• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: SAKARYA ĐLĐ TARAKLI ĐLÇESĐNDE EL SANATLARI VE

3.2. Kaşıkçılık

Köylüler gelmişler hanımıyla takaza etmişler. Hz Davut nerde? Davut Ali nerde? Hanımı demiş böyle böyle. “O” demiş. “Çeşitli simalara girebilir. Onu yakalamak isterseniz cuma camilerinin önüne kömür dökün. Kesinlikle bastırmaz. Kim toplarsa odur.” demiş. Bütün cuma camilerinin önüne kömür dökülmüş. Hz Davut cumaya gitmiş. Kömürleri yerde görünce basmamış. Eliyle toplayıp cebine doldurmuş. Böylece Hz Davut’u yakalamışlar ama Hz Davut kerametini bir daha geri alamamış. Mesleğine devam edebilmek için ağaçkakana bakarak çekici, arka ayaklarıyla tuttuğu ekmeği ağzına götüren köpeğe bakarak kısacı, hindiye bakarak da körüğü buluyor.

3.2 Kaşıkçılık

Halk kültürünün maddi kültür öğeleri arasında sayılan el sanatları içinde, ahşap işleri pek çok çeşidi ile önemli bir yere sahiptir.

“Anadolu’da beşikten mezara kadar pek çok yerde kullanılan ağaç işlerinin çok eski örneklerine ne yazık ki rastlayamamaktayız. Ancak Selçuklulardan kalma yapı ve kümbetlerde kapı ve rahle gibi eserler ile mezar sandukalarının da olduğu bilinmektedir. Xll. ve Xlll. Yüzyıllardan itibaren gerek yapılarda gerek diğer eşyalarda değişik tekniklerin kullanılması ile ortaya çok nitelikli eserlerin çıktığı görülür.

Ahşaplar; yazma kalıpları, dokuma tezgâhları gibi el sanatları araçları yapımında; kağnı, döven, karasaban, yaba gibi tarım araçları yapımında; tavla, tesbih, çerçeve, sandık, kalem, ağızlık, baston, düğme gibi kullanım eşyası ve aksesuar yapımında; kapı kanatları, panjur, ahşap kilitler gibi mimari unsurlarda; kaşık, oklava, çanak, tekne gibi mutfak araçları yapında; mızrak, ok, yay gibi savaş araçlarında; bağlama, zurna, keman, kaval, kaşık davul gibi müzik araçları yapımında kullanılır” (Göğüş ve Sorkun,2008).

“Kaşığa ilk kez Đsviçre’de göller bölgesindeki ilk hayat izlerine ait yapıtlar arasında rastlanıp örnekleri görülür. Henüz madeni çatal-kaşık kullanılmayan devirlerde sanatçılar bütün beceri ve çabalarını tahta kaşıklara dökmüşlerdir” (Özbostan, 2000:24).

Türklerde “Kaşıkçılığın öncesi; Selçuklulara kadar dayanmaktadır. Đlk sanatkârların Karaman’dan Konya’ya geldikleri görülür” (Özbostan, 2000:24).

El sanatları, üretildiği bölgenin iklim şartları, doğa koşulları, kolay ve ekonomik olarak elde edilebilen malzemeleri gibi etkenlerle bölgeden bölgeye çeşitlilik gösterir. Taraklı’nın etrafındaki dağlarda kaşık yapımına çok uygun olan kayın ve

35

şimşir ağaçlarının bolca olması ahşap işlerinden kaşıkçılığın burada gelişmesinin sebeplerinden biridir

“Ağaçla yapılan ürünler kapsamında yarı serbest bir meslek dalı olarak uygulanan kaşıkçılık özellikle orman köylerinde yapılmaktadır. 1983 yılında yapılan bir saptamada Konya, Korucu(Đvrindi Balıkesir), Taraklı (Sakarya), Çan(Çanakkale), Bademli( Cevizli Antalya), Isparta Yalvaç, Trabzon (Köprübaşı Göneşara) vb gibi yörelerde kaşık yapılmakta olduğu; boyasız kaşıkların Bademli(Antalya), Kemaller Alballar, Esenyurt, Uğurlu(Taraklı Sakarya), Saruhanlar, Köpenez(Gediz, Kütahya), Kılcılar, ikizce( Đvrindi, Balıkesir) köylerinde de yapıldığı ve bunların Konya, Korucu ile Taraklı’da boyandığı anlaşılmaktadır” (Barışta, 2005: 324).

“Emekli bir öğretmen olan Ahmet Özdemir’in yıllar önce uzun bir zaman diliminde yapmış olduğu derleme çalışması ile 1950’li yılarda Sakarya’da 416 adet tahta kaşık, tabak-çanak ve çömlek türünü tespit etmiş, bu türlerde kullanılır eşya, turistik ve süs eşyası olarak 64 000 adet imal ederek Türkiye ve Dünyanın çeşitli yerlerine sevk etmiştir. Merkeze bağlı Adliye Köyü’nde kurulan atölyede civar köylerden temin edilen ehil ustalarla imalat devam etmiş; imalat motiflerini, Kız Enstitüsü mezunu kız motifçiler yapmışlardır. Ayrıca 242 tür tahta Kaşıktan 118 000 adet imal ederek yurt içine ve yurt dışına dağıtılmıştır” (Özbostan, 2000:25).

“Taraklı halkı tahta oymacılık ve kaşıkçılık geleneğini günümüzde de yaşatmaktadır. Uğurlu, Esenyurt, Alballar ve Kemaller Köylerinde bu zanaat devam etmektedir” (Eroğlu ve Diğerleri, 2003:161).

Taraklı’da kaşık yapımını dört aşamada incelemek gerekir. Birinci aşama ağacın en sade biçimiyle kaşık şekline dönüştürülmesidir ki, bu iş eskiden beri Taraklı’nın köylerinde yapılır.

Kaşık yapan bu ustaların asıl geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Kendi ifadeleri ile yağ, tuz parası için kaşıkçılık yapmaktadırlar. Kadınlar kaşık yapımıyla ilgilenmezken, yine kendi ifadeleri ile eli aylak kalan hemen her erkek bu işi yapar. Kaşıkçılık; mutaflık, semercilik, kunduracılık gibi usta çırak ilişkilerini düzenleyen sıkı kurallar içinde öğrenilmez. Kaşıkçılar küçük yaştan itibaren büyüklerinden görerek, kendi istekleri doğrultusunda kaşıkçılığı öğrenmişlerdir.

Köy evlerine bitişik inşa edilen, en fazla üç ustanın aynı anda çalışabileceği kadar küçük ve alçak olan, aynı zamanda da aydınlık olmasına özen gösterilen kaşık odaları, kaşık yapma işi için kullanılır.

36

Kaşık yapımında suya dayanıklı olan şimşir ağacı ile güneşe dayanıklı olan kayın ağacı kullanılır. Görüştüğümüz kaynak kişiler şimşir kaşığın daha makbul olduğunu söyledilerse de şimşir ağacının azalması, daha sert olduğundan işlenmesinin zor olması ve güneşe dayanıklı olmadığından satış tezgâhlarında uzun süre bekletilememesi gibi sebeplerle kaşıkları daha çok kayın ağacından yaptıklarını belirtmişlerdir

Kaşık ağacın en çok gövdesinden yapılmaktadır. Ancak kaşık yapılacak ağacın gövdesinin çapının 15cm’den az olmaması gerekir. Kaşıklık ağaçlar seçilip kesildikten sonra bir süre bekletilerek ağaç dinlendirilmektedir. Ağacın kolay işlenebilmesi için ne kuru ne de tamamen yaş olması gerekir. Çok kurumuş ağaçlar suda bir süre bekletilmektedir. (Koca, 2008)

Ağacı Geyve ve Pamukova’daki işletmelerden alan ustalar Taraklılı demirciler tarafından yapılmış, çehresinin pürüzlü olmamasına özen gösterilen özel aletlerle kaşık yaparlar.

Kaşık yapımında kullanılan aletler törpü, kafa kazıyan, iç kazıyan, sap kazıyan, bıçak, iğdi, keser, nacak, eğe, masat ve girit taşıdır. Aletleri keskinleştirmek için eğe ve masat kullanılır. Fakat en son aşama olarak girit taşı ile üstünden geçilerek aletlerin keskin tarafının pürüzsüz olması sağlanır.

37

Öncelikle ağaç iki kaşık boyunda kesilerek nacak ile kabaca kaşık şekline sokulur. Bu işleme “taslama” denir. Kaşığın boyu keserin sap kısmına konulan işaret ile ayarlanır. Daha sonra yine nacak ile kafa ve sap kısmındaki fazlalıklar alınır. Bu işleme “iğinnek” denir. Kaşıkçı tezgâhı üzerinde keserle kaşığın iç kısmı oyulur. Bu işleme de “keserlek” denir.

Fotoğraf 12: Gürgen ağacından yapılmış kaşıkçı tezgâhında keserlek işlemi.

Kafa kazıyan, sap kazıyan ve iç kazıyan ile kaşığın içi, dışı ve sapı kazınarak düzeltilir. Daha sonra sıra “yalaklama” ya gelir. Buda iğdi ile kaşığın içindeki izlerin yok edilmesidir. En son aşamada kaşık zımparalanır. Yün ve keçe ile perdahlanır. Kaşığa kaba şekli verildikten sonra daha ince çalışılarak yollanmadan önceki son işlemlerinin yapılmasına perdahlamak deniyor. Ağacın kaşık haline getirilmesinde temel iş yontmaktır.

38

Fotoğraf 13: Eğe, iç kazıyan, iç kazıyan, sap kazıyan, masat

39

Fotoğraf 15: Kaşık odasında çalışan ustalar.

“Kaşıkçıların gün içinde belli çalışma saatleri olmamakla birlikte genelde Cuma günleri Cuma namazı saatinde ve hafta sonları çalışmamaktadırlar. “Ustadan ustaya farklı kaşık şekilleri bulunmaktadır. Ustanın pratikliğine bağlı olarak günde 100 kaşık yapılabilmektedir” (Eroğlu ve Diğerleri, 2003:165).

Taraklı’da kaşık yapımının diğer aşamaları ise baskı, boyama ve yağlamadır. Köylerden toplanan kaşıklar Taraklı merkezinde yaşayan aileler tarafından yazılır, nakışlanır ve yağlanır. “Taraklı halkı yayla köylerinde yapılmış kaşığı işletme ustadır. Taraklının her hanesinde yılda altı, yedi bin kaşık yapılırdı. Genelin dışında kalan beş, altı aile Taraklı kaşıkçılığına yön verirler” ( Đşsever, 1994:148).

Köylerden toplanan kaşık öncelikle ince zımpara kâğıdı ile zımparalanır. Kaşık üzerine mürekkeple yapılan süsleme işine kaşık yazma veya çizme denir. Önceleri elle yapılan bu iş sonraları Taraklı esnaflarından Saatçi Arif ve Oğlu Saatçi Nevzat adıyla bilinen ustaların yaptığı lastik kalıpları “viktorya boya” denilen boyayla ıslatılmış keçelere basıp daha sonra kaşığın iç, ümük veya sap kısmına bastırarak yapılmaya başlanmıştır. Bu baskıların sap baskı, ümük baskı ve iç baskı olmak üzere

40

üç çeşidi vardır. Bu gün bu lastik baskılardan hemen her evde bulunur. Bu baskılar desenlerine göre al yanak, ağır baskı, üç güller, yapraklı, ilmekli, yalı karanfili, kelebek gibi isimlerle bilinir.

Fotoğraf 16: Alyanak, kelebek, ağır baskı

Bazı kaşıkçılar sap baskılarına kendi isimlerini kazıttırmıştır. Sap baskıları kaşığın iç baskısına uygun olarak seçilerek basılır.

Fotoğraf 17: Sap baskıları

Baskı işlemi bittikten sonra sıra kaşığı boyamaya gelir. Bu işe kaşık nakışlama da denir. Nakışlama ucu kırık tığ ya da ince çubukların ucuna ip kadar inceltilmiş pamuğu sararak ve bunu fırça yerine kullanarak yağlı boya ile yapılır. Genellikle kırmızı ve yeşil tonları az da olsa simli boya kullanılır. Yağlama işi yazın başında yapıldığından aileler kaşık yazma ve nakışlama işlerini önceden bitirirler. Yağlanmış

41

kaşık dışarıdan sanki cilalanmış izlenimi verir. Kaşığa parlaklık vererek güzelleştirmek ve dayanıklılığını artırmak için yapılan yağlamada, bezir yağı denilen keten tohumu yağı veya zeyrek yağı ile çam sakızı karıştırılarak kullanılır. Bu karışıma “rugan” denir. Bu gün Taraklı’da bu karışımı hazırlayan bir kişi kalmıştır.

Vezir yağı hazır alınır. Vezir yağı kaynatılıp içine çam sakızı katılarak ocaktan indirilir. Kaşıklar yağlanırken özel karışım güneşin altında bekletilir. Bu, karışımın gaz yağı kullanmaya gerek kalmadan incelmesi için yapılır. Kaşık yağlama işini genelde kadınlar yapar.

Kaşık ilk yağlandığında 3 gün içi 3 gün dışı kurutulur ve her gün sabah erken saatlerde çevrilir. Sonraki yağlamalarda 2 günde bir çevrilse de olur. Mayıs ayından sonra kaşık yağlama işine başlanır. Kaşıklar yerden yüksek ve aralıklı dizilmiş tahtalardan oluşan tezgâhlarda kurutulur. Kaşık 12 günde tezgâhtan kaldırılır.

Kaşık yapma işini köylerde yalnızca erkekler yaparken, kaşık yazma, nakışlama ve yağlama işlemlerini bütün aile işbirliği içinde yapar. Bu işlerden herhangi birinde maharetli olan kişilere tane hesabı parayla da bu işler yaptırılır. Kadınlar bu işlere daha yatkındırlar.

42

Maddi kültür öğeleri ile manevi kültür öğeleri arasında sıkı bir bağ vardır. Birbirlerini zaman içinde etkiler ve geliştirir. Kaşıkçılık ta Taraklı kültüründe önemli bir yere sahip olduğundan atasözlerine, deyimlere konu olmuştur. Bunlara örnek vermek gerekirse:

• “Herkes kaşık yapar ama sapını düz düşüremez.

• Her yerde kaşık yapılır ama marifet Taraklı kaşığı gibi karın doyurmasıdır.

• Kaşıkçı keseri gibi hep kendine yonuyorsun” (Eroğlu ve Diğerleri, 2003:161)

Bir toplumu böylesine derinden etkilemiş bir el sanatı bugün maalesef yok olmaya doğru gitmektedir. Her alanda olduğu gibi bu alanda da Çin pazarından gelen malların yarattığı haksız rekabet ortamı, pazarlama da yaşanan zorluklar, maliyetin artması gibi sebepler de bu yok olmayı hızlandırmaktadır.

Benzer Belgeler