• Sonuç bulunamadı

1. Başvurucunun hukuka aykırı gözaltı ve elkoyma tedbirleri üzerine açtığı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikayeti, çoğunluk tarafından başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur.

2. Bir terör olayına ilişkin soruşturma kapsamında iki gün gözaltında kalan başvurucu hakkında aradan geçen iki yılı aşan sürede herhangi bir kamu davası açılmadığı gibi, kovuşturmaya yer olmadığına da karar verilmemiştir. Başvurucu uzun süredir ne suçlanmış ne de aklanmış, tabir yerindeyse “araf”ta bırakılmıştır.

3. Başvurucunun hukuka aykırı şekilde hürriyetinden mahrum bırakılması ve evinin aranarak bazı materyallerine elkonulması nedeniyle açtığı tazminat davası “davacı hakkında herhangi bir kamu davası açılmadığı, dolayısı ile esası çözen herhangi bir mahkeme hükmünün de verilmediği, ayrıca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar da verilmediği, talebinin bu yönüyle tazminat davasına konu edilemeyeceği” gerekçesiyle usul yönünden reddedilmiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu da “incelenen dosya kapsamına göre istinaf başvurusunda bulunanların ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla” esastan reddedilmiştir.

4. Çoğunluk, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının kanuna uygun yakalama veya tutuklamadan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlere tazminat imkânı sağlayan (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının, anılan tedbirlerin hukuka aykırılıkları genel hatlarıyla da olsa ileri sürülmedikçe, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında incelenemeyeceğini belirtmiştir (§§ 87-88). Çoğunluğa göre somut başvuruda başvurucu gözaltına alınmasının neden hukuka aykırı olduğuna dair derece mahkemeleri önünde açıklamada bulunmadığı için başvuru yollarını tüketmemiştir (§ 89).

5. Öncelikle eldeki başvuruyla aynı gün karara bağlanan Eyyüp Güneş başvurusunda yazdığım karşıoyda belirttiğim gerekçelerle, çoğunluğun CMK’nın 141.

maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının reddedilmesi veya verilen tazminatın düşük bulunması üzerine yapılan başvuruların Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olmadığına dair görüşüne katılmadığımı belirtmek isterim (Eyyüp Güneş [GK], B.No: 2017/28308, 21/10/2021, §§

4-20).

6. Esasen mevcut başvuru, CMK’nın 141. maddesi kapsamında açılan davaların hangi bent kapsamında açıldığının belirlenmesinin kolay olmadığını gösteren tipik örneklerden biridir. Başvurucu dava dilekçesinde haksız ve hukuksuz olarak özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, pasaport, cep telefonu, bilgisayar gibi kişisel eşyalarına el konulduğunu, serbest bırakıldıktan sonra soruşturma kapsamında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda ismine yer verilmediği gibi hakkında bir dava da açılmadığını belirterek ağır manevi zararlara maruz kaldığını ileri sürmüştür.

7. Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararında davanın konusu “Tazminat”

olarak belirtilmiş, CMK’nın 141. maddesinin hangi fıkrası ve bendi uyarınca açıldığına ve görüldüğüne dair de herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. Mahkemeye göre davacı hakkında “5271 sayılı CMK’nun 141-142. maddesi bağlamında [kararda 141. maddenin zikredildiği tek yer burasıdır] kesinleşmesi şartı aranan bir karar verilmediği”nden tazminat için gerekli “yasal şartın oluşmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekmiş”tir.

8. Başvurucu istinaf dilekçesinde hukuka aykırılık iddiasına ilave olarak koruma tedbirleri nedeniyle “beraat” veya “takipsizlik” kararının şart koşulmasının kanuna aykırı olduğunu, zira CMK’nın 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi dışında da hükümlerinin bulunduğunu belirtmiş, dahası başta aynı fıkranın (a) bendi olmak üzere diğer hükümlerini açıkça yazmıştır. Başvurucu benzer ifadelere bireysel başvuru formunda da yer vermiş, özgürlüğünden mahrum bırakılmasının kanuna aykırı olduğunu ve hukuki temelinin bulunmadığını ileri sürmüştür.

9. Bu hususlar birlikte incelendiğinde, başvurucunun gözaltına alınmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu açıkça dile getirdiği, dahası tazminat talebini CMK’nın 141.

maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamıyla sınırlı tutmadığını, kanunlarda belirtilen şartlar dışında yakalanan veya tutuklananların da tazminat hakkı olduğunu belirttiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun hukuka aykırılığı derece mahkemeleri önünde yeterince dile getirmediği söylenemez.

10. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine dair şikayetinin kabul edilebilir olduğunu düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Başkan Zühtü ARSLAN

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Hukuka uygun gözaltı tedbiri dolayısıyla açılan tazminat davasının reddi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası çoğunluk gerekçesiyle başvuru yollarının tüketilmediği iddiasıyla reddedilmiştir. Çoğunluk gerekçesine göre Anayasanın 19/9. maddesinde yalnızca aynı maddenin ilk sekiz fıkrasındaki esaslara aykırı tutma nedeniyle tazminat güvencesi sağlanmış olup, başvuran tarafından bu yönde bir başvuru yapılmadığından kabul edilemezlik sonucuna ulaşılması gerekmiştir. Çoğunluk kararındaki özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik sonuca aşağıda açıkladığım hukuki gerekçelerle katılamıyorum.

2. Anayasanın 19. maddesinin 9. fıkrasında kural olarak, aynı maddedeki güvencelere aykırı biçimde yapılan özgürlüğe müdahalelere karşı bir telafi güvencesi öngörülmektedir. Bu şekilde hak ihlalinden doğan mağduriyetin tazminat boyutuyla giderilmesi de amaçlanmaktadır. Fakat 9. fıkradaki güvence yalnızca önceki fıkralarda yer alan esaslara (güvencelere) aykırı işlemleri kapsamaktadır. Diğer bir ifadeyle hukuka uygun koruma tedbiri işlemleri kural olarak anayasal güvence kapsamına girmemektedir. Fakat iç hukukumuzda yer alan 5271 sayılı CMK’nın 141/1-e madde ve bendinde “Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen” kişilerin de Devletten maddi ve manevi zararlarını isteyebilecekleri kabul edilmiştir.

3. Kanundaki bu düzenleme uyarınca tazminata hükmedilebilmesi için kişilerin haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilmesi yeterlidir. Başka deyişle ilgili mahkemenin, kişiler hakkındaki yakalama veya tutuklamanın hukuka uygunluğunu incelemesi gerekli değildir. Kanun koyucunun, örneğin mevcut deliller karşısında dava açılması durumunda beraatle sonuçlanması muhtemel bir soruşturmada tutuklama tedbirine başvurulmaması icap edeceğini, bununla birlikte yargısal faaliyete ilişkin kamu yararı gereği böyle bir işlem yapılmışsa hakkaniyet düşüncesiyle kişinin zararlarının tazmin edilmesi gerektiğini kabul ettiği anlaşılmaktadır. Öte yandan Kanun koyucunun bir anlamda sonuçtan hareketle yapılan işlemlerin yersiz bir müdahale olabileceği karinesinden hareket ettiği de söylenebilir. Nitekim anılan (e) bendinin uygulanmasına ilişkin Yargıtay kararlarında, kanuna uygun tutuklama yapılsa dahi kişi hakkında örneğin beraat kararı verildiğinde bu işlemin hukuka aykırı hale geldiği ifade edilmektedir (bkz. kararın ilgili hukuk kısmındaki Y. 12.CD.nin emsal kararları. Örneğin; …beraatine hükmedilmesi nedeniyle bu gözaltının hukuka aykırı olduğu …”; 12.CD. 4.5.2016, 2015/11001 – 2016/7842).

4. Konuya böyle bakıldığında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla sonuçlanan bir soruşturmayla ilgili yakalama, gözaltı ve tutuklama işleminin iç hukukumuzda bir anlamda sonucundan hareketle haksız işlem olarak kabul edildiği değerlendirilebilir. Aksi durumda hukuka uygun bir gözaltı veya yakalama işlemi nedeniyle tazminat verilmesi yolundaki davalar adil yargılanma hakkı yönünden medeni hak kapsamında incelebilir ise de gerek Sözleşmenin 5. maddesi, gerekse Anayasanın 19/9. maddesi kapsamına girmeyeceği için AYM’nin konu bakımından yetkisi dışında kalacağı sonucuna ulaşılabilir. Bununla birlikte bu konuda mevzuatını CMK 141/1-e bendi gibi düzenlediği anlaşılan Ermenistan hakkındaki bir kararda AİHM de sonuçta Ermenistan iç hukukunda beraatle sonuçlanan tutukluluğun sonucu itibarıyla hukuka aykırı kabul edilmiş oluşundan hareketle, hukuka uygun tutuklama dolayısıyla tazminat yolunun Sözleşmenin 5. maddesinin güvencesi

kapsamında kaldığına karar vermiştir (bkz. Norig Pogosyan/Ermenistan, B. No: 63106/12, 22.10.2020, par. 33-36). Benzer yaklaşımın AYM tarafından da benimsenebileceği değerlendirilmelidir. Nitekim AYM daha önce verdiği bir kararda, hukuka uygun yakalama, gözaltı ve tutuklama kararları sonrasında CMK’nın 141/1-e maddesi uyarınca açılan davalara ilişkin başvuruların da Anayasanın 19/9. Maddesinin güvencesi içerisinde olduğuna karar vermiştir (bkz. Hasan Akboğa, B. No: 2016/10380, 27.3.2019, par. 49, 68). Sonraki başvurularda da bu yaklaşım korunmuştur. İncelenen başvuru bakımından da Mahkememizin önceki kararından ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

5. İncelenen olayda ise başvuran 9.1.2015 tarihinde gözaltına alınıp bir gün sonra serbest bırakılmış, aynı soruşturma kapsamındaki yedi şüpheli hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verilip, diğer bir kısım şüpheliler hakkında ise kamu davası açılmıştır. Başvuran hakkında ise aradan geçen yıllara karşı herhangi bir karar verilmemiştir.

Bilindiği üzere mevzuatımıza göre yakalama soruşturma işlemlerinin tamamlanması ve/veya hakim önüne çıkarılma amacıyla gerçekleştirilen bir koruma tedbiri olup, yakalandıktan sonra serbest bırakılmayıp soruşturmanın tamamlanması için alıkonulan şüpheli kanunen gözaltına alınmış sayılır (CMK m.91/4; Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yön. m. 4). Başka deyişle bir suç soruşturması kapsamında şüpheli olarak hakkında hukuka uygun şekilde yakalama işlemi uygulanan kişi, CMK’nın 141/1-e maddesinde ifade edilen hukuka uygun yakalanan kimselerdendir. Başvuru formunda başvurucu hakkında iki günlük gözaltı işlemine karşın kamu davası açılmadığı gibi herhangi bir karar da verilmemiş olması dolayısıyla başvurucunun tutulmasının hukuka aykırı hale geldiği ve bu durumun CMK’nın 141/1-e madde ve bendine uyduğu halde yerel mahkemenin bu olaya ilişkin fiili durumu (başvurana ilişkin bir karar verilmemesinin hukuki anlamını) değerlendirmediği ifade edilmektedir (form s. 6-7). Savcılık işlemi ve fiili durum karşısında başvuranın bu talebinin yersiz olduğu söylenemez.

6. Çoğunluk gerekçesinde ise CMK’nın 141/1-e madde ve bendindeki düzenlemeye dayalı olarak açılacak tazminat davasının Anayasanın 19/9. maddesinin güvencesi kapsamında olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (par. 88-89). Bu gerekçeye göre ancak tutuklamanın hukuka aykırılığına dayalı olarak bir tazminat istemi üzerine bireysel başvuruda bulunulabilecektir. Fakat bu yaklaşım kabul edildiğinde dahi özgürlük ve güvenlik hakkı yönünden meselenin konu bakımından yetki yönünden değerlendirilmesi gerekirken başvuru yollarının tüketilmemesi sonucuna ulaşılması da ayrı bir çelişki arzetmektedir. Sonuç olarak yukarıda açıklandığı üzere kanunda hukuka uygun tutmaya karşı da telafi güvencesinin öngörülmesi karşısında Anayasanın 19/9. maddesindeki güvence kapsamında başvurunun esasının incelenerek bir karar verilmesi gerekirken başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle reddedilmesinin yerinde olmadığı görüşündeyim.

Başkanvekili Hasan Tahsin GÖKCAN

Benzer Belgeler