• Sonuç bulunamadı

2. Alanyazın

2.1. Obezite olgusu

2.1.1. Tarihsel süreçte beslenme sisteminin evrimi

2.1.1.3. Küreselleşme çağı

Beslenme alışkanlıklarının günümüzde küreselleşmeyle olan boyutu daha çok iletişim ve ulaşım teknolojisinde yaşanan değişimler aracılığıyla ilişkilendirilmektedir.

Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında uzak mesafeler sorun olmaksızın gıda ürünlerinin pazarlanması ve dağıtımı daha sistematik bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Küreselleşmeyle birlikte toplumlar yerel kültürlerini korumakla birlikte ortak bir kültürü yaşamaktadır. Kültüre ait olan birçok unsur küresel ölçekte birbirine benzemektedir. Müzik, sinema, kıyafetler, teknolojik aletler gibi ürünlerin kullanımı ve ulaşılabilirliği artmıştır. Bununla birlikte küresel ölçekte hâkim konumda olan kapitalist ekonomi modeli dolayımıyla insanların yaşam tarzlarında ortak noktalar oluşmuştur. Günümüzde Amerikan yaşam tarzının bir sembolü olarak görülen McDonalds fast food restoranları tüm dünyaya yayılmış durumda ve milyonlar tarafından ziyaret edilmektedir. Bu bağlamda küreselleşme çağında beslenme kültürü daha çok fast food restoranları ve dışarıda yemek ile ilişkilendirilmektedir.

Schlosser (2004: 23-24), fast food kültürünün temelini Güney Calofornia ve Los Angeles kentinde yaşanan değişimler üzerinden anlatmaktadır. Buna göre 1920 ile 1940 yılları arasında ABD’nin farklı bölgelerinden yaklaşık olarak 2 milyon insanın Güney Calofornia’ya göç etmesi nüfusu artırmıştır. Los Angeles ise bu dönemlerde yatay bir şekilde yayılarak büyümüştür. Bu kente göç edenlerin nedenleri arasında daha iyi iş koşulları ve ılıman iklim gibi unsurlar yer almaktadır. 1940 yılına gelindiğinde Los Angeles’ta yaklaşık bir milyon araba vardır ve bu rakam birçok eyaletin araba sayısından daha fazladır. Schlosser’e göre Amerika’da oluşan yeni beslenme alışkanlıklarının temelinde arabalar da yer almaktadır. Arabaların ulaşılabilirliği yeni bir yaşam tarzı oluşturmuştur. Örneğin otoban kenarlarında birçok arabalı restoranlar kurulmuştur. Bu dönemde ayrıca yeni değerler sistemi de oluşmuştur. Hız ve yeniliğe açık olma gibi değerler bu dönemde kültürün ayrılmaz parçaları haline gelmiştir.

Fast food sisteminin tarihsel olarak kuruluşu incelediğinde McDonald kardeşler ön plana çıkar. 1937 yılında arabalı restoran işleten kardeşler, 1940'lı yıllarda fast food restoranlarını açmışlardır. Ancak ilerleyen yıllarda bunu daha sistematik bir hale getirmişlerdir. Yeni sistem hız, satışların artması ve büyüme üzerine kurulmuştur. Daha önce kullanılan çatal bıçaklar kaldırılmış menü sadece hamburger ve çizburger

21

üzerinden yürümüştür. Satılan ürünler daha önce cam tabaklarda sunulurken artık kâğıt ambalajlar kullanılmıştır. McDonald kardeşler, hızı ön plana çıkarmak için hamburgerlerin pişirilmesini iş bölümüne ayırmışlardır. Böylece her bir işçi üretimin sadece bir bölümünden sorumlu hale gelmiştir (Schlosser, 2004: 27-28).

1970’lerde Fordist üretimden Post-Fordist üretime geçilmiştir. Post Fordist üretim, Fordist üretimden farklı olarak daha esnek bir yapıya ve çalışan işçilerin daha nitelikli olmasını gerektirmektedir. Farklılaşan işçiler, üretim yapısı ve mallar beraberinde daha farklı istekleri olan bir toplumu beraberinde getirmiştir. Ancak Ritzer’e göre üretim sisteminde yaşanan bu değişime karşın fast food üretiminde Fordist anlayış yerini korumaktadır. Bu süreç üretimin ve tüketimin benzerliği noktasında kendini göstermektedir (Ritzer, 2011: 220-221).

Ritzer’e (2011: 212-213) göre 20. yüzyılda yaşanan değişimlere ayak uydurduğundan fast food ilerlemiştir. Örneğin, bu yüzyılda kadınların iş hayatına girmesi hızlanmıştır. Ritzer, kadınların çalışmaya başlamasıyla geleneksel aile modelinde değişmelerin meydana geldiğini belirtmektedir. Geleneksel aile modelinde erkek çalışır, kadın ev işleriyle ilgilenir. Kadınların çalışmaya başlamasıyla evde yapılan yemek için ayrılan süre ve emek azalmıştır. Bu bağlamda Ritzer, fast foodun yeni oluşan toplumsal sisteme uyum sağladığı için yaygınlaştığını ifade eder.

19. yüzyılın sonlarından itibaren sanayileşme ile birlikte tüketim ürünlerinde çeşitlilik sağlanmıştır. Bununla birlikte 20. yüzyılda yeni oluşan orta sınıfın yiyecekleri seçme çeşitliliği de artmıştır (Beardsworth ve Keil, 2011: 72).

Schlosser (2004: 12) de fast food kültürünün yaygınlaşmasında Amerikan toplumunun yapısının uygun olmasına bağlamaktadır. Örneğin 1975’te küçük çocuğu olan Amerikalı annelerin yaklaşık üçte biri dışarıda çalışmaktadır. İlerleyen yıllarda ise bu oran yaklaşık olarak üçte ikiye çıkmıştır. Amerika’da 1990’lı yıllarda beslenmeye giden paranın yaklaşık yarısı dışarıda harcanmaktadır. Bir kuşak önce ise evde yemek yapmak için paranın yaklaşık olarak dörtte üçü harcanmıştır.

Ritzer (2011), fast food sistemini ünlü sosyolog Max Weber’in akılcılık kuramıyla açıklamaya çalışmıştır. Buna göre Batı toplumların ilerlemesi akılcılık sayesinde olmuştur. Akılcılık ise verimlilik, öngörülebilirlik, hesaplanabilirlik ve denetim şeklinde açıklanmaktadır. Dolayısıyla Ritzer’e göre fast food beslenme modeli bu dinamikler sayesinde işlemektedir. Fast food sistemi, insanların beslenme ihtiyacını daha az emek

22

harcayarak gidermesini sağladığı için verimlidir. İnsanların fast food restoranlarından ne zaman ne kadar alabileceklerini bilebilmesi hesaplanabilir ilkesiyle ilişkilidir.

Öngörülebilirlik, ürün ve hizmetlerin her yerde birbirine benzerlik göstermesi demektir.

Son olarak denetim ise fast food restoranlarında işçilerin çalışma koşullarında bir kontrol mekanizmasının olmasıyla ilgilidir. Ritzer’e göre bu denetim aynı zamanda tüketiciler üzerinde de vardır. Başka bir deyişle, tüketicilerin belirli menüleri rahatsız koltuklarda kısa sürede tüketip çıkmaları gerekmektedir.

Ritzer’e göre fast food hareket halinde olmayı tercih eden toplum yapısına uygundur. Örneğin insanlar arabalarından inmeyerek de hamburgerlerini daha rahat bir şekilde alabilmektedir (2011: 213-214).

McDonald’s Sistemi beraberinde dev bir ekonomi yaratmıştır. 1993’te toplam kâr 1.1 milyar dolar iken toplam satış hacmi 23.6 milyar dolar olmuştur. McDonald’sın restoran sayısının artması isim hakkı satma yöntemiyle hızlanmıştır. 1955’te isim hakkı satma sayesinde McDonald’s 12 bininci restoranını 1991’de açmıştır. 1993 yılında ise toplam restoran sayısı 14 bine ulaşmıştır (Ritzer, 2011: 23). Günümüzde ise Mcdonald’s 100 ülkeden fazla 35.000 restoran ile küresel ölçekte faaliyet göstermektedir12. McDonald’s tarihsel süreç içerisinde birçok girişimci tarafından taklit edilmiştir.

Günümüzde Burger King, Pizza Hut, Sbarro’s, Taco Bell, Popeye’s, KFC gibi markalar küresel ölçekte çalışırken, birçok ülkede yerel özellikler içeren fast food restoranları da mevcuttur.

İnsanların beslenme alışkanlıkları sadece fast food aracılığı ile değişmemiştir.

Armesto'ya göre (2007: 259) hazır yiyeceklerle birlikte mikro dalga fırınlar, insanların yemek pişirme ve yeme alışkanlıklarının değişmesi veya ortadan kalkmasında tehdit oluşturmuştur. Bu araçlar, yemek kültürüyle ilgili ritüelleri toplumsal davranış biçimi olmaktan çıkarmaktaydı. Dolayısıyla yemek pişirme ve yemek kültürüne ait değerler dağılabilme tehlikesi geçirmiştir.

Montanari, daha önce kıtlıktan çıkan toplumların bolluk ile karşılaşmasının yeni sorunları beraberinde getirdiğini vurgular çünkü artan zenginlikle beraber insanların beslenme alışkanlıkları da değişmiştir. Gelişmiş ülkelerde yaşanan yetersiz beslenmeden kaynaklı sorunlar günümüzde yerini aşırı beslenmeden kaynaklı

12http://www.aboutmcdonalds.com/mcd/our_company.html (Erişim Tarihi: 12.03.2014).

23

hastalıklara bırakmıştır. Montanari, bu durumun Amerika’da “obezite korkusu” denilen kavramı ortaya çıkarttığını belirtir (1995: 181).

Aynı şekilde Schlosser’e göre de fast food tüketimine paralel olarak 1960’lı yıllardan itibaren obezite oranları artmıştır. Schlosser, bu süreci Amerika’nın dünya tarihinde kısa sürede görülmemiş şekilde şişmanlayan bir toplum olarak açıklamaktadır (2004: 255).

Özetle yemek kültürünün evrimi, sosyoekonomik değişimlerle iç içedir. Tarihsel süreçte insanların beslenme alışkanlıkları değişmiştir. Bununla birlikte yiyeceklerin yapısal olarak değişime uğraması insanlar için tehlike oluşturmaktadır. Günümüzde fast food tarzı yiyeceklerin tüketimi ve geleneksel yemek yapma kültürünün değişmesi obezitenin yaygınlaşmasına neden olmuştur.

Sistematik bir unsur olarak beslenme sisteminin dışında obezitenin oluşmasında genetik, cinsiyet, yaş, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite ve sosyo-ekonomik ve kültürel düzey gibi unsurlar da obezitenin ortaya çıkmasında veya artışında etkili olabilmektedir.