• Sonuç bulunamadı

KÜNYE- LAKAP MUKAYESESİ

Belgede Arap dilinde künye (sayfa 59-67)

F. LAKABIN TARİHİ GELİŞİMİ

1.6 KÜNYE- LAKAP MUKAYESESİ

Künye ve lakap kullanım alanı itibariyle birbirine benzemekte, ortak yönleri olduğu gibi birbirinden farklı yönleri de bulunmaktadır. Bu farklılıklar ve benzerlikler örnekleriyle ele alınacaktır.

Künye ile lakap mukayesesinde değerlendirme noktalarından ta‘zîm ve tekrîm amaçlı kullanılmalarıdır. Katru’n-Nedâ’da künyenin ta‘zîm için kullanıldığı, kişinin ismiyle veya lakabıyla anılmayı bazen hor gördüğü, çünkü kişinin yüceltilmesinin

154 M.Özgü ARAS, “Ad Koyma”, TDVİA, I. Cilt, 1988, s. 333

48 bunlarla değil künyeyle olduğunu kabul ettikleri belirtilir. Kişinin yüceltme, ululama, tekrîm için lakabı değil künyeyi tercih ettikleri ifade edilmektedir. Lakap ile ta‘zîm de isim belirtilirken, künye ile ta‘zîm de isme ihtiyaç duyulmadığı ifade edilmektedir. 155

en-Nahvu’l-Vâfî’de ise; İsim, belirli bir kişiye delâlet etmekle birlikte, kınama, yerme veya övgüye dair bir işaret barındırmayan kelimeler olarak tanımlanmakta;

Meryem, Kâmil gibi isimler örnek olarak verilmektedir. Bunlara övgü veya yergi ifade eden herhangi açık bir lafzın birleşmediği ifade edilmektedir. Lakabın ise;

Bessâm (

مﺎﺴﺑ

), Reşîd (

ﺪﯿﺷر

), Suffâh (

حﺎﻔﺳ

), Erca‘ (

ﻊﺟرأ

) gibi belirli bir şahsı tanımlayıp, bir övgü veya yergiye delâlet eden özel isimler olduğu, künyenin de;

izâfet terkibinden oluşan bir özel isim olduğu anlatılmaktadır. “ ،

ﻢﻋ

،

ﺖﺧأ

،

ﺖﻨﺑ

،

مأ

،

بأ ﺔﻤﻋ

لﺎﺧ

،

ﺔﻟﺎﺧ

، gibi isimlerin muzâf olmasıyla meydana geldiği, Ebû’l-Velîd ( ﻮﺑ

أ ﺪﯿﻟﻮﻟا

), Ebû Bekr (،

ﺮﻜﺑ ﻮﺑأ

), Bintu’s-Sıddîk (

ﻖﯾﺪﺼﻟا ﺖﻨﺑ

) gibi isimlerin izâfet yoluyla oluşan künyeler olduğu örneklendirilmektedir. Künyede izâfetin şart olduğuna değinilmekte “

ﺮﻜﺑ ﻮﺑأ

isminin bir künye olduğunu fakat “

ﺮﻜﺑ ﻲﺑﻷ بأ

” bir künye olmadığı söylenmektedir. Çünkü burada izâfet yoktur. Bu üç tür yani isim, lakap ve künye irticâlen de gelebilir naklen de gelebilir. Aynı şekilde müfred de gelebilir murekkeb de. Künye istisnâdir, çünkü o zaten murekkebtir şeklinde izahat yapmaktadır. 155 F156 Burada da kattıkları anlamın yanında dilsel olarak bir yaklaşım sergilendiği görülmektedir.

İbn Kayyim el-Cevzî ise bu tanımlardan özellikle lakaba farklı bir bakış açısıyla yaklaşmıştır. el-Cevzî, İsim, lakap ve künyenin kişiyi tanımlamada, hakkında konuşulan kimsenin anlaşılması, ayırt edilmesi konusunda ortak olduklarını ifade etmekte, aralarında farklılıklar olduğunu söylemektedir. İsimlerin ya bir övgü ya da bir yergi ifade ettikleri gibi ikisini de ifade etmeyebileceklerini söylemektedir.

İkisinden birini ifade ediyorsa (ki bu çoğunlukla yergidir) bunun lakap olduğunu söyleyerek bu konuda Allah Teâla’nın yasak koyduğunu ve haramlığı konusunda fikir birliğinin mevcut olduğunu ifade etmektedir. Ancak kişi, E‘meş (

ﺶﻤﻋأ

), Eşter (

ﺮﺘﺷأ

), Esam (

ﻢﺻأ

), E‘rec (

جﺮﻋأ

) gibi sadece lakap ile tanınıyorsa o zaman kullanılmasında bir sakınca görülmediğini söylemektedir. Bir medh veya zem (yergi)

155 el-Ensârî, a.g.e., s. 97, 98

156 ‘Abbâs Hasen, a.g.e., I. Cilt, s. 308

49 ifade etmiyor ve “

مأ

،

بأ

gibi kelimelerle izâfet şeklinde geliyorsa o zaman künye olduğu şeklinde bir açıklama yapmaktadır. Bunlarla izâfet oluşturmazsa isimdir.

Arapların muhataplarını idrak şekillerinin böyle olduğunu, Filânu’d-Dîn, ‘İzzuddîn, Bahâu’d-Dîn gibi lakap olan kullanımların acemlerden Araplara geçtiğini söylemesi lakaplara yaklaşımını ortaya koymaktadır. Onların böyle bir anlayışlarının olmadığını vurgulamaktadır. 156F157 İbn Kayyim el-Cevzî’nin bu izâhatında isim ve künye arasındaki temel farkın izâfet olduğu, isimlerin bazen tek başına övgü veya yergi ifade etmedikleri, bir ismin övgü veya yergi ifade etmesi için bazen başka kavramlara da ihtiyaç duyduğu anlaşılmaktadır. İhtiyaç duyulan o ifadeler lakap ve künyelerdir. Lakap kullanımın Araplara acemlerden geçtiği görüşü ise lakaplara olan farklı bakışını ortaya koymaktadır.

Lakap vermenin Arap toplumunda genellikle olumsuz anlamda bir amaç taşıdığını, künye verme konusunda daha aceleci davrandıklarını Hz. Ömer’den aktarılan rivâyetten anlayabiliyoruz. el-‘Aynî, “Çocuklarınıza künye vermede acele ediniz, kötü lakap vermede ise acele etmeyiniz.” rivâyetini açıklamasında Arapların, çocuklarını bir iyimserlik ümidiyle, lakaplandırılmaktan emin kılmak için erkenden, hatta çocuk daha doğmadan evvel künyeledikleri şeklinde bir görüşü ifade etmektedir. Böylece çocukların lakaplandırılmaktan, özellikle de kötü lakap ile lakaplandırılmaktan güvence altına alınmış olduklarını belirtmektedir.158 Bu rivâyette Arapların künyeyi lakaptan daha üstün tuttuklarını anlayabiliyoruz. Bunun nedeninin, lakabın kötü bir anlam içerebileceği endişesinin olduğu anlaşılmaktadır.

Aynı şekilde İbn Hacer de Fethu’l-Bârî’de künyenin toplum içerisinde varoluşunu, yerleşikliğini ifade etmiştir. Çocukları daha doğmadan künyelediklerini, bunun amacının çocuğu lakaplandırılmaktan korumak olduğunu, künyenin şahsî özel ismi anılmaksızın o kişiyi yücelttiğini, lakaptan onu emin kıldığını söylemiş, o da

“Çocuklarınızı lakap almadan evvel künyelemekte acele ediniz.” rivâyetini aktarmıştır. Ve yine Araplara ait olan “Arap için künye, acem için lakap gibidir.”

sözünü de eklemiştir.159

en-Nahvu’l-Masfiyy’de İbrâhîm, Muhammed, ‘Abdullah, Ömer gibi kelimeler isim;

Ebû’l-Enbiyâ’ (

ءﺎﯿﺒﻧﻷا ﻮﺑأ

), Ebû’l-Kâsım (

ﻢﺳﺎﻘﻟا ﻮﺑأ

), Ebû Bekr (

ﺮﻜﺑ ﻮﺑأ

), Ebû Hafs (

ﻮﺑأ

157İbn Kayyim elCevziye (ö.751), Tuhfetu’lMevlûd Bi Ahkâmi’lMevlûd, Thk: ‘Abdukadir el -Ernâût, Mektebetu Dâri’l-Beyân, Şam, 1971, s. 135, 136

158el-‘Aynî, a.g.e., XXII. Cilt, s. 213

159 el- ‘Askalânî a.g.e., X. Cilt, s. 582

50

ﺺﻔﺣ

), Bintu’ş-Şâtî’i (

ءﻰطﺎﺸﻟا ﺖﻨﺑ

) gibi kelimeler künye; el-Halîl (

ﻞﯿﻠﺨﻟا

), Hâtemu’l-Enbiyâ’ (

ءﺎﯿﺒﻧﻷا ﻢﺗﺎﺧ

), es-Sıddîk (

ﻖﯾﺪﺼﻟا

), el-Fârûk (

قورﺎﻔﻟا

), Kevkebu’ş-Şark (

ﺐﻛﻮﻛ قﺮﺸﻟا

) gibi kelimeler ise lakap olarak tanımlanmaktadır. En yaygın kullanılan ismin,

‘alem (özel isim) olduğu, insanların çocukları doğduğunda ilk olarak bu tür’alemlerle onları isimlendirdikleri belirtilmektedir. Ailemiz, arkadaşlarımız ve sosyal çevrede ilişkili olduğumuz herkesin bizi tanımasını sağlayan isim türünün bunlar olduğu bilinmektedir. Ebû’l-Fevâris (

سراﻮﻔﻟا ﻮﺑأ

), Ummu Hânî’i (

ءﻰﻧﺎھ مأ

), İbn Haldûn (

ﻦﺑا نوﺪﻠﺧ

), Bintu’ş-Şâtî’i (

ءﻰطﺎﺸﻟا ﺖﻨﺑ

) gibi künyeler ise bu isimlendirmeden sonra verilmektedir. Lakap da künye gibi isimden sonra verilen bir isimlendirme türüdür.

Bu ise kişiye yönelik bir övgü de ifade edebilir, bir kınama veya aşağılama da barındırabilir. es-Sıddîk (

ﻖﯾﺪﺼﻟا

), es-Suffâh (

حﺎﻔﺴﻟا

) gibi. Gün içerisinde çevremize baktığımızda bu üç isim türüyle oldukça fazla bir şekilde karşılaştığımız belirtilmektedir.160

Lakap ve künye karşılaştırmasında bu ikisinin de ortak olduğu nokta verildikleri kişiyi ayırt edici bir özelliğe sahip olmalarıdır. Bunlar kime isim olarak verilmişlerse o kişi artık o toplum içerisinde diğer insanlardan ayırt edilmekte ve tanınır hale gelmektedir. Bu ayırt ediliş hem olumlu anlamda hem de olumsuz anlamda olabilmektedir. Künye ile lakabın böyle bir ortak yönü bulunmaktadır.161

160 Muhammed ‘Îd, en-Nahvu’l-Masfiyy, Mektebetu’ş-Şebâb, Kahire, 2010, s. 151

161 Vizâratu’l-Evkâf ve’ş-Şu’ûni’l-İslâmiyye, a.g.e., s. 167

51

İKİNCİ BÖLÜM

2. KÜNYENİN DİL AÇISINDAN İNCELENMESİ

2 .1 KÜNYENİN DİL AÇISINDAN İNCELENMESİ

Bu bölümde künyenin dilciler tarafından değerlendirmeleri, özel isim olup olmama konusundaki tartışmalar, izâfet durumları, künyenin isimle veya lakapla gelmesi durumunda cümle içerisindeki sıralaması ele alınacaktır.

Bazı dilciler künyeyi özel isimlerden saymamaktadır; İnsanların birbirlerini isimleriyle çağırmaları onların yapa geldikleri bir durumdur. Bir kişinin çocuğu olduğu zaman çocuğuna nisbet edilerek “

نﻼﻓ ﻮﺑأ

şeklinde çağrılması övgü, yüceltme, saygınlık ifade etmektedir. Künye ile isimlendirmeyi, çocuğun selamet içinde olması yönünde bir temenni amaçlı ya da doğumun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi ümidiyle yaparlardı. Dolayısıyla özel isim olmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir.161F162

Bu görüşü savunanların yanında künyenin özel isimlerden olduğu görüşünü savunanlar da bulunmaktadır; künyeler, izâfet yoluyla özel isim olan isimler kapsamındadır. Künyenin özel isim olduğuna, izâfet yoluyla özel isim olan

‘Abdullah, ‘Abdulvâhid gibi diğer isimler delildir. Şairin belirttiği gibi;

ِرﺎّﻤَﻋ َﻦﺑ و ِﺮﻤﻋ ﺎَﺑَأ ُﺖﯿﺗأ ﻰّﺘﺣ ... ﺎﮭُﻘِﻠْﻏُأو ﺎًﺑاﻮْﺑَأ ُﺢَﺘْﻓَأ ُﺖْﻟ ِز ﺎﻣ

163

Nice kapılar açıp kapatıyorum, Ebu ‘Amr b. ‘Ammâr gibisini bulayım diye.

(Bu beyitlerden kasdedilen, şairin, insanlar arasında çokça dolaşmasına rağmen Ebu

‘Amr b. ‘Ammâr gibisini bulamadığıdır. Ebu ‘Amr b. ‘Ammâr’ın bilgi düzeyinin yüksekliğine bir vurgu vardır. Kur’ân-ı Kerîm’i, Arapları, Arapların günlerini,

162İbn Ye‘îş, a.g.e., s. 94

163 A.g.e., s. 94

52 Arapçayı, şiiri, onun kadar bilen kimse görmedik anlamında bir açıklama yapılıyor.

Evinin içinin defterle dolu olduğu anlatılıyor.)164

Eğer burada “

وﺮﻤﻋ ﻰﺑأ

” özel isim olmasaydı tenvîn hazfedilmezdi. “

رﺎﻤﻋ ﻦﺑ ِﺮﻔﻌﺟ

özel isminde de tenvîn hazfedilmemiştir.

Bu değerlendirmeler ışığında künyenin özel isim olduğu görüşü, daha tutarlı bir görüş olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü künyeler de özel isimler gibi bir anlama yönelik konulmuştur. Konulduğu kişiyi diğerlerinden ayırt edici bir özelliğe sahiptir.

Hatta özel ismin yerini dahi aldığı durumlar ortaya çıkmıştır. İbn Haldûn (

نوﺪﻠﺧ ﻦﺑا

),

İbn Omer (

ﺮﻤﻋ ﻦﺑا

) gibi künyeler ismin de önüne geçmiştir. Kişiyi bu derece ifade eden ve kişiyi tanımlamada bu kadar etken olan bir ismin özel isim olarak kabul edilmesi isabetli olan görüştür.

İsim türlerinden birisi olan lakap da kaynaklarda ayrıntılı olarak ele alınmakta, isim ve künye ile birlikte veya ayrı ayrı gelmesi durumunda ortaya çıkan gramer açısından sıralamalar hakkında ayrıntılı bilgi verilmektedir. Örneğin; İzâfet oluşturmayan bir isim bir lakapla birlikte gelirse, isim lakaba izâfet yapılır. Sa‘îd Kurzin (

زﺮﻛ ﺪﯿﻌﺳ

),

Zeyd Batta (

ﺔﻄﺑ ﺪﯾز

) örneklerinde görüldüğü gibi “

ﺪﯾز

ve

ﺪﯿﻌﺳ

” isimleri lakaplara izâfet yapılmış ve tek isim olarak verilmiştir. İsim izâfet oluşturmuşsa bu kez lakap tek kalır, izâfete dâhil edilmez. “

ﺔﻄﺑ ﷲ ﺪﺒﻋ

örneğinde “

ﺔﻄﺑ

lakabı izâfete dâhil edilmemiş, ‘atf-u beyân kabilinden sayılmıştır.164F165

Künye konusunda çalışma yapmış kaynaklarda görülen ortak bir özellik de isim, lakap ve künye sıralaması olmuştur. Bu konuya eğilenler daha çok nahivciler olduğundan bunlar arasındaki sıralama da nahiv açısından değerlendirilmiştir. Bu örnekleri inceleyelim;

Künye, lakap ve isim sıralamasında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır, bunlar:166

a) İsim ve künye arasında zorunlu bir sıralama yoktur. Birinin diğerinden önce veya sonra gelmesi caizdir. “

ﻞﻄﺑ ﻲﻠﻋ ﻦﺴﺤﻟا ﻮﺑأ

kullanımı ile “

ﻞﻄﺑ ﻦﺴﺤﻟاﻮﺑأ ﻲﻠﻋ

kullanımı arasında fark yoktur. Her iki kullanım da caizdir. Örneğin “

ﺺﻔﺣ ﻮﺑأ اﺬھ

164 “Ebu ‘Amr b. el-‘Alâ’”, t.y., (Erişim)

https://library.islamweb.net/hadith/display_hbook.php?indexstartno=0&hflag=&pid=660759&bk_n o=1857&startno=1 , 14 Mayıs 2019

165İbn Ye‘îş, a.g.e., s. 107, 108, 109

166 ‘Abbâs Hasen, a.g.e., I. Cilt, s. 316

53

ﺮﻤﻋ

” demekle “

ﺺﻔﺣ ﻮﺑأ ﺮﻤﻋ اﺬھ

demek arasında bir fark yoktur. Her iki kullanımda doğrudur.167

b) Lakap ile künye arasında da bir sıralama zorunluluğu yoktur. Yine birinin diğerinden önce veya sonra gelmesi caizdir. “

ﻦﯾﺪﺷاﺮﻟا ءﺎﻔﻠﺨﻟا ل ّوأ ﺮﻜﺑ ﻮﺑأ ﻖﯾﺪﺼﻟا

ifadesi ile “

ﻦﯾﺪﺷاﺮﻟا ءﺎﻔﻠﺨﻟا لوأ ﻖﯾﺪﺼﻟا ﺮﻜﺑ ﻮﺑأ

cümlelerinde olduğu gibi her iki kullanımda caizdir.

c) İsim ve lakap arasında ise, ismin önce lakabın sonra gelmesi esastır. “

قورﺎﻔﻟا ﺮﻤﻋ ﻮھ

ﺔﻔﯿﻠﺨﻟا ﻲﻧﺎﺜﻟا ﻦﻣ ءﺎﻔﻠﺨﻟا

ﻦﯾﺪﺷاﺮﻟا

cümlesinde olduğu gibi bu sıralama zorunludur.

Ancak lakap, isimden daha meşhur ise o zaman bu zorunluluk ortadan kalkar. Eğer lakap, isimden daha meşhur ise, “

ﻢﯾﺮﻛ لﻮﺳر ﻢﯾﺮﻣ ﻦﺑا ﻲﺴﯿﻋ ﺢﯿﺴﻤﻟا

kullanımı ile

ﻢﯾﺮﻛ لﻮﺳر ﺢﯿﺴﻤﻟا ﻢﯾﺮﻣ ﻦﺑا ﻲﺴﯿﻋ

” kullanımlarının her ikisi de caizdir.167F168

İsim ve lakap sıralamasında eğer isim bir kelimeye muzâf değilse, isim lakaba izâfet edilmektedir. “

ٍز ْﺮُﻛ ﺪﯿﻌﺳ

” gibi. Burada isim olan “

ﺪﯿﻌﺳ

” müfred bir kelime olarak geldiğinden, başka bir kelimeyle izâfet oluşturmadığından “

زﺮﻛ

lakabına muzâf olmuştur. İsim, başka bir kelimeyle izâfet oluşturmuşsa o zaman lakap te’hîr edilir.

ﺔﻄﺑ ﷲ ﺪﺒﻋ

” örneğinde “

ﺔﻄﺑ

lakabı te’hîr edilmiştir.169 Burada izâfet edilebilmesinin şartı, izâfete mani bir durumun olmamasıdır. “

زﺮﻛ ثرﺎﺤﻟا

örneğinde olduğu gibi izâfete mani bir durum var ise o zaman izâfet yapılamaz.

Burada izâfete mani olan şey “

لا

takısıdır.169F170

d) “

ﺎﺒﺤﺻ هاﻮﺳ نإ اذ ْن َﺮ ِّﺧَأ

و(Birşeyle birlikte gelirse te’hîr edilir) ifadesi lakabın kullanımına işarettir. Yani eğer lakap başka isimlerle bir araya gelirse lakap sona gelir, te’hîr edilir. İsim veya künye önce gelir. “

ﻖﯾﺪﺼﻟا ﺮﻜﺑ ﻮﺑأ

örneğinde görüleceği üzere “

ﻖﯾﺪﺼﻟا

” lakabı künyeden sonra gelmiştir.170F171

167 es-Sirâc, a.g.e., s. 74

168 ‘Abbâs Hasen, a.g.e., I. Cilt, s. 316

169 Ebû’l-Bekâ el-Kefevî (ö.1094), el-Kulliyât Mu‘cem Fî’l-Mustalahât ve’l-Furûki’l-‘Arabiyye, Muessesetu’r-Risâle, Thk: ‘Adnan Dervîş, Muhammed el-Mısrî, Beyrut, 1998, s. 603, 604

170İbn Ummu Kâsım (ö.749), Tevdîhu’l-Makâsıd ve’l-Mesâlik Bişerh-i Elfiyye İbn Mâlik, Thk:

‘Abdurrahmân ‘Ali Süleymân, Dâru’l-Fikri’l-‘Arabiyy, Kahire, 2001, I.Cilt, s. 391, 392

171 A.g.e., s.391, 392

54 e) Yukarıda, İsim ve lakap bir arada gelirse lakabın te’hîr edilmesinin esas olduğunu, takaddümün caiz olmadığını söylemiştik. Bunun nasıl i‘râb edileceğine dair görüşler temelde iki esasa dayanır;

a) “

قورﺎﻔﻟا ﺮﻤﻋ

örneğinde olduğu üzere, mürekkeb olacak şekilde bir araya gelen isim ve lakapların irabında ikinci, birinciye tabi olur ve “bedel” veya “‘atf-u beyân”

olarak i‘râb edilir. b) İzafet olarak i‘râb edilir.172 Aynı cümle içerisinde üçü birlikte veya ikisi birlikte gelirse, bu ikisi isim ve lakap olması durumunda lakabın te’hîr edilmesi zorunludur. İsmin te’hîr edilmesi caiz değildir. Her ikisinin de müfred olması durumunda te’hîr edilen lakap “bedel” veya “atf-u beyân” olarak i‘râb olunur. Lakap eğer başında “

لا

takısı almışsa Basralıların görüşüne göre bu izâfettir.

قورﺎﻔﻟا ﺮﻤﻋ

örneğinde olduğu gibi.173

ﻦﯾﺪﻟا لﺎﻤﺟ ﷲ ﺪﺒﻌﺑ ترﺮﻣ

örneğinde görüldüğü gibi lakap te’hîr edilmiştir. Çünkü burada lakap, ismi açıklayıcı konumundadır. Açıklayıcı olması nedeniyle sıfat konumundaymış gibi gelmiş ve sıfatın mevsuftan sonra geldiği gibi burada da isimden sonra gelmiştir. İsmi daha anlaşılır kılmıştır. Lakabın te’hîr edilmesinin temel nedeni açıklayıcı özelliği olarak görülmektedir.

İbn Mâlik el-Endelüsî, isim, lakap ve künye birlikte geldiği zaman, lakabın te’hîr edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Eğer lakap isimle birlikte gelirse yine lakap ertelenmektedir. Künye de lakaptan önce gelmektedir.174

Bütün bu örneklerde görüleceği üzere ismin te’hîr edilmemesi esastır. Lakap, isimle birlikte geldiği zaman te’hîr edilmekte, künye ile isim arasında ise kesin bir sıralama olmayıp her ikisinin de önce gelmesi uygun görülmektedir. İsim ve lakabın birlikte gelip her ikisinin de müfred olduğu durumla ilgili bir ihtilaf bulunmaktadır.

Basralılar izâfet derken Kûfeliler “bedel” veya “atf-u beyân” olarak i‘râb etmektedirler. Lakap ve ismin müfred olarak geldiği bu durumlarda i‘râbta ihtilaf olsa da isimden sonra geldiği konusunda ittifak olduğu görülmektedir. Künyenin de tıpkı isimde olduğu gibi lakaptan önce gelmesi ittifak edilen bir görüş olduğu görülmektedir.

172 ‘Îd, a.g.e., s.152

173 ‘Îd, a.g.e., s. 152

174 el-Huseyni, a.g.m.

55

Belgede Arap dilinde künye (sayfa 59-67)