• Sonuç bulunamadı

Küreselleşmenin Etkisiyle Kullanımı Yaygınlaşan Yeni Teknolojinin

2.3. Bilişim Teknolojileri

2.3.3. Küreselleşme Olgusu ve Bilişim Teknolojisi

2.3.3.3. Küreselleşmenin Etkisiyle Kullanımı Yaygınlaşan Yeni Teknolojinin

Teknolojideki değişimin dinamik doğası, yenilik yapma süreci ve bu yeniliklerin uygulanmasında bulunmaktadır. Teknolojik değişimin toplum üzerindeki etkileri; bilim ve teknoloji politikalarının tasarımcıları için ön planda göz önünde tutulması gereken bir veri setidir. Bilim ve teknoloji politikaları, ülkelerin refah düzeyini doğrudan etkileyen sosyal ve politik gelişmelere yön veren, gelişim ve değişim şartlarını ortaya koyan politikalar olarak tanımlanmaktadır (Göker, 1999). Pazar ekonomisinin doğası daimi teknolojik değişikliklere imkan vermektedir. Firmalar arasındaki rekabet hem yeni teknoloji ürünleri sayesinde daha ucuz üretme hem yeni ürünleri diğerlerinden ayıran farklar oluşturarak tüketicinin dikkatini çekmek yönünde devam eden çabayı körüklemektedir. Mevcut durum da birçok ilginç buluşları, ürünleri ve hizmetleri tüketiciye satmak ile ilgilidir. Dahası var olan ürünlerde yapılan değişim ile yeni teknoloji biçiminde ortaya koyulmaktadır (Ropke, 2001).

İnternetin Gelişimi

Internet, birçok bilgisayar sistemini TCP/IP protokolü ile birbirine bağlayan dünya çapında yaygın olan ve sürekli büyüyen bir iletişim ağıdır. Internet, bilgiye kolay, ucuz, hızlı ve güvenli ulaşmanın ve onu paylaşmanın günümüzdeki en geçerli yoludur. Internet'in önemi, 'olmazsa olmaz' derecesinde sürekli olarak artmaktadır. Günümüzde bilgi toplumu olabilmenin en önemli şartı, sürekli bilgi aşısı ve bilgiye ulaşma; bilişim ve iletişim teknolojilerini etkin ve verimli kullanabilme olarak ifade edilmektedir. Internet kullanımının hızlı bir şekilde toplumun her kesiminde yaygınlaşması, bireylerin yaşamları kadar tüketici olarak da alışkanlık ve davranışlarını değiştirmiştir. Son yıllarda ortaya çıkan önemli olgulardan biri olan internet üzerinden alışveriş, pazarlama uygulamaları ile teknoloji yönetimi ilkelerinin bir sentezi olması nedeniyle akademisyenler ve uygulamacılar açısından gittikçe önem kazanan ve üzerinde tartışılan bir konu olmuştur. İlk başlarda, bilgi arayışını, kişilerarası iletişimi ve ticari işlemleri kolaylaştırmak için tasarlanmış olsa da internet, kimi kullanıcılar için hayatlarının merkezinde ve karşısında direnmenin zor olduğu bir ortam halini almıştır. Günümüzde internetin önemi ve çevrimiçi kullanma miktarı dikkate değer şekilde artmaktadır (Nalwa ve Anand 2003: 653).

1993 yılında, dünya çapında internet kullanıcı sayısı 900 bin iken, 2000 yılında bu sayı 304 milyona, Şubat 2002’de 544,2 milyona, 2004 yılı sonunda 934 milyona ulaşmıştır. 2005 yılı sonunda dünyadaki internet kullanıcı sayısı 1,07 milyara ulaşmış ve 2007’de de 1.35 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Avrupa dünyadaki internet kullanımının %26,4’ünü yapmaktadır. 2007 yılında Avrupa’da yaşayan nüfusun %43,4’ü internet kullanıcısı olarak kayıt altındadır. Türkiye’de İnternetin yaygınlaşması diğer ülkelerdeki gibi hızlı gerçekleşmemiştir. Ülkemizde, internet kullanıcısı sayısı 1998 yılında 239 bin iken, 2005 yılında 14 milyon olmuştur. 2007 yılı itibari ile ülkemiz Avrupa internet kullanımının %4,6’sını oluşturmaktadır (Mestçi, 2005).

Toplumsal Çevrenin Gelişimi

Toplumların yapıları geçirdikleri sosyal ve siyasi değişimler sonucu şekillenmiş ve birçok bakımlardan gelişim ve yenileşmeye uğramıştır. Bilginin insan hayatındaki öneminin artması, toplumsal yaşamın sürekli değişmesini, çeşitlenmesini ve elde edilen bilgilerin

yeni bilgilere dönüşebilmesini sağlayacak sürekli ve sistemli bir bilgi üretimi ortamının oluşmasını sağlamıştır. “Toplumsal değişme, düzenli insan ilişkileri dediğimiz, toplumsal yapının değişmesidir. Diğer bir deyişle toplumsal değişme, toplumsal ilişkilerde, ilişkilerin kalıplaşmış biçimi olan kurumlarda ve toplumsal yapıdaki başkalaşma veya farklılaşmadır.” En genel anlamda “zorunlu bir süreç, toplumsal sistemin devam edebilmesi açısından bir mekanizma” olarak ele alabileceğimiz toplumsal değişme kavramı bilimsel ve nesnel özelliği nedeniyle objektif bir kavramdır (Ataöv, 2007).

Küreselleşme ile beraber gelişen teknoloji ve internetin yaygın kullanımı yeni toplum tipinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bilgisayar ve internet teknolojileri çalışma hayatında çok önemli değişimlere neden olmaktadır. Bilgi işlem ve iletişim teknolojileri olarak da adlandırılan yeni teknolojiler hem meslekleri hem de iş yapma tarzlarını ya değiştirmekte ya da dönüştürmektedir. Çalışma modellerini daha esnek hale getirerek zaman ve mekana olan bağımlılığı azaltmaktadır. İnsanlar, artık sadece fabrikalarda çalışarak üretime katkı sağlamamaktadırlar. Evden tamamen veya kısmen çıkmadan ya da alışılmış mesai saatlerine bağlı kalmadan birçok çalışma faaliyetinde bulunma imkanı giderek yaygınlaşmaktadır. E-ticaret, para transferleri, bankacılık işlemleri, borsa işlemleri, dış ticaret süreçleri, e-eğitim ve birçok yeni imkan artık internet teknolojileri ile her mümkün olmuştur. Dünyanın başka bir yerindeki kişi ve firmalarla zaman ve mekan engelleri olmaktan eş zamanlı olarak iletişim kurulabilmekte ve mal ve hizmet alım ve satımı hızlıca yapılabilmektedir (Ören ve Yüksel, 2012; 37-39).

Küreselleşme ile birlikte toplumun aile yapısında da birtakım değişiklikler meydana gelmiştir. Sosyolojik olarak içinde yaşadığımız yüzyılın, değişim ve buna bağlı olarak iletişim çağı olduğunu ve bu dönemde bütün toplumların temel karakteristiğini değişmenin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu karakteristik özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda kendini iyiden iyiye hissettirmektedir. İmparatorluklar yıkılmaya, ulus devletler kurulmaya başlanmış, demokratik cumhuriyete doğru bir eğilim başlamıştır. Yaşanan bu değişmelerden toplumsal yapının diğer üniteleri gibi, aile de kendi payına düşeni almıştır. Günümüzdeki pek çok sosyolog, sanayileşme ve kentleşme ile birlikte geniş aileden çekirdek aileye geçildiği ve süreçlerle aile arasında evrensel bir bağlantı olduğu fikri üzerinde durmaktadır (Özen, 2002).

Çalışma Standartlarındaki Değişim

Sanayi İnkılabı öncesinde doğal bir yaşam süren ancak endüstrileşmeyle beraber ev yaşamı ve iş yaşamı arasına sıkışan insanoğlu, var olduğundan bu yana yaşayabilmek için sürekli çalışmıştır. Özellikle Sanayi Devrimi’nden önce insanlar kendi tarlasında ekip biçmiş ve onu tüketmiş ancak insanoğlunun yaşamında bir dönüm noktası olan Sanayi Devrimi’nden sonra ise insanlık makinelere bağımlı hale gelmiş ve hayat bu işleyişe göre planlanmıştır. Başka bir ifadeyle, insanlık Sanayi Devrimi ile beraber tabiî bir hayattan sunî bir hayata geçiş yapmış ve çalışmanın tanımı da buna paralel olarak değişmiştir. Küreselleşme ile birlikte endüstri sonrası model olan bilgi toplumunda gündeme gelen bilgi teknolojileri, öncelikli olarak bu teknolojilere hakim işgücü arayışını gündeme getirdiği için eğitim, bu çağa damgasını vurmuştur. Fiziksel emekten ziyade bilgi işçiliği önem kazanmış, hizmet sektörüne bağlı meslekler başta olmak üzere pek çok yeni çalışma alanı ortaya çıkmıştır (Watson, 2004).

Günümüzde çalışmaya yönelik çok çeşitli düşünce türleri ortaya çıkmıştır. Teknolojinin gelişimiyle insanlar birbirinden etkilenmeye başlamış hemen hemen aynı çalışma şeklini istemeye ve aynı davranışları sergilenmeye başlamıştır. İnsanlara, çalışmak yerine boş zaman aktivitelerine katılmak daha çekici gelmeye başlamıştır. Gelir düzeyi yüksek olan gruplarda dahi yaptıkları işi ilginç bulmama ve erken emekli olmak gibi eğilim de dikkat çekicidir. Bu kişiler emekli olarak zamanlarını, golf oynamak, tatil yapmak, balık avlamak gibi çeşitli boş zaman aktivitelerine yönelmektedirler. Dolayısıyla son çeyrek yüzyılda, çalışmaya yönelik ilginin azalması bir tesadüf değildir. Yeni teknolojilerin gelişim, çalışma saatlerinin kısalması, çalışma şekillerindeki esneklik gerek mavi yakalı işçi grubunca gerekse beyaz yakalı ve yönetici düzeyinde kısacası işgücünün tüm gruplarında benzer tepkiler verilmesine yol açmıştır. Bu tepki de tam zamanlı çalışma yerine kısmi süreli çalışma olarak irdelenebilir (Drucker, 1999, s.119).

Son zamanlarda, tam zamanlı çalışmanın yerine yarı zamanlı çalışmanın tercih edilmeye başlandığı belirtilmişti. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, mevcut şartlar altında yarı zamanlı çalışanların sağladığı iş tatmini, tam zamanlı çalışanlara oranla daha yüksektir. O halde, birçok insan, gerçek mutluluğu, ücretli işleri ile diğer aktiviteleri arasında bir denge oluşturarak, içindeki çeşitlilikten hoşnut kalacakları bir yaşam sürmekte bulmaktadırlar. (Giddens, 2000, s. 353).