• Sonuç bulunamadı

2. KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE KÜRESELLEŞMENİN BOYUTLARI

2.6. Küreselleşmenin Ortaya Çıkardığı Yeni Eğilimler Ve Küresel Aktörler

2.6.5. Küresel aktörler

Küresel aktörleri genel olarak altı başlık altında incelemek mümkündür:

1. Gümrük tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT)

2. Dünya Ticaret Örgütü (WTO)

3. Uluslararası Para Fonu (IMF)

4. Dünya Bankası (WB)

5. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)

6. Birleşmiş Milletler (UN)

2.6.5.1. Gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması (GATT)

Gümrük Tarifeleri ve Genel Ticaret Anlaşmaları (GATT) de diğer ticari kuruluşlar gibi uluslararası kurumların çabaları ile dünya ekonomisinde gerçekleşen

26

liberalleşme hareketlerinin, gelişme sürecindeki ülkelerin, sürdürülebilir ve hızlı bir ekonomik kalkınma gerçekleştirme konusunda serbest piyasa ekonomisindeki önemini ortaya çıkarmışlardır. Uluslararası şirketlerin sınır ötesinde satış yapmak, ileri pazarlama stratejileriyle maliyet minimizasyonu yapma için daha ucuz kaynakların sağlanması gibi faktörlerin ekonomik küreselleşmelere uygun ortam hazırladığı görülmektedir (Harris, 1995: 86).

Geçmiş dönemde, ekonomik bütünleşmelerin öncelikli olarak uluslararası ticarette başlamıştır. GATT sistemiyle getirilen kurallarla birlikte uluslararası mal/ürün ticareti düzenlenmiştir. 1970 ve 80’lerde GATT Uruguay Raundu ile mal/ürün ve hizmet piyasalarıyla yatırımlar düzenlenir (Karluk, 1996). Bu gelişmelerle Dünya Ticaret örgütünün (DTÖ) oluşumu küreselleşmeye yeni bir ivme kazandırmıştır. Bunun yanında 1990’larda GATT’ın güçlendirilmesi ve Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşmasına yapılan önemli eleştiriler arasında, uluslararası ticaretin serbestleşmesiyle üretilen ürünlerin maliyetinin düşüşü, kalite ve çeşitlerin artmasına karşılık, küçük ölçekli firmaların ayakta kalmalarında zorlanacakları yönündedir (Demirdöğen, 1996: 90).

2.6.5.2. Dünya ticaret örgütü (WTO)

Dünya Ticaret Örgütü (WTO), çok taraflı ticaret sisteminin kurumsal ve yasal olan organıdır. Hükümetlerin iç ticaret yasaları ve düzenlemelerinin nasıl yapacaklarıyla ilgili yasal bir çerçevede ortaya koyar ve toplu görüşme ve müzakereler yolu ile ülkelerin arasındaki ticari ilişkilerin gelişimini sağlayan bir platformdur (Karakoç, 2003).

Ulusal hükümetler üzerinde olan otoriteyle Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ/WTO), devletlerden ekonomik gücü açısından daha fazla olan çok uluslu işletmeler, küresel gönüllü kuruluşlar ve ulusal sınırların aşmış olan diğer grupların ortaya çıktığı görülmektedir. Uluslararası çok taraflı anlaşmalar ile (GATT/WTO) gittikçe daha fazla serbest hale gelen ticaret, özel ve yatırım ulusal politikaların bir netice alarak varsayılabilen küreselleşme, iletişim ve bilgi teknolojilerinin gelişerek yayılmasında uygun atmosfer yaratılmıştır. Ulusal sınırların gittikçe daha çok açılması ticareti, doğrudan ve portföy yatırımlarına teşvik etmiştir. Bu faaliyetlerin gelişmiş olması etkin danışmanlık, yönetim ve teknik hizmetlerini zorunlu kılmıştır. Özellikle

27

şehirleşme, tüketim kalıplarının benzeşmesine yardımcı olarak, iletişim ve bilgi teknolojilerinin uygulama alanlarını da genişletmiştir (Mancı, 2006: 45).

WTO’nun ulaşmak istediği ticaret sisteminin temel ilkeler aşağıdaki gibidir (Karakoç, 2003);

1-“Genel en fazla kayırılan ülke uygulaması” ile, taraflardan birinin diğerine verdiği ayrıcalığın, diğer taraflar için de geçerli olduğunun kabul edilerek uygulamanın yaygınlaştırılması ve böylelikle ülkeler arasında ayrımcılığın önlenmesi (GATT 1947, m. 1),

2- Ülkelerin kendi ürünleri, hizmetleri ve uyrukları ile diğer ülkelerin ürünleri, hizmetleri ve uyrukları arasında ayrımcılık yapmalarının önlenmesi, 3- Kotalar, gümrük tarifeleri gibi ticaret engellerinin müzakereler yoluyla en aza indirilerek daha serbest ticaretin sağlanması,

4- Tarifeler, tarife dışı engeller ve diğer önlemleri de içeren tüm ticaret engellerinin keyfi olarak artırılmasını engellemek ve pazara giriş koşullarının yabancı teşebbüsler, yatırımcılar ve hükümetler açısından kestirilebilir olması,

5- İhracat teşvikleri gibi “haksız” uygulamaların önlenmesi yoluyla daha rekabetçi bir uluslararası ticaretin sağlanması ve,

6- Gelişmekte olan ülkelere uyum için daha fazla zaman, daha büyük esneklik ve ayrıcalıklar.

2.6.5.3. Uluslararası para fonu (IMF)

IMF, Bretton Woods sisteminin çökmesi ile ortaya çıkmış olan kriz dönemi içinde maliye politikalarını yönelmede bir araç şeklinde tasarlanmıştır (Kazgan, 2005: 113). IMF, daha geniş bir anlamda “… kurulduğunda, piyasaların çoğu zaman pek iyi

çalışmadığı, muazzam işsizliklere yol açabildiği ve ülkelerin kendi ekonomilerini düzeltmelerine yardımcı olacak fonları sağlamayı beceremeyebileceği bilincine dayanıyordu” (Stiglitz, 2006: 33). Daha önceden bağımsız çalıştığı görülen bu iki

kuruluşun, 1970’li yıllarda gelişen Üçüncü Dünya ülkelerinin borçlarının ödeyememe süreci ile beraber hareket etmeye başlamıştır. 1980’li yılların ardından da liberal-kapitalist küreselleşmenin yaptırımcı kurumlarından ikisi haline gelmiştir.

“Bu kurumlardaki en çarpıcı değişim, 1980’lerde Ronald Reagan ve Margaret Thatcher, ABD ve İngiltere’de serbest piyasa ideolojisi vaazları verirken gerçekleşti. IMF ve Dünya Bankası, verecekleri borç ve bağışlara fena halde ihtiyacı olan, serbest piyasa ekonomisine geçmeye gönülsüz fakir ülkelere bu fikri dayatmak için kullanılan yeni misyoner kurulular haline geldi” (Stiglitz, 2006: 34).

28 2.6.5.4. Dünya bankası (WB)

Dünya Bankası, IMF ile beraber 1946’dan 1973 yılına dek uluslararası parasal sistemde geçerli olan ‘Bretton Woods Sistemi’nin önemli bir parçası şeklinde kurulmuştur. IMF’yle birlikte kurulmuş olan Dünya Bankası 1944’de yapılan Birleşmiş Milletler Para Konferansı’ndan sonra 25 Haziran 1946 faaliyetlerine başlamıştır.

Temel aktörler kabul edilen ulus üstü işletmeler ve uluslararası finans kurumları faaliyetleriyle ilgili bütün engeller kalkmış ve gelişme sürecindeki ülkelere Dünya Bankası ve IMF’nin yönlendirmiş olduğu programları uygulamanın dışında bir seçenek bırakılmamıştır. Kalkınma politikalarında büyük derecede rafa kalkması ile ekonomik terminoloji de değişime uğramıştır, ‘az gelişmiş’ ya da ‘gelişmekte olan ülkeler’ deyimleri yerini ‘yükselen piyasalar’ ve ‘piyasa aktörleri’ne bırakmıştır (Yeldan, 2007: 44). Küresel kapitalizm, eşzamanlı ekonomik gelişme ile gelişmemiştik, sosyal katılma ve dışlama ile karakterize edilmektedir. Küreselleşme, eklektik bir şekilde yeni egemen sistemin içindeki ve dışındaki ekonomi ve toplumları kapsayarak ve dışlayarak gelişmektedir.

2.6.5.5. Birleşmiş milletler (UN)

İkinci Dünya Savaşı dönemlerinde çeşitli aşamalar ile temel hatlarının tasarlandığı Birleşmiş Milletler, bu savaş sırasında müttefik devletler aralarında kurmayı kararlaştırdıkları bir örgüttür ve günümüzde de, özellikle Güvenlik Konseyinin oluşumu yönünden bu özelliği korumaktadır6. Milletler Cemiyeti Misakından farklı olarak, Birleşmiş Milletler Antlaşması karmaşık bir metindir. Evrensel bir örgüt olup başlangıçta 51 üyeyi, şimdi ise 200’e yakın üyeyi barındıran Birleşmiş Milletler’de Genel Kurulun dengelerinin artık değiştiği ve bağımsızlaşma hareketinden sonra Genel Kurulun sayısal olarak gelişmekte olan ülkelerinin hâkim olduğu bir organa dönüştüğü görülmüştür (Sur, 2012).

2.6.5.6. Uluslararası çalışma örgütü (ILO)

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 1919’da Versay Antlaşması kapsamında kurulan bir örgüttür. 1946’da Birleşmiş Milletlerin ilk uzmanlaşan kuruluşu olma özelliğini taşımaktadır. ILO’nun evrensel görüşü, ülkelerin arasındaki barışı ve sosyal adaleti, emeğin insani şartlar doğrultusunda kazanılacağıdır. Uluslararası çalışma

29

standartlarının ana konu alanları, ILO’nun sekiz temel çalışma standardı şeklinde de ifade edilebilen çalışma hayatının temel haklarını kapsar. Bunlar:

1. Örgütlenme özgürlüğü 2. Örgütlenme hakkı,

3. Zorla çalıştırmanın kaldırılması,

4. En az çalıştırma yaşı ve çocuk işçiliğinin etkili bir biçimde ortadan kaldırılması,

5. İşyerinde ayrımcılığın yasaklanması

6. Eşit değerde iş karşılığında kadın ve erkeğin eşit ücret alması yönündeki talimatlar olarak ifade edilebilir.

Bu standartlar, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Sosyal Şartı’nın bildirimleri doğrultusunda genel insan hakları içerisinde yer almaktadır (Sengenberger, 2015: 9).

2.7.Küreselleşme Olgusunun Gelişmekte Olan Ülkelere Etkileri