• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KÜLTÜREL FAKTÖRLER

2.1. Kültür

Günümüzde kültür kavramı, kullanımı bakımından çeşitlilikler gösterse de genellikle kültür yazında “bir toplumun yaşam biçimi”ni işaret etmek için kullanılır (Doğan, 2007: 9). Düşünür ve yazarların üzerinde hemfikir olduğu bir kültür tanımı yoktur. Ancak yazında sıklıkla bahsedilen bazı kültür tanımlamalarını ele almak gerekirse;

Kültür, Türk Dil Kurumu’nca; “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” şeklinde tanımlanmıştır (http://tdkterim.gov.tr/bts, 2011).

Taylor’un bir klasik haline gelen tanımı ise şu şekildedir; “Bir toplumun üyesi olarak insanoğlunun öğrendiği ya da kazandığı bilgi, sanat, görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıklarını içine alan karmaşık bir bütündür” (Kutanis, 2010: 1).

Kluckhohn (1954; akt. Gümüş, 2009: 3) ise insan belleği ile kültür arasında bir benzetime gitmiş, yaşananlar ile ilgili anıların saklanıldığı insan belleğini, toplumun bütün olarak birikimlerini sakladığı ve geleceğe aktardığı kültüre benzetmiştir.

Kültürün birçok bilimin ortak çalışma konusu olması, bu bilim dallarının kültür kavramına farklı açılardan yaklaşmalarının üzerinde hem fikir olunan bir kültür tanımının yapılmasını zorlaştırdığından bahsetmiştik. Ancak bireysel ve sosyal bir fenomen olarak kültürle ilgili bazı tanımlar şöyle sıralanabilir (Şişman, 2007: 1);

• Bireyin içinde yaşadığı gruptan/toplumdan edindiği sosyal miras

• Bireyin düşünme, hissetme ve inanma biçimi

32 • Problemlerin çözüm biçimi,

• Öğrenilen davranışlar bütünü,

• Davranışları düzenleyen normatif bir sistem,

• Doğada var olana karşılık insanların oluşturduğu her şey,

• Bir egemenlik ve meşruiyet aracı

Kültürün yapılan çeşitli tanımları ele alındığında; bireyin davranışlarının anlaşılmasında kültürün çok önemli bir rolü olduğu ve bireyin kültürel bağlamdan ayrı düşünülemeyeceği söylenebilir. Birçok bilim dalının, araştırmalarına kültür değişkenini dâhil etmesi kültürün aslında bu bilim dallarının açıklamaya çalıştığı olguları derinden etkilemesi ve bu olguların anlamlandırılmasında büyük bir rol oynamasından kaynaklandığını ifade edebiliriz.

Yazında arz ettiği önem ve kültürlerarası çalışmalarda alınan atıflar göz önünde bulundurulduğunda Hofstede’nin kültürü ele alış biçimini anlamak önemlidir. Hofstede (1994: 5) kültürü; “bir grup veya kategorinin üyelerini bir başka grup ve kategorinin üyelerinden ayıran kolektif bir zihinsel programlama” olarak tanımlamıştır. Her birey, hayatı boyunca öğrendiği düşünme, hissetme ve harekete geçme kalıplarına sahiptir. Hofstede bu aşamada bilgisayar ve insan arasında bir analoji kurarak insan zihninde yer alan bu kalıpları “zihinsel programlara” benzetmiştir. Ancak bunun insan zihninin bir bilgisayar gibi programlanabileceği anlamına gelmemesi gerektiğini, bireylerin sahibi olduğu bu düşünme, hissetme ve harekete geçme kalıplarının bu bireyin davranışlarını önceden tahmin etmede kısıtlı bir rolü olduğunu belirtmiştir. Hofstede’nin bilgisayar ve insan zihni arasında kurduğu analoji doğrultusunda düşündüğümüzde; bireyin zihinsel programlarının kökleri, bireyin büyüdüğü ve hayat deneyimi kazandığı sosyal çevreye uzanır. Bireyin bahsedilen anlamda zihinsel programlanması ailede başlar, komşuluk ilişkileri ile güçlenir, okulda, arkadaş gruplarında, iş yerlerinde ve yaşanan toplumda devam eder. Hofstede işte bu “zihinsel programları” kültür olarak adlanırmıştır (Hofstede, 1994: 4). Hofstede bireyin zihinsel programlama sürecinin üç ayrı sosyalizasyon düzeyinde (Toplumsal düzey, Mesleki düzey ve Örgütsel düzey) ve üç

33

Bireyin ulusal düzeyde zihinsel programlanması, toplumsal değerleri öğrenmesine tekabül edip aile ve yakın çevresinde gerçekleşir. Bu düzeyde ağırlıklı olarak değerler, çok az miktarda da uygulamaya yönelik zihinsel programlama gerçekleşmiştir. Mesleki

düzeyde zihinsel programlama eğitim kurumlarında gerçekleşir ve kısmen değerlere,

kısmen de uygulamalara yöneliktir. Örgütsel düzeyde zihinsel programlama ise bireyin aldığı eğitim sonrası girdiği örgütte karşılaştığı süreçtir. Genellikle iş yaşamına ilişkin uygulamalara yönelik olup değerlere yönelik zihinsel programlama çok az miktardadır (Doğan, 2007: 34-35).

Hofstede (1994: 5) ayrıca kültürün bir yanda insan doğasından diğer bir yandan da kişilikten ayırt edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ancak halen kültür ve insan doğası arasındaki sınırın nerede başlayıp nerede bittiği ya da kültür ve kişilik arasındaki ilişkilerin bilim insanları tarafından tartışılmaya devam ettiği de unutulmamalıdır.

Şekil 1: Bireyin zihinsel programlanmasında üç eşsiz düzey

Kaynak: Geert Hofstede, Cultures and Organizations: Software of the Mind: Intercultural

Cooperation and its Importance for Survival, Harper Collins Publishing, 1994, p.6.

KİŞİLİK

KÜLTÜR

İNSAN DOĞASI Bireye Özgü Kalıtım ve Öğrenilen Gruba Özgü Olan Öğrenilen Kalıtım Evrensel

34

Kısaca insan doğası ve kişiliğin kültürden farkından bahsetmek gerekirse (Hofstede, 1994: 5-6);

İnsan doğası evrensel bir nitelik taşır. Hofstede’nin bilgisayar-insan analojisinden yola

çıktığımızda; bir bilgisayar için işletim sistemi ne demekse insan için de insan doğası o dur. İnsan doğası, insanlara genlerinin mirasıdır. İnsan doğası, insanın fiziksel ve temel psikolojik fonksiyonlarının belirleyicisi rolündedir. Örneğin insanın korku duyma, kızma, sevme, eğlenme, üzülme, başkaları ile birlikte olma, çevreyi gözlemleme ve diğer bireylerle çevre hakkında konuşma gibi faaliyetler evrensel düzeydeki zihinsel programlamaya aittir. Bir bireyin hisleri ile nasıl hareket edeceği, korku ve sevinçlerini nasıl ifade edeceği, çevresini nasıl gözlemleyebileceği ve gözlemlerini nasıl aktaracağı ise kültürün etkisi ile farklılık gösterebilir.

Kişilik ise bireyin diğer bireylerle paylaşmadığı, kendine özgü zihinsel program

setleridir. Kişiliğin hem kalıtımsal hem de öğrenilen bir yanı vardır. Burada “öğrenilmiş” kelimesi ile ifade edilmek istenen bireyin hayatı boyunca edindiği yaşam deneyimleri olduğu kadar kültürün etkisinin de göz önünde bulundurulmasıdır. Aynı kültürde yer alan kişilerin davranışlarının çok fazla çeşitlilik sergileyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır (Doğan, 2007: 36).

Tüm bu tartışmaların yanında, 1980’lerden sonra yaygınlaşan kültürlerarası çalışmalara bir zemin oluşturması bakımından Geert Hofstede’nin (1980) toplam 50 ülkeyi kapsayan “Kültürel Boyutlar” araştırması oldukça önemlidir. Hofstede’nin çalışması işyerlerinde gözlemlenen değerlerin kültürden nasıl etkilendiğini ortaya koymayı amaçlamaktaydı. Bu araştırma, kültürel yönelimleri, ülkeler arasındaki gözlemlenebilir kurumsal farklılıklara deneysel temelde bağlayan ilk araştırma olması nedeniyle önem arz etmektedir (Baltaş, 2011: 1). Hofstede (1983: 78) 50 ülkeden 116000 çalışan ile yürüttüğü araştırmasının sonucunda ulusal kültürlerin şu dört boyutta ele alınabileceğini söylemiştir;

• Bireycilik-Toplulukçuluk (Individualism-Collectivism)

• Güç Mesafesi (Power Distance)

35

• Erkek ve Kadına Özgü Değerler (Masculinity-Feminity)

Hofstede’nin ortaya koyduğu bu dört boyutu birden ele almak çalışmanın amaç ve kapsamının dışında olduğundan ve kültürlerarası çalışmalarda en öne çıkan ayrımın Bireycilik-Toplulukçuluk boyutu olduğu (Triandis, 2001: 907) bilindiğinden izleyen bölümde bu boyut ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

Benzer Belgeler