• Sonuç bulunamadı

Kadılar, Simsarlar, Mültezimler, Kâtipler Ve Diğer Görevliler

BÖLÜM 3: TİCARİ HAYATTA GÖREVLİLER

3.3. Kadılar, Simsarlar, Mültezimler, Kâtipler Ve Diğer Görevliler

Ticari faaliyetlerin düzeni ve yürütülmesinde en önemli yetkililerden biri de kadıydı. Osmanlı Devletinde bir kadı ekonomik, sosyal, siyasi, askeri olarak birçok yerde karşımıza çıkabilmektedir. Geniş yetki alanları ve sorumlu olduğu geniş bir görev yelpazesi bulunmaktadır. Kadılar hem bir noter, hem bir hâkim, hem çarşı-pazar denetmeniydi. Kadılar bulundukları kazalardan direk divan-ı hümayuna yazı yazabilmekteydiler. Divan-ı Hümayun tarafından aracısız muhatap alınmaları mevkilerine verilen önemi göstermekteydi.

Bir Osmanlı kadısı, müslim-zimmî veya müslim-müste’men yani Osmanlı uyruklarının kendi arasındaki ve Osmanlı uyruğu olmayanların Osmanlı uyruklarıyla olan aralarındaki ihtilaflı konularda mahkemeye bakma yetkisine sahiptir. 17. yüzyıl başlarında Galata’da Frenkler ile ilgili bazı rahatsızlıklar gündeme gelmişti. Galata Kadısı Ali Efendi ve genellikle Osmanlı kadıları dışarıdan gelen müste’menleri, Osmanlı tebaası gibi zimmî hukuk içerisinde görme eğiliminde oldukları belirtilmiştir205. Ancak kadılar, İslam hukuku alanında ihtisas sahibi insanlar olarak bu eğilimi bir delile dayandırmaktaydılar.

201 Casale, “Geçmişi Görmek”, s. 97.

202 Casale, “Geçmişi Görmek”, s. 97.

203 Rothman, İmparatorluk Simsarları: Venedik-İstanbul Arasında Mekik Dokuyanlar, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2016, s. 214.

204 Casale, “Geçmişi Düşünmek”, s. 109.

205 Daniel Goffman, Osmanlı Dünyası ve Avrupa 1300-1700, Çev. Ülkün Tansel, Kitap Yayınevi, İstanbul 2004, s. 206.

43

Ayrıca Galata’da Frenk sayımının yapılmasını yukarıda belirtmiştik. Bu sayımı Defterdar Baki Paşa ve Şeyhülislam desteklediler. Bu düşünce sahiplerine göre müste’menlerin ancak vergisiz bir yıl İslam topraklarında oturabilecektir. Bu süre aşıldığı takdirde bu kişilerin uzun soluklu oturmaya başladıkları kabul edildiği için artık müste’menlerin zimmî statüsüne geçirilebileceği düşüncesine sahiptiler206. Bu yüzden müste’menlerden normal şartlarda istenmeyen vergiler talep edilmişti. 1615 yılında Venedik balyosunun arz-ı haline göre Galata’da olan San Francisco, San Pietro ve Santra Maria Kiliselerinde bulunan Efrenç rahiplerinden otlak akçesi istenmesi üzerine Venedik ile süregelen dostluğa ve ahidnameye mugayir davranışlardan kaçınılması ve ahidname-i hümayun mucibince amel edilmesi hükmü I. Ahmed tarafından Galata Kadısına gönderilmiştir207. Sonraki süreçte Galata kadısı ve yanına aldığı subaşı 1616’da Aziz Benedict Kilisesine ani bir baskın yapmış ve burada altı Cizvit’i Kazaklar ve Habsburglar ile gizli ilişkiler içinde kötü emelleri olduğu bahanesiyle tutuklatmıştır208. Ancak suçlamaların daha fazlası vardı buna göre altı Cizvit; İspanyollar için casusluk yapmak, “Kâfirlere” af dilemek ve Müslümanları vaftiz etmek, gayri resmi olarak köle edinmek iddiasıyla suçlandılar209. Bundan başka Galata patrikhanesinin Patrik’i olan Giovanni Battista de Montebaroccio bazı dokümanları saklamaya çalışırken yakalanarak, hapse atıldı ve suçlu bulunarak boğuldu ayrıca bulunan dokümanlara da el konuldu210. Patrik sorgulandıktan sonra vatana ihanet suçundan suçlu bulunarak boğuldu. Daha sonra bu uygulamalara bir son verildi.

Ortaylı, Kadı’nın görevlerinin 6 başlık altında toplamıştır. Buna göre kadı,

“1-) Narh, mütevelli, imam vs. tayini, 2-) Noterlik görevleri, vakfiye düzenlemeleri, yetim mallarının iadesi, alacak senedi vs. düzenlemeleri, 3-) Miras, evlilik akdi işleri, 4-) Tapu sicil muhafızlığı, 5-) İnfaz hâkimliği görevi, 6-) Mülki görevleri, vüzera haslarının kontrolü, narh tespiti, lonca teftişi, iaşe, kale dizdarları teftişi, mukataa işlerinin kontrol

206 Tijana Krstic, “Contesting Subjecthood and Sovereignty in Ottoman Galata in the Age of Confessionalization: The Carazo Affair 1613-1617”, s. 436.

207 Mumcu, Venedik Balyosunun Defterleri (The Venetian Baylo’s Registers 1589-1684), s. 114.

208 Krstic, “Contesting Subjecthood and Sovereignty in Ottoman Galata in the Age of Confessionalization: The Carazo Affair 1613-1617”, s. 438.

209 Krstic, “Contesting Subjecthood and Sovereignty in Ottoman Galata in the Age of Confessionalization: The Carazo Affair 1613-1617”, s. 438.

210 Krstic, “Contesting Subjecthood and Sovereignty in Ottoman Galata in the Age of Confessionalization: The Carazo Affair 1613-1617”, s. 438.

44

ve kaydı, Ordunun iaşe ve ibatesine yardım, bir takım dini grup ve zaviye ve tekkelerin teftişi”211 sorumluluklarını üstlenmişti.

Osmanlı Devleti kadılardan ayrıca, ahidnameye mugayir davranışlarda bulunulmaması ve böylesi durumların yaşanmaması için önlem almasını da bekliyordu. Ayrıca kadı huzuruna ellerinde hiçbir resmi belge bulunmadan çıkmaya çalışanların davaları görülmeyecekti212. Buna örnek olarak geç tarihli bir sicil kaydında geçtiği üzere 1696’da ahidnameye atıf yapılarak İngiliz tüccar, tercüman ve komisyoncularla ticari ve hukuki ilişkisi olanların bütün işlemlerinin resmi makamlarca onaylanması ve buna dair hüccet almaları gerekmektedir. Mahkemeye çıktıklarında çıkanların davalarının görülebilmesi için bu hüccetleri yanlarında bulundurmaları gerekmekte aksi halde sadece şahitler aracılığıyla davacı olanların davaları görülmeyecektir denilmektedir213. Hatta İngilizlere verilen ahidname de İngiliz gemilerinin batması durumunda ele geçirilecek malzemeler beyler ve kadılar aracılığıyla yetkililere teslim edilecekti214. Bir başka maddede İngiliz bayrağı altında ticaret yapanlardan biri Osmanlı ülkesinde ölürse beytü’l-mal görevlisi “gaip” maldır diye bu mallara el koyamayacaktı, vasiyet bıraktıysa o vasiyet uyarınca, vasiyet bırakılmadıysa elçiliğe veya yerli ticaret erbabına onlarda yoksa kadı, yetkililer gelinceye dek elinde bulunduracaktır215.

Fatih’in yasakname ve kanunnamelerinde kadıların da görevleri belirlenmiştir. Burada daha çok iktisadi hayatla ilgili bir çerçeve çizildiği görülmektedir. Kadı, İbrişim dellallarının veya simsarın kimin hatası bulunursa istediğini azledebilir istediğini yerine görevlendirebilirdi216. Yine kadıdan ibrişim ağır gelsin diye ürünü ıslatanlar kim ise teftiş etmesi ve gereken şekilde haklarından gelmesi istenmektedir217.

Kadılara bu görevlerinde yardımcı olan kişilerde bulunmaktadır. Çok geniş yelpazeli görevi olan kadının her görev çeşidi için neredeyse o hususla ilgili yardımcısı bulunmaktaydı. Yardımcıları kimi zaman subaşı, yasakçı, muhtesip, kimi zamanda simsar, kale dizdarı, mahkeme kâtibi olabiliyordu. Ancak bunların arasında muhtesibin yerini ayırmak gerekmektedir. Muhtesibin, bağlı olduğu yerleşim bölgesinin içtimai ve

211 İlber Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti’nde Kadı, Kronik Yayınları, İstanbul 2016, s. 43.

212 Köse, Osmanlı Devleti ve Dubrovnik İlişkileri 1500-1600: Doğu Akdeniz’de Casuslar ve Tacirler, s. 79.

213 Kuran, Mahkeme Kayıtları Işığında 17. Yüzyıl İstanbul’unda Sosyo-Ekonomik Yaşam, C. I, s. 901-902.

214 Kütükoğlu, Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri (1580-1850), s. 27.

215 Kütükoğlu, Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri (1580-1850), s. 33.

216 Anhegger-İnalcık, Kanunname-i Sultani Ber Muceb-i ‘Örf-i Osmani, TTK Yayınları, Ankara 2000, s. 42.

45

iktisadi hayatında çok mühim bir yeri bulunmaktadır. Muhtesibin bu görevlerden başka da dini hayatla ilgili görevleri de bulunmaktadır ancak burası onun yeri değildir. Merkezi yönetim nasıl kadı’yı muhatap alarak bazı düzenleme ve yasaklamaların yerine getirilmesini istiyorsa Kadı’da Muhtesibin görev alanına girecek alanlarda bu istekleri muhtesibin yerine getirmesini bekliyordu böylece muhtesip, sosyal ve iktisadi hayatta kadının isteklerinin icracısı vaziyetindedir218. İstanbul’un büyüklüğünden dolayı bilâd-ı selâse denilen Eyüp, Galata ve Üsküdar kadılıklarına bağlı ayrı ayrı muhtesibin bulunduğu bilinmektedir219. Muhtesip, yeni işyerlerinin açılması, yol hükmünün verilmesi, ithal meta’ dan ve esnaftan ihtisabiye vergisinin alınması gibi hususlarda da karşımıza çıkmaktadır220. Muhtesibin de bu kadar geniş görev alanı olması dolayısıyla bu alanlarla ilgili yardımcıları bulunmaktaydı.

Ticari hayatın sürdürülebilmesi açısından pek çok görevli bulunmaktaydı. Bunlardan biri de simsarlardı. Simsarlar, çarşının hareketliliği ve ticaretin sürdürebilmesi için bizzat sahada olan kişiler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Venedik devleti simsarlara, yabancı ve yerli tacirler arasında aracılık etmek gibi bir görev vermiştir. Ayrıca Venedikliler simsarlardan çok şey bekliyordu onlara göre simsar, yabancı tüccarlardan vergi toplamalı, gümrük bedeli almalı, yabancı tüccarların çıkarlarını sahtekâr tüccarlara karşı korumalıdır221. Simsarlık tercih edilen bir meslek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve çok renkli bir simsarlar dünyası gözükmektedir. Buna göre simsarlar arasında, Yahudi, Ermeni, Rum, Osmanlı veya Safevi tebaası gibi unsurlar bulunmaktaydı222. Simsarlar 16. yüzyıl boyunca denizaşırı ve uzun yol ticaretinin artması sonucu olarak satıcılar ve alıcılar arasında aracılık ve bu iki grubu bir araya getirebilmek için Akdeniz’deki ticari merkezlerde çıktı. Bilhassa Akdeniz havzasında Simsarlara rastlamaktayız. Simsarların ortaya çıkışları meselesi de tarihçiler arasında ihtilaflıdır223.

İslam Dünyası’nda simsar ve müvekkil arasındaki ilişki akid çerçevesinde kurulmuştur. Buna göre aralarındaki sözleşme iki tarafı da bağlıyor ve konu olan iş akdi ya süre üzerine ya da işin sonuçlandırılması üzerine kuruluyordu224. Simsar ve dellal kelimeleri İslam

218 Mantran, 17. Yüzyıl İkinci Yarısında İstanbul: Kurumsal, İktisadi, Toplumsal Tarih Denemesi, C. I, s. 280.

219 Ziya Kazıcı, “Hisbe”, TDVİA, C. XVIII, İSAM Yayınları, İstanbul 1998, s. 143.

220 Kazıcı, ”Hisbe”, s. 144.

221 Rothman, İmparatorluk Simsarları: Venedik-İstanbul Arasında Mekik Dokuyanlar, s. 54.

222 Rothman, İmparatorluk Simsarları: Venedik-İstanbul Arasında Mekik Dokuyanlar, s. 58.

223 Rothman, İmparatorluk Simsarları: Venedik-İstanbul Arasında Mekik Dokuyanlar, s. 60-61.

46

tarihinin erken devirlerinden beri aynı manada kullanıldığı bilinmektedir225. Simsar ve dellal çoğu kez aynı manaya gelse de simsar daha çok alıcıyı bulup, satıcıya veya malına götürürken, dellal satış için yanında gezdirdiği mala müşteri arama işlemini yapar226. Osmanlılar, simsarlarla ilgili olarak mesleklerinin sınırlarını belirleyen düzenlemeler yapmışlardır. Mesela İbrişim yasağı başlığı altında bildirilen bir yasaknamede ibrişim dellalları, simsardan izinsiz ibrişim-ipek satımına çıkmamaları, simsardan izin almadan ibrişim gezdirmeye gidenlerin cezalandırılacağı, pazardan sürüleceği veya dellallıktan azledileceği belirtilmişti227. Buradan anlaşılacağı üzere simsarlar bazı satışların meşru olması için önemli bir kişidir. Bundan başka boya getirenler ve cendereciler simsardan izinsiz satış yapamazlar ve ürünlerini simsara göstermeden de satışa çıkamazlar, simsardan habersiz satış olursa veya tüccara ibrişim getirip tarttırılırsa cezalandırılacakları belirtilmiştir228. Simsarların vergi vermeden giden tüccarların önüne geçmesi gerektiği ve tüccarın simsardan habersiz yükleri bozmanın, evlerde saklamanın, ibrişimi saklamanın yasak olduğu belirtilerek böyle bir durumda kadının elindeki yetkilerle bu ürünlere el koyabileceği belirtilmiştir229.

Görüldüğü gibi simsarın devletin kurmuş olduğu çarşı düzeninde kilit rolü bulunmaktadır. Hem çarşıya giren ürünlerin miktarını, ağırlığını, cinsini görüyor hem de bunları tüccarın saklayarak vergilendirmeden kaçırmasını engelliyordu. Böylece çarşıda ve pazarda vergi kaçakçılığı engellenmeye çalışılıyordu. Simsarların alıcı ve satıcıyı bir araya getirme gibi çalışmaları olduğu gibi devlet adına da bazı konularda çarşıya giren, çıkan ürünleri görerek devletin çarşı düzenini bozabilecek durumlara karşı orada bulunmaktadır.

Diğer bir yetkili ise mültezimlerdir. Bunlar devletin resmi memurları olmasa da devletin gelir getiren yerlerini belli miktar karşılığında alıp işletiyorlar ve kar elde etme amacı güdülüyorlardı. Gümrük eminleri veya mültezimler Türk, Rum, Ermeni, Yahudi olabiliyorlardı. Daha çok bu mültezim işlerine Yahudiler girmekteydi. Gümrük eminleri veya mültezimleri tüccarların gemilerine yükledikleri malların memnu’ meta’ olup olmadığını da kontrol etmekteydi. Gümrük ödeyen tüccar eline “icazet” denen bir belge alır böylece gittiği bir başka bölgede yeniden vergi alınmasının önüne geçilebilirdi230.

225 Yusuf Halaçoğlu, “Dellâl”, TDVİA, C. IX, İstanbul 1994, s. 145.

226 Kallek, “Simsar”, s. 215.

227 Anhegger-İnalcık, Kanunname-i Sultani Ber Muceb-i ‘Örf-i Osmani, s. 42.

228 Anhegger-İnalcık, Kanunname-i Sultani Ber Muceb-i ‘Örf-i Osmani, s. 42.

229 Anhegger-İnalcık, Kanunname-i Sultani Ber Muceb-i ‘Örf-i Osmani, s. 43.

230 Cihan Yemişçi, Osmanlı-Venedik İlişkileri (6004 No’lu Ahkam Defterine Göre), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya 2009, s. 87.

47

Bundan başka görevlilerin de bundan haberdar edildiği oluyordu; mesela Kefe sancakbeyine yazılmış bir belgede Kefe ve Azak’a mal getiren tüccarların vergilerini Azak’ta ödedikleri, Kefe’de bunlardan bir daha bu husus üzere vergi alınmaması gerektiği belirtilmiştir231.

Yasakçı ticari hayatın içerisinde yer alan bir başka görevliydi. Ahidnamelere göre balyoslar veya konsoloslar kendi korumaları olan yasakçı olacak olan yeniçerileri seçme özgürlüğüne sahiplerdi. Ancak bu yasakçıların sayısı 2 kişiden oluşabilirdi. Yasakçılar, iskelede veya limanda gemilerin boşalttıkları yüklerin başında bekleyebiliyorlardı232. Burada bekleyen yasakçılara adet üzere tüccarlar bir miktar bahşiş verirlerdi. Hatta İzmir’de bu bahşişler o kadar beklenir hale gelmişti ki artık kendilerine çuha hediye etmeyen Venediklilerle yasakçılar arasında kavga çıkmış ve yasakçılar, Venediklileri bu yüzden suçlamışlardı233. Bundan sonraki süreçte yasakçılarla, Venedikliler arasında bir soğukluk ve husumet oluştu. Hatta 1622’de balyos raporunda yasakçıların önceden nasıl hizmetlerde bulunduğundan bahsederken şimdilerde ise rakipleri olan devletlerle daha yakın ilişkide olduklarından bahsediyordu234.

Anlaşıldığı üzere ticaret birçok aşamadan geçmesi gereken bir faaliyetti. İlk etapta devlet topraklarında ticaret serbestisi elde etmek için yabancı görevlilerin büyük bir gayret göstermesi gerekiyordu. Bununla birlikte imtiyaz elde edildikten sonra başka problemler ortaya çıkıyor ve ticaret yapmak buna göre kolaylaşıyor veya zorlaşıyordu. Böylece yabancı tüccarlar ve görevliler hem Osmanlı yönetim kademesini memnun etmesi gerekiyordu hem de daha alt görevlileri memnun eden bir siyaset gütmeleri gerekiyordu. Bu görevlilerden başka Divan-ı hümayun çavuşları da pek çok görevde karşımıza çıkmakta. Ama ticari bir faaliyet için faydalarına bakacak olursak İstanbul’da görev süresi dolan bir balyos Venedik’e doğru giderken yanına yasakçı olan yeniçerileri alabildiği gibi çavuş da yanlarında gidebilirdi. Hatta Osmanlıların ilk sürekli elçilikler açmadan önce Avrupa’ya çok kere diplomatik yazışmaların teslimi ve ilişkilerin görüşülmesi üzerine çavuşları görevlendirmiştir.

231 Rıfat Günalan, “Maliye Ahkam Defterlerinin Osmanlı Donanması ve Deniz Ticareti Açısından Önemi”, IX. Türk Deniz Ticareti Tarihi Sempozyumu, İstanbul 2017, s. 25.

232 Cihan Yemişçi, Osmanlı-Venedik İlişkileri, s. 89.

233 Goffman, İzmir ve Levanten Dünya 1550-1650, s. 92.

Benzer Belgeler