• Sonuç bulunamadı

Kültürel Farklılıklarda Zaman

Belgede Yaşlanma ve zaman algısı (sayfa 143-146)

2. BÖLÜM

2.4. Bellek ve Zaman

3.1.9. Kültürel Farklılıklarda Zaman

Zamana ilişkin sayıltılar, kültürlere göre değişebilmektedir. Bu sayıltılar, insanın çevresiyle ve diğer insanlarla ilişkilerini belirlemektedir. Farklı kültürler tarafından zaman, çevrimsel/devirli ya da doğrusal; sınırlı ya da sınırsız olarak algılanabilmektedir. Ayrıca zaman geçmiş, hal ve gelecek merkezli olarak da algılanabilir. Bazı kültürler, zamanı daha çok gelecek merkezli olarak algılarken bazı kültürler daha çok geçmişe yönelik bir algılamaya sahiplerdir.

Zaman, bireyler ve örgütler açısından sahip olunan sınırlı bir kaynaktır. Batılı toplumlarda zaman, dilimlenmiş, düzenli, standart, tekdüze, ölçülebilir, objektif, doğrusal bir şekilde kabul görerek değerlendirilir. Doğu toplumlarında ve Kuzey Avrupa ülkelerinde ise zaman, geleneksel olarak algılanır. Böylelikle tüm yaşam sürecini kapsar, sınırsız, çevrimsel/devirli ve çok boyutlu olarak görülerek kullanılır (Şişman, 2002).

Farklı kültürler zamanı algılamada değişik ölçülerden faydalanmışlardır. Zaman her farklı kültür ve inanç sistemi için farklı bir algılama boyutu üzerinden değerlendirilmiştir.

Amerikalı bir antropolog olan Edward Hall (1977) dünyadaki birçok kültürü incelemiş ve kültürler arasında ortak bir takım davranış şekilleri olduğunu belirtmiştir. Ona göre zaman; farklı kültürlerde farklı işleyen görünmez bir dildir. Toplumların zamanı kullanma biçimleri iki farklı şekildedir: Monokronik ve polikronik (Lindquist ve Kaufman-Scarborough 2007; Erdem ve diğ., 2009).

Hall Kuzey Avrupa ve batı kültürlerini (Amerika, Almanya, İsviçre, vb) ‘low- context’ olarak adlandırır. Genelde aynı anda tek bir iş yapma eğiliminde olduklarını belirtir. Bunu da ‘monokronik zaman’ olarak adlandırır. Orta Doğu, Güney Avrupa, Orta ve Güney Amerika kültürlerini (İtalya, Çin, Japonya, vb.) ise ‘high-context’

olarak adlandırır ve bu kültürlerdeki zamanı kullanma eğilimine ise ‘polikronik zaman’ adını verir (Everdingen ve Waarts, 2003; Erdem ve diğ., 2009).

Monokronik zaman kullanma biçiminde belli bir zamanda sadece tek bir işle uğraşılır. Daha çok planlı ve düzenli bir iş yapma sistemi vardır ve işin biri bitirilmeden diğerine geçilmez. Zamanı monokronik biçimde kullanan kültürlerde zaman tıpkı para gibi harcanan, saklanılan veya bütçelenen bir araç olarak görülür. Polikronik zaman kullanma biçiminde ise esnek bir zaman anlayışı vardır. Aynı anda birden fazla işle uğraşılabilir ve plan ve programa uymak önemsenmez (Erdem ve diğ., 2009).

Diğer bir kuramda “Kültürlerin zamana bakış açıları iki biçimde açıklanmaktadır. Birincisi kültürlerin zaman dilimlerine yani geçmiş, şimdi ve geleceğe verdikleri önemdir. Bir diğeri ise, zamanı ardaşık veya senkronik olarak algılamalarıdır.

Kültürlerin zaman dilimlerine verdikleri önem bakımından farklılıklar gösterdiğini ortaya koyan incelemeler Kluckhohn (1950) tarafından yapılmıştır. Bu incelemelerde zaman dilimlerine verilen önem “şimdiye yönelim”, “geçmişe yönelim” ve “geleceğe yönelim” olarak isimlendirilmiştir. Şimdiye yönelimin ağırlık noktasını “şimdi ve şu anı yaşamak” oluşturur ve geçmişe, geleneklere ve geleceğe önem vermemeyi içerir.

Geçmişe yönelim, yaşanan anda gelenekleri korumayı; bir başka deyişle geçmişten bu güne kadar taşınmış olan adet ve kurallara uygun biçimde yaşamayı sürdürmeyi içerir. Geleceğe yönelim ise geleceğin geçmiş ve şimdiden çok daha iyi olacağına inanarak gelecekte arzu edilen şeyleri elde etmek amacıyla planlar yapmayı ve bu planları gerçekleştirmek üzere hareket etmeyi içerir (Turgut, bt).

Kültürlerin zamanı nasıl algıladıkları konusunda getirilen diğer bir açıklama da zamanın ardaşık veya senkronik olarak algılanmasıdır (Trompenaars, 1993; Turgut, bt). Ardaşık zaman anlayışında, geçmiş, şimdi ve gelecek birbirinden ayrı zaman dönemleri olarak algılanır. Senkronik zaman anlayışında, geçmişteki anılarla

geleceğe yönelik fikirlerin şimdiki zamanda yapılacak hareketleri şekillendireceği inancı vardır ve bu yüzden geçmiş, şimdi ve gelecek birbirleri ile etkileşim halinde bulunan dönemler olarak algılanır.

Farklı kültürlerin üç zaman dilimine (geçmiş, şimdi ve gelecek) farklı oranlarda önem verdikleri ve kimi kültürlerin bu dilimleri birbirinden ayrı ve birbirini takip eden (ardaşık), kimilerinin ise bunları içi içe geçmiş yani birbirleri ile etkileşim halinde olduklarına (senkronik) inandıkları tespit edilmiştir. Örneğin, Cottle’ın (Trompeneaars, 1993; Hampten-Turner ve Trompeneaars, 1995; Turgut, bt) yaptığı araştırmada Rus kültüründe zamanın ardaşık algılandığı, geçmiş, şimdi ve gelecek arasında hiçbir bağlantının bulunmadığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte Rusların en az önem verdiği zaman dilimi olarak şimdiki zaman, biraz önem verdikleri zaman dilimi geçmiş ve en çok önem verdikleri zaman dilimi ise gelecek olarak saptanmıştır.

Belçikalılar, geçmiş ve şimdi arasında çok küçük bir ilişki bulmakta; şimdi ile geleceği birbiri ile bitişik tanımlamakta ve her üç zaman dilimine de eşit oranda önem vermektedirler. İngilizlerin zamanı algılayış biçimleri Belçikalılara benzemekte, ancak onlar geçmişle geleceği biraz daha ilişkili bulurken, geçmişe de şimdi ve gelecekten biraz daha az önem vermektedirler. Hollanda ve İsveç vatandaşları geçmiş, şimdi ve geleceği birbirinden tamamen ayrı dönemler olarak tanımlarken, her iki ülke de geçmişe pek önem vermeyip şimdi ve geleceği daha önemli bulmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri ise geçmişi, şimdi ve gelecekten ayrı bir zaman dilimi olarak algılarken, şimdi ve geleceği birbirine daha yakın bulmaktadır ve özellikle geleceğe büyük önem vermektedirler. Japonya, Güney Kore ve Almanya’nın ise zamanı senkronik olarak, geçmiş, şimdi ve geleceği birbirleriyle oldukça ilişkili tanımladıkları ortaya çıkarılmıştır. Bu üç ülke de en büyük önemi geleceğe verirken, geçmişte ki ve şimdiki yaşantıların uzak geleceğe taşacağı inancına dayanarak aslında zamanın her üç dilimine de önem vermektedir. Fransa vatandaşları Japonya, Güney Kore ve Almanya vatandaşları gibi zamanı senkronik

olarak, algılamakta ancak tüm ülkelerden farklı olarak en fazla önemi geçmiş yıllara vermektedir (Turgut, bt).

Kültürel farklılıklarda zaman algısının bu kadar geniş bir çerçevede farklı algılanıyor olması son derece doğaldır. İçine doğduğumuz kültürün sadece zaman algısında değil tüm yaşama dair pek çok konuda insanı etkiliyor olması kabul edilen popüler bir gerçekliktir.

Belgede Yaşlanma ve zaman algısı (sayfa 143-146)

Benzer Belgeler