• Sonuç bulunamadı

5.1.1 Sosyo-demografik ve Evliliğe Ait Özelliklere İlişkin Bulguların Tartışılması Çalışma kapsamına alınan kadınların yaş ortalaması 28.98 (± 6.9) olarak bulunmuş olup kadınların %52’si 25-35 yaş grubunda yer almaktadır. Çalışmamıza katılan kadınların yaşları Türkiye’de aile içi şiddet mağduru kadınlarla yapılmış farklı çalışmalarla benzerlik göstermekledir (Gökmen 2009, Tortamış 2009, Akpınar 2011). 25-34 yaş grubunda yer alan kadınların oranı, Türkiye geneline göre daha yüksektir (ADNKS 2014, Altınay ve Arat 2007). Daha genç ve yaşlı kadınların sığınma evine daha seyrek başvurduğu görülmektedir. Birlikteliğin ilk yıllarında kadınların şiddetin sona ereceği, eşin düzeleceği yönündeki beklenti sebebiyle daha geç kurumsal desteğe başvuruyor olabileceğini, orta yaşın üstünde olan kadınların ise yaş ilerledikçe eşin vefatı, şiddet sıklığının azalması, yetişkin çocukların desteği gibi nedenlerle sığınma evine başvuru oranının düşmüş olabileceği düşünülmektedir.

Eğitim durumlarına bakıldığında, kadınların %78'inin ilköğretim-ortaöğretim ve %12’sinin lise ve yüksekokul mezunu, %6'sının okuryazar olduğu ve %4' ünün okuma yazma bilmediği görülmektedir. Bu dağılım Türkiye geneliyle ve şiddete maruz kalmış kadınlarla yapılan diğer çalışmalardan elde edilen sonuçlarla paralellik göstermektedir (Altınay ve Arat 2007, Dişcigil 2003, Akpınar 2011 ).

Kadınların doğum yerlerine göre dağılımına bakıldığında %54’ünün şehir merkezi dışında doğduğu, en uzun yaşanılan yerin %76 ile şehir merkezi olduğu görülmektedir. Bu bulgu konuyla ilgili yapılan benzer çalışmalarda kadınların doğum yerlerinin dağılımı ve Türkiye genelinde nüfusun dağılımıyla paralellik göstermektedir. (Akpınar 2011, ADNKS 2014).

Kadınların medeni durumlarına göre dağılımlarına bakıldığında %68'inin resmi nikahlı, %20'sinin imam nikahlı/ birlikte yaşama, %12' sinin boşanmış olduğu görülmüştür. Bu bulgu eş şiddetine maruz kalan kadınlarla yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlarla

67

benzerlik göstermektedir (Akpınar 2011). Nikahsız olarak birliktelik oranının ise Türkiye genelinin (%3) üzerinde olduğu görülmüştür (TÜİK 2012). Bu sonuç, sığınma evinde kalan kadınlarda nikahsız birlikteliklerin daha fazla olduğunu göstermektedir.

Kadınların %46'sının ailedeki baskı ortamından kurtulmak, %28'inin aile kurmak için evlendiği/birlikte yaşadığı görülmüştür. Aile baskısından kurtulmak için alınan evlilik/ birliktelik kararının kadının şiddete maruz kalabileceği eş seçimine yönelmesinde etkili olabileceği düşünülmektedir. Kadınların evlenme/birliktelik yaşama şeklinin görücü usulü (%40) ve tanışarak (%48) olduğu, oranlarının birbirine yakın olduğu görülmüş olup görücü usulüyle evlenme oranının benzer çalışma bulgularıyla paralellik göstermesine karşın, tanışarak evlenme oranı bizim çalışmamızda daha yüksek bulundu.

Kadınların birliktelik süresinin ortalama yılı 8.31 bulunmuş bu oran benzer çalışmalarla tutarlılık göstermektedir (Eren 2008, Tortamış 2009). Kadınların %76'sı ilk defa evlilik/ birliktelik belirtmiş olup bu oran Türkiye geneline (%97) göre daha düşük bulunmuştur (Altınay ve Arat 2007). Çalışmamızda, birden fazla evlilik yapmış kadınların şiddet yaşantısı (%23), aldatma/ aldatılma (%23) ve anlaşmazlık (%15) sebebi ile önceki birlikteliklerini sonlandırdıkları görülmektedir. Bu bulgu, birden fazla evlilik/birliktelik yaşamış kadınların sonraki ilişkilerinde de kendilerini şiddetten koruyamadığını göstermesi, şiddete maruz kalacakları eş seçimini sürdürmeleri açısından dikkat çekicidir.

Kadınların %90'ı çocuk sahibi olup, ortalama çocuk sayısı 1.92 (±1.17 ) olarak bulunmuştur. Bu bulgu Türkiye geneli ve aile içi şiddet mağduru kadınlarla yapılmış farklı çalışmalardaki ortalama çocuk sayısı ile paralellik göstermektedir (Yeniocak 2011, TÜİK 2012). Çocuklarından herhangi biri yanında olanların oranı %56 olmakla birlikte görüşme sırasında özellikle tek çocuklu kadınların çocuklarını yanlarına alabildikleri, birden fazla çocuk sahibi olma durumunda ise ya hiçbirini ya da bir veya ikisini yanlarına aldıkları bilgisi edinilmiştir. Bu bulgu, kadınlar sığınma evinde olduklarında dahi gelecekle ilgili endişe duyduklarını, çocuk ile birlikte yeni bir yaşam alanı organize etmekte zorluk yaşayacakları algısına sahip olduklarını düşündürmektedir. Sığınma evi örnekleminde gerçekleştirilmiş başka bir çalışmada, sürekli bakım gerektiren küçük yaşta çocuk sahibi olmanın, kadınların evlerini terk ederek sığınma evine gelmelerini engelleyen faktörlerden biri olduğu; sığınma evinde kalan kadınların genellikle ya çocuksuz ya da çocukları kendilerine bakabilecek durumdaki kadınlar olduğu görülmüştür (Usta 2006).

68

Kadınların çalışma ve sosyal güvence durumuna bakıldığında %86'sı geçmişte iş deneyimin olduğunu belirtmiştir. Geçmişte gelir getiren herhangi bir işte çalışma oranı Türkiye genelinden ve aile içi şiddet gören kadınlarla yapılan başka çalışmalardan yüksek bulunmuştur (Tortamış 2009, Yeniocak 2011). Türkiye genelinde 25-29 yaş arasında ki kadınların iş gücüne katılım oranı % 38.3 ' tür (TUİK 2012). Çalışma sırasında halen çalışan katılımcı yoktur. Kadın konukevinde kalan kadınlarda yürütülen başka araştırmalarda katılımcıların tamamına yakının herhangi bir geliri yoktur (Meclis Araştırma Komisyonu Raporu 2006, Eren 2008, Akpınar 2011). Çalışan katılımcı olmayışında çalışmamızın ilk kabul kadın konukevinde ve mesai saatleri içerisinde yürütülmüş olmasının etken olduğunu düşünülmektedir. Kadınların %56'sının sosyal güvencesinin olduğu görülmüştür. Bu oran aile içi şiddet gören kadınlarla yapılan başka çalışmalarla benzerlik göstermektedir (Tortamış 2009). Sosyal güvence kaynağını ise büyük çoğunlukla eş (%24) ve GSS (%16) oluşturmaktadır. Sadece üç kadın geçmişte ki çalışma durumundan dolayı sosyal güvencesinin kaynağının kendisi olduğunu belirtmiştir.

Kadınların sigara ve alkol kullanımına ilişkin oranlara bakıldığında %68'i sigara kullandığını belirtmiş olup bu oranın Türkiye genelinin (%15.2) üzerinde olduğu görülmektedir (Küresel Yetişkin Tütün Araştırması 2010). Sigara kullananların sadece %17.64'ü günlük sigara kullanımının 1-5 adet arasında olduğunu belirtmiştir. Sigara kullanım oranındaki yüksekliğin şiddetin kadınların ruh sağlığında olumsuz etkilerinin bedene de yansıdığı, uzun vadede fiziksel sağlık sorunlarına sebebiyet verebilecek sigara kullanımının yaygın olduğu görülmektedir. Kadınların %78'i hiç alkol kullanmadığını, %20'si arada bir kullandığını belirtirken %2'si sık sık alkol kullandığını belirtmiştir. Bu oran Türkiye genelinde ki kadınların hiç alkol kullanmama oranından (93,5) düşük çıkmıştır (TUİK 2006) . Bununla birlikte sığınma evinde kalan ve eş şiddetine maruz kalan kadınlar ile yapılan çalışmalarda daha çok eşin alkol madde kullanımının sorgulandığı, eşin şiddet gösterme nedenleri ile alkol madde kullanımı arasındaki ilişkiye bakıldığı görülmüştür. Araştırmamızda kadınların alkol kullanma oranı Yanıkkerem (2002) şiddet gören kadınlar ile yapmış olduğu çalışmasından elde ettiği bulgular ile benzerlik göstermektedir.

Sosyo-demografik özelliklere bir bütün olarak bakıldığında, kadınların alt sosyoekonomik gruptan olduğu dikkat çekmektedir. Bu tablo, şiddeti sonlandırmak amacıyla

69

sığınma evine başvurmanın, alt sosyoekonomik gruptan olan kadınlar için daha sık başvurulan bir seçenek olduğunu düşündürtmüştür.

Benzer Belgeler