• Sonuç bulunamadı

Küresel Toplumun Ġstikrarsızlıkları

Belgede COVID-19’UN SOSYAL YÖNLERİ (sayfa 60-67)

TESPĠT, ANALĠZ VE ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ ĠLE KÜRESEL TOPLUMUN GELECEĞĠ

1. COVID-19’A GELEN SÜRECĠN ĠZAHI

1.1. Küresel Toplumun Ġstikrarsızlıkları

KüreselleĢme olgusu son yıllarda üzerinde en çok konuĢulan, tartıĢılan konuların baĢında gelmektedir. ĠletiĢim kanallarının geliĢmesi ve yo-ğunlaĢması sonucu uluslararası iliĢkiler kolaylaĢmıĢ gibi görünse de bunun zaman zaman girift bir hale geldiği görülmektedir. Hızla artan küreselleĢme ve tüketim alıĢkanlıkları, küresel toplumun temel istik-rarsızlıklarını da beraberinde getirmektedir (Baudrillard, 2002).

KüreselleĢme geliĢmiĢ ülkeleri olduğu kadar, geliĢmekte olan ve az geliĢmiĢ ülkeleri de farklı Ģekillerde etkilemektedir. Uluslararası tica-ret hem geliĢmiĢ, hem de karmaĢık bir hal almıĢtır. Uluslararası Ģirket-ler tüm ülkeĢirket-lere yayılmıĢ bir Ģekilde faaliyetĢirket-lerini sürdürürken, oluĢan

rekabet ortamı geliĢmekte olan ülkeleri zorlamıĢ, öyle ki bazı durum-larda bu süreç adeta modern sömürgecilik Ģekline dönüĢmüĢtür.

Ekonomik bakımdan geliĢmiĢ ülkeler Afrika kıtasında on binlerce dönüm arazi kiralayarak, doğal tarım yapmak amacıyla vatandaĢlarına daha iyi hizmet ulaĢtırmanın yollarını aramaktadır. Bu tarımsal ürün-lerin Afrika iç pazarında alıcı bulması kolay değildir. BaĢka sektörlere yapılan bazı yatırımlar düĢük maliyetli insan gücünden yararlanarak, geri kalmıĢ ülkeleri yeniden sömürme olgusu ile karĢı karĢıya bırak-maktadır.

KüreselleĢme sürecinin ortaya koyduğu bu gelir dağılımındaki eĢitsiz-lik içerisinde 2019 yılında ortaya çıkan COVID-19 krizi bu eĢitsizliği derinleĢtirmiĢ, yeni sorunlu alanları beraberinde getirmiĢtir. Buna ek olarak, son yıllarda artan kuraklık ve küresel iklim değiĢikliği, COVID-19 krizi öncesi dünyanın kırılgan alt yapısını daha derin bir görünüme kavuĢturmuĢ, risk parametrelerini çeĢitlendirmiĢtir. 2021 yılına ait güncel risk parametreleri ġekil 1‟de ifade edilmektedir.

Uluslararası Kredi Derecelendirme KuruluĢu Fitch‟e göre 2021 yılının temel risk göstergeleri 3 ana grupta sıralanmaktadır. ġekil 1‟de yer alan söz konusu risk göstergeleri COVID-19 Enfeksiyonu, Siyasal

ġekil 1: 2021 Yılına Ait Temel Risk Göstergeleri (Fitch Solutions, 2021). 2021 yılına ait temel risk göstergelerinde COVID-19 salgınının birin-cil tehdit olarak yerini koruduğu, bu süreci belirleyen etkenlerin aĢı-lama süreci, tekrar eden ulusal karantina ve kapanmalar ile oluĢan ekonomik büyümedeki durgunluk olduğu görülmektedir. Öte yandan, siyasal risklerin yine 2021 yılı içerisinde önemini koruyacağı, söz ko-nusu risklerin ABD-Çin rekabeti, Almanya seçimlerinin hangi yönde Ģekilleneceği ve kıta Avrupa‟sı merkezli popülizmin varlığı üzerinde yoğunlaĢması beklenmektedir.

COVID-19 krizinin ortaya çıkardığı bir diğer risk olgusunun kamu otoriteleri, Merkez Bankaları ve reel sektör iliĢkilerinde derinleĢmesi öngörülmektedir. Bu iliĢkilerin merkezinde ise enflasyonun olduğu, enflasyonu etkileyen temel baĢlıkların tahvil gelirlerinde ortaya çıkan artıĢ, FED‟in pozisyonu ve artan volatilite ile yavaĢlayan ekonomik büyüme olacağı öne sürülmektedir. 2021 yılının temel risk göstergele-rinin yanında diğer önemli sorunlar olarak küresel ısınma, iklim

deği-AĢılama Sürecinin YavaĢ Seyretmesi

Tekrar Eden Karan-tinalar YavaĢ Ekonomik Büyüme Almanya Seçimleri Populizmin Sürmesi Enflasyon Tahvil Gelirlerinin Hızlıca ArtıĢı FED‟in Faiz

Artırı-mı Artan Volatilite ve YavaĢlayan Büyü-me Siyasal Riskler ABD-Çin Gerilimi COVID-19 Enfeksi-yonu

Ģikliği, buzulların erimesi ile doğal dengenin bozulması tüm insanlığı ilgilendirmeye devam etmektedir.

Sera gazı salınımının yol açtığı olumsuzluklar ve ozon tabakasında meydana gelen tahribat, dünyanın ekolojik dengesini olumsuz bir Ģe-kilde tehdit etmekte, değiĢen iklim koĢullarının zararlı etkileri her alanda kendini göstermektedir. 1992 yılında baĢlayan ve 2005 yılında daha bağlayıcı bir mahiyet kazanan Kyoto Protokolü bu tür sorunlara çare olarak düĢünülmüĢ, ancak sera etkisi yaratan gaz salınımını sınır-landırmaya yönelik uluslararası çaba, bu konuda en büyük desteği verecek olan ABD‟nin protokolü imzalamaması nedeni ile büyük dar-be yemiĢ, adeta ölü doğmuĢtur.

Bunun yanında geliĢmiĢ sanayi ülkeleri arasına giren Çin ve Hindis-tan‟ın protokole imza atmıĢ olmalarına rağmen, karbon salınımını azaltma yönünde istekli davranmadıkları da bilinen bir husustur. Kü-reselleĢmenin ve küresel toplumun ortaya koyduğu bu olumsuz tavır, sorun çözücü olmaktan çok mevcut sorunları çözümsüzlüğe sürükle-mektedir. Bozulan dünya dengesi için böylesine hayati ve önemli bir konuda kayıtsız kalan geliĢmiĢ ülkelerin sağlıkla ilgili bir salgın karĢı-sında tavır al (a)mamaları çok ĢaĢırtıcı değildir. Özellikle ABD‟nin salgına yönelik duyarsız tarzı Amerikan toplumunun da tepkisini çekmiĢ, BaĢkanlık seçimlerinde ortaya koyduğu tercihle bu tavrını ortaya koymuĢtur.

1.2. 21. Yüzyılda Salgın Hastalıklar ve Ġnsan Telakkisi

Ġnsanlık, tarih boyunca salgın hastalıklarla mücadele edegelmiĢ, bü-yük can kayıpları vererek acılar çekmiĢtir. Dünya genelinde değiĢik dönemlerde, 200 milyon insanın ölümüne neden olan Veba salgınları yaĢanmıĢtır. Londra‟da 1665 yılında ortaya çıkan veba salgını bir yıl-da 100 bine yakın can almıĢ, Londra nüfusunun %15 ini yok etmiĢtir. Çiçek hastalığı da büyük oranda ölümlere yol açmıĢtır. 18. yüzyılda Avrupa‟da bir yılda 400 bine yakın can kaybına yol açan bu salgın Amerika kıtasının ilk yerlileri olan Kızılderililerin de sonunu getirmiĢ-tir. Ġspanyol gribi adı verilen salgın ABD‟de tespit edilmiĢse de, Ġs-panya kralının bu hastalıktan ölmesi nedeni ile bu adı almıĢtır. 1918-1920 yıllarında 18 ay boyunca dünya genelinde 50 milyona yakın in-sanın ölümüne yol açmıĢtır. Atatürk‟ün de Samsun‟a çıkmadan önce bu hastalığa yakalandığı ve hastalığı atlattığı bilinmektedir (Özata, 2007).

Kolera 1800‟lü yıllardan günümüze kadar bir milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuĢtur. Bu hastalık, Balkan savaĢları esnasında Os-manlı askerlerine de bulaĢmıĢtır (Dağlar Macar, 2009). Günümüzde bu hastalığın halen Yemen‟de insan ölümlerine sebep olduğu bilin-mektedir. BağıĢıklık sistemini çökerten ve insanları dirençsiz hale getiren HIV virüsü ve son evresi olan AIDS, ilk olarak ABD‟de ortaya çıkmıĢ ve 40 yılda 35 milyon insanın ölümüne yol açmıĢtır.

Domuz gribi olarak da bilinen salgın, insanda ağır seyreden grip türü olarak 11 yılda 200 bin insanın ölümüne yol açmıĢtır. Ebola adlı sal-gın hastalık 1976 yılında Orta Afrika‟da ortaya çıkmıĢ, zaman içinde

baĢka coğrafyalara da yayılmıĢtır. 11 bin kiĢiden fazla insanın ölümü-ne yol açan bu hastalığın hayvanlardan insanlara bulaĢtığı tahmin edilmektedir. Bu hastalığa yakalananların ölüm oranı %50 ile %90 oranında değiĢmekte olup, hastalığın kesin tedavisi hala bulunabilmiĢ değildir.

Ve nihayet 2019 yılının son günlerinde Çin‟in Vuhan kentinde ortaya çıkan COVID-19 veya Korona virüs salgını dünyayı tehdit etmeye devam etmektedir. GeliĢmiĢ ülkeleri daha çok etkilediği algısı oluĢan bu salgında, günümüze kadar 3 milyondan fazla insan hayatını kay-betmiĢtir. Salgının bütün hızıyla devam ettiği düĢünüldüğünde, can kaybının ulaĢabileceği boyut insanları tedirgin etmeye devam etmek-tedir.

Salgına karĢı aĢı çalıĢmaları çeĢitli ülkeler ve araĢtırma kuruluĢlarınca hemen baĢlatılmıĢ, kısa süre içinde kullanıma baĢlanacak duruma ge-linmiĢtir. Tek teselli kaynağı aĢı olsa da bu salgının yol açtığı tahribat yalnızca aĢı ile giderilebilecek boyutta değildir. Salgının ortaya çıkar-dığı ekonomik, sosyal, psikolojik, moral, eğitim ve uluslararası iliĢki-ler gibi pek çok konuda insanlığı meĢgul edeceğe benzemektedir. So-nuçta, elbette bu salgının üstesinden gelinecektir. Ancak bu yaĢanan-lardan çıkarılacak çok yönlü derslerin olduğu da unutulmamalıdır.

Her salgında olduğu gibi bu salgının da öznesi insan olup devasını yine insan bulacaktır. Nedeni henüz tam keĢfedilememiĢ olan bu virü-se karĢı, Ģu anda en etkili mücadelenin maske takarak, insan iliĢkile-rinde belli bir mesafeye dikkat edilerek ve özellikle el temizliğine özen gösterilerek yürütülebildiği bilinmektedir. Burada gösterilecek

olan dikkat ve özenin iki yönü bulunmaktadır. Öncelikle kiĢi kendisini korumakta, aynı zamanda karĢısındakileri de dolaylı olarak korumak-tadır. Aksi davranıĢın, diğer insanların hak ve hukukunu çiğnemiĢ olmak anlamına geleceği açıktır.

BaĢkasının hak ve hukukuna zarar vermenin dini-ahlaki boyutu da olayın nezaketine dikkat edilerek gündeme getirilmelidir. Böyle dö-nemlerde insanın zaafları, korkuları, endiĢeleri ve tedirginlikleri, psi-kolojisini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca insan tek baĢına ya-Ģayan bir varlık olmadığı için sadece kendisinden sorumlu olmayıp, tek baĢına hareket etme hakkına da sahip değildir. Bu tür salgınlar bilimsel olarak tıp ilminin konusu olmakla beraber, olayın sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla da incelenmesi gerekmektedir. Dini açıdan da bazı değerlendirmeler yapılagelmiĢtir. Ġnsanın özünden sapması, çevreyi ve doğayı tahrip etmesi sonucu bu tür felaketlerin baĢa geldiği Ģeklinde yorumlara da rastlanmaktadır.

Bu ve benzeri felaketler romanlara da konu olmuĢtur. Albert Ca-mus‟nun “Veba” (1947) adlı romanı ve Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın “Hakka Sağındık” kitabı buna örnek teĢkil edebilir. Bu tür eserlerde hastalığın oluĢturduğu kaotik ortam, insanın bu ortamdaki davranıĢ Ģekilleri, hastalığın seyri ile ilgili hikâye ve roman tarzında değerlen-dirmeler yapılmıĢtır (Gelir, 2020).

Ġnsanın bu tür felaketler karĢısındaki durumu, acziyeti ve tavrı araĢ-tırmaya değerdir. Salgın süresince insan davranıĢları, psikolojik du-rumu, yaĢadığı travmalar incelendiğinde gelecek için ipuçları verebi-leceği gibi, bu tür durumlara hazırlık bakımından bilinçlenmeye de

yardımcı olacaktır. Sağlık ve moral yönler önemli unsurlar olup bu boyutların her salgın sonrası analiz edilmesi, muhtemel salgın veya felaketler için hazırlıklı olunmasına katkı sağlayacaktır.

Belgede COVID-19’UN SOSYAL YÖNLERİ (sayfa 60-67)