• Sonuç bulunamadı

MECMUADAKİ BAZI ŞAİRLERİN ÜSLUP İNCELEMESİ

2.1.1.3. Kelime Grubu

Gazelde 2 Farsça, 17 Türkçe olmak üzere 19 kelime grubu kullanılmıştır. Farsça olan kelime grupları, isim tamlamasıdır. Türkçe kelime grupları ise; 5 birleşik fiil grubu, 5 isim tamlaması grubu, 6 sıfat tamlaması grubu, 3 isim fiil grubu, 1 zarf fiil grubu ve 1 edat grubundan oluşmaktadır.

2.1.1.4. Cümle

Gazel 7 cümleden oluşmaktadır. Bu cümleler anlamlarına göre; 4 olumlu cümle, 3 olumsuz cümleden oluşmaktadır. Yüklemlerine göre cümlelerin hepsi fiil cümlesidir. Şairler genellikle şiirin ahengini sağlamak için devrik cümleleri tercih ederler. Öge dizilişine göre cümleler devrik cümlelerdir. Yapısına göre; 3 basit cümle, 3 birleşik cümle, 1 bağımsız sıralı cümleden oluşmaktadır. Birleşik cümleler; 1 girişik birleşik cümle, 1 şart birleşik cümle, 1 ki'li birleşik cümleden oluşmaktadır. "Ki"li yapılar Farsça sentaks yapısıdır.

2.1.2. Muhteva

"Bülbülün" redifli gazel, Baki'nin yayımlanan divanlarında bulunmayan bir gazelidir. Redifini Divan edebiyatının olmazsa olmazı "bülbül" mazmunundan almıştır. Bülbül, ağlayıp inlemesiyle, şakımasıyla, sürekli sevgilisinin güzelliklerini ve ona olan aşkını anlatmasıyla eski edebiyatın âşık timsalidir. Bülbül güle âşık kabul edilir. Ona olan aşkından ağlayıp inlemektedir. Bu özelliğiyle âşığa benzer. Gül dikenleriyle bülbülün göğsünü deler, maşûk da eziyetleriyle âşığın bağrını deler. Nasıl bülbül gülsüz olamazsa, âşık da maşûksuz olamaz (Pala, 2011: 77). Şairler, kendi aşkını ve durumunu

anlatmak için bülbülün bu özelliklerine sıkça başvurmuşlardır. Bâkî, bülbülün neredeyse tüm özelliklerini bu gazelde beyit beyit anlatmıştır. 1. beyitte bülbülün safasının gülün şevkinden inlemek olduğunu söylemiştir. Bülbül riyasız bir âşıktır, bu yüzden de yası olmaz diyerek devam etmiştir. Burada bülbülün gülün aşkıyla inlemekten memnun olduğunu hatta bunun bülbül için bir safâ olduğunu anlatmıştır. Âşıklıkta sevgili için çekilen eziyetler, âşık için bir külfet değil, mutluluk sebebidir. Âşık sevgili için inlemeyi kendisi için bir eğlence olarak görür bu yüzden de yas tutmaz. Böyle olması onun riyasız bir âşık olduğunu gösterir. Bülbül de âşığı temsil ettiği için o da riyâsızdır ve gül için inlemesi onun için bir safâdır.

2. beyitte bülbülün sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar güle vâsıl olmak için dua ettiğini söylemektedir. Âşığın da duası sevgilisine kavuşmaktır. O da bülbül gibi sabahtan akşama, akşamdan sabaha "vird ü dua" hâlindedir. Bülbülün şakıması burada dua olarak düşünülmüştür.

3. beyitte âşık, hâl dili ile sevgilisinin gonca ağzından haber almıştır. Divan şiirinde varlıkların yüz hatları ve hareketleri, varlıklar ile mekânın iç dünyasını yansıtan dış görünümü hâl dili olarak adlandırılır. Bu adlandırmada (bilinçli-bilinçsiz) anlamlı yüz ve beden hareketleri çok etkili (divan şairinin söylemiyle ma'nîdâr) olur. Beden dilinin daha kapsamlı şekli sayılabilecek hâl dilinde varlık, madde ve tabiatın dışarıya verdiği görünüm, bu görünümün zihinde uyandırdığı yorum ve izlenim çok önemlidir. Bu izlenim ve yorumda kişinin yüz rengi ve hatları, duruşu, göz ifadesi: canlı, ölü ya da süzgün bakış, giyim-kuşamı içinde bulunduğu durumu (hâlini) açığa vuran birer ipucu olarak değerlendirilir. Bu ipuçlarından hareketle kişinin duygu ve düşüncesi, sevinci ve kederi, huzuru ve huzursuzluğu, dinçliği ve yorgunluğu, zenginlik ve yoksulluğu, bir olay ve durumla ilgili eğilimi hakkında yorum yapılıp yargıya varılabilir (Zavotcu, 2007: 139). Âşığın hâl dili ile haber aldım demesi âşığın hâline gönderme yapmak içindir. Divan şiirinde âşık iki büklüm, bağrı yaralı, yakası yırtık ve perişan bir haldedir. Ağlamaktan kızarmış gözleri gülün kırmızılığını çağrıştırır. Sevgilinin gonca ağzı da yine güle gönderme yapmak için kullanılmıştır. Beytin ikinci mısra'ında "gül yüzine" ifadesini kullanmış, sevgilinin yüzünü güle benzetmiş ve bülbül-gül mazmununu oluşturmuştur. "Bülbülün gıdası gül yüzüne bakmaktır" diyerek hem âşığın gıdasının sevgilinin yüzüne bakmak olduğunu hem de bülbülün gıdasının güle bakmak olduğunu kastetmiştir.

4. beyitte yine âşık ve bülbülü birlikte anlatmıştır. Hiçbir âvâzenin âşıklara ahenk olamayacağını söylemektedir. Âvâzeyi inleme,feryâd etme anlamanında kullanmış, ve hiçbir inlemenin âşığın feryâdına ahenk olamayacağını söylemiştir. İkinci mısra'da bülbülün nevâsının gül meclisinde öyle nâzik olduğunu anlatmıştır. Âşık ile bülbül bu beyitte de eşdeğer görülmüş, âşığın âvâzesi bülbülün nâzik nevâsına benzetilmiştir. Bezm, içkili, eğlenceli meclis, toplantı demektir. Sevgilisi, sâkîsi, mutrîbi, gazeller okuyanı, yârânı ve içkisi, mezesiyle meclis, şairlerin en rağbet ettikleri durumlardan biridir (Pala, 2011: 71). Şair gül bahçesini gül bezmine benzetmiş, bu meclisde şarkı söyleyen bülbülün sesinin ince ve zarif olduğunu söylemiştir. Bezmde âşıklar da bülbül gibidir. Ağlayıp inlemeleri o kadar nağmelidir ki onların sesine hiçbir ses ahenk oluşturamaz.

5. beyitte Bâkî, mahlasını tevriyeli olarak kullanmıştır. "Olsa Bâkî olmasa fânî" derken hem sonsuz olmak anlamını hem de mahlasını kastetmiştir. Bu beyitte şair, eğer gül bahçesinde gül fânî olmayıp bâkî olsaydı bülbülün sadâsı öyle ağlayıp inlemeli olmazdı demiştir. Bülbülün sesindeki inlemeyi gülün geçiciliğine bağlamıştır. Aşkın bir olgunlaşma, kemale erme, sevgilide fânî olma olarak algılandığı divan şiirinde âşığın da buna uygun şekilde karşımıza çıkması tasavvuf düşüncesinin bir yansımasıdır (Gönel, 2010: 216). Fakat, Bâkî'nin şiirlerinde tasavvuf hemen hemen hiç görülmez. Burada fanilik rind bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Bâkî'ye göre dünya kısa ve geçici bir hayâl âlemidir. Âşık da bu hayâl âleminin kısalığı ve geçiciliği yüzünden sevgilisine doyamayacaktır. Bu yüzden inlemektedir. Bülbülün zâr ile nevâsı ise gül bahçesinin geçiciliğindendir. Bahar bitince gül bahçesi de solup kuruyacaktır. Bülbül de güle doyamayacaktır. Bâkî gazelin her beytinde bülbül ile âşığı birlikte kullanmış, onların benzerliklerini ince ve güzel hayallerle işlemiştir.

2.1.3. Sanat

Üslup çalışmasını yaptığımız şiirin nazım şekli gazeldir. Mecmuada 5 beyit olarak yazılmıştır. Divanında olmadığı için gazelin orijinalinin kaç beyit olduğunu kontrol edemiyoruz. Bâkî gazelinde anlatımı güzelleştirmek, gazeline renk katmak için edebî sanatlardan bolca yararlanmıştır. Edebî sanatları kullanmasıyla anlatımını zenginleştirmiştir.

1. beyitte "şevk-i gülden nâle itmekdür safâsı bülbülün" ibaresiyle hüsn-i ta'lil sanatı yapılmıştır. Bülbülün inlemesinin nedeninin gülün şevkinden olduğunu ve bunun bülbül için safâ olduğunu söylemiştir. "Safâ, yas" kelimeleriyle tezat sanatı yapılmıştır. Bir cümle, mısra, beyit veya paragrafta aralarında anlamca karşıtlık bulunan iki sözcüğün birlikte kullanılmasıyla oluşan zıtlık, metnin düşünce evreninde bir çatışmanın, uzlaşmazlığın veya ikilemin yer aldığını gösterirken aynı zamanda karşıt iki gerçek veya tezin birbirini açıklamasına yarar (Kıran, 2013: 433). Beyitte geçen "bî-riyâ âşık durur" ifadesini, yani âşıkların ikiyüzlü olmadığını, bülbülün inlemekten zevk almasıyla, yası olmamasıyla açıklamıştır. Böylelikle kullandığı tezat sanatı, beyitteki ifadeleri açıklamaya da yardımcı olmuştur. "Bülbül, gül" kelimeleri ile tenasüp sanatı yapılmıştır.

2. beyitte "subh,şâm" kelimeleriyle tezat sanatı yapılmıştır. "Subhdan şâma irince şâmdan tâ subha dek" mısra'ıyla tekrir sanatı yapılmıştır. Tekrir sanatı, söze güç kazandırmak için şiirdeki bazı kelimelerin yinelenmesinden oluşan bir sanattır. Şiire süreğenliği vermektedir. "Bülbül, gül" kelimeleriyle tenasüp sanatı yapılmıştır.

3. beyitte "gonca ağzından" ifadesiyle teşbih-i beliğ sanatı yapılmıştır. "Ağız, zeban" kelimeleri birbiriyle ilgili olduğundan tenasüp sanatı yapılmıştır. "Gül yüzine" ifadesiyle teşbih-i beliğ sanatı yapılmıştır. "Gül, bülbül" kelimeleriyle tenasüp sanatı yapılmıştır.

4. beyitte "âvâze, aheng, nevâ" kelimeleriyle tenasüp sanatı yapılmıştır. "Bezm-i gül" ifadesiyle teşhis sanatı yapılmıştır. "Öyle nazükdür nevâsı bülbülün" ibaresiyle teşhis sanatı yapılmıştır. "Gül, bülbül" kelimeleriyle tenasüp sanatı yapılmıştır.

5. beyitte "Bâkî" kelimesinde tevriye sanatı yapılmıştır. "Gülşen, gül, bülbül" kelimeleri arasında tenasüp sanatı vardır. "Bâkî, fânî" kelimeleriyle tezat sanatı yapılmıştır. "Gül, gülşen" kelimeleri aynı kökten geldikleri için iştikak sanatı yapılmıştır.

Gül ve bülbül kelimelerinin sürekli tekrarlanması şiirdeki ahengi artırmıştır. Kelimelerdeki -l sesi ile aliterasyon, -ü sesi ile asonans sanatı yapılmıştır. "Bülbülün" redifiyle ve gül kelimesinin sık kullanılmasıyla tekrir sanatı yapılmıştır. Böylece şiirin ritim ve ahengi artırılmıştır. Erol, şiirde dilin ses yönünü ilgilendiren kafiye, redif, aliterasyon, ve asonans gibi dilsel göstergenin gösteren kısmı ile ilgili sanatların, bir

yandan anlatıma güç ve güzellik kazandırma amacına hizmet ederken diğer yandan estetik bir haz yaratarak anlamayı kolaylaştırdığını ve duygu değerinin artmasına katkı sağladığını söylemektedir (Erol, 2014: 406). Bülbül âşığı, gül maşûğu temsil ettiği için şiirde teşhis sanatı çok kullanılmıştır. Gazelde tezat sanatından da sıkça faydalanılmıştır. Böylelikle karşıt kavramlardan faydalanarak güçlü ve etkileyici bir anlatım yoluna gidilmiştir. Zira Doğan Aksan, karşıt kavramların, olayların ve durumların bir araya getirilmesiyle şiirde güçlü ve etkileyici bir anlatım sağlanabileceği görüşündedir (Aksan, 1999: 113).

2.2.ULVȊ

-185-

Mefʿūlü/fāʿilātü/mefāʿīlü/fāʿilün

1 Ḳaşuŋ ġamıyla ḳaddini şol kim kemān ider Ᾱh oḳlarına ḳalb-i ʿadūyı nişān ider

2 Kūyuŋda cān viren bugün ey şūḫ-ı şīve-kār Gülzār-ı ḫuldı kendüye yarın mekān ider 3 Bir nāle irdi semʿüme gülşende diŋledüm

Yār oldı ḫāre gül diyü bülbül fiġān ider 4 Öpüp lebin miyānını ḳuçmaḳ olurdı āh

Şemşīr-i yār arada yoḳ yire ḳan ider

5 Ṣabrum dükenmesün der iken gitdi naḳd-i cān ʿUlvī ne çāre az ṭamaʿ çoḳ ziyān ider

2.2.1. Dil

Benzer Belgeler