Cumhuriyet tarihi boyunca hiç bir dönemde nüfus politikaları kadınlar için ve kadınlarla birlikte oluşturulmamıştır. Kadının kendi üreme kapasitesi ile ilgili belirleyiciliğinin artırılması asla bir amaç olarak görülmemiştir. Bu politikaların asıl hedefi, ulaşılmak istenen iktisadi ve siyasi hedeflere bağlı olarak nüfusun artması ya da azalmasıdır. Bu amaçlara ulaşmak için kadın sadece üreme kapasitesi çerçevesinde ele alınmış ve
yönlendirilmiştir. Kadını nesneleştiren bu politikalar kadının ihtiyaçlarını ve isteklerini yok saymıştır.
Pronatalist nüfus politikalarının izlendiği dönemde amaç nüfusun artması ile siyasi ve askeri bir güç haline gelmektir. Burada kadınların kendi bedenleri ve kendi üreme kapasiteleri üzerindeki belirleyicilikleri yasalarla sınırlandırılmıştır. Doğurganlığın artırılması için çıkartılan teşvik yasaları etik olarak yanlıştır.
1960’lardan sonra tam tersine nüfus artış hızının azaltılması benimsenmiş ve kadınların doğurganlığı azaltılmaya çalışılmıştır. Bu sefer de kalkınma, gelişme hedeflerine ulaşmak için kadın bedenine yönelinmiştir. Kadın bedeninin nesneleştirildiği ve amacın
doğurganlığın azaltılması olduğu parti programlarında, kalkınma planlarında ve ulusal düzeydeki nüfus araştırmalarında dile getirilmektedir. Uluslararası desteklerde ve hükümet dışı kuruluşların çalışmalarında da aynı bakış açısı vardır.
Nüfus politika ve programlarının oluşturulmasında etkili olan Nüfus ve Sağlık
araştırmalarında elde edilen bilgiler, kadınların sağlıklarının iyileştirmesini hedeflemekten çok doğurganlığı azaltmayı hedefliyor. Bu araştırmalarda, hedef kitlesini belirleyen kriterler yaş ve medeni durumdur; çünkü bu araştırmaların temel amacı doğurganlığı
dolayısıyla nüfusu düzenleme konusunda bilgi toplamaktır. Yapılan araştırmaların sonucunda, aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi, iki kadın tipi çizilmektedir. Bunlardan birincisi, modern doğum kontrol yöntemlerini kullanan kadınlardır. Bu kadınlar
Türkiye’nin Batı bölgesinde yaşayan, kentli, eğitimli ve yaşları 25-44 arası olanlardır. Bu kadınların ilk evlenme yaşı yüksek, doğum aralığı geniştir. Doğum öncesi ve sonrası bakım alır ve doğumunu bir sağlık kuruluşun ya da sağlık personelinin yardımıyla yapar. Bu kadınlar cinsel yolla bulaşan hastalıkları ve bunlardan kaçınmanın yollarını bilmektedir. Bu harika kadının çocukları da şanslıdır, çünkü yaşayan çocuk sayısının doğum sayısına oranı yüksektir. Çocukların aşıları yaptırılmakta, ishal ve çocuk hastalıkları nedeniyle ölüm oranı düşük olmaktadır.
Bu idealize edilen kadına karşı bir de bunun tam zıddı, doğurganlığı yüksek olan kadın tipi ortaya konur. Bu tip kadın, eğitimsiz, Doğu Anadolu veya Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde kırsal alanda yaşayan, yaşlı ya da fazla genç, sık sık doğuran, bu doğumları evde ve doğru dürüst sağlık bilgisi olmayan kişilerin yardımıyla yapan, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan habersiz, çocuklarına düzgün bir bakım yapmayan ve doğurduğu çocukların pek çoğu ölen kadınlardır.
Türkiye’de kadınların modern-geleneksel olarak ayrılması sadece üreme davranışları konusunda değildir. Bu bölünmüşlüğü Sancar Üşür şu şekilde dile getirmektedir:
Türkiye’nin modernleşme sürecinin taşıdığı özelliklerin bir sonucu olarak, kadınlar ‘geleneksel’ ve ‘modern’ kadın kimliklerinin birbirini reddine dayalı, ‘şizofrenik’ bir bölünmüşlük ile tanımlanan sınırları içine sıkışmışlardır. Türkiye’de kadınlar
taşralı/köylü/ezilen/cahil/haklarını bilmeyen kadınlar ile kentli/okumuş/çalışan/kurtulmuş kadınlar olarak iki grupta düşünülmekte...211
211 Serpil Sancar Üşür, “Siyasal Süreçlere Katılımda Kadın-Erkek Eşitliği”, içinde TÜSİAD, Kadın-Erkek Eşitliğine Doğru
Uygulanan nüfus politikaları ve programlarında da aynı idealize edilmiş ve onun karşısında yer alan kara cahil kadın ayrımı vardır. Amaç, ikinci gruba birinci grubun doğurganlık davranışını kazandırarak doğurganlık oranını azaltmaktır.
Doğurganlık davranışını etkileyen eğitim düzeyi, doğum öncesi ve sonrası bakım gibi koşulların iyileştirilmesi, nüfus politikasının araçları olarak görülmektedir. Bu alanlarda iyileştirme kadının statüsünün artırılması için değildir.
Örneğin doğum sonrası bakımın verilmesi gerektiği savunulmaktadır. Doğum sonrası bakımda özellikle bebeklerin emzirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bunun gerekçesi olarak çocuk sağlığının yanı sıra daha önemle vurgulanan konu emzirme döneminde hamile kalınmamasıdır. Bu doğal olarak doğum aralığını ve doğurganlığı sınırlıyor. Öte yandan, evlilik yaşının yükseltilmesi, ilk doğumu geciktiriyor dolayısıyla doğurganlık oranının azalmasını sağlıyor. Benzer biçimde, kadınların eğitim görmeleri doğurganlık yaşının gecikmesine neden olacağı için destekleniyor.212 Kürtajdan sonra kadın sağlığının takip edilmesi, bu dönem doğum
212Okullaşma sürecindeki her bir yıllık artış, doğurganlık hızında %5-10’luk bir azalmaya neden olmaktadır.(Devlet
Tablo 4: Üreme davranışına göre modern-geleneksel olarak ayrılan kadınların özellikleri
Modern Kadın Geleneksel Kadın
Az sayıda doğum yapan Modern dky kullanan
Batıda yaşayan213 Kentte yaşayan214
Eğitimli (Orta okul veya daha üst eğitim)215
İlk evlenme yaşı yüksek olan 25-44 yaşları arasında olanlar216 Doğum aralığı geniş
Doğumunu bir sağlık kuruluşunda ya da sağlık personelinin yardımıyla yapan
Prenateral bakım alan
Yaşayan çocuk sayısının doğuma oranı yüksek
Çocuğuna aşı yaptıran
İshal ve çocuk hastalıkları nedeniyle çocuk ölüm oranı düşük
Cinsel yolla bulaşan hastalıkları ve bunlardan kaçınma yollarını biliyor
Çok sayıda doğum yapan
Geleneksel dky kullanan veya hiç bir yöntem kullanmayan
Doğu Anadoluda yaşayan Kırsal yerleşimde yaşayan Eğitim almamış kadın (okumaz- yazmaz ya da ilkokul terk) İlk evlenme yaşı daha küçük olan Daha genç veya yaşlı olanlar Doğum aralığı sık
Doğumu evde ve eğitimli sağlık personeli dışında kişilerin yardımıyla yapan
Prenateral bakım almayan
Yaşayan çocuk sayısının doğuma oranı düşük
Çocuğuna aşı yaptırmayan
İshal ve çocuk hastalıkları nedeniyle çocuk ölüm oranı yüksek
Cinsel yolla bulaşan hastalıkları ve bunlarda kaçınma yollarını bilmiyor
213 Devlet Planlama Teşkilatı, a.g.e, (2001), s. 25. (Doğu Anadolu 4,19 olan toplam doğurganlık hızı ile en yüksek
seviyededir. Batı Anadolu 2,03 ile en düşük hıza sahiptir.)
214 a.g.e, s. 75.
215 a.g.e, s. 25. (Hiç eğitim almamış olan kadınların doğurganlık hızı 3,89, en az ortaokul bitirmiş kadınların 1,61’dir.) 216a.g.e, s. 75.
kontrol propagandası yapmak için iyi bir fırsat yarattığı için destekleniyor. Nüfus politikaları ile ilgili çıkartılan yasalarda da nüfus kontrolü amacıyla kadın bedeni nesneleştirilmektedir.
1990’lardan itibaren kalkınma planlarında kadının statüsünün yükseltilmesi ile kalkınma arasında sıkı bir bağ olduğu vurgulanmaktadır. Bunun nüfus politikalarına yansımasına baktığımızda yine araçsal bir bakış açısı ile karşılaşırız. Asıl amaç, kadınların
doğurganlığını azaltmaktır. Kadınların eğitim alması, istihdam olanaklarından
yararlanmaları, evlilik yaşının yükseltilmesi gibi tedbirler, sonuçta doğurganlığı azaltacağı için kalkınma planlarına alınmaktadır.
Ayrıca kadının toplumsal konumu hep aile bağlamında ele alınmaktadır. Eğer kadın eğitim, istihdam gibi olanaklardan yararlanırsa ve bunlara bağlı olarak doğurganlığı azalırsa, ailenin refahının artacağı belirtilmektedir. Sonuçta kadınların doğurganlığı, Batı ve Kuzey Amerika ülkelerinin III. Dünya ülkelerindeki nüfus patlamasına karşı duydukları endişeden dolayı, ülkenin kalkınması için ve nihayetinde ailenin refahı adına kontrol edilmektedir.
İster pronatalist olsun ister antinatalist olsun bugüne kadar uygulanan tüm nüfus politikaları, kadın bedenini politik amaçlarına ulaşmak için yönlendirilecek bir nesne olarak görmektedir.