• Sonuç bulunamadı

KARDEŞLİK SİKKESİ

Belgede ÜSTAD LA HASBİHAL Mahmut AÇIL (sayfa 185-191)

Hacı Hafız Sabri,

Namı diğer Santral Sabri.

Senin nazarında Sıddık Sabri.

Eğirdir’in Pazar Köyü’nden Bedre’ye dönerken kamyon dev-rilmişti de beyin kanamasından Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.

Sonra da Sıddık Sabri’nin mezar taşına:

“Gel nazar kıl mezarımın taşına, Âkil isen aklını al başına

Ben de bir dem sürdüm sefa cihanda.

Âkıbet bak, taş diktiler başıma.” yazılmıştı.

O yaşantısıyla ders veriyordu, öldükten sonra da ders verme-ye devam ediyordu.

Barla’da Nur Risaleleri’ni telif ediyordun.

Bedre yakınlarında bir korulukta yangın çıkmıştı.

Sabri Efendi uğraşıyor, didiniyor; ama ne yaparsa yapsın bu yangını söndürmeye muvaffak olamıyordu.

Bir ara aklına geldi.

Durdu ve düşündü.

“Acaba?” dedi…

“Müsaade var mıdır?”

Sonra sırtındaki senden yadigâr kalan cübbeyi çıkardı ve alevlere doğru uzattı.

“Haydi!” dedi. “Yak yakabilirsen! İşte bu Bediüzzaman’ın cübbesidir!”

Çok sürmedi.

İlâhî bir lütuf, alevler çekildi, yangın söndü.

Bu hâdise sana anlatılınca Sıddık Sabri’ye baktın ve gülüm-sedin.

“Keçeli!” dedin...

“Keçeli, beni orman koruyucusu mu yaptın?”

Sıddık Sabri’nin ayak parmaklarının ikincisi ve üçüncüsü de senin ayak parmakların gibi birbirine yapışıktı.

Ve “kardeşim!” diyordun her fırsatta:

“Sıddık Sabri! Senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sik-kesini gördüğüm zaman bir hiss-i kablelvuku ile kalbime geldi:

Bu zât mühim bir vakitte bana çok ehemmiyetli bir kardeşlik edecek. Ve muvaffak oldun, yaptın. Allah senden ebediyyen razı olsun.”

Üstad’la Hasbihal

KISA KISA

Sünnetlere çok önem verirdin.

Hulûsi Yahyagil ziyaretine gelmişti de beraber çay içiyordu-nuz.

Bardaktaki çayı tam olarak bitirmemişti.

“Kardeşim!” dedin sert bir ses tonuyla.

“Sen sünnet bilmez misin?”

İçilen bir şeyin iyice bitirilmesi gerektiğini söylemiştin hem hâl dilinle hem de sözle.

Yine bir gün Hulûsi Efendi, ebced hesabıyla bir tarih bul-muştu da bir rakamı eksikti.

Sen bu eksikliği hiç yüzüne vurmadın talebenin.

“Maşallah!” dedin. “Bu binlerin içinde bir rakamın hiç ehem-miyeti yoktur.”

Temizliğe çok dikkat ederdin.

Her zaman özellikle de Barla’da üst üste iki çorap giyerdin.

Namaza duracağın sırada üstteki çorabı çıkarır, sonra nama-za dururdun.

Daha sonraları ise çorapsız durdun namaza hayatın boyunca.

(Şafiî mezhebinde çıplak ayakla namaza durmak sünnettir.)

Barla’da namaz kılarken (akşam, yatsı bilhassa da sabah na-maz larında) Kur’ân-ı Kerîm’in ‘Elhamdülillâh’ ile başlayan sû-relerini okurdun.

Bir başka okurdun Kur’ân-ı Kerîm’i, Bir başka duyardın Kur’ân’ın hakikatlerini.

Kur’ân’ın ilahi sedası, senin tüm ruhunu kaplardı.

Tecvid-i manevi üzere okurdun ilahi kitabı ve uyumazdın sa-bahlara kadar.

Zikreder, tesbih çeker, dua eder ve namaz kılardın.

İnim inim inlerdin tüm varlıkla beraber.

Issız gecelerde yıldızlar sırdaşın olur, Serin rüzgarlar eşlik ederdi yakarışlarına.

….

Bir insana kâfi gelmeyecek kadar az uyurdun.

Ve hep derdin ki:

“Kardeşlerim! Fıtri uyku beş saattir.”

Ama sen uyumazdın beş saat.

Belki bir, belki bir buçuk saat uyku kâfi gelirdi sana geceleri.

Sabahlara kadar seccadenle buluştururdun, alnını ve göz yaş-larını.

Yaz ve kış değiştirmezdin bu âdetini hiç.

Teheccüd namazını hiç aksatmaz, münacat ve evradlarını asla terk etmezdin.

Her zaman abdestli gezerdin.

Ve duha namazını hiç terk etmezdin.

“Aman!” derdin gelen ziyaretçilerine.

“Aman ha! Sakın ha! Nur Risalelerinin ve Nurcuların siya-setle alâkaları yok.

Ehl-i dünya Nur talebelerinden hiç evham etmesin. Çünkü bizim hizmetimiz dünyevi değil, uhrevidir.

Üstad’la Hasbihal

Risale-i Nur, rıza-i İlahiden başka hiçbir şeye alet edilme-diğinden mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları içtimaî ve siyasi cereyanlara karışmak istemiyorlar. Çünkü iman dersi için gelenlere, tarafgirlik nazarıyla bakılmaz.

Dost düşman, derste fark etmez.”

Talebelerine sorardın: “Bugün kaç sahife okudunuz?” Onlar da üç veya beş dediği zaman, “Ben iki yüz sahife okudum. Hem be nim kalemim yok, çok ağır yazıyorum. Hem de sizin gibi, ga-zete gibi okuyup geçmiyorum. Ben manasını da anlayarak oku-yorum. Hem de bakın ne kadar tashih ettim.” Risaleleri açarken sahifeleri hiç incitmeden, parmaklarını ağzın ile ıslatmadan çok itina ile açardın.

“Elhamdülillah” derdin…

“Elhamdülillah ben bugün bu kadar okudum, çok istifade ettim. Bugün imanım çok inkişaf etti”

Bazen hayretler içinde talebelerine gösterirdin. “Fesübhanal-lah! Bu eseri hiç görmemiş gibi istifade ettim.”

“Bakın kardeşlerim! Nasıl ki mübarek günlerde camilerde tecdid-i iman ederler; biz de Risale-i Nur’u okumakla tecdid-i iman ediyoruz.

Kardeşlerim, bakın ben bu kadar yer okudum, hiç yanlış bulamadım. Ri sale-i Nur’un telifinde inâyet-i ilâhiye ve hıfz-ı rabbânî bize yardım ettiler. Bizim bu ne hünerimiz, ne de kabili-yetimiz. Bu tamamen Cenab-ı Hakk’ın ihsan ve kereminden, biz âcizlere bir lütf-u ihsanıdır.

Risale-i Nur’un telifinde tayy-ı zaman, tayy-ı mekân karış-mış, az zaman içinde çok işler yapmışız. Kardeşlerim, nasıl geldi öyle yazıyorum. Hiç değiştirmeye cesaret edemiyorum. Hiç fik-rimi de karıştırmıyorum.”

Üstad’la Hasbihal

Üstadım! Ramazan ayı geldi mi bir başka hâl alırdı seni.

Ramazan’ın on beşinden sonra ise geceleri hiç yatmazdın.

Ve etrafındaki talebelerini de yatırmazdın.

Çok geceler kontrol ederdin uyudular mı, diye.

Bazen uyurken yakalardın da su döküp üzerlerine uyandırır-dın.

“Hem rivayet-i sahiha ile ‘Leyle-i Kadri nıfs-ı âhirde (son an-beş gün), hususan aşr-ı âhirde (son on günde) arayınız.’ ferman etmesiyle, bu gelecek seksen küsur sene ömrünü kazandıran Leyle-i Kadrin gelecek gecelerde ihtimali pek kavi olmasından istifadeye çalışmak böyle sevaplı yerlerde bir saadettir.” derdin.

Üstad’la Hasbihal

Belgede ÜSTAD LA HASBİHAL Mahmut AÇIL (sayfa 185-191)

Benzer Belgeler