• Sonuç bulunamadı

II. KIRSAL KALKINMA YÖNETİMİNİN ÖRGÜTLENMESİ

2. Kaymakamlık (İlçe Genel Yönetimi)

İlçe, mülki yönetim sistemimizde temel hizmet birimi olarak kabul edilmiş, yöre insanına doğrudan götürülecek hizmetlerin ilçe sathında örgütlenerek sunulması benimsenmiştir. İl ise daha çok denetim, destek ve koordinasyon görevini icra etmekle beraber ilçeler arası ve il geneline hitap eden hizmetleri yürütmekle vazifelendirilmiştir (Yalçındağ, 1966: 10). Nitekim 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu’na (m. 27) göre

“Kaymakam ilçe genel idaresinin başı ve ilçede Cumhurbaşkanının idari yürütme vasıtasıdır. İlçenin genel idaresinden kaymakam sorumludur.”

Mülki yönetim kademesi olarak ilçeye atfedilen önem planlı dönem kalkınma çabalarında ve özellikle kırsal kalkınma çabalarında ön plana çıkmıştır. Zira ilçeler, köylerde yaşayan topluklara en yakın yönetim birimleridir ve yöre insanı nazarında akla ilk gelen başvuru kapısıdır. Ayrıca toplum nazarında taleplerin kaymakamlarca dikkate alınacağı ve çözüm üretileceğine yönelik güçlü bir kanaat vardır (DPT, 2000: 24).

Bununla beraber kaymakamlar, kırsal kalkınmada vatandaş-devlet işbirliği açısından gerekli önderliği yapabilecek nitelikli kişilerdir (Geray, 1999: 22).

Nitekim Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı da (2014-2018) kırsal kalkınmaya dair ilçe bazlı yerel kalkınma programının hazırlanmasını, ilçe düzeyinde kırsal alana hizmet sunum kapasitesinin güçlendirilmesini ve bu bağlamda kurumsallaşmanın

45 sağlanmasını öngörmüş; bir diğer ifadeyle, ilçenin kırsal kalkınmada temel yönetsel birim olduğu düşüncesini yinelemiştir (TCKB, 2013: 136).

İlçenin temel yönetim birimi olması, kaymakamlıklara il genel yönetiminin başı olmanın yanı sıra yeni sorumluluklar ve yeni vazifeler yüklemektedir. Nitekim Güler’e göre;

“Kaymakamlıklar, ilçe genel yönetiminin başı olmanın yanı sıra başka unvanlara da sahip hale gelmişlerdir. Bunlardan biri “Vakıf Başkanlığı”, öbürü “Birlik Başkanlığı”

unvanıdır. 1980’li yıllarda doğan ya da yaygınlaşan yeni unvanlar, kaymakamlık kurumunu genel bütçe sistemi ve kamu hizmeti kuralları içinde çalışma düzeninden uzaklaştırmakta, tanımı henüz yapılmamış yeni bir çalışma düzeni içinde iş görmeye yöneltmiş bulunmaktadır. Yeni çalışma sisteminin unsurları ise şunlardır: (1) Sosyal Yardım ve Dayanışma Vakfı (SYDV) Müdürlüğü, (2) Köylere Hizmet Götürme Birliği Başkanlığı, (3) KÖYDES Projesi. (4) AB ya da Dünya Bankası Projeleri” (2009: 262 vd).

Güler, kaymakamlıkların çalışma sistemine ilişkin unsurları sıralamış ve tanımı yapılmamış bir çalışma düzenini dile getirmiştir. Tanımı yapılmayan bu yeni çalışma düzeninin çıkış noktası kalkınmaya dair atılan adımlar başta olmak üzere yönetim tarzının proje bazlı yapılar üzerinde yükselmesinden doğmaktadır. Nitekim merkezi yönetim sosyal ve kırsal kalkınmaya dair hedeflerini proje bazlı yapılar eliyle gerçekleştirme gayretindedir. KÖYDES, BELDES, SODES ve KIRDES bunun en somut yansımalarıdır.

Yine Avrupa Birliği ile diğer uluslararası kuruluşlar projeler kapsamında hibe destekleri vermektedir. Bu minvalde kaymakamlar, proje ofisleri oluşturmakta ve bu birimlere başkanlık etmektedirler. Bu ofislerde hazırlanan projelerle ulusal veya uluslararası her türlü kaynaktan istifade edilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle kaymakamlıkların sahip olduğu Vakıf Başkanlığı ve Birlik Başkanlığı unvanlarına bir yenisi daha eklenmelidir ki bu “Proje Yönetim Başkanlığı” unvanıdır.

Kırsal Kalkınmada Yerel Yönetimler

Sadece tarım sektörünün sorunlarını çözmek suretiyle kırsal kalkınmanın sağlanamayacağı gerçeği bugün herkes tarafından kabul görmüş bir düşüncedir. Bu nedenle, kırsal nüfusun yerinde kalkınmasını sağlayacak alt yapı yatırımlarının

46 gerçekleştirilmesi, ekonomiye dair faaliyet alanlarının artırılması ve refah seviyesinin yükseltilmesine dair bütüncül politikalar benimsenmiştir (Yüksel ve Dicle, 2009: 207).

Bu bağlamda, kırsal kalkınmanın mekânsal boyutu olmaları sebebiyle yerel yönetimler önemli birer uygulama birimleridirler ve özellikle kırsal kalkınmada merkezi yönetime nazaran bazı üstünlüklere sahiptirler (Yüksel ve Dicle, 2009: 208): Her şeyden evvel yerel yönetimler, yöre insanına en yakın yönetim birimleridir ve STK’lar ile güçlü ilişki kurabilmektedirler. Planlanan yatırımların doğrudan yöre insanının yaşam standartlarını yükseltmeye yönelik olması nedeniyle halktan destek bulmaları daha da kolaydır. Yerel yönetimlerde yöre halkı seçtikleri karar organları eliyle kendi kararlarını vermektedirler. Bürokrasi de diyebileceğimiz kararların alınmasına dair süreçlerin kısaltılması, ihtiyaçların tespitinde ve de bunların hızlı bir şekilde yerine getirilmesinde de yerel yönetimler daha hızlı hareket edebilme şansına sahiptirler. Yöreye ait geliştirilebilecek turizm, el sanatları ve tarımsal ürünlerin belirlenmesinde avantajlı durumdadırlar.

Türkiye’de yerel yönetim sisteminin temelleri 19. yüzyılda Osmanlı Devleti döneminde atılmış, Cumhuriyet dönemiyle birlikte yeniden düzenlenmiş ve “İl özel idaresi, belediye ve köy olmak üzere üç kademeden” oluşmuştur (Güler, 2009: 283).

Kendi aralarında herhangi bir hiyerarşik ilişki bulunmayan bu üç yönetim kademesinin arasındaki iletişim ve koordinasyon genel yönetimin taşra kuruluşları olan valilikler ve kaymakamlıklar tarafından tesis edilmektedir (DPT, 2001: 16).

Mahalli idareler olarak “il özel idaresi, belediye ve köy” arasındaki ağırlık önceleri il özel idarelerindeyken; kırsaldan kentlere doğru yaşanan göç hareketinin ortaya çıkardığı sosyal ve toplumsal dönüşümler neticesinde bu ağırlık dengesi belediyelere kaymıştır (DPT, 2001: 16). Özellikle 1980’li yıllar ve sonrasında yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmeler bazı kamu hizmetlerinin yerel yönetimler tarafından yerine getirilmesini

47 zorunlu kılmıştır (Eryılmaz, 1994: 79 vd.). Bu süreç 1984 yılında büyükşehir belediye modelini doğurmuştur. 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı Kanunla büyükşehir belediyeleri yeniden dizayn edilmiş, belediyeler daha da güçlü bir konuma getirilmiştir.

Zira 2014 yılı itibariyle oluşan yeni yerel yönetim sistemimizde, büyükşehir olan illerde, büyükşehir sınırları ile ilin mülki hudutları eşleştirilmiş, büyükşehirler içerisindeki il özel idareleri, belde belediyeleri ile köy tüzel kişilikleri sona ermiş; tüzel kişiliği sona eren belediye ile köyler bağlı oldukları ilçelerin mahallesi konumuna gelmişlerdir.

Yerel yönetimlere dair yaşanan bu paradigma değişimi kendisini beş yıllık kalkınma planlarında da açıkça göstermiştir. Beşer yıllık dönemleri kapsayan planlar, başlangıçta köy kalkınmasına verilen önemle hazırlanırken zamanla belediyeleri merkeze alan bir anlayışla hazırlanmıştır. Yerel yönetimler arasındaki önem ve öncelik sırası hangi yerel yönetim kademesinde olursa olsun Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne yerel yönetimlerin özellikle kırsal kalkınmada kendilerinden bekleneni verdiklerini söylemek oldukça güçtür. Zira ülkemizde, kırsal kalkınmaya dair politikalar merkezi hükümetler tarafından belirlenmiş ve uygulanmıştır. Planlama ve uygulama sürecinde yerel koşullar gözetilmemiş, sosyokültürel özellikler dikkate alınmamış ve öncelikler doğru bir şekilde tespit edilememiştir. Yerel halkın katılımı süreç içerisinde sağlanamamış, konular hedef kitle tarafından benimsenmemiştir. Ayrıca, idari ve teknik kapasitenin yetersizlikleri ile eşgüdüm eksiklikleri de yerel yönetimlerin kırsal kalkınmada başarılarını sınırlayan etmenler olmuştur (DPT, 2006: 36).