz”

(Nezihe Muhiddin: 2006b, 12).

Suat’ın bu sözleri oldukça dikkat çekicidir. Yazar bunun örneğini romanda kahramana yaşatarak Suat’ı haklı çıkarır. Suat bir kadın ile bir erkeğin aynı özelliklere sahip olması halinde erkeğin kadına olan acıma hissini kaybedeceğini belirtir. Meral ise onun bu ifadelerini haksız bulur ve erkeğin kadını ona acıdığı için sevilmemesi gerektiğini düşünür. Genç adam ise ısrar eder, erkeklerin kadını kendisinden zayıf hissetmedikçe ona acımayacağını ve acımadıkça da onu sevmeyeceğini söyler. Romanda bu durum gerçekleşir. Romanın diğer bir kahramanı olan Bedia da tıpkı Meral gibi Suat’ı sever. Bedia, duygusal, zayıf bir kadındır. Eğitimini gerçekleştirmek için evlendiği Faslı kocası ile anlaşamamaktadır. Suat ile birbirlerini seven bu çiftin ilişkilerinde genç adamın daima Bedia’yı koruduğunu, onun zayıf sinirlerini tedavi etmeye çalıştığını görürüz. Meral ile kıyasladığımızda, Meral’in Suat kadar hatta belki Suat’tan daha güçlü bir kız olduğu vurgulanır. Onun Suat’a olan aşkı ise karşılık bulmaz. Suat ile iki arkadaş gibi anlaşırlar, yarış yaparlar. Suat, Meral’e acımaz, onun güçlü, iradeli bir kız olduğunu bilir. Romanın başında yaralanan genç kız, acısını belli etmemeye çalışır. Bunu fark eden genç adam, onu takdir eder, ancak bu durumdan çok da hoşlanmaz. Yazara göre de Meral, acı çektiğini ifade etse, ağlasa ya da çığlık atsa cinsiyetinin ona verdiği gibi davranmış olurdu. Meral’in Suat’a olan aşkının karşılıksız olmasının altında yatan sebep de onun genç adam tarafından bir kadın olarak görülmemeye başlanmasıdır.

Nezihe Muhiddin’in erkekleşen kadın karşısında müspet düşüncelere sahip olmadığını görürüz. Ona göre, cinsler ayrılığı mutlak suretle muhafaza edilmelidir. Kadının kontrolsüz bir biçimde erkekleştirilmesine karşı çıkan yazar, bunun getirdiği ciddi sonuçlar üzerinde durur. Erkekleşen kadının zamanla erkek karşısında kadınlığının sorgulanmaya başlandığına dikkat

Mannish Women Types in Republic Period of Women’s Novels Between 1923 and 1940 / T. Yılmaz (p. 35-51)

Adres Adress

çeker. Bir erkeğin kendisine has özelliklerini kadında görmekten hoşlanmadığını vurgulayan yazar, bu durumun kadın-erkek ilişkilerinde çeşitli sorunlara yol açacağını ifade eder.

Kadının erkekleşmesine en sert tepkiye Müfide Ferit Tek’in romanında rastlarız. Yazar, Pervaneler romanında erkek tipli kadına yönelik eleştirilerini feminizm karşıtlığı bağlamında yapar. Romanda erkek tipli kadını temsilen karşımıza Bahire çıkar. Okulun tanıtıldığı bölümde Bahire ve Leman tango yaparlar. Burada takdir toplayan ise tüm zerafetiyle tangoda dans eden Leman yerine, büyük bir maharetle erkek rolünü yerine getiren Bahire olur. Bahire için erkek kılığına girmek zor bir rolü üzerine almış olmak değildir. Feminizmin tesri ve okulun savunduğu eğitim ile erkekleşen Bahire, kısa saçları, mütemadiyen giyindiği erkeklere özgü kıyafetleri ile erkeklerden farksızdır.

“O, her manasıyla bir ‘sportswoman’ idi ve bunu dünyaya ilân için ne lâzımsa yapardı.

Daima külot ile gezer, hareketlerinde erkek tavırları takınır, aynı zamanda erkeklerden nefret ettiğini ilân ederdi. Dostu Miss. Hare ile evlenmemek ve daima kendi sahalarında erkeklerle mücadele etmek için yemin etmişlerdi” (Tek, 2002: 38).

Bahire, dönemin diğer yazarlarının tasavvur ettiği erkek tipli kadınlardan oldukça farklı özelliklere sahiptir. Diğer romanlarda söz konusu edilen erkek tipli kadınlar, kadın ile erkeğin eşitliğini ortaya koymak adına erkekle aynı sporları yaparak onlarla yarışan ya da erkeğin yaptığı birçok işi yapabilen kadınlar olarak karşımıza çıkar. Bahire ise bu kadınlardan farklı olarak evliliği reddeder, kadınlığını inkâr eder. Genç kız, feminizmin çok uç bir örneğini temsil etse de, onun kadınlığını kabul etmemesi önemlidir. Müfide Ferit’e göre, erkekleşen kadın, kadınlığını inkâr eder, ancak yaratışı sebebiyle erkek de olamaz. Yazar, feminizmin bu yönüne dikkat çeker. Kadınlığını inkâr eden bu kızlar, ne kadın ne de erkek olabilirler. Arada kalan, kimliksiz nesillerin yetişmesine neden olan bu akımın zararları üzerinde duran yazar, feminizme şiddetle karşı çıkar. Bahire’nin kimliksizliğine en güzel örneği, kendisini evlendirmek isteyen babası ile genç kız arasında geçen konuşmayla ortaya koyar. Bahire evlenmeye karşı çıkar. Babasına, kadına has vazifeleri yerine getiremeyeceğini ifade eden genç kız, cinsiyet olarak bir tercih yapması istenirse, tercihini erkeklikten yana kullanacağını belirtir.

“Baba, ben ne erkeğim, ne de kadınım; fakat bana ‘İlle bir cins intihap et’ dersen, bizim

memlekette kadından ziyade erkeğe yakın olduğumu itiraf ederim ve o zaman beni evlendirmek fikrinde ısrar edersen benim işimi görecek, dikişlerimi dikecek, evimi temizleyecek birini bulman lâzım gelir... Böyle birinin ne cinsten olacağını artık sen takdir et” (Tek, 2002: 136,137).

Bahire’nin evliliğe karşı oluşu, erkek düşmanı olması onu dönemin diğer erkek tipli kadınlarından ayırır. Yazar, bir kadının böylesine erkekleşmesine ve erkek düşmanı olmasına anlam veremez. Bahire, kendisinin evlilik hakkında söylediklerini babasının anlamaması üzerine, yaşlı adama vazifesini anlatır. Kadın ile erkek arasındaki farkı ortadan kaldırmak için çalıştığını ifade eder ve istikbalin insanı olduğunu savunur.

“Biz istikbalin insanlarıyız. Biz, erkek ile kadın farkını ortadan kaldıran, bir tek beşer

tanıyan peygamberleriz. Erkeği mağlup ettik ve kadınlığı muzaffer, hâkim mevkiine çıkardık. Benim vazifem budur” (Tek, 2002: 137).

Bahire’nin bu ifadeleri Kemalist söylem ile ortaya konulan ‘cinsiyetsizleştirme’ çalışmalarına ve bu düşünce etrafında toplanan yazarlara bir gönderme niteliğindedir. Müfide Ferit, feminizmin bir sonucu olarak yetişecek olan yeni nesillerin ne kadın ne de erkek kimliğine sahip çıkabileceğini savunur.

Romanın diğer kahramanlarının da erkekleşen kadına ait özelliklere sahip olduklarını görmekteyiz. Romanın başında Leman’ın arkadaşları ile tenis oynamak için okula gittiğini öğreniriz. Bunun içi okula gitmesine karşı olan Burhan’a annesinin verdiği cevap dikkat çeker.

R u m e l i D E D i l v e E d e b i y a t A r a ş t ı r m a l a r ı D e r g i s i 2 0 1 6 . 7 ( E k i m )/ 4 9

1923 - 1940 Arası Cumhuriyet Dönemi Kadın Romanlarında İdeal Kadın Tipi Olarak Erkekleşen Kadın / T. Yılmaz (35-51. s.)

Adres Adress

Yaşlı kadın kızının okula gitmekte ısrar ettiğini, söyler. Şimdiki kızların erkek gibi çalışmak istediğini, kızının da okulu bitirip çalışmak istediğini belirtir.

Leman’ın erkek tipli oluşu sisteme karşı bir başkaldırı şeklindedir. Hiçbir şeyi bilinçli yapmayan genç kız, feminizmin getirisi olan erkekleşmeyi ya da erkek düşmanlığını da bilinçli bir şekilde yapmaz. Ailesine karşı direnç olarak kullandığı fikirler özgürleşmesini sağladığı için genç kız açısından önemlidir. Leman, bir taraftan evliliğe karşı çıktığını ailesine söylerken diğer taraftan erkeklerle flört eder. Okulda feminizmin ortaya koyduğu düşünceleri öğrenciler arasında yaymak amacıyla yapılan sözlü sınavda Leman’a sorulan soru onun feminizmi tam anlamıyla benimsemediğini ortaya koyar. Kendisine kadının kısa saçı hakkında ne düşündüğüne dair sorulan soruya, saçın kadını güzelleştirdiğini, kesilen saç ile kadının güzelliğinin imha edileceğini, söyler. Bu sözler kendisinden saçlarını kesmemesini isteyen Jack’e aittir. Leman için feminizmin öğretileri önem arz etmemektedir. Okulda yaşanan bu olay, hem onun düşünmeyen bir kız olduğunu hem de okulun verdiği eğitimi ortaya koyması açısından önemlidir. Leman’ın bilinçsiz bir şekilde erkekleşmesi yazarın olaya farklı bir açıdan bakması anlamına da gelir. Dönemin birçok kadınının bilmeden Leman gibi erkekleştiğine dikkat çeken Müfide Ferit, bu duruma yönelik eleştirilerini Leman üzerinden söz konusu eder.

Sonuç

Modernleşme süreci ile birlikte toplumda meydana gelen değişimi bu dönemde kaleme alınan romanlar aracılığı ile değerlendirmek mümkündür. Osmanlı’nın geleneksel yapısının çözülmeye başlamasıyla birlikte Batı kültürü ile yakınlaşma, buna karşın geleneksel kültür ile araya mesafeler girmeye başlar. Özellikle Cumhuriyet ile değişen toplumsal yapı geleneksel yapının sorgulanmasına kapı aralar.

Kadınları erkekleşmeye iten sebeplerden biri erkekler tarafından sürekli ötekileştirilmek istenmeleridir. Yaptığı her yenilik kadına uygun olmadığı (cinsiyetine) ya da sınırlarını aştığı gerekçesiyle kadına yakıştırılmaz. Bu durum karşısında kadının tercihi ise kendi cinsiyetini inkâr etme ya da bu cinsiyetin sorumluluklarından sıyrılıp karşı cinsin özelliklerini, tavır ve davranışlarını benimseme şeklini alır. Kadın için erkekleşme adeta “varlığını ispat etme” durumu olur.

Yenileşmenin getirdiği en büyük tartışmalardan birisi bunun nasıl gerçekleşmesi gerektiği yönündedir. Feminizmin de etkisiyle erkeklere benzeyerek özgürleşmeye çalışan kadınlar, dönemin bazı yazarları tarafında eleştirilir. Cinslerin ayrılığı ilkesini savunan yazarlar kadının erkekleşmesi ile toplumsal dengenin bozulacağını öne sürerler. Bunun aksini düşünen yazarlar ise kadına özgürlük alanı yarattığı gerekçesini ortaya koyarak kadının erkekleşmesi ile erkeklerle eşit haklar elde edeceğini, erkekleşmenin kadını yıllardır evde, “süsbebek” olarak gören erkeğin karşısında kıymetli konuma taşıdığını düşünürler. Tüm bu tartışmalar farklı algılamalara, dolayısıyla romanlarda ortaya çıkan tiplere farklı değerler yüklenmesine neden olur.

Erkek tipli kadın erkekleşmeyi savunan yazarların romanlarında güçlü kadın imajını pekiştirmek için kullanılmıştır. Halide Edib Ateşten Gömlek ve Vurun Kahpeye romanları ile Şükûfe Nihal Yalnız Dönüyorum, Çöl Güneşi romanlarıyla kadını farklı yollardan erkekleştirmeyi hedeflerler. Bu romanlarda kadının erkek ile eşitliği genel itibari ile onun erkek ile aynı sahada yer almasına bağlanır. Bu sebeple idealize edilen kahramanlar kadınların dünyasından çıkarılıp erkeklerin hâkim olduğu bir dünya içerisinde mücadelesini sürdürürler. Bu konuda farklı düşünen ise Nezihe Muhiddin, Müfide Ferit Tek ve onlar kadar sert bir duruş sergilemese de bir yönüyle de Halide Nusret olur. Kadının erkekleştirilmesine karşı çıkan yazarlardan Nezihe Muhiddin, ‘cinslerin birbirinden ayrı olduğunu, bunların aynılaşması söz konusu edilirse bu durumun yeni sorunlar ortaya çıkaracağını’ ifade eder. Yazarın bu görüşlerinden hareketle Cumhuriyet söylemine karşı bir tavır sergilediğini belirtmek mümkündür. Cumhuriyet’in “cinsiyetsizleştirme” politikası ile hedeflediği her alanda eşitlik

Mannish Women Types in Republic Period of Women’s Novels Between 1923 and 1940 / T. Yılmaz (p. 35-51)