• Sonuç bulunamadı

Bireylerin depresyon düzeyini yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla, değişkenler arasındaki korelasyonlar doğrultusunda ve önerilen modelin gösterdiği sıra gözetilerek hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır. Modele dahil edilecek bütün değişkenlerin oluşturduğu hiyerarşik regresyon modelinin anlamlı olduğu saptanmıştır. Üç blok halinde analize dahil edilen değişkenlerin, depresyon toplam varyansının %42’sini açıklandığı görünmektedir. Ancak aile birliği bağlantısızlık alt boyutu ile şema alanları; kopukluk, yüksek standartlar, diğerleri yönelimlilik, zedelenmiş sınırların bağımsız katkıları görünmemektedir. İlgili alan yazın ve bulgular bu bölümde tartışılacaktır.

Yordayıcı değişkenlerin analize dahil ediliş sırası, önerilen modelin gösterdiği ilişki sırası gözetilerek, ilk blokta algılanan ebeveyn çatışma biçimi alt boyutları analize dahil edilmiştir. Bir önceki başlık altında açıklandığı üzere algılanan ebeveyn çatışma biçimi alt boyutları geri çekilme/kaçınma ve boyun eğme/itaat analize dahil edilmemiştir. Davies ve Cummings (1994), çalışmasında bireylerin ebeveyn çatışması sırasındaki tutumlarının, çatışmanın süregeliş biçiminden ziyade nasıl sonuçlandığıyla ilgili olduğunu belirtmiştir. Bu sebeple boyun eğme ve geri çekilme alt boyutları çatışmanın olumlu veya olumsuz bir sonucuyla ilişkili olmaması sebebiyle anlamlı ilişki göstermediği düşünülmektedir. Bu sebeple ilk blokta analize alınan olumlu ve olumsuz ebeveyn çatışma biçimlerinin bireyin depresyon düzeylerinin %6 sını açıkladığını göstermektedir. Bireylerin ebeveynleri arasında maruz kaldığı olumsuz çatışma biçimindeki artış, bireylerin depresyon düzeylerindeki artışı

yordamaktadır. Bununla birlikte çalışma kapsamında bireylerin ebeveynleri arasında maruz kaldığı olumlu çatışma biçimindeki artış ise depresyon düzeyindeki düşüşü yordamaktadır. Bireylerin erken dönemlerinde maruz kaldıkları ebeveyn çatışma biçimlerinin bireylerin psikolojik sağlığının bozulmasında en büyük risk faktörlerinden biri olduğu belirtilmiştir (Baruch ve Wilcox, 1944; Gassner ve Murray, 1969; Hubbard ve Adams, 1936; Jouriles ve diğerleri, 1991; Porter ve O'Leary, 1980; Rutter, 1970; Towle, 1931).Yazın bulguları, erken dönemde maruz kalınan ebeveyn çatışmalarının, bireyin psikolojik sağlığı üzerindeki olumsuz etkisinin erken dönem ve yetişkinlik döneminde de devam ettiğinde bahsetmektedir. Ancak Grych ve Fincham (1990), Bilişsel-Bağlamsal Çerçeve adını verdikleri modelde, çocuğun ebeveynleri arasındaki çatışmayı algılayıp yorumlaması ve başa çıkması gereken bir stres faktörü olarak ele almıştır. Çocuğun çatışma çıktılarını olumsuz, tehditvari ve tüm yaşamını etkileyecekmiş gibi algılaması durumunda psikolojik sağlığının olumsuz etkilendiği ve uyum problemlerinin arttığını gösteren çalışma bulguları bulunmaktadır (Fincham ve Osborne, 1993; Goodman ve diğerleri, 1999 ve Grych, 1998). Özellikle ebeveynleri arasındaki çatışmanın çocuğa daha çok üzüntü vereceği ve bu sebeple belirtilerinin artacağı işaret edilmiştir (Fincham ve Osborne, 1993; Grych ve Fincham, 2001). Bu bağlamda Davies ve diğerleri (1999), yürüttükleri bir çalışmada çocuklara çözümlü ve çözümsüz çatışmaları içeren videolar sunarak, çocukların tepkilerini değerlendirmişlerdir. Değerlendirme sonucunda çözümsüz çatışmalar izleyen çocukların, çözümlü biten çatışmalar izleyen çocuklara göre daha fazla olumsuz tepki gösterdiklerini belirtmişlerdir. Bu bağlamda geri çekilme/ kaçınma ve boyun eğme/itaat çatışma çözüm biçimlerinin kullanıldığı ebeveyn çatışmalarına maruz kalan çocukların, olumsuz tepki ve duygulanım göstermesi beklenebilirdi. Ancak, Grych ve Fincham (1990), Bilişsel- Bağlamsal Çerçeve modelinde çocukların yaşlarının büyümesinin ve fiziksel gelişimlerinin, çocuğun ebeveynleri arasındaki çatışmaya dair algılarını etkilediği belirtilmektedir. Bu sebeple erken dönem yaşantılarında geri çekilme/kaçınma ve boyun eğme/itaat çatışma biçimlerinin kullanıldığı ebeveyn çatışmalarına maruz kalan çocukların ilerleyen yaşlarıyla beraber bu tutumlarında ve algılarında değişiklikler olmuş olabilir. Bu bağlamda çocukların olgunlaştıkça, ebeveyn çatışması sebebiyle ortaya çıkan stres faktörüyle başa çıkmada yetenekli hale geldiği ve bu çatışmalara dair verdikleri tepkilerinin, başa çıkma becerilerinin artmasıyla davranış düzenleme de daha da ustalaştıkları, Grych ve Fincham (1990) tarafından belirtilmiştir. Rossman ve Rosenberg (1992), bireylerin ebeveyn çatışmasına ilişkin baş etme becerilerinin artmasını, azalan uyum ve davranış problemleriyle ilişkili

olarak göstermişlerdir. Ayrıca, birey, erken dönem yaşantısında maruz kaldığı ebeveyn çatışmalarında, kendine dair, ortaya çıkan stres faktörüyle baş edebileceğine dair değerlendirmelerini içselleştirmiş olmasıyla, bireyin uyumluluğunun ve psikolojik sağlığının olumlu yönde artmasının ilişkili olduğu belirtilmiştir (Grych ve Fincham, 1990; 1993).

Önerilen model doğrultusunda, hiyerarşik regresyon analizine ikinci blokta aile birliği alt boyutları olan dengeli birlik ve bağlantısızlık değişkenleri alınmıştır. İkinci boyut analiz bulguları, dengeli birlik düzeyinin artışının bireyin depresyon varyansı üzerindeki bağımsız katkısının anlamlı olduğu saptanmıştır. Ancak bireylerin bağlantısızlık algılarının, depresyon varyansı üzerinde bağımsız bir katkısı olmadığı görünmektedir. Depresyon ile ilişkisi anlamsız olarak saptanan iç içe geçme değişkeni hiyerarşik regresyon analizine dahil edilmemiştir. Aile birliği alt boyutu olan iç içe geçme değişkeni bireyin, ailesi ile farklılaşamadığı ve ayrılamadığı, bireysel özerkliğin sağlanamadığı ve aile yapısı ile oluşan yüksek bağlanmanın işlevsel olmadığını belirtmektedir (Olson, 2000). Emery ve O’leary (1982), yaptıkları çalışmada aile içinde yaşanan ebeveyn çatışmasının; bu çatışmaya maruz kalan çocuklar tarafından değerlendirilmesinin, ebeveynler tarafından değerlendirilmesinden daha iyi bir yordayıcı olduğu belirtilmiştir. Grych ve diğerleri (1992), bu durumun kaynağını, ebeveynlerin, çocukların maruz kaldığı çatışmaya dair algılarını hafife almasıyla veya çatışmaya maruz kalan çocukların, çatışmanın ebeveynlerinin dikkat etmediği farklı bir etkisine dikkat etmiş olabileceğiyle açıklamıştır. Aile birliği, iç içe geçme düzeyi yüksek olan bireyin, çatışmaya dair algısının ebeveynlerinden etkilendiği kuramsal olarak desteklenmektedir (Olson, 2000). Bu bağlamda, açıklanan örüntünün bireyin psikolojik sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri azalttığı düşünülebilir. İç içe geçme durumunda büyüyen birey, ailenin de yaşanan çatışma durumunu hafife alması tutumunu içselleştirmiş ve bu sebeple olumsuz bir duygulanım hissetme durumunda dahi bunu dikkate almamış olabilir.

Temel değişkenler ile alt boyutları arasındaki ilişkiyi incelemek üzere yapılan korelasyon analizinde depresyon düzeyindeki artış ile aile birliği alt boyutu bağlantısızlığın

artışı ilişki bulunmasına rağmen yapılan hiyerarşik regresyon analizinde, bağlantısızlık alt boyutunun depresyon varyansına, bağımsız katkısının anlamlı olmadığı görünmektedir. Bu durumun oluşmasında hiyerarşik regresyon analizine birinci boyutta katılan algılanan ebeveyn çatışma biçimleri alt boyutları, olumlu ve olumsuz çatışma biçimlerinin etkili olduğu düşünülmektedir. Bağlantısızlık, bireyin aileden ayrı olarak yüksek düzeyde özerkliğe sahip olması ve aile ile düşük düzeyde bağlanma kurduğu durum olarak ifade edilmektedir (Olson, 2000). Bu boyut aile birliğinin düşük düzeyde olması durumudur (Olson, 2000). Yazın bulgularıyla işaret edilen, aile birliğinin düşük düzeyde olması durumunun, bağlantısızlığın, yetişkinlikte depresyon belirtilileri ve şiddetiyle ilişkili olduğu belirtilmiştir (Sheidow ve diğerleri, 2014). Stein ve diğerleri (2000), tarafından düşük aile birliğinin, bağlantsızlığın, umutsuzluk, düşük özgüven ve depresyon ile beraber intihar düşüncelerinin yükselmemesiyle ilişkili olduğu belirtilmektedir. Yazında belirtilen bu bulgular ışığında aile içinde olumlu veya olumsuz çatışma yaşanması durumunda bireyin depresyon düzeyinin bağlantısızlık ile olan ilişkisi değişim göstermiyor olabilir. Çalışma kapsamında aile birliği alt boyutu dengeli birlik değişkeni depresyon bağımlı değişkeni ile yapılan hiyerarşik regresyon analizine ikinci boyutta katılmıştır. Regresyon analizi sonucunda depresyon puanlarındaki düşüş ile aile birliği puanlarındaki yükselmenin anlamlı olduğu saptanmıştır. Yazında iyi düzeyde aile birliğinin, dengeli birliğin artışının, depresyon düzeyindeki düşüşle ile ilişkili olduğu bildirilmiştir (Guassi ve diğerleri, 2015). Yazınla tutarlı olan bulgular, ayrıca olumlu ve olumsuz çatışmanın birinci boyutta analize katılmasıyla toplam varyansın %10 ‘unu açıkladığı görünmektedir. Bu durum bireyin aile içinde maruz kaldığı çatışma biçimlerinin, aile birliği düzeyi ile ilişkili olarak depresyon düzeyindeki değişimde etki gösterdiğini düşündürebilir.

Depresyon düzeyi bağımlı değişkeni ile yapılan hiyerarşik regresyon analizine üçüncü blokta, erken dönem uyum bozucu şema alanları; zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik ile algılanan sosyal destek değişkeni katılmıştır. Analiz bulguları, algılanan sosyal destek puanlarındaki artışın depresyon puanlarındaki düşüş üzerinde anlamlı bağımsız katkısı olduğunu göstermektedir. Yazında depresyon düzeyi ve şiddetinin, algılanan sosyal destek arasında pozitif yönde

anlamlı ilişki saptanması (George ve diğerleri, 1989; Liu ve diğerleri, 2017), bu çalışma bulgularıyla tutarlıdır.

Zedelenmiş otonomi şema alanı puanlarındaki artışın, depresyon varyansına bağımsız katkısının anlamlı olduğu görünmektedir. Zedelenmiş otonomi şema alanı; giriş bölümünde de bahsedildiği ve Young Şema Ölçeği Kısa Form yapısında işaret edildiği üzere; iç içe geçme/bağımlılık, terkedilme, başarısızlık, tehditler karşısında dayanıksızlık (Young, 2003) ve karamsarlık şemalarından oluşan bir alanı ifade etmektedir (Soygüt ve diğerleri, 2009). Otonomi genel olarak bireyin kendi yaşı ve gelişimi doğrultusunda işlevselliğini ailesinden bağımsız şekilde ortaya koyabilmesi olarak ifade edilmektedir (Young, 2003). Bu şema alanına sahip bireyler, kendileri ve dünya hakkında beklentileri ile ebeveyn rollerin ayrılıp farklılaşarak, bağımsız işlev gösterebilme becerileri arasında çatışma yaşamaktadırlar (Young, 2003). Bu bireyler erken dönem yaşantılarında, çocukluklarında, aşırı korunmuş veya tam tersi şekilde erken dönem ihtiyaçları hiç gözetilmemiş olabilirler. Bu örüntünün devamı olarak birey, ev dışında geliştirmesi gereken beceriler temel bakım verenler tarafından pekiştirilmemiş, cesaretlendirilmemiş ve/veya kısıtlanmış olması sebebiyle özgüven gelişiminde sorunlar yaşamış olabilir. Sonuç olarak bu örüntü içerisinde büyüyüp gelişen birey kendi kimlikleri ile yaşamlarını keşfetmekte sorunlar yaşarlar (Young, 2003). Ayrıca bu şema alanının bileşenleri olan bağımlılık şeması doğrultusunda, diğer insanların yardımı olmadan günlük işlerini devam ettirmekte problemler yaşayabilir, tehditlere karşı dayanıksızlık şeması doğrultusunda, meydana gelebilecek sorunlarla baş etme becerisine sahip olmadıkları düşünebilir, iç içe geçme şeması doğrultusunda, sosyal gelişimini ve bireyselleşmesini engelleyecek boyutta, biriyle veya önemli kişilerle aşırı duygusal ilgi ve yakınlık kurmayı veya başarısızlık şeması doğrultusunda, karşı konulamaz biçimde gelişiminin gerektirdiği okul, kariyer vb. gibi bütün alanlarda başarısız olacağına dair bir yetersizlik inancı taşıyor olabilir (Young, 2003). Yazında elde edilen bulgular, zedelenmiş otonomi şema alanının depresyon belirtilerinin şiddetiyle pozitif yönde yüksek ilişkili olduğunu göstermektedir (Renner ve diğerleri, 2012) Bu bağlamda bu çalışma kapsamında elde edilen bulgular yazın ile tutarlıdır (Lewin ve diğerleri, 2015).

Üçüncü boyutta analize en son eklenen şema alanları içinde zedelenmiş otonomi, bağımsız ve aracı değişkenlerle olan ilişkisi bağlamında depresyon düzeyinde diğer şema alanlarının ilişkilerini gölgelemiş olabilir. Diğer şema alanları kopukluk, yüksek standartlar, diğerleri yönelimlilik ve zedelenmiş sınırlar şema alanları korelasyon analizinde depresyon düzeyiyle ile anlamlı ilişkiler ortaya koyar iken diğer değişkenlerin etkileri ile beraber analize katıldığında bağımsız ilişkiler saptanmamıştır. Benzer bir şekilde, Lewin ve arkadaşları (2015), işlevsel olamayan ebeveynlik ve depresyon arasında erken dönem uyum bozucu şemaların aracı etkisini inceledikleri çalışmada sadece tehditlere karşı dayanıksızlık şemasının depresyon ile anlamlı ilişki gösterdiğini belirtmişlerdir. Bu çalışma kapsamında depresyon düzeyi ile anlamlı ilişki gösteren, tehditlere karşı dayanıksızlık şemasını içeren zedelenmiş otonomi şema alanı, Lewin ve arkadaşları (2015), çalışmasıyla benzer bulgulara sahiptir. Harris ve Curtin (2002), ebeveyn bakım algısı ve aşırı koruyuculuk, erken dönem uyum bozucu şemalar ve depresyon belirtileri arasında ilişkileri, üniversite öğrencilerinin katılımıyla inceledikleri çalışmada, kusurluluk, bağımlılık, yetersiz özdenetim ve tehditlere karşı dayanıksızlık şemalarının depresyonun yordayıcısı olduğunu belirtmiştir. Bu çalışma kapsamında tehditlere karşı dayanıksızlık ve bağımlılık şemasının, zedelenmiş otonomi şema alanı içinde bulunmasıyla (Soygüt ve diğerleri, 2009), yazınla benzer bulgulara ulaşıldığı söylenebilir. Bireyin erken dönemlerinde, temel duygusal ihtiyaçlarını karşılayamaması sebebiyle gelişen şemalar (Messman-Moore ve Coates, 2007), bireyin ilişkilerinde güvenli ve tatmin edici bağlar oluşturma yeteneğine müdahale ettiği için bireyin psikolojik sağlığı üzerinde uzun süreli olumsuz etki gösterebileceğinden bahsedilmiştir (Maccoby ve Martin, 1983; Reis ve Shaver, 1988; Rollins ve Thomas, 1979; Young ve diğerleri, 2003).

Benzer Belgeler