• Sonuç bulunamadı

Muhtar Magavin’in “Bes Gasır Jırlaydı” isimli derlemesinde 15. yy.dan 20. yy.a kadar yaşayan jırav ve akınlara ait sözlü edebiyat ürünlerine yer verilmiştir ancak bizim çalışmamızın temelini 15-18. yy.lar arasında yaşayan jırav ve akınlara ait ait sözlü

XXII

edebiyat ürünleri oluşturmaktadır. Transkripsiyon Muhtar Magavin’in “Bes Gasır Jırlaydı” adlı eserinde yer alan Kiril harfli metinler üzerinden yapılmıştır.

Arap harfli nüshalar “Kazak Elyazmalarının İlmi Dizini”nde dosya numaraları ile Almatı’daki Ortalık Gılımiy Kitaphana (Merkez Kütüphane) ve Adebiyet jane Öner İnstitutı’nda (Edebiyat ve Sanat Enstitüsü) kayıtlıdır. Metinlerin Arap harfli nüshaları Almatı’dan temin edilmiştir. Latin harfleriyle ve Kiril harfleriyle de yazıya geçirilen nüshalar vardır ancak Arap harfli nüshaların okunmasında yanlışıklar yapıldığı için biz Arap harfli metinlerin tıpkıbasımları üzerinden de çalışmayı uygun gördük.

XXIII

Arap Harfleri Asıllı Kazak Türkçesi Alfabesi ve Yazı Çevrimi1

Kazak Türkçesi Alfabesi

Yazı Çevrimi

Başta Ortada Sonda

Ünlüler - - a, ä* - - e ﯨ ﯩ ﻰ ı, i* - - ﻮ o, ö* - - ﯘ u, ü* (* hemze ile) Kazak Türkçesi

Alfabesi Yazı Çevrimi

Kazak Türkçesi

Alfabesi Yazı Çevrimi

Baş. Ort. Son. Baş. Ort. Son.

Ünsüzler ﺑ ﺒ ﺐ b ﻗ ﻘ ﻖ q (art damak)

ﭘ ﭙ ﭗ p ﻛ ﻜ ﻚ k (ön damak) ﺗ ﺘ ﺖ t ﮔ ﮕ ﮓ g (ön damak) ﺟ ﺠ ﺞ j ﻟ ﻠ ﻞ l ﺣ ﺤ ﺢ x ﻣ ﻤ ﻢ m - - ﺪ d ﻧ ﻨ ﻦ n - - ﺮ r - ﯖ ﯓ ñ - - ﺰ z - - ﯟ uw, üw, w ﺳ ﺴ ﺲ s - - ﯙ v ﺷ ﺸ ﺶ ş ﻳ ﻴ ﻲ y

ﻋ ﻌ ﻊ g (art damak) ﺀ (hemze) inceltme iş.

ﻓ ﻔ ﻒ f

1Kazaklar 1929 yılına kadar Arap harfleri asıllı alfabe kullanmışlardır. Çalışmamızın sonunda verilen Arap harfli el yazmalarında bu alfabe kullanılmıştır.

XXIV

Kiril Asıllı Kazak Türkçesi Alfabesi ve Metinlerin Transkripsiyonunda Kullanılan

Yazı Çevrimi2 Kazak Türkçesi Alfabesi Yazı Çevrimi Kazak Türkçesi Alfabesi Yazı Çevrimi Ünlüler А а A a О о O o Ә ә Ä ä Ѳ ѳ Ö ö Е е E e Ұ ұ U u Ы ы I ı Ү ү Ü ü І і İ i Ünsüzler Б б B b М м M m Ж ж J j Н н N n Д д D d Ң ң ñ Ф ф F f П п P p Г г G g Р р R r Ғ ғ G g C c S s Һ һ H h Ш ш Ş ş X x X x Т т T t Қ қ Q q Й й Y y К к K k З з Z z Л л L l У у w, uw, üw

Çift Sesliler И и ıy, iy, i

Я я Ya

2Kazaklar 1929-1940 yılları arasında Latin asıllı alfabe kullanmışlarlardır; 1940 yılından itibaren ise Kiril asıllı alfabe kullanmaktadırlar. 2025 yılına kadar tamamen Latin asıllı yeni alfabeye geçme kararı alınmıştır.

1 1. GİRİŞ

1. 1. 15-18. Yüzyıllarda Orta Asya’da Sosyal ve Siyasal Yapı

“XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezde yaşanan olumsuzluklar Altın Ordayı zayıflatmaya başladı.Altın Ordaya karşı bir sefer düzenleyen Emir Timur, Toktamış’ın ordusunu mahvetti. Toktamış Han, bu ağır darbelerden sonra kendisini toparlayamadı. XV. yüzyılın ortalarında birkaç büyük ulusun devleti ortaya çıktı. Böylece Altın Orda devri sona ermiş oldu. Yeni ulusların içinde en büyüğü İdil ile Don nehirleri arasında kurulan Büyük Orda (1430) idi. 1420-60 yılları arasında Sibirya Hanlığı, Nogay Ordası, Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı ve Astrahan Hanlığı kuruldu” (Kara 2007:150-151).

Nogay Ordası, Altın Orda ile Ak Orda’dan ayrılan göçebelerin güçlü hanlığı oldu. Yeni kurulan Nogay Ordası eski göçebe halkların, göçebe medeniyetin yeni devirdeki temsilcisine dönüştü. 1480’li yıllarda Nogay Ordasının hakimiyet alanı batıya doğru genişlemeye başladı. Çünkü Büyük Orda çökmeye başladığında Nogay beyleri İdil’in aşağı yakasındaki kısımlara kadar olan yerleri kendilerine bağlamışlardı. Doğu tarafındaki Şeybanîlerle mücadele eden Kazak Hanlığı da önceki Ak Orda topraklarında hakimiyet kurup göçebe Kazak boylarını bir araya getirmişti.

Nogay Ordası devri hakkında Şokan Valihanov “Kazaklar ile Kırgızlar ve Karakalpak gibi bugünkü Orta Asyalı göçebe halkların efsanelerinde Nogayların önemli bir yer tuttuğunu belirtmek lazım. O dönemde komşu olan Nogaylar hakkında söylenen pek çok efsane ve destanlar bugüne kadar saklanmıştır. Onlar Ak Orda Tatarlarını da Nogayların kendilerini de Nogay olarak adlandırmaktadır” diyor (Valihanov 1985: 234).

Şokan’a göre Nogaylar ayrı bir boy değil, pek çok boyun bir araya geldiği bir ittifaktır. Yır satırlarında geçen “On san nogay”, “nogaylı jurtı”, “nogaylı ulısı”, “toqsan bawlı nogay” şeklindeki birleşik isimlere bakıldığında bu dönem yakın boyların bir arada olduğu dönemdir. Nogay ittifakının dağılıp, kendi içinde anlaşmazlığa düşmesi;

“Ormanbet biy ölgen kün,

2

Nogay Ordasının asıl yöneticileri Mañgıt boyundan çıkmıştır. Ak Ordaya karşı mücadeleler veren ve 1419 yılında ölen meşhur Edige de Mañgıt boyundandır. Tarihî kaynaklarda Nogaylar XVI. asra kadar “Mañgıt halkı” olarak adlandırılmıştır, Nogay Ordası adı ise XVI. asırdan itibaren yazmalarda yer almaya başlamıştır. Nogay kelimesinin kökeni XIII. asırda Mañgıtları yöneten Altın Orda komutanlarından Nogay adıyla bağlantılıdır. Bu devlet, XIV-XV. yüzyıllarda Batı Kazakistan topraklarının bir kısmını kontrol ediyordu.

Nogay Ordası ile Kazak Hanlığının ittifak kurması hakkında Şokan Valihanov şöyle diyor: “Jänibek beylik kurduğunda akraba Kazaklar ile Nogaylar birlikte göçüp konuyorlardı. O dönem Kazak jırlarında ‘altın devir’ olarak adlandırılmıştır” (Valihanov 1985: 124).

“Moğollardan sonraki dönem (XIV-XV. yy) Doğu Deşt-i Kıpçak, Yedisu ve Güney Kazakistan’ın (Kazakistan’ın bu kısmı, Farsça ve Türkçe kaynaklarda Türkistan olarak adlandırılmaktadır) geniş topraklarında göçebe, yarı göçebe ve yerleşik çiftçi halkların etnik kaynaşmasıyla ön plana çıkmaktadır. Homojen halk ile onun devletinin oluşumu yolundaki tarihî süreç bölgenin siyasî dağınıklığın üstesinden gelinmeyi gerektiren ağır şartlarda yaşandı. Kazakistan tarihinin bu çok kritik döneminin başlangıç safhasında, Moğol Ulusları, yani Cengiz oğullarının Deşt-i Kıpçak ve Orta Asya’daki (Maverâünnehir) idarî birimleri çöktü ve bu dönemin son safhasında Kazakların kendi devletleri olan Kazak Hanlığı kuruldu. Moğol döneminden sonra, bu bölge halkının siyasî hayatının evrimi, mahallî etnik unsurların temelinde Ak Orda, Moğulistan, Ebu’l Hayr’ın Hanlığı (göçebe Özbek Devleti) ve Nogay Ordası gibi birkaç devlet yapısının ortaya çıkmasıyla gerçekleşti. XIV. yüzyıl ile XV. yüzyılın başı arasında Kazakistan halkının siyasî dağınıklığının devam etmesi, Kazak halkını oluşturan etnik yapıda üç cüz sisteminin meydana gelmesinde etkili oldu” (Kara 2007: 155-156).

Büyük Cüz Sirdeya’dan itibaren Yedisu topraklarının tamamını kapsıyordu. Onun içinde Üysün, Kanglı, Dulat, Alban, Suvan, Sirgeli, Istı, Oşaktı, Sapıraştı ve Calayır gibi kabileler bulunmaktadır. Orta Cüz kabileleri, Merkezî Kazakistan bölgeleri ile Kuzey Doğu Kazakistan’ın bir kısmında yaşamaktadırlar. Kıpçak, Argun, Nayman, Konurat, Kerey ve Karluk kabileleri vb. Orta Cüz’ü oluşturdu. Sirdeya’nın aşağı kısmı, Aral Denizi kıyıları, Hazar Denizi çukurluklarının kuzey kısmı Küçük Cüz toprakları

3

sayıldı. Küçük Cüz’e Alşın, Aday, Alaşa, Baybaktı, Cappas, Tazlar, Karasakal ve Karakesek (Alimoğlu) gibi kabileler dahildi.

“XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren oluşan bu halk, komşuları arasında, o döneme ait kaynaklardan anlaşıldığı üzere, ‘Kazak’ ismiyle tanındı. Araştırmalara göre, bu terim, başlangıçtaki sosyal anlamına uygun bir mana taşımaktadır: “Kendi devletinden, kabile ve boyundan ayrılarak bilinmez maceralara atılmak zorunda kalan insana Kazak denir” (V. V. Barthold) (Kara 2007: 203). R. Sızdık, Kazak halkını kuran boylardan bir dizisinin “Kazak” adını alıp 15. yüzyılda Nogay ittifakında yer aldıklarının bilindiğini; ayrıca 15-16. yüzyıllarda Nogay ittifakında yer alan halkların dillerinin birbirine yakın olduğunu; öyle olduğu için onların sadece Kazak dilinde ya da sadece Nogay dilinde jırladıklarını söylemenin zor olduğu da belirtiliyor (Sızdık 2009: 15). Q. Ömiräliyev, “Kazak” sözünün tüm halkın adlandırılması olarak; bütün bir halkın mefhumu olarak kullanılmasının ilk defa Bukar jıravın öleñlerinde başladığını, başka bir deyişle, “Kazak” sözünün “Toqtamıs Tolgavı”nda tüm halkın adlandırması olarak söylenen “Nogay” kavramından sonra ilk defa bütün bir milletin, halkın adlandırması olarak Bukar’da kullanıldığını belirtiyor (Ömiräliyev 2014: 165).

“Canibek ile Kerey’in hanlığı güçlendikten sonra, onların yönetimi altındaki halka Kazak denildi. Zamanla ‘Kazak’ adı etnik bir anlam da kazanarak Doğu Deşt-i Kıpçak, Yedisu ve Güney Kazakistan’ın oluşumunu tamamlamış Türk kökenli halkının etnonimi olarak kullanılmaya başlandı” (Kara 2007: 204).

Kazak Hanlığının kuruluş devrinde yeni doğan edebiyatın temsilcileri arasında Asan Kaygı özel bir öneme sahiptir. Asan’ın Kazak efsanelerinin hepsinde de Jänibek Han zamanında yaşadığı anlaşılıyor. Kazakların bazı boyları o dönemde hâlâ Nogaylı adıyla yaşıyorlardı, onların Kazaklara katılması XVI. asrın ortalarına hatta sonuna kadar sürmüştür. Asan hakkındaki efsanelerin Nogaylar arasında korunması bu gerçekliğin bir göstergesidir. Asan Kaygı, Jänibek Han’ın danıştığı bilge bir kişidir. Asan, memleketinden, doğduğu yerden göçmeye razı olmamış ve Jänibek Han ile Kerey Han’ı durdurmak istemiştir. Asan Kaygı, Ebilhayır Han’dan ayrılma konusuna karşı olmamış ama Esenbuga Han’ın hakimiyeti altına girmek için uzun bir göç yolculuğuna çıkma fikrine de sıcak bakmamıştır. Kazak Hanlığının kuruluş devrindeki tarihî olayları Kaztuvgan’ın eserlerinde de görmek mümkündür. Hem tarihî kaynaklar, hem de o devri

4

tasvir eden Asan Kaygı ve Kaztuvgan jıravların yırları Kazak Hanlığının 1460’lı yıllarda Yedisu’nun batısında kurulduğunu gösteriyor.

Kazak Hanlığının güçlenmesi ve halkın kaynaşma sürecinin hızlanmasından sonra, onun hakimiyet alanına Moğolistan, Sibirya Hanlığı ve Nogay Ordasının idaresi altındaki Kazak kabile ve boyları da girdi. Nogay Ordasının dağılması, Nogay topraklarının ve etnik özelliklerinin Kazaklara yakınlığı, Nogay uluslarının doğu kısmının, Kazak Hanlığı’na katılmasının ön şartlarını oluşturdu. Böylece Nogayların bu grubu, Küçük Cüz’e karışarak Kazak etnosuna dahil oldu.

XV. asrın sonuyla XVI. asrın başlarında Kazak Hanlığı ekonomik yönden güçlenmiş ve topraklarını genişletmiştir.

Kazak Hanlığının kuruluş ve gelişme devrinde Jänibek Han’ın oğlu Kasım Han’ın özel bir yeri vardır. Emir Timur’un neslinden Hindistan’daki Büyük Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu Babür, “Babürnâme” isimli kitabında “Kazak Hanlığı’nın sultanları içinde Kasım Han gibi güçlüsü olmamıştır. Onun üç yüz bin askeri vardı” diye yazmıştır (Kojabekov 1990: 220).

Kasım Han, İdil ile Yayık’ı ve Batı Kazakistan’ı tamamen idaresi altına altı. Kasım Han’ın askeri ve siyasi kabiliyetini tarihçiler ve zamanın devlet adamları kabul etmişlerdir. Babür Muhammed kitabında “Joşı Han’dan sonra hiç kimse o ulusu Kasım Han gibi idare edememiştir” diyor (Kojabekov 1990: 220).

“Onun döneminde Moğolistan, Nogay Ordası ve Sibirya Hanlığı ile dostluk anlaşmaları imzalanmıştır. Kazak Hanlığı ve Moskova arasında ilk defa Kasım Han döneminde diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Kasım Han döneminde Kazak Hanlığı Avrupa’da da tanınmaya başlamıştır. Avrupalı alimler arasında Kazaklar ve Kazak Hanlığından ilk defa söz eden Avusturyalı diplomat Sigizmund Gerberşteyn olmuştur” (Artıkbayev 2008: 310).

XVI. yüzyılda Taşkent de Kazak Hanlığının idaresi altına girmiş, Türkistan Kazak Hanlığının başkenti olmuştur. Memleketi idare etmek üzere Kasım Han döneminde “Kasım Hannıñ Kaska Jolı” adıyla bilinen kanunlar çıkmıştır.

Kasım Han dünyadan göçtükten sonra mirasçıları arasında taht kavgaları çıktı. Kazak Hanlığı XVI. yüzyılın ikinci yarısında kesintisiz savaşlar ve iç karışıklıklar yüzünden çok güç kaybetti. Ancak Kasım Han’ın küçük oğlu Haknazar Han’ın

5

idaresinde Kazak Hanlığı eski gücünü toplamaya başladı. “Haknazar Han, Nogay Ordasının bir kısmını aldı. Memleketin sınırlarını Yayık nehrine kadar genişletip, Başkurtların bir kısmını Kazak Hanlığına kattı. Rus padişahı İvan Groznıy, Haknazar’ı güçlü bir hükümdar olarak kabul edip elçiler gönderdi. Ulu Cüz boylarının büyük bir kısmını hanlık idaresi altına aldı. Türkistan, Sıganak, Savran, Sayram, Taraz şehirlerini yeniden aldı. Kırgızların bir kısmı da Haknazar’ı han olarak kabul etti” (Ayagan 2011: 143).

Haknazar, Batı Kazakistandaki Kazak ve Nogay uluslarını Kazak Hanlığı bünyesinde toplamaya başladı. Haknazar Han döneminde Kazak Hanlığı Kırgızlar, Başkurtlar, Nogaylar, Özbekler ile Safevi, İran, Osmanlı ve Moskova memleketleriyle de ilişkiler kurdu. 1570’li yıllarda Kazak Hanlığı komşu memleketler ile savaşmamıştır. Bu dönemde daha çok iç işlere ağırlık verilmiştir.

Kasım Han’dan sonra ikinci defa Haknazar Han döneminde Moskova hükümetiyle siyasi ve ticari ilişkiler kurulmuştur.

Kazak Hanlığı ile Nogay Ordası arasındaki sulh 1519-1554 yılları arasında Nogay Ordasını idare eden Jüsip döneminde korunmuştur. Kazak Hanlığı ve Nogay Ordası arasındaki ilişkiler hakkında Şalkiyiz’in yırlarından bilgi edinilebilir. “Kendi zamanındaki siyasi mücadelelerin hiçbirinden uzak kalmayan Şalkiyiz, Nogaylı’da 1540’lı yıllarda başlayan Jüsip ile Ismayıl’ın çekişmesi sırasında Jüsip’ten yana olur. Ancak düşmanları tarafından kovguna, dostları tarafından hasede uğrayan jırav çok geçmeden anne tarafından yakınlarıyla tamamen bozuşup tekrar Kazak Ordasına geçer” (Magavin 1989: 35).

Kazak halkının bağımsızlığı ile sınırların belirlendiği dönem 1560’lı yıllar oldu. Çağatay Han öldükten sonra komutanlığıyla tanınan Täwekel sultan güneydeki Kazakların yöneticisi olarak tarih sahnesine çıktı. Tawekel Türkistan, Taşkent, Fergana ve Semerkand’ı aldı. Bu yerlerin Kazak Hanlığına geçmesi bir devrin bitip yeni bir devrin başladığının işaretidir. 1598 yılının başında Tawekel Han idaresindeki Kazaklar Taşkent ve Buhara hanlarıyla Maveraünnehir’de savaşa giriştiler. Bu savaş Kazakların galibiyetiyle sonuçlandı ve Abdolla’nın ordusu Buhara’ya kaçtı.

Tawekel Han da Moskova hükümetiyle ilişkileri geliştirmeye çalıştı. Tawekel, 1594 yılında Moskova’ya Kulmuhamet’in başkanlığında bir elçilik heyeti gönderdi.

6

Moskova hükümeti ilk kez Kazakları himaye etme isteğini dile getirdi. Ancak Kazak Hanlığı iki tarafın askeri bir ittifak kurmasını arzu ediyordu.

XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüzyılın başı Kazak Hanlığının komşu memleketler ile aktif askeri, siyasi, ticari ve kültürel ilişkilerin güçlendiği bir dönem oldu. 1598 yılında Tawekel Han’dan sonra Esim Han merkezi Türkistan olan ordanın başına geçti. 1613 yılında Taşkent beyliğinin başına İmankuli’nin desteğiyle Tursın Han geçti. Ancak çok geçmeden Tursın Han ile Buhara emiri arasında problemler baş gösterdi. 1624 yılında Esim Han ile Tursun Han birleşip Buhara Hanlığı himayesine giren Ändijan Kazaklarının sultanı Hanzada’ya karşı sefere çıktılar. Buhara askeri yenildi. Sonraki devirlerde Esim Han ve Tursın Han arasında da anlaşmazlıklar yaşandı. Esim Han Kalmuklara karşı savaşmaya gittiğinde Tursın Han bu durumdan istifade edip Esim Han’ın ordasına saldırdı. Esim Han’ın karıları ve çocuklarını ele geçirdi. Esim Han ve Tursın Han birbirleriyle savaştılar, Esim Han, Tursın Han’ı öldürdü.

Esim Han döneminde yazılan kanunlar “Esim hannıñ eski jolı” adıyla bilinmektedir. Bu kanunlar Tawke’nin meşhur “Jeti jargı”sına da temel olmuştur. Congarların önemli bir kısmı batıya göçtükten sonra Esim Han vefat etti (Sultanov 1982: 120). Esim Han’dan sonra oğlu Jäñgir han oldu. Jäñgir Han Congarlara karşı büyük mücadeleler verdi.

Jäñgir Han XVII. asrın ikinci çeyreğinde ortak düşman Congarlara karşı Doğu Türkistan’ın, Buhara’nın, Tyan-şan’ Kırgızlarının idarecileriyle ittifak kurdu. 1643-1644 yıllarında Orbulak civarındaki savaşta Kazak askerler büyük kahramanlıklar gösterdiler.

Jäñgir’den sonra tahta geçen Tawke dönemi (XVII. yüzyılın sonu ile XVIII. yüzyılın başı) Kazak Hanlığı için özel bir dönem oldu. Tawke, Kazak boyları arasında dökülen kanları durdurdu, aklı, bilgisi ve adaletiyle herkesin gönlünü kazandı. Tawke Han “beyler meclisi”ni kurarak hanlığın iç ve dış meselelerini çözmek üzere bu meclisin hükümler çıkarmasını sağlamıştır. Tawke, hanlığın gücünü arttırmak için çeşitli siyasi reformlar da yapmıştır. “Jeti Jargı” adıyla bilinen kanunlar böyle bir dönemde hazırlanmıştır. Tawke döneminde Kazak Hanlığı bir merkezden yönetilen bir memlekete dönüşmüştür.

7

XVIII. yüzyılın başında siyasi arenaya Küçük Cüz hanı Äbilhayır çıktı. XVIII. yüzyılın başı Rus memleketinin imparatorluğa geçiş dönemi oldu. Congar saldırıları Küçük Cüz’ün bir bölümünün Rusya’ya katılmasının en önemli sebeplerinden biri oldu. 1730 yılı Eylül’ünde Ufa üzerinden Petersburg’a mektup gönderen Äbilhayır Han, Rus İmparatorluğunun himayesini ve koruyuculuğunu istedi. Küçük Cüz Rusya’nın himayesine girmesine rağmen Congar saldırıları sona ermedi. XVIII. yüzyılın 30’lu yıllarında Congarlar, tekrar Kazaklara özellikle Orta Cüz’e huzur vermediler. Congarların saldırılarının şiddeti arttığında Äbilmämbet Han ile Abılay sultan Orınbor şehrinde genereal V. Urusov ile görüştüler ve Rusya’ya bağlı kalacaklarını belirten anlaşmayı imzaladılar. Ulu Cüz Kazakları 1734 yılında Congarlarla anlaşıp yarı bağımsız statüye geçtiler.1730’lu yıllarda başlayan Kazakistan’ın Rusya’ya katılma süreci XIX. yüzyılın sonuna dek sürdü. 1723 yılında Congar hanı Kaldan Seren Yedisu ve Sır boylarını ele geçirip askerlerini Aktöbe’ye yönlendirdi. Yedisu ve Sır boyundaki Kazaklar göç etmek zorunda kaldılar. Tarihte bu olay “aqtaban şubırındı” ya da “alqaköl sulama” olarak adlandırılıyor. Bu dönem Kazaklar için zorluklarla geçen ağır bir dönem oldu.

Asan Kaygı, Kaztuvgan, Dospambet ve Şalkiyiz jıravlar çoğunlukla Nogay Ordasının dağılmasını eserlerine konu edinirken Jiyembet ve Margaska jıravlar Küçük Cüz hanı Esim’in savaşlarını ve Kazak-Oyrat mücadelelerini ele aldılar. XVII ve XVIII. yüzyıllarda yaşayan jırav ve akınlar ise Congar saldırılarına karşı mücadeleleri ve Kazak memleketini bağımsız kılma konularını işlediler. Şokan Valihanov, Kazak şiirinin ayrıca geliştiği bir dönem olarak Abılay Han zamanını gösteriyor. Abılay zamanında Sarıarka’da Kazakların bir damla kanının akmadığı yer kalmamıştır. Bukar jırav da Abılay Han dönemindeki jıravlardan biridir ve Abılay’ın danışmanıdır. Kazak-Kalmuk mücadeleleri Bukar jıravın tolgavlarında da görülür.

1. 2. Kazak Türkçesinin Yazı Dili Olma Süreci

Kazak Türkçesinin yazı dili olma sürecinden bahsetmeden önce dil tasniflerindeki yerine kısaca değinmekte fayda vardır. Kazak Türkçesi, dil tasniflerinde umumiyetle Kıpçak dil grubu içerisinde gösterilmektedir. Radlov’un tasnif denemesinde Kazak Türkçesi, Batı grubunda Karakalpak diyalekti ile birlikte Kırgız başlığı içinde ele alınmıştır. Ramstedt ise Çuvaşça ve Yakutça’ya da yer verdiği tasnif denemesinde

8

Kazak Türkçesini Kazak-Kırgız adıyla Batı grubunda değerlendirmiştir. Samoyloviç ise, r- grubu ve z- grubu olmak üzere iki ana gruba ayırdığı Türk dilleri içerisinde Kazak Türkçesini z- grubunun y- (ayak) alt grubunda (kalgan) değerlendirmiştir. Türk dil ve lehçelerinin kronolojilerine göre bir sınıflandırma yapan Malov, Kazak Türkçesini “En Yeni Türk Dilleri” içerisinde ele almıştır. Sınıflandırmasında hem kronolojik tabakalanma hem de fonetik nitelikleri göz önünde tutan Baskakov; Kazak Türkçesini, Batı Hun kolu Kıpçak-Nogay alt grubunda Karakalpak ve Nogay Türkçeleriyle birlikte değerlendirmiştir. Menges ise Kazak Türkçesini, Aral-Hazar grubunda Karakalpak, Nogay ve Kırgız Türkçeleriyle birlikte ele almıştır (Dilâçar 1964: 40-63).

Kazak Türkçesinin oluşum ve gelişimini anlayabilmek için Kıpçak Türkçesinin tarihî dil malzemesi hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Bunun için de başvurulması gereken ilk kaynaklar bu dil ile kaleme alınmış yazılı belgelerdir. Ancak Kıpçakça dışında yazılmış eserlerde de Kıpçakça unsurlarla karşılaşmak mümkündür. Hatta söz konusu eserlerde bir ağız özelliği olarak kabul etmek suretiyle Kazak Türkçesinin de izlerine rastlamak mümkündür.

“Eski Kazak Dili Tarihinin Kaynakları” isimli makalesinde Salkınbay, Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânü Lugâti’t-Türk’ünde yer alan Arguların bugünkü Kazak boylarından biri olan Arğın kabilesiyle ilişkili olduğunu düşünmektedir. Arguların diline ait özelliklerin bugün Kazak edebî dilinde de var olan unsurlar olduğunu belirtmektedir. Kazak dünya görüşü ile Kutadgu Bilig’in felsefesi arasında da güçlü bir bağ olduğunu iddia etmektedir. Kutadgu Bilig’in dilinde de Arguların diline has özellikler büyük ölçüde muhafaza edilmiştir.

M. Öner’in Bugünkü Kıpçak Türkçesi isimli eserinde belirttiği üzere Kıpçak Türkçesine ait tarihî dil malzemesini üç başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar klâsik edebiyat eserleri; sözlük ve gramerler ile diplomatik yazışmalardır. Klâsik edebiyat eserleri açısından inceleyecek olursak Harezm-Altınorda sahasında yazılan eserler bilindiği üzere Karahanlı yazı dili temelinde Oğuz-Kıpçak boylarının ağız özelliklerinin de karışmasından oluşmuş bir yazı dilidir. Bu yazı diliyle kaleme alınan ve Kıpçakça unsurların yoğun olduğu eserler arasında Kutb’un “Hüsrev ü Şirin”i; Harezmî’nin “Muhabbetname”si; Seyf-i Sarayî’nin “Gülistan Tercümesi” gibi eserler gösterilebilir.

9

Kıpçakların dili hakkında bize çok önemli bilgiler veren bir eser de hiç şüphesiz XIV. asırda İdil (Volga) nehrinin aşağı kısmında Fransiskan misyonerleri tarafından hazırlanan ve iki kısımdan oluşan; bir takım gramer kaidelerini de içeren latin harfli

Benzer Belgeler