• Sonuç bulunamadı

“Karaçay” aslında halkın değil bölgenin adıdır. Doğrusu “Karaçaylılar” olmakla beraber Türkiye’de “Karaçaylar” şeklindeki kullanım yerleşmiştir.

Karaçay Türklerinin tarihi ve kökeni, yakın zamanlara kadar bilim dünyasında nispeten ihmal edilmiş konular arasında sayılabilir. Ancak son yıllarda gerek Rusya’da gerek Türkiye’deki araştırmalarda, hem nitelik hem de sayı bakımından büyük bir yükselme

99

gözlenmektedir.4 Bu çalışmalarda Karaçay tarihi hakkında geniş bilgiler mevcut olduğu için, bu çalışmada detaylara girmeden ana hatlarıyla çok genel bir özet yapmakla yetinilecektir.

Son yirmi yıl içinde yoğunlaşan bilimsel çalışmalar, Karaçay Türklerinin tarih boyunca aynı ismi koruyarak hayatını sürdürmüş tek bir boyun devamı değil, eski çağlardan itibaren Deşt-i Kıpçak ve Kuzey Kafkasya’da bulunmuş çeşitli kavim ve boyların kalıntılarının bir karışımı olduğunu göstermiştir. Anlaşıldığı kadarıyla, başka boylardan unsurlar da barındırmakla birlikte, Karaçaylar’ın kökeni temelde Alan ve Bulgar kabilelerine dayanmaktadır. Ancak sonradan bu karışıma eklenen Kıpçak (Kuman) Türkleri, hem en son, hem de sayıca fazla olmaları sebebiyle dil bakımından en belirleyici boy olarak öne çıkmaktadır. Bu yüzden günümüz Türkolojisi’nde Karaçaylar, (dil unsurları ön planda tutularak) bir Kıpçak boyu olarak tasnif edilmektedir.

Karaçay-Balkarlar’ın tarihinin, (yararlanılabilecek kaynakların farklılığı sebebiyle farklı yöntemler gerektiren) beş ayrı dönemde incelenmesi gerekir:

1. Başlangıcını MÖ. III.-IV. yüzyıllar olarak koyabileceğimiz ilk dönemde, henüz ortada Karaçay isimli bir halk yoktur. Ancak onların ataları olduğu düşünülen çeşitli savaşçı göçebe Türk boyları tarih sahnesinde boy göstermekte, binlerce kilometrekarelik arazilerde (Deşt-i Kıpçak ve Kuzey Kafkasya’da) büyük bir hareketlilikle faaliyette bulunmaktadırlar. Hunlar, Göktürkler, Hazarlar gibi devâsâ konfederatif devletlerin önderliğinde, tüm Avrasya tarihine yön verecek çapta büyük olaylar yaşanmaktadır. Bu devirden kalan kaynaklarda kültür ve dil alanlarında bulunan ipuçları, çok belirgin olmasa da Karaçaylar’ın

4

Bu bölümde ana hatlarıyla değerlendirilen Karaçaylar’ın tarihi ve kökenleri konusunda yararlanılabilecek başlıca önemli çalışmaların yazarları olarak, Rusya’dan Umar Aliyev, Soslan Bayçorov, Đsmail Miziyev, Kaziy Laypanov, Đbrahim Şamanov ve Kemal Tekeyev, Türkiye’den de Yılmaz Nevruz, Ufuk Tavkul ve Adilhan Adiloğlu isimleri sayılabilir.

100

kökeni ve yeni bir halkın oluşumunu hazırlayan şartların nasıl geliştiği hakkında önemli açılımlar sağlamaktadır.

2. Karaçay tarihinin sonraki döneminin, XIII. yüzyıldaki büyük Moğol akınları ile başladığı söylenebilir. Bu savaşlar, bölgede yüzyıllar içinde belli bir stabilite kazanmış olan güçler dengesini alt üst etmiş, pek çok boy ve birlik ortadan kalkmış, oluşan boşluklar yepyeni etnik karışım ve bileşimlerle ortaya çıkan güçler ve birliklerle doldurulmuştur. Karaçay halkının müstakil bir varlık olarak oluşum süreci de, bu değişimlerden sonra başlamıştır. Benzeri olaylar bir süre sonra, bu defa Timur’un orduları eliyle tekrarlanmış, Timur’un, Altınorda Devleti’ne ağır darbeler indirip dağılmanın eteğine getiren iki seferinden sonra, tüm bölgede büyük etnik hareketlilikler yaşanmıştır. Karaçay Türklerinin (tam detayları bilinmeyen bir şekilde) bu karışık ortamdaki unsurlardan oluşan yeni bir etnos olarak ortaya çıkışı, işte bu dönemde gerçekleşmiştir. “Karaçay” adı, yine henüz tarihi kayıtlarda geçmemektedir ama geleneksel kaynaklardan bu yeni oluşumun ana hatları anlaşılmaktadır. Bu dönemde Kafkasya’daki hareketlilikle ilgili tarihi belgeler yetersiz olduğundan, ağırlıklı olarak geleneksel halk rivayetlerinden yararlanmak gerekmektedir.

3. XVI. yüzyılda, bir yandan Kafkasya’daki iç hareketliliğin nispeten durağanlaştığı ve etnik oluşumların ana hatları ile tamamlandığı, bir yandan da Rus yayılmasının etkilerinin Kafkasya’da kendisini iyice hissettirmeye başladığı görülmektedir. Günümüzde Kafkasya’da mevcut olan etnik grupların çoğu, net olarak bu dönemden itibaren tarihi kayıtlarda görülmeye başlanmıştır. Tarihi kaynaklar ile yerel rivayetlerin birbirini tamamlayacak biçimde kullanılması ile yapılan çalışmalardan, Karaçay Türklerinin oluşumunun bu dönemin başında artık tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Karaçay Türklerinin XVI. yüzyıl başlarından itibaren bu isimle ve şimdiki topraklarında yaşayan küçük bir beylik olarak mevcudiyetleri kesinlik kazanmıştır. XVII. yüzyıldan sonra ise,

101

tarihi kayıtlar biraz daha artmış; bazı Batı Avrupalı gezginlerin ve Rus Çarlığının çeşitli görevlilerinin bölgeye yaptıkları gezilerin raporları, literatürü zenginleştirmiştir. Öte yandan yerel folklorik kaynaklar da bu dönemle ilgili malzeme sağlamaktadır.

4. XIX. yüzyıl, Rusya’nın adım adım tüm Kafkasya’yı topraklarına kattığı kesintisiz savaşlarla geçmiştir. Rus orduları, 1859’da Đmam Şâmil’in teslim olmasıyla Doğu Kafkasya (Dağıstan ve Çeçenistan)’a boyun eğdirmiş; 1864’te direnen son kabilelerin yenilip Osmanlı topraklarına sürülmesiyle Batı Kafkasya (Çerkezistan)’da da kontrolü ele geçirmişti. Orta Kafkasya (Karaçay, Kabardey, Balkarya ve Osetya) ise zaten daha önceden hâkimiyet altına alınmış bulunuyordu. Karaçay Beyliği de, 1828’de kanlı bir çarpışma sonrasında Rusya’ya bağlanmıştı. Bu olay, Karaçay’ın artık Rus Đmparatorluğu’nun kayıt sistemi içine girmesi sebebiyle, tarih yazımı açısından yeni, daha net ve “yazılı” bir dönemi başlatmıştır. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren, nüfus sayımları, tapu ve mahkeme kayıtları, idari raporlar, ekonomik istatistikler gibi resmi Rus belgelerinin sayısı artmıştır.

Öte yandan Rus gezginlerinin, Elbruz’a tırmanmak isteyen dağcıların ve etnoğrafya bilginlerinin oldukça artan ilgisi sayesinde bölge ve halkı hakkında çok sayıda gezi ve araştırma belgeleri meydana gelmiştir. Ayrıca resmi kayıtlara geçmemiş pek çok olay, yaygın sözlü tarih gelenekleri sayesinde kollektif hafızada (halk edebiyatında) detayları ile muhafaza edilmiştir. Osmanlı topraklarına göçler de bu dönemin sonlarında yaşanmıştır.

5. Rus Çarlığının yıkılıp Sovyet iktidarının kurulması ile başlayan son dönemde, bölgede artık okuma-yazmanın, matbaa başta olmak üzere modern iletişim tekniklerinin yaygınlaşması ve araştırmaların artması sebebiyle oldukça bol malzeme mevcuttur. Bu dönem, kollektifleştirme hareketi, NEP dönemi, II. Dünya Savaşı, Kafkasya’da Alman işgali, Karaçayların Orta Asya sürgünü, geri dönüşü

102

ve Sovyetlerin yıkılışı gibi olaylarla gelişmiş olup halen devam etmektedir.

Geleneksel rivayetler ile, tarihsel kaynakların paralel kullanımından elde edilen tüm bilgiler, genealojik araştırmalarla da desteklendiğinde, ortaya çıkan sonuç özetle şudur: Karaçay etnik kimliği, asırlar öncesinden beri bölgede yaşayan boylardan Sabir, Bulgar ve Alanlardan oluşan bir demografik altyapı ile bunun üzerine gelen yoğun Kıpçak etkisinden ortaya çıkmış özgün bir kültürel karışım olup, bugünkü hali, Kuma nehri boyundaki Macar şehri çevresinde, Altınorda hâkimiyetinde, XIII. yüzyılda oluşmaya başlamıştır. “Macarlı’lar” ya da “Proto-Karaçaylar” olarak adlandırabileceğimiz bu kabile, Cuci Han’ın küçük oğlu Toka Timur soyundan gelen Altınorda prensleri tarafından yönetilmekte ve muhtemelen ciddi bir nüfusa da ulaşmış iken, 1395’teki Timur’un istilâ ve katliâmı ile ciddi bir darbe almış, sağ kalanların çoğu dağılıp çevredeki diğer kabile ve kavimler arasında erimiş ve kültürel kimliklerini yitirmiştir.

Böylece Macarlı’lar da, tarihte hiçbir iz bırakmadan kaybolup giden sayısız etnik gruplardan biri olmak üzereyken, soylu prens ailelerinin çevresinde toplanan küçük iki grup durumu değiştirmiştir. Bunlardan biri, 1395’te Macar’ı terk ettikten sonra güneye yönelip dağların eteklerinde, Terek nehri çevresinde yerleşmiş, ama bir süre sonra Kırım’dan gelen Kabardey Çerkesleri tarafından sıkıştırılınca, daha da yükseklere çekilip, Çerek, Bızıngı ve Çegem nehirlerinin en yüksek vadilerine sığınmışlardır. Bu grup günümüzde “Balkarlar” olarak bilinir ve yakın komşuları Karaçaylar’la (çok küçük farklar dışında) aynı dil ve kültürü paylaşırlar. Macar’dan çıkış olayı ve Macar hükümdarı olan Canıbek Han adı Balkar halk rivayetlerinde geçmekte, ancak (doğal olarak) Kırım’dan ve Karça Biy’den hiç bahsedilmemektedir.

Sonradan Karaçaylar olarak adlandırılan diğer grup ise, Macar’ı terk ettikten sonra Kırım’a gitmiş, Kırım Hanlığı’nın kuruluş yıllarındaki

103

siyasi olaylara karışmış; çıkan iç savaş üzerine (muhtemelen gerçek adı “Batır”, ünvanı da “Karaçı Biy” olan) Karça Biy’in önderliğinde Kırım’ı terk edip Baksan vadisine yerleşimleri de 1470-1500 yıllarında gerçekleşmiştir. Nitekim 1870’li yıllarda Batalpaşinssk (bugünkü Çerkessk) şehrinde görev yapan Rus idarecisi Gregoriy Stepanoviç Petrov, yakından tanıdığı ve araştırdığı Karaçaylar’ın yurtları, hayat şartları, kültür ve gelenekleri hakkında oldukça geniş ve ayrıntılı bilgiler verdiği makalesinde, Karaçaylar’ın geleneksel rivayetlerdeki şekilde Kırım’dan gelip Baksan’a yerleşimlerini anlatırken, yaşlılardan bu olayların “bundan 400 yıl önce gerçekleştiğini” öğrendiğini kaydetmektedir (Adiloğlu, 2005: 103).

Bu tarihten itibaren Karaçay kimliği, bu yeni ortamda, yepyeni fiziki şartlar ve komşularla, çok daha farklı bir mecrada gelişimine devam etmiştir. Komşularından katılımlarla nüfusu çoğalırken, karşılıklı kültürel alışverişler de gittikçe artmaya başlamıştır. Bu yoğun kültürleşme ortamı, yaklaşık iki asır içinde dış görünüş ve gelenekler bakımından komşularına benzer görünümde yeni bir toplum ortaya çıkarmıştır. Karaçay halkı (çok eski dönemlerde göçebe olarak çadır hayatı sürdüren; daha sonra uzun bir süre de Altınorda döneminin ova şehirlerinde taş binalarda yaşayan dedelerinden farklı olarak) yalçın dağ yamaçlarının sert şartlarına uygun yeni bir maddi kültür de geliştirmek zorunda kalmıştır. Öte yandan, önceleri eski Türk (Gök Tanrı; Karaçay dilinde: Kök Teyri) dininin muharref kalıntıları ile Animizm karışımı bir inanç sistemine sahipken XVII. yüzyılda Đslamiyet’i kabul etmeleri üzerine, komşuları ile ortak noktaları ve yakınlaşmaları daha da artmıştır.

Böylece XVII. yüzyıl sonlarından itibaren Karaçaylar, Orta Kafkaslar bölgesinde artık belli bir güce ulaşmış, çevresinde kabul ve saygı gören, ekonomik olarak da önem kazanmış (özellikle küçükbaş hayvan yetiştirmede), öte yandan komşuları Kabardeyler, Abazalar ve Gürcü-Svanlar ile karşılıklı yoğun ilişkileri sayesinde pek çok bakımdan

104

onlarla benzeşir hale gelmiş bir Kafkas halkı olarak betimlenebilir. Bu durum, Karaçay’ın çeşitli mücadeleler sonunda Rus Çarlığı’na bağlandığı 1828’e kadar sürmüş; bu tarihten sonra ise, gerek konjonktüre bağlı sosyal değişmeler, gerekse tedricen uygulanmaya başlayan sömürgeci siyasi ve kültürel politikalar sebebiyle, (egemen Rus güçleriyle uyum gösteren gruplar hariç) toplumda rahatsızlıklar artmaya başlamıştır.

Benzer Belgeler