• Sonuç bulunamadı

3. KADIN İŞGÜCÜ

3.2. KADIN İŞGÜCÜ ÜZERİNE TEORİK YAKLAŞIMLAR

Ekonomik büyümeyi sağlayan ve ülkeleri kalkındıran unsurlardan biri işgücüne katılımdır. Büyümenin gerçekleşebilmesi için sadece erkeklerin işgücünde yer aldığı bir ekonomik sistem düşünülemez. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların da aktif iş hayatında rol üstlenmeleri gerekir. Kadınların işgücüne katılım sağlaması; öncelikle kendi ekonomik özgürlüklerini kazanabilmeleri açısından, sonrasında ise verimliliği artırarak sürdürülebilir büyümeyi gerçekleştirebilmeleri açısından son derece önemlidir.

39

Kadınlar, işgücüne katıldıkları tarihsel süreçte eski çağlardan günümüze kadar birçok zorlukla karşılaşmışlardır. Bunlardan en önemlisi de cinsiyete dayalı ayrıma tabi tutulması ve toplumdan dışlanarak ikinci planda görülmesidir. Bu dışlanma, insan kaynaklarının kötüye kullanılmasına sebep olmakla beraber, gelecek nesillerde cinsiyet eşitsizliğinin oluşmasına neden olmaktadır (Parlaktuna, 2010: 1218). Kadın işgücü, birçok iktisatçının eserlerine konu olmuş ve ekonomi hakkındaki görüşlerini etkilemiştir.

Bu bölümde kadınların işgücünde yer alması üzerine birtakım kuramsal yaklaşımlar açıklanacaktır.

3.2.1. Klasik Yaklaşım

Klasik iktisat yaklaşımı, kadınların ekonomide sosyal olarak nasıl konumlandığını ve anlamlı rasyonel karar verme durumlarını incelemiştir. Adam Smith, kadınların özgür bir şekilde ekonomik konularda gerekçeli kararlar alma kapasitesine şüpheyle yaklaşmıştır. Buna karşılık klasiklerden neredeyse bu konuda tek başına sayılan John Stuart Mill ve eşi Harriet Taylor Mill, kadınların çıkarları doğrultusunda uzun vadeli ekonomik kararlar almalarına güvenle yaklaşmışlardır (Bodkin, 1999: 45).

A. Smith, kadınların çalışma hayatında rolünün sınırlı olduğunu ve meslek seçiminde erkekler kadar özgür olmadıklarını ifade etmiştir. Smith’e göre kadınların eğitimi için gerekli devlet kurumları yoktur ve kadının eğitiminde söz konusu her şey fantastik ve saçmadır. Erkekler iş hayatında istedikleri meslekleri seçebilme imkânına sahipken, kadınlar yalnızca kendilerine uygun olan ev hanımlığı, hemşirelik, öğretmenlik, yardımcılık, servis elemanı gibi kısıtlı birkaç mesleği seçebilirler. Ayrıca kadınlar, gelecekleri ile ilgili eğitimlerinin ne olacağı konusunda söz sahibi değildirler. Buna yalnızca babaları, erkek kardeşleri veya vasileri olan yaşlı büyükleri karar verebilir (Smith, 2013: 393). Bu durumda Smith, her insanın kendi kararlarını kendisinin alabilmesi doktrinine karşı çıkmış ve cinsiyetçi bir tutum sergileyerek kadınların rasyonel kararlar alabilme kapasitesine güvensiz yaklaşmıştır.

Mill ailesi, kadınların ekonomideki cinsiyetçi konumuna eleştirel yaklaşmıştır.

Kadınların erkeklere karşı “yetiştirilmiş refakatçi” gibi olmaları için eğitilmesinin yanlış ve adaletsiz olduğunu savunmuşlardır. Kadınların ekonomide yer alması gerektiğini savunan Taylor Mill, kadının ancak kendi nakit geliri olduğunda özgür olabileceğini ve erkeklere bağımlı olmayacağını ifade etmiştir. Kadınlara sadece oy hakkının

40

verilmemesini, tüm mesleklere giriş kapısının erkeklerle rekabet edebilir şekilde açık olması gerektiğini savunmuştur. Bu eşitlik, yalnızca adaleti sağlamakla kalmaz; aynı zamanda ekonomik verimliliğin de ilerlemesine katkıda bulunur. J. S. Mill ve H. Taylor Mill, kadınların erkekler kadar bir işte aynı verimlilikte çalışmalarına rağmen ücretlerinin eşit olmaması ve daha az kazanmasını büyük bir sosyal adaletsizlik olarak görmüş ve eleştirmiştir. Bu eşitsizlik, her kadını bir erkeğin uzantısı haline getirmekten başka bir şey değildir. Sonuç olarak, J. Mill ve eşi Taylor Mill çoğu klasik iktisatçı gibi kadın sorunlarını görmezden gelmemiş ve kadınların güvenli bir şekilde en az erkekler kadar ekonomide yer alması gerektiğini ve söz sahibi olmalarını savunmuştur (Bodkin, 1999:

51-55).

3.2.2. Marksist Yaklaşım

Marksizm, ekonomik üretimdeki eşitsizlikleri ve sömürüyü analiz ederek tarihin ve toplumsal değişimin felsefesine ışık tutmuş ve değişik sosyal ilişkileri açığa kavuşturmuştur. En çok analiz edilen sistem de Kapitalizm olmuştur (Toksöz, 2011: 92).

Marksizm savunucularından Friedrich Engels, ünlü eseri Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (Origin Of The Family, Private Property and The State)’ de aile kavramını ele almış ve kadının ailedeki konumunu tarihsel süreçle açıklamıştır.

Kapitalizmin yükselmesi ile birlikte evde parayı erkeğin kazanması, kadını erkeğe karşı bağımlı ev kadını statüsüne getirir. Bu da erkeğin kadın üzerindeki hâkimiyetinin artmasına sebep olur. Engels’a göre kapitalizm servetleri artırır ve artan servetler aile içinde erkeğe kadından daha önemli bir konum kazandırır. Evde yönetimi elinde tutan erkek, kadının aşağılanarak köle durumuna düşmesine ve erkeğin yalnızca keyfi haline gelmesine sebep olur (Engels, 2001: 48-56).

Marksist iktisatçılar, kapitalizmin kadını köleleştirdiği düşüncesi ile birlikte, aynı zamanda kadının çocuk doğurup büyüterek kapitalizme işçi kuşağı kazandırdığını ve kapitalist üretimin artmasına katkıda bulunduğunu savunmuşlardır. Ancak kadınların kapitalizm sınırları içinde evde yaptıkları işlerle dışarıda ücretli yaptıkları işlerin ayrı tutulmasının kadını ezdiğini söylemişlerdir. Çünkü kadınlar ev işlerini yaparken eşleri için değil, sermayenin birikmesi için çalışmış olurlar. Bu sebeple kadınların ezilmesinde erkeklerin maddi bir çıkarı vardır. Kadının sosyalist toplumda özgürleşebilmesi, sermayenin ve özel mülkiyetin ortadan kalkmasıyla mümkündür (Toksöz, 2011: 93-94).

41

Marksist yaklaşıma göre kadınlar “yedek sanayi ordusu” olarak görülmüştür.

Kadının bu ordu içindeki rolü gizlidir. Çünkü kadınlar işgücü piyasasına kolay alınabildiği gibi kolay bir şekilde de def edilebilir. Bu durum, kadının ataerkil aile yapısından ve Marksistlerin cinsiyet eşitsizliğiyle ilgilenmemesinden dolayı bir sorun olarak görülmemiştir (Kalaycı, 2017: 537).

3.2.3. Neo-Klasik Yaklaşım

Neo-klasik yaklaşımda kadın, iş bölümü sonucu çocuklarına bakan, büyüten ve dolayısıyla piyasa ekonomisine katılmadığı için üretici olmayan bir aktör olarak görülmüştür. Neo-klasik iktisatçılar, kadının işgücüne katılmasının annelik ve ev kadınlığı vasfını zedelediğini savunmuşlardır. Bu sebeple kadının meslek edinebilmesinin önünü kesmişler ve kadını sadece ev ve bakım işlerinden sorumlu tutmuşlardır (Toksöz, 2011: 89).

Neo-klasik teoriye göre çalışanlar eğitim, deneyim gibi kendi kişisel donanımlarını, kısıtlamalarını (ör: bakması gereken çocuk) ve tercihlerini (ör: güzel bir çalışma ortamı) göz önünde bulundurduktan sonra en iyi ödeme yapan işleri ararlar.

İşverenler, üretkenliği en üst düzeye çıkararak ve maliyetleri en aza indirerek kârı maksimize etmeye çalışırlar. Ancak, kadınların işgücü piyasasına getirdikleri (ör: daha az eğitim) ve işgücüne katıldıktan sonra elde ettikleri (evlilik, çocuk bakım sorumluluğu) nedeniyle işgücünde üretkenlikleri azdır ve bu sebeple erkeklerden daha düşük ücret almaktadırlar. Kadınlar, neredeyse tüm dünyada ev işleri ve çocuk bakımlarıyla sorumludurlar. Aile olmanın getirdiği sorumluluk, kadının erkeklerden daha az iş deneyimi kazanmasına neden olmuştur. Kadınlar, evlilik veya küçük çocuklarının bakımı sebebiyle işgücünden geçici veya kalıcı olarak çekilmek zorunda kalırlar. Bu sebeple kadınlar yüksek kazançlı işler yerine, düşük deneyim getirisi olan ve çalışma saatleri esnek mesleklere yönelirler. Sonuç olarak Neo-klasik yaklaşım, kadın ve erkek arasındaki iş bölümü ve ücret eşitsizliklerini cinsiyetçi bir tutumla ele almış ve kadınların beşeri sermayenin artırılmasında erkeklerden daha az rolü olduğunu savunmuştur (Anker, 1997:

316-317).

42 3.2.4. Kurumcu Yaklaşım

Neo-klasik yaklaşıma göre her birey, seçeceği işi geniş imkânlar içerisinde ve özgür bir şekilde kendi kişisel tercihlerine göre yapar. Ancak kadınlar özgürce seçim yapabilme fırsatından yararlanamazlar. Kurumcu yaklaşım da Neo-klasik yaklaşımın işgücü piyasasında kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığını tam olarak açıklayamadığını ifade etmiştir. Bu yaklaşıma göre işgücü piyasası esnek değildir ve bazı işçiler kendi istekleri dışında tercih etmedikleri düşük verimli işlerde çalışmak zorunda kalırlar (Palaz, 2003: 97).

Kurumcu yaklaşım teorisine göre, işgücü piyasası birincil işler ve ikincil işler olarak ayrılmıştır. Kadınlar ve erkekler bu iki işgücü piyasasında ayrı bir şekilde konumlandırılmıştır. Erkekler birincil işler piyasasında istihdam edilmektedir. Bu piyasa, ücretlerin ve ikramiyelerin yüksek olduğu ve işgücü verimliliğinin fazla olduğu piyasadır.

Kadınlar ise ikincil işler piyasasında yer alır. Bu piyasa; ücretlerin düşük, ikramiyelerin olmadığı ve çalışma şartlarının verimsiz olduğu işlerdir. Kurumcu yaklaşım teorisinin daha çok gelişmiş ülkelerin işgücü piyasasını incelemek üzere oluşturulduğu ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin işgücü piyasası için geçerli olmadığı öne sürülmüştür (Palaz, 2003: 98).

3.2.5. Feminist Yaklaşım

Feminizm; toplumsal, siyasi ve ekonomik hakların erkeklere tanındığı kadar kadınlara da tanınmasını ve kadının toplumdaki konumunu artırmak isteyen bir doktrindir. Feministlere göre; dünyada eskiden beri siyasette ve ekonomide iktidar sahiplerinin erkekler olması, kadının görmezden gelinmesine neden olmuştur. Kadınların toplumdaki rolü hep arka planda kalmıştır. Bu sebeple feminizm; çeşitli ekonomik, hukuki ve siyasi düzenlemeler ile kadının erkek karşısındaki ezilmişliğinin önüne geçilmesini temel alan bir bilimdir (Ataman, 2009: 2).

Feminist yaklaşım, kurumcu teori çerçevesinde geliştirilmiştir. Kadınların neden birincil işlerde değil de, ikincil ve düşük verimlilikteki işlerde yoğunlaştığını açıklamaya çalışmıştır. Feminist iktisatçılara göre kadının iş yerinde ayrımcılığa tabi tutulmasının ve arka planda kalmasının sebebi patriarkal erkek egemen sistemidir. Bu sebeple kadın ve

43

kadının yaptığı işler çoğu zaman erkeklerin yaptığı işlerden daha fazla beceri gerektirse de, kadınlar sırf kadın oldukları için düşük ücretle çalıştırılmaktadırlar (Palaz, 2003: 99).

Feminist bilimciler; kadınların deneyimlerinden yararlanan ve eleştirel bir uygulamayı içermekle birlikte daha az önyargı ile temellenmiş bilim yapmanın doğru bir yolu olduğunu öne sürmüşlerdir. Bunun üzerine feminist ekonomistler ekonomik teorinin bilimsel olarak nasıl değerlendirilmesi gerektiğini açıklamaya çalışmış ve politika önerilerinde bulunmuşlardır (Tejani, 2019: 99). Önerdikleri politika, sadece kadınların yer aldığı dişil bir ekonomi değildir. Kadın ve erkek tarafından birlikte geliştirilen bir ekonomidir. Ekonominin modelinde, yöntemlerinde, konu başlıklarında ve pedagojisinde çarpık bir erkek idealinin ekonomiyi daha az yararlı hale getirdiğini söylemişlerdir. Geniş bir ekonomik alan hakkında çalışmak ve geniş bir araç yelpazesinin kullanılması için ekonominin hem erkek hem de kadın aktörler tarafından geliştirilmesi, ekonomiyi daha verimli bir disiplin haline getirecektir (Nelson, 1995: 132-146).

44

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE’DE KADIN İŞGÜCÜNÜN YAPISI VE ÖZELLİKLERİ

Benzer Belgeler