• Sonuç bulunamadı

2. MURATHAN MUNGAN’IN ÖYKÜLERİNDE KADIN KAHRAMANLAR 1 Son Istanbul

2.7. Kadından Kentler

Kadından Kentler, Murathan Mungan’ın 2008’de yayımlamış olduğu sekizinci öykü kitabıdır. Kitapta kadınlara ait on altı öykü yer alır. Her bir kentte farklı bir kadının hikâyesi anlatılır. Kitaba adını veren öyküler değişik kentlerde geçmektedir. Kadınların hikâyeleri kadınlık durumlarına örnekler sunar. Farklı kentlerde yaşamış olsalar da hayat mücadeleleriyle benzerdir.

Kitapta “kadının eğitimi, evlilik, boşanma, aldatılma, ihanet, hemcinslerle

çekişmeler, iş hayatı, özel hayatı korumanın güçlüğü, çalışma hayatındaki zorluklar, kadınların birbiriyle ilişkileri ve iletişimleri” gibi konular kadının varoluş

mücadelesiyle birlikte ele alınmıştır. Kitap boyunca ana tema kadın dünyası etrafında döner.

2. 7. 1. Öyküler Hakkında

Kadından Kentler, kadın konusu açısından oldukça zengindir. Her öyküde kadını farklı bir yönden ele alan bir konu işlenmiştir. Öyküler farklı şehirlerde, farklı sosyal statüde olan kadınlar arasında geçmektedir. Kentleri kimlikleştiren şey kadınların yaşadıkları olaylar ve durumlardır. Farklı kentlerde, farklı şeyler yaşanır ve bu yaşantılar birbirinden habersiz olan insanlarda buluşur. Kitabın son öyküsü olan Esenler Otogarı’nda on beş öyküde anlatılan kadınlar buluşur ancak bu kadınlar birbirinden haberdar değillerdir. Hikâyesini yaşamak için İstanbul’dan ayrılan ya da hikâyesini tamamlayarak İstanbul’a geri döner. Baktıkları yer aynı, oysa gördükleri ve anımsadıkları şeyler aynı değildir. İmgeler, anılar, izler aynı değildir.

Mungan’ın böyle bir teknikle yazması öykülerde postmodern bir izin yansımasından kaynaklanır. Bilinç akışı, geriye dönüş, iç monolog, iç çözümleme gibi son dönem yazarların sıkça kullandığı anlatım teknikleri kullanılmıştır. Öykülerdeki erkek kahramanlar oldukça azdır, kadınlarla kurdukları ilişkiler ve kadınların hayatını etkileme yönüyle öykülerde yer almışlardır.

2. 7. 2. Öykülerdeki Kadın Kahramanların İncelenmesi 2. 7. 3. Kordonboyu’nda Ömer Çavuş Kahvesi

Nurhayat

Nurhayat, İzmir’de yaşayan genç bir kızdır. On sekiz yaşında bile olmamasına rağmen eğitimine devam etmeyeceği için evlenmeyi düşünür. Evliliğin cazibesine ve çekiciliğine kapılarak kendini evlenmeye ikna eder. Evliliği mutlulukla ilişkilendirir. Nurhayat, için görücü gelecek olması her şey demektir. Hayat tecrübesi olmayan Nurhayat evlenmeyi sevgi ile ilişkilendiremez. Görmediği birinin ona talip olması onu heyecanlandırır.

“…Gülümsedi. Hayatında yeni bir şeyler başlıyor gibiydi. Uğurlu gündür diye Cuma geleceklerdi kendisini istemeye. Bu yıl içinde de evleneceklerdi.”(KK s.9)

Nurhayat’ın hayata dair tecrübesi yoktur. Evlerine yakın bir yerde overlokçu olarak çalışır. Tek başında dışarıya çıkmaktan ürker. Nurhayat’ın ailesi de onun istediği her yere gidebileceğini ancak tek başına değil de bir arkadaşı ya da bir yakınıyla gidebileceğini söyler.

…Bir başına kaldığı zamanlar o kadar azdı ki Nurhayat’ın. Tek başına dolaşmanın tadını neredeyse hiç bilmiyordu. Ya ağabeyi, ya erkek kardeşi, ya yengesi, ya teyzekızları, ya annesi-babası; yaşıtlarıyla bile yeterince arkadaşlık ve avarelik edememişti. Overlokçu olarak çalıştığı atölye, oturdukları mahalledeki evlerinden bir adım ötedeydi. Bu bile tek başına dünyasını daraltmaya yetiyordu.(KK s.10)

Nurhayat, görücüleri gelmeden önce yengesinde bir gece yatıya kalır ve ertesi sabah Kordonboyu’nda gezmeye tek başına çıkar. Gezerken askere gitmek üzere toplanmış bir grup genç delikanlıya rastlar ve içlerinden biriyle bakışır, ondan hoşlanır. Kendinde erkeklere bakacak cesareti bulması yakında sözlenecek olmasından ileri gelir. Ancak delikanlı ile tanışamaz ve hikâyesi eksik kalır. Böylece Nurhayat, evlilikte duygusal bağ ve aşkın gerektiğini anlayarak cuma günü kendisine gelecek olan görücüleri düşünmeye başlar. Evlilik planlarını yeniden gözden geçirir.

2. 7. 4. Adana Sıcağında Erguvanlar Emine

Emine, okumuş bir kadındır. Eğitimine her şeye rağmen devam etmiş ve kariyerinde bir hayli ilerleme göstermiştir. Bu yolda görünmez engelleri de yok değildir. Bir kadının bir erkek kadar ilerleyemeyeceğine inanır. Kadın toplumda her ne kadar eşit haklara sahip görünse de görünmeyen engeller hep vardır.

“ ‘İşinden memnunsun değil mi?’ diye sordu Gülsüm. ‘Memnunum.’ ‘Çok yükseldin değil mi?’ ‘Eh, bir kadın ne kadar yükselebilirse’.”(KK s.33)

Emine, kariyerinde ilerlemek için birçok fedakârlıkta bulunmuştur. Özel yaşamına gereken özeni gösterememesi, ilişkisinin aksamasına ve onun eşinden ayrılmasına sebep olmuştur. Boşanma sebebini soranlara da anlaşamadıklarını sebep olarak göstermiş, derin açıklamalara girmemiştir. Kocasından ayrılması onun sonraki yaşantısını da etkilemiş ve Emine hayatından paylaşma kavramını silip atmıştır. Eşinden ayrıldıktan sonra Emine ilişki yaşamışsa da ilişkiyi sürdürmekte epey zorluk

çekmiştir. Boşanmanın etkisini biraz silmek adına bir müddet yurt dışına gitmiştir. İş yaşantısı onun yaşamına yön vermiştir. Emine hayatın bir yanını kazanırken bir yanını da kaybetmiştir.

…Bir erkeğe muhtaç olmamak adına ekonomik özgürlüğünü kazanmak, kariyer yapmak, mesleğinde ilerlemek isteyen yalnızca erkekler değil, geride kalan arkadaşları da terk ediyor, kazanmak için mücadele ettikleri hayatlarından geri çekilerek onları tek başlarına bırakıyorlardı.(KK s.19)

Emine iş yaşantısı sebebiyle sık sık seyahate çıkmak zorunda kalır. Sürekli hazır olması gereken bir bavulu ve bu bavulun içinde de birçok eşyası bulunmak zorundadır. Gene böyle bir iş gezintisine hazırlanırken telefonu çalar ve arkadaşı Güler arar. Güler’le evliyken daha sık görüştüklerini ancak boşanınca Güler’in de kendisinden uzaklaştığını hatırlar. Güler, Emine’nin iş için Adana’ya gideceğini bir şekilde öğrenmiştir ve Emine’ye orada ortak arkadaşları olan Gülsüm’ü görmesini öğütler. Dilerse, Emine’nin Adana’da bir otelde değil de Gülsüm’ün evinde kalabileceğini söyler. Emine bu teklife sıcak bakmasa da Adana’ya gidince Gülsüm ile görüşür. Bu buluşma onun hayatını ve geçmişi sorgulamasına sebep olur.

Gülsüm

Gülsüm, evlenerek İstanbul’dan Adana’ya gelin gitmiştir. Evlenirken, eşinin zenginliği ve sonradan görmeliği ile ilgili çeşitli dedikodulara maruz kalmışsa da üstesinden gelebilmeyi başarabilmiştir. Kız kardeşi ile evlenme konusunda aralarında çekişme çıkmışsa da bu konu o zaman aydınlatılamamış ve üzeri kapatılmıştır.

Gülsüm, Emine’nin kaldığı oteli arar ve onu otelden alarak kendi evine götürür. Emine ile buluşacağı için saçına, giyimine ve makyajına aşırı bir özen gösterir. Gülsüm’ün çalışan bir kadın olması, Emine’nin kendini ezik hissetmesine neden olur. Gülsüm bu olumsuz durumu yenmek için kıyafetinde tayyörü tercih eder. Bir an önce Emine’yi eve götürüp zenginliğini göstermek niyetindedir.

“Taşradaki hayatın Gülsüm’ü yaşından önce yaşlandırdığını düşündüren bütün bu ayrıntıları hep birden aynı anda görmek birden içini yoruyor Emine’nin.”(KK s.29)

Gülsüm, Emine’yi arabasıyla aldıktan sonra davranışlarında bir rahatlamaya kavuşur. Emine için ise Gülsüm’ün davranışları bir zenginliğe erkek üzerinden ulaşmış kadın görüntüsüdür. Gülsüm, Emine’ye soluk alıp vermeden soru sorar, amacı dinlemekten çok soru sormaktır. Kendini, kendi yaşantısını onaylatmak ve

yaşamda Emine’den geri kalmadığını kendini ikna etmek için soluk alıp vermeden bir soru bitmeden diğerine doğru hızlıca gider.

Gülsüm, Emine’yi en iyi şekilde ağırlama niyetindedir. Ona sürpriz yapmak için Adana’nın en iyi kebapçısında yer ayırtmıştır. Ne var ki Emine’nin vejetaryen oluşu onun planının bozulmasına sebep olur. Bu durum, Gülsüm’e Emine’yi evine götürme fırsatını doğurur. Gülsüm, hem eviyle hem de zenginliğiyle övünür. Evinde çalıştırdığı yardımcısından da tüm marifetlerini sergilemesini ister. Evini gezdirirken Emine’den onay alma peşindedir. Tüm yaşamını sergileyebileceği fotoğraf albümünü de Emine’ye uzun uzun gösterir. Son olarak da Gülsüm’ün Emine’ye bir sürprizi vardır. Hizmetçi Nazike’den ortamı hazırlamasını ister. Nazike müzik setini hazırlar ve içine bir CD yerleştirir. Oryantal müzik bangır bangır çalar ve Gülsüm dansöz kıyafetleriyle belirir, dansöz gibi dönmeye başlar.

Gülsüm, kocasının gözünün dışarıda olma ihtimaline karşı böyle bir önlem almıştır. Kocasını bar ve pavyondaki dansözlere kaptırmamak için aldığı bir yöntemdir. Bu yöntemi kendisi aklı etmemiş, çevresindeki kadınlardan almıştır. Emine, Gülsüm’e dansözlüğe bürünmenin işe yarayıp yaramadığını merak etse de soramamıştır.

Gülsüm, tüm hünerlerini sergiledikten sonra Emine’nin yaşantısına dair sorular sormaya başlar. Ona İstanbul’da hangi semtte oturduğunu sorar. Aldığı yanıtla içinde donan şeyler ılımaya başlar. Emine daha gözde semtte yaşayabilecekken Ortaköy’de yaşamayı tercih etmiştir.

“Karşı kıyıda açan erguvanlar en iyi Ortaköy sırtlarından görünür. Bütün çocukluğum Boğaz’ın karşı kıyısındaki erguvan kızıllığını seyretmekle geçti. Büyüyünce de bundan vazgeçemeyeceğimi anladım.”(KK s.34)

Emine’nin erguvanlara, çiçeklere bu kadar düşkün oluşu Gülsüm’ü de duygulandırır. Onu geçmişe götürür. Emine’ye içtenlikle “abla” der. En son ne zaman erguvan gördüğünü bile hatırlayamaz, mahzunlaşarak hüzünlenir. Emine, onu teselli etmek istese de yapamaz çünkü onun da yüreği katılaşmıştır. Emine de Gülsüm de kaybettikleri şeylerin ağırlığını fazlaca duyumsarlar. Emine, ne zaman bir erguvan açsa Gülsüm’ü hatırlayacaktır.

2. 7. 5. Trabzon Burması Sevgi

Sevgi, okumak için büyük mücadele vermiş ve sonunda doktor olmayı başarabilmiştir. Çocukken anne babası kızlarını okuldan alıp eve, tarlaya işe götürüp iş güç yaptırmak istemişlerse de Sevgi’nin okuma tutkusu ve zekâsı bu duruma engel olmuştur. Sevgi’nin anne ve babasının onu okula göndermek istememelerinin bir diğer nedeni de Sevgi’nin okuyunca belki de onlardan uzaklaşabileceği ihtimalidir.

“Hep okuldan alıp işe koşmak istediler, her yıl birincilik getirdi, ‘pekiyi’ ile dolu yıldızlı karneler getirdi… Babası neredeyse okuyup yüksek bir meslek sahibi olmasından çekiniyordu kızının…”(KK s.43)

Sevgi, derslerinde başarı göstererek Tıp Fakültesi’ne kaydolur. Kadınlık ile ilgili düşünceler geliştirmeye başlar. Adli tıp dersi hocasının kadavrayı korkusuzca parçalamasındaki dehşeti ilk başlarda yadırgasa da sonraları pek yadırgamaz.

“…kadınların da gerektiğinde en az erkekler kadar vahşi olabileceğine aklı yatmıştı…”(KK s.46)

Tıp fakültesini bitirdikten sonra memleketi Trabzon’a atanır, ancak anne babası artık hayatta değildir. Sabahın erken bir saatinde kapısı çalınır. Hafif bir makyaj yapıp çıkar. Bazı kadınlar fiziksel özellilerinden hoşlanmaz, makyajın etkisiyle bambaşka, olduğundan farklı biri gibi görünmek isterler. Fiziksel kusurlarını daha güçlü görünmek için makyaj ile kapatabilirler. Sevgi, doktor olmasına rağmen fiziksel görüntüsünün eksik kalmasını istemez.

Yüzünü alelacele yıkayıp gözkapaklarına her zamanki uçuk renk farlarından birini sürdü. Yıllardır yaptığı tek makyaj buydu. İşi ne kadar acil olursa olsun, çocukluğundan beri hep düşük olan hafif bombeli geniş göz kapaklarını boyamayı ihmal etmez, onları bulut açıklığında renklendirmeyi severdi. Far sürmedi miydi, gözleri, bakışları çıplak gelirdi kendine. Sanki bununla gözlerini dünyadan saklayarak bakışlarındaki çıplaklığı örtüyor, aynı zamanda kendisi de başka gözlerden saklanmış oluyordu…(KK s.37)

Sevgi, intihar etmiş kimsesiz, fakir bir kızın teşhisini yapar. Kızın intiharından geriye kalan fakirliğine rağmen bozdurmadığı ve çeyizinde sakladığı Trabzon burması bileziğidir.

Az önce çıktığı merdivenin tahta basamaklarını bu kez daha hızlı adımlarla gıcırdatarak inerken, arkasında bıraktığının yalnızca bir ölü değil, ufak bir kader sekmesiyle kendisinin olabilecek bir hayat olduğunu biliyordu. Başkasının boynundaki ip, kendi boynunda seğirmiş gibi elini boynuna götürerek oradaki görünmez çizgiyi aldı.(KK s.47)

Anne babasına ve çevresine direnip okumamış olması durumunda sonunun bu genç kız gibi olacağını düşünür. Tanımadığı bu fakir ve kimsesiz genç kızın ölümünden çok etkilenir. Okuyup doktor oluşunu kaderin ona sunduğu bir şans olarak görür.

2. 7. 6. Yakası Beyaz Kürklü Taba Rengi Kaban Esme

Esme, başarılı bir iş kadınıdır. Engin’le evlidir ve İrem adında bir kızı vardır. İşinde ilerlemek için hiçbir fırsatı kaçırmak istemez. Kötü sürprizlerle karşılaşmamak için işine sıkı sıkı sarılır. Kariyerinde ilerlemek için mücadeleler verir ve birçok fedakârlıkta bulunur. İşini ön planda tutması ailesini ihmal etmesine neden olur. Çalışan kadın kimliği eş kimliğinin önüne geçerek kocasıyla olan ilişkisini zedeler. Eşini bazen bir eş bazen de bir çocuk gibi görür. Esme, eşini zamanla eğittiğini ve büyüttüğünü düşünür. Onun bunu yapması işindeki yöneticiliği aşırı derecede uygulamasındandır.

“…‘Benim ilk çocuğum İrem değil, Engin’dir’, derken bir bakıma bunu anlatmaya çalışıyordu. Birçok kadın gibi Esme de kocasına hem analık, hem karılık yapmak isteyen yönetici ruhlu eşlerdendi…”(KK s.58)

Esme işinde ilerlerken ailesini göz ardı etmeye başlar, işini yönettiği gibi kocasını da yönetmeye çalışır. Esme’nin aklına evliliklerinin duygusal boşluklarını doldurmak gelmez. Hatta yıllardır hayalini kurduğu iş teklifi karşısında evliliğini tehlikeye atmakta sakınca görmez. Esme, zengin, geniş imkânlara sahip olmayan bir kadının kariyerinde ilerlemesinin zor olduğu görüşündedir.

“…Patron kızı olamayan hiçbir kadının Türkiye’de kendi başına gelmediği, getirilemediği bir ‘post’tu bu. Yıllardır hayalini kurduğum bu koltukta oturmayı her şeyden çok istiyorum Engin. Ne yapacağız?”(KK s.59)

Esme işi için eşini Bursa’ya yerleşmeye ikna eder. Bundan sonra da iş yeri Esme’yi altı aylık bir iş için Kanada’ya gönderir. Kocası bu gerçeği Esme’nin bildiğini ve kendisinden sakladığını sanır. Altı aylık süreden sonra Esme ve kocası ayrı yaşayacaklarını anlamışlardır. Evlilikleri başta rüya gibi olsa da Emine’nin yanlış tutumu eşini kaybetmesine neden olur. Engin, Esme’den boşanmak ister ve ayrılırlar.

Bütün gün evinde oturup kocasının yolunu gözleyen, kendini temizliğe ve dedikoduya vermiş sıradan bir kadın olmak istemezken sürekli geç saatte işten çıktığı için eve hep geç gelen ve bunun için sürekli kocası ve çocuğundan özür dilemek zorunda kalan bir kadın olarak bulmuştu kendini. Böyle olsun istememişti hiç, ama böyle olmuştu.(KK s.62)

Esme, kocasını Tülin’e kaptırmıştır. Kendisine bu durumu kabul etmek düşer. Esme artık mutlu aile tablosunu eski eşiyle Tülin’de görür. Eski kocası Engin, Tülin ile çok mutludur. Üstelik öz kızı İrem de Tülin’e alışmıştır.

…Olmamıştı. Bir şeyler olmamıştı işte. Bir meslek sahibi olmaya, ekonomik özgürlüğünü kazanmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya, sürekli işinde yükselmeye çalışırken bir şeyleri kaçırmıştı elinden. Neyin olmadığını bilmiyordu ama, olmamıştı işte!(KK s.62)

Esme, Engin’le evliyken ona yakası beyaz kürklü taba rengi bir kaban almıştır. Eski kocası Engin’i Tülin’le yan yana bu montla görünce çözülür, hatalarının farkına varır. Taba renkli kaban aynı kalsa da içindeki insan artık başkasının kocasıdır. Bir zamanlar kendisine ait olan mutluluk şimdi Tülin’e aittir. Esme, çalışma hayatında kadınlığının yenildiğini anlamıştır.

Tülin

Engin’in ikinci karısıdır. Birazcık hesaplı, mesafeli, şık, alımlı, gösterişli ve kendi halinde bir kadındır. Esme gibi hırslı değildir. Kocasıyla mutludur, üvey kızı İrem de onu çok sevmektedir. Başlangıçta Esme’nin kocasını kapmak gibi bir fikri olup olmadığı belli olmasa da evli bir erkeği kendine âşık ederek Engin ile bir aile kurar. Aşk hayatında başarılı olur.

2. 7. 7. Samsun Sigarası, Tütün Balyaları, Tamaron Songül

Songül’ün annesi ve babası Songül küçükken boşanmışlardır. Annesinin boşanarak yurt dışına gitmesine karşın babasıyla birlikte Türkiye’de kalmayı yeğlemiştir. İçten içe annesinin, kendisini ve babasını terk ettiğini düşünmüştür. Genç kızlığa adımını atınca Ankara’dan evlenerek Samsun’a gelin gitmiştir. Songül’ün annesi ve ablası yurt dışında yaşadığı için düğününe sadece annesi gelebilmiştir. Ablası Şengül ise okuldaki sınavları yüzünden gelememiştir. Evliliğinin ilerleyen yıllarında ablası onu ilk kez ziyarete gelmiştir. Bu ziyarette aile

içi ilişkiler irdelenmiştir. Ablası, onun mutlu olup olmadığını öğrenmek için sorular sorduğunda Songül yeterli ve inandırıcı cevaplar veremez.

“…‘Sevdim. İsteyerek evlendim. Ailesi de beni seviyor. Ankara’dan bıkmıştım. Daha ne olsun?’ ”(KK s.66)

Songül, kendini, severek evlendiğine inandırmaya, ablasını da severek evlendiğine ikna etmeye çalışır. Ablası onun evlenme nedenini anlamaz ve mutlu olduğunu düşünmez. Songül, ablasına göre bu evlilikte mutlu olamaz çünkü Songül’ün eşi Hüseyin, intihar eden annesini affetmez ve böylece diğer kadınlara ilişkin bir genelleme yapar. Songül’ün ablası annesini affedemeyen bir erkeğin karısını mutlu edebileceğine inanmaz.

“…Çünkü annesini affetmeyen bir erkeğin, bir kadını sahiden sevemeyeceğini biliyordu. Hüseyin’in Songül’ü sahiden sevmesi imkânsızdı. Aralarında hep tütün balyaları olacaktı.”(KK s.84)

…kaç gündür için için aradığı, elinin altındaki cevabı bulmuş gibiydi: annesi tarafından terk edildiğini düşünen kocasına, onu hiçbir zaman terk edemeyeceğini kanıtlamak için, ne olursa olsun, hayatının sonuna kadar kendini bu eve, bu hikâyeye hapsettiğini düşündü. kız kardeşi kendine kıymanın kendince kıymetli bir yolunu bulmuştu ve bunu aşk sanıyordu.(kk s.87)

Songül, iyi bir eş ve iyi bir gelin olmaya çalışır. Eşinin yaralarını sarmak Songül’e düşer.

Şengül

Şengül, Songül’ün ablasıdır. Annesiyle birlikte yurt dışına gitmek zorunda kalmıştır. Babasının Türkiye’de kalması ve annesinin boşanmış olması davranışlarına bir sakınma getirmiştir. Gittiği Almanya’da da ülkesini, ülkesindeki kadınları iyi bir şekilde temsil etmeye çalışmıştır.

…Bir kadın olarak da bir Türk olarak da hep sakınımlı davranışlar sergilemek zorunda kaldı. Almanlara karşı Türkleri küçük düşürecek bir şey yapmamaya; başlarında erkek bulunmayan bir ana-kız olarak aralarında yaşadıkları Türklere karşı namusuna bir halel getirmemeye çalıştı. Hiçbir yerde sivri görünmemeye, ters düşmemeye, öne çıkmamaya azami dikkat harcayarak geçirdiği koca bir gençlik! Altan alma, uyum gösterme, suyuna gitme konusunda gövdesinin reflekslerine yerleşmiş ezberlerine hâkim kendinden beklenenleri yerine getirmeye hep hazır biri artık...(KK s.70)

Şengül, Songül’ün kocasını ilk kez gördüğü için onu uzun uzadıya süzer ve kendini eniştesini sevdirmeye çalışır. Kardeşinin eşinin yanında kendini bir tuhaf

hisseder. Şengül, eniştesinin ve eniştesinin babasının tutumlarından kardeşinin mutlu olup olmadığını yakalamaya çalışır. Duygusuz görünen erkeklerin de duyguları olabileceğine inanmak ister.

“…Böyle kapalı erkekleri en azından av köpeklerine bakarken, onların başlarını okşarken falan görür, saklı bir iç dünyaları olduğunu düşünmek isterseniz; bunda o da yok. Köpekler de onun için, sadece köpek işte.”(KK s.73)

Ziyaretinin ikinci gününde kardeşinin, kocasını sevdiğini ancak evdeki mutsuzluk havasının kız kardeşinin evliliğini bitireceğini düşünür. Şengül, kız kardeşinin evliliğinde aradığı tüm soruların cevabını bulmuştur. Annesi tarafından terk edilen kız kardeşi ve annesi tarafından terk edilen eniştesi ortak paydada buluşmuştur. Şengül, bu gerçeği görmüştür ancak kardeşi ise bu gerçeği görememiş ve bunu aşk olarak nitelendirmiştir.

Songül’ün Kaynanası

Songül’ün kaynanası küçük yaşta görücü usulüyle evlenmiş, evlilikten bir şey anlamamış ve mutsuz olmuştur. Annesi büyücülükle uğraştığı için kızına eve bağlanma büyüsü yapmıştır. Ancak yanlış eve, kendi evlerine bağlamıştır. Büyü tuttuğu için her sabah baba evine gitmeye başlamıştır. Üç çocuğunun olması onu gene de baba evine gitmekten alıkoyamaz. İç sıkıntısını yenemediği için tütüne dadanan böcekleri öldüren Tamaron adlı böcek ilacını içerek çocuklarının gözü önünde intihar eder. Öldüğü gün annesinin erkek kardeşleri ve akrabaları Songül’ün eşi Hüseyinlere saldırırlar. Bu olayda birçok kişi ölür. O güne ait kanlı bir odun

Benzer Belgeler