• Sonuç bulunamadı

2.5. Etkileşimi Sağlayan Etmenler

2.5.1. Kültür

2.5.1.1. Kültür ve Etkileşim

Kültür, insanlar tarafından, insanlar ve insanlık için, insana rağmen yaratılmış, maddi, manevi ve ideolojik tüm var olanlardır (Erinç, 2004, s.105-106).

Kültürlerin temeli olan sanat, toplumların en belirgin ortak yanıdır. Çağlar boyu uygarlıklara bakıldığında; sanatın önemini, onun toplumlardaki yerini, yaşadıkları döneme getirdikleri özellikleri görülmektedir. Kültür ve sanat; insanları, toplulukları ve toplumları birbirine yaklaştıran en somut olaydır.

Kültürel gelişmenin tekdüze olmayışı, aynı yüzyılın veya tarih diliminin sanatında, hatta aynı sanat üslubunda farklılaşmalara yol açar. Genel olarak kültürün ve onunla bağlantılı üslubun bölgeselliği, göz önünde bulundurulması gereken önemli bir faktördür. Bir yörenin sanat üslubunu belirleyen etkenler arasında, o bölgedeki eski/öncü üslup kadar, iklim, yüzey şekilleri hammadde kaynakları, insan ve toplum yapısı, ekolojik denge ve jeopolitik konum gibi öğeleri sayabiliriz (Mülayim, 1994, s.82-83).

Kültür bir toplumun duyuş, görüş ve düşünüş birliğini oluşturan değerlerden oluşmuştur. Etkileşim yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılır. Sanat eserinin oluşumunda kültür yapısının önemi büyüktür. Hiçbir sanat eseri onu yaratan çevreden soyutlanamaz. Herhangi bir sanat türünde görülen belirgin özellikler belirli bir kültür çevresinin karakteristik noktalarını yansıtır. Coğrafi bölgenin iklim ve çevre koşullarının, inanç ve yaşayış biçimlerinin sanat eserinin ortaya çıkışındaki rolü önemlidir.

Antropoloji bilimi, kültürün değişebilir olduğunu ve bu değişmelerin uyum yolu ile gerçekleştirileceğini kabul etmektedir. Zaman boyutu içinde doğal çevreye uyum gösteren kültürler, yayılma, ödünç alma, öykünme gibi yollarla farklı kültürlere benzerlik gösterirler.

Kültür, yani yaşantı ve inançlar kalıtımla değil; öğrenmeyle kuşaktan kuşağa veya etkileşim yoluyla komşu kültürler arasında geçiş yapar. Kural ve gelenekler, düşünce ve hayat tarzları, sembol ve ideolojiler kuşaktan kuşağa aktarılırken, bu yayılma dışa doğru da olmaktadır. Yayılma dağ, deniz gibi coğrafi engelleri aşabilir, çok uzak bölgelere varabilir; savaş, göç, ticaret ve iletişim araçlarıyla hızlanır (Mülayim, 1994, s.92).

Etkileşimi, bilginin dil aracılığı ile yapılan iletişimi olarak değerlendirildiğinde, kültürlerin sanat alanında sanat üretimi ile konuştukları, dillerinin ise ürettikleri sanat nesneleri olduğunu görülmektedir. Tüm kültürel etkileşimler bir arayışın sonucu olarak gerçekleşmektedir. Bu arayış ve etkileşim birlikte hareket etmekte, sanatçıda yaratırken, kendi toplumunun ya da yabancı toplumların kendisine ulaşan verilerini kullanarak, kültürel etkileşim nesnelerini üretmektedir.

Sanat ve kültürün ilişkisi sürekli ve karşılıklıdır. Bu ilişki bütün ile bütünü yaratanlar arasındaki ilişki niteliğindedir. Yani, hem kültür ile sanat, hem de kültürün diğer öğeleri ile sanat arasında sürekli ve karşılıklı bir ilişki vardır. Kültür ve sanat

ilişkisinde biri diğerinin hem teşvik edicisi, hem de bulunulan düzeyin göstergesi niteliğindedir. O halde birini diğerinden ayrı düşünmek olanaksız sayılmaktadır (Erinç, 1987, s.50)

Plastik sanat eserleri, ülke kültürlerinin somutlaşmış biçimleridir. Türkiye, sanat ve kültür sahasında çağlar boyunca kurulmuş birçok medeniyetin mirasçısı, zengin bir ülkedir. Seramik bu değerli ve zengin geçmişte önemli bir yer tutmaktadır. Bu zengin geçmişin varisleri olarak Türk seramik sanatçılarına, çağdaş anlamda ürünler vermekte büyük görevler düşmektedir. Batı anlayışındaki plastik sanatın geçmişi kısa ve bu alana duyulan ilginin de az olduğu ülkemizde, çağdaş seramik sanat geleneğinin oluşturulması yönünden daha büyük çabalara gerek olduğu söylenebilir. Tarih boyunca seramik, Anadolu topraklarında hayat bulmuş, Anadolu topraklarını, kültürünü seramiğe aktarmıştır. Bu büyük miras günümüze kadar taşınmış ve bugün de seramiğin, bilimselliğinin yanı sıra sosyal ve sanatsal özelliği ile da büyük değer taşıdığı görülmektedir. İnsanlık tarihi kadar eski olan seramiğin “sanat” olarak nitelendirilmesi ancak 19.yüzyıl gibi yakın bir tarihtir.

Tarih boyunca farklı uygarlıkların değişen yaşam biçimlerine farklı teknik ve estetik değerlere göre kılıklara giren ana tanrıça, riton (içki kabı), urne (ölü kabı), banyo kabı, lahit, mektup, mühür, mimaride kullanılan malzemeler, sanat eserleri vb. çok çeşitli ürünler olarak ortaya çıkan seramik Mezopotamya, Pers, Suriye, Anadolu, Mısır, Girit, İndus Vadisi, Miken Kültürü, Yunan, Etrüsk Kültürü, Çin, Japon, Kore, İspanya ve Amerika ülkeleri ve kültürlerinde ilk örneklerini vermiş ve günümüze kadar da süre gelmişti (Türedi Özen, 2002, s.10).

Uygarlıkların üzerinde geliştiği topraklar, önemli tarihi olaylar, toplumların gündelik yaşam biçimleri, dini inanışları, ritüelleri, mitolojileri, parçası oldukları kültürel bütünlüğün elemanlarıdır. Bu elemanlar tek başlarına ya da birlikte yorumlanarak seramik eserlere aktarılmıştır (Tanrılar ve Tanrıçalar, 1992, s.11-12) ve günümüzde de bu aktarım ve yaratım eylemi, devam etmektedir.

Kültürün önemli unsurlarından biri olan seramik, milletlerin geçmişi ile geleceği arasında sağlam köprüler oluşturmakta, geçmişten günümüze ışık tutan önemli birer belge özelliği taşımaktadır. Çömlek ustaları, seramik sanatçıları geleneksel değerlerin kültürler arası aktarımına hizmet vermeye devam etmektedir.

Seramik, öncelikle günlük gereksinim için kullanılmış, daha sonra da çağlar boyunca gelişerek her kültürün ve uygarlığın izlerini alarak duygu, düşünce ve toplumsal değerlerin anlatımında bir araç olmuştur. Bir ülkenin seramik sanatının gelişmişliğinin, bize o ülkenin çağdaşlaşma yolundaki önemli bir çizgisinin gösterdiği bilinmektedir. Bu nedenle seramiğin gelişimi toplumların sosyo-kültürel ve ekonomik evreleriyle aynı doğrultudadır (Özgünel, 2000, s.6). Artık günümüzde ekonomik ve kültürel gelişimde seramik sanatı ve endüstrisi en büyük etken rolü oynamaktadır. Çünkü toplumların, çağdaşlaşma aşamalarında seramik sanatının kökenleri ve gelişmişliği rol oynamaktadır. Bu da hem kullanım hem endüstri hem de sanat boyutunda seramiğin önemini göstermektedir (Oral, 2005, s.81).

Köklü bir kültür birikimine sahip olan Anadolu etnik, sosyal, coğrafi ve kültürel özelliği nedeniyle seramik form süsleme ve motif özelliği açısından büyük bir zenginliğe sahiptir. Elle biçimlendirilerek yapılan ilk seramik ürünlerde duygular, inançlar, sevinçler, yaşayış biçimleri kısaca kültürel kimlikler form yapısıyla, dekorlarıyla yansıtılmıştır.

Sonuç olarak, geleneksel kültürümüzün yansıması olan günümüz çağdaş seramiği, potasında binlerce yıllık Anadolu seramiğini ve geleneksel çiniciliğimizi eriterek özgün yorumlamalarla yeniden karşımıza çıkmaktadır. Bu da başta zengin kültürümüz, toprağımız, seramik sanatçımız, eğitimimiz ve endüstrinin katkılarıyla oluşmaktadır. Anadolu’nun temelini oluşturan seramik kültür bilincini, sadece üniversitelerin ve kurumların ilgili bölümlerinde değil, tüm topluma yayarak çağdaş kültürümüzün gelişimine aktarmamız ve güncel ve modern gelişmeleri yakalamamız gerekmektedir (Oral, 2005, s.85-86)

Kültürler sanatlarıyla konuşmaktadırlar. Sanatçılar ise zamanla kültür birikimlerini eserlerinde yansıtmaktadırlar. Ve bu eserler de toplumlar arasında iletişim olduğu sürece etkilenme ile oluşacak; etkilenme ile yapılan esrelerden yeni etkileşim eserleri ortaya çıkacaktır. Her yeni eser toplumlararası etkilenmelere neden olacaktır.

Özelliklerini yitirmeksizin bir sanat dalını gelecek kuşaklara aktarmak, miras kalan geleneksel sanat ürünlerinin yok olmalarının önlenmesi ve yenilerinin yaratılmaları sanat dalının devamlılığı için gerekmektedir. Plastik sanat yapıtları, kendi özellikleri içinde bir toplumun görsel ve kalıcı kültürünün öğeleri olmaktadır.

2.5.2. Dil

İnsanı diğer canlılardan ayıran başlıca özellik konuşma yeteneğidir. Bu açıdan bakıldığında dil, insan hayatındaki her şeyin başında gelmektedir. Konuşma yeteneği insanın temel niteliğidir. Bu yetenekten yoksun olmak insandan daha alt düzeydeki yaratıklara özgüdür.

Erinç dili; “bir anlatım aracıdır” şeklinde tanımlamıştır (Erinç, 2004, s.97).

Bireysel anlamda dil kişiye düşünebilme olanağı sağlamaktadır ve düşündüklerini aktarmakta kullanılan bir araçtır. Başka bir deyişle iletişim kurmanın yoludur. Toplumsal anlamda dil ise bir birikimi, kültürü yaratmak ve bunu gelecek nesillere aktarmaktır. Hem bireysel hem de toplumsal açıdan dili değerlendirdiğimizde var olduğumuzun, varlığımızı devam ettirmemizin en net kanıtıdır.

Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak, aralarında “duygu ve düşünce birliği” olan bir cemiyet, yani “millet” haline getirir (Kaplan, 2006, s.39).

Atatürk; milletlerin varlık sebeplerinden birisi de dildir, uluslar dilleri ile yaşarlar demiştir. Dil bir milletin kültürel değerlerinin başında geldiği için ona büyük önem verilmesi gerekmektedir.

Toplumsal kültürün zenginliği, dilin zenginliği ile doğrudan ilintilidir. Dolayısıyla dilin zenginliği de kültürün zenginliği ile bağımlıdır (Erinç, 2008, s.85).

İnsanlar arasındaki iletişim araçlarından biri olan dil, ulusların geçmişten devraldıkları ve geleceğe aktaracakları bir mirastır. Dil yoluyla insanların kültürlerinin, alışkanlıklarının, değerlerinin özelliklerini geçmişten bu güne aktarmaları ve bugünden geleceğe yönlendirmeleri sağlanmaktadır. Ortak dil, ortak kader birliği demektir. Aynı dili konuşan insanların, aynı geçmişe ait oldukları, aynı kültürü paylaştıkları, aynı alışkanlık ve değerlere sahip oldukları bilinmektedir.

Benzer Belgeler