• Sonuç bulunamadı

Köle SatıĢı Hakkında GörüĢler

Belgede Osmanlı'da kölelik (sayfa 32-35)

Köle satıĢları konusunda kaynaklarda farklı görüĢler ileri sürülmüĢtür. Köle satıĢlarının nasıl yapıldığı konusunda en erken olarak Kanuni zamanındaki usulü görmekteyiz.

Koçu‟dan aktaran Engin, buna göre köle satıĢını Ģöyle anlatmaktaydı:

“Bedestenlerde köleler satılırsa önde bir komisyoncu gider esirler kendisini takip ederler. Almak isteyen biri çıkarsa onunla pazarlığa baĢlar, anlaĢmazlarsa bir baĢkasıyla pazarlığa tutuĢulur. Eğer daha fazla veren biri çıkarsa malı (köleyi) ona verir. Arta kalanları ertesi günü yeniden pazara getirir. Bu iĢ hepsini satıp bitirene kadar devam eder. Alıcı bizde at alıĢlarında olduğu gibi, kölenin bütün uzuvlarını inceler önce diĢlerine bakar, diĢleri düzgünse daha fazla para eder. Çünkü diĢlerin iyi durumda olması sıhhatli bir bünyesinin iĢareti olduğunu düĢünürler. Aynı Ģekilde kadın kölenin göğüs ve baldırlarına bakarlar. Kadın köle o zaman eteklerini

*Köleler için ödenen vergiye pençik resmi deniliyordu. Pençik ise, verginin ödenmesi üzerine gümrük tarafından köle sahibine verilen mülkiyet belgesidir. Pençik resmi aslında “beşte birlik vergi” demektir. Bkz, Toledano, a.g.e., s.58.

22

dizlerine kadar yukarı çekmek zorundadır. Satın almak isteyen herkes böyle yapar.

“Kaba bir alıcı satın almaya niyet ettiği köleyi Ģöyle bir görüp beğenmekle kalmaz, ağız kokusu gibi herhangi bir özrü, yarası, çıbanı bulunması ihtimaline karĢı kulaklarını burnunu ağzını ve diĢlerini muayene eder. Gömleğini çıkartıp çıplak vücudunu görür; paçalarını sıvatıp bacaklarına bakarlardı. SatıĢa çıkarılan mutlaka yalın ayak olurdu, düz tabanlılık uğursuz bilindiği için taban muayenesine pek önem verilirdi. Düz taban kölelerin fiyatları çok düĢük olur, öyleleri hatta alıcı bulamaz esirci elinde kalırdı. Bundan ötürü taban muayenesine esir alır iken esirciler de dikkat ederlerdi. Köle satıĢlarında bu muayenelerin kolay yapılması için köle ekseriya müzayede de alıcılara bir iç donu ile çıplak olarak arz edilirdi.”94

18. yüzyıl sonlarında Ġstanbul‟a gelen Fransız seyyahı Oliver‟in gözlemlerine göre Osmanlı sarayına girmeleri için bizzat anaları ve babaları tarafından satılan Gürcü ve Çerkes kızları çocuk yaĢlarda esir pazarlarına getirilirdi. SatıĢ sırasında kadın köleler kesinlikle çıplak gösterilmez, alıcı adına vücutları hakkında sadece yaĢlı bir kadın bilgi sahibi olabilir, hiçbir gayrimüslim esir pazarına giremezdi. Esir tacirleri arasında satılacak kızları gayrimüslim birinin görmesi halinde onlara değerinden kaybettireceği Ģeklinde garip bir inanıĢ bulunmaktaydı.95

Ziya Kazıcı eserinin Muhtesip ve Esirci Esnafı adını taĢıyan bölümünde esir pazarından bahseden bir yazarın esir pazarında satılan erkeklerin üst baĢlarının temiz tutulup insanca muamele gördüklerini kadınlardan sadece kaba iĢler için satılan zenci kölelerin açıkça satıĢa çıkarıldıklarını güzel veya beyaz esirlerin dikkatle gizlendiğini nakletmekte ve konuya Ģöyle devam etmektedir;

“Köle ticaretinde bir çeĢit aldatma aracı olarak kabul edilen reklam ve güzel gösterme vasıtalarının kullanılması yasaklanmıĢtır.

Bu yüzden kölelerin yüzüne pudra rastık vs. gibi Ģeyleri sürüp onları genç ve güzel göstermenin yasaklandığını hem konu ile ilgili kanunnamelerden hem de zaman zaman ısdar edilen fermanlardan öğreniyoruz. Bundan baĢka ruhu veya bedeni herhangi bir rahatsızlığını gizleyerk köle veya cariyeyi satmakla yasaklanmıĢtır.

Nitekim eval-i Ramazan 1037 (6-15 Mayıs 1627) tarihli bir mahkeme kararına göre Trabzon‟da Yazıcı Mehmet adındaki Ģahıs Ahmed oğlu Mehmed Çelebiye 31,5 kuruĢa bir cariyeyi satar. Gerçekte zayıf görünüĢte bir fiziğe sahip olan bu cariyenin herhangi bir hastalığı bulunmadığı söylenir. Fakat bir ay geçmiĢ bulunmasın rağmen cariyenin iyileĢmemesi ve zayıflığının bir illete bağlı olduğunun

94 Reşad Ekrem Koçu, “Esir Hanı, Esir Pazarı”, X, 5276-5277.’ dan aktaran Engin,a.g.e., bkz. s.134-135.

95 A.g.e., s.247.

23

anlaĢılması üzerine mahkeme cariyeyi eski sahibine iade ettiği gibi gereken ihtimam gösterilerek tedavisinin efendisi tarafından sağlanması bir gelenek haline gelmiĢ olduğundan aksine hareket eden kimselerin bu davranıĢlarının cezai müeyyide ile sonuçlandığı bilinmektedir. Binanaleyh hastalanan kölenin tedavisi ve tedavi masrafları bütünüyle efendisine ait bir yükümlülük olarak kabul edilmektedir.”96

Alphonse De Martine de esir satıĢlarını ve esir pazarlarından Ģöyle bahsetmektedir;

“Esirciler pazarları siperli revaklarla çevrili geniĢ, üstü açık bir avlu. Bu revakların bir yanında satıcıların esirleri topladığı odaların açık kapıları görülür. Pazarda gezinen dolaĢan alıcılar açık kapılardan odaların içindeki esirleri seyrederler. Kadınlar ve erkekler ayrı odalarda toplanmıĢ ilkin bu dağınık grupları gözden geçirdik. Bunların en dikkat çekici olanı on iki, on beĢ kadar HabeĢ genç kızı idi. BaĢları üstünde vazo taĢıyan antik çağların kariyatid heykelleri gibi birbirlerinin sırtına dayanmıĢ duran bu genç kızlar yüzleri seyirciye dönük olarak halka kurmuĢlar, çoğunun yüzü çekici güzellikte. Bu kadınlar badem gözlü, burunları hafif kemerli, dudakları ince yanakları oval ve zarif, saçları karga kanadı gibi simsiyah ve parlak yüzlerinin düĢünceli, kederli, ve mahmur ifadesiyle bu HabeĢ kadınları tenlerinin bakır rengine rağmen olağan üstü güzellikte hayranlık uyandıran yaratıklar ince ve uzun boyludurlar. Güzel memleketlerindeki palmiyenin dalları gibi Esir pazarında girdiğimiz son odalar yarı kapalı idiler. Ġçeriye alınmamız için bir süre hayli tartıĢmamız gerekti. Bu odaların her birinde bir kadının bekçiliğinde tek bir esir bulunuyordu. Bunlar memleketlerinden yeni getirilmiĢ genç ve güzel Çerkes kızları idi. Dikkati çeken bir zarafet ve incelikte beyazlar giymiĢlerdi. Güzel yüzlerinde ne keder ne ĢaĢkınlık sadece gururlu ve kayıtsızlık okunuyordu. Rusya kadın ticaretini yasak ettiğinden, Rum kadınları saraydan çekildiklerinden beri beyaz tenli ve güzel Gürcü ve Çerkesler çok azaldılar. Bu güzel yaratıkların fiyatı on iki-yirmi bin kuruĢa kadar yükselirken fazla güzel olmayan siyah esirler beĢ altı yüz franka kadar en güzelleri ise bin, bin iki yüz franka kadar satılıyordu. Bu güzel esirler Ġstanbul‟un genç bir paĢasının haremine götürülmek üzere gözlerimizin önünde satın alındı.”97

96 Ziya Kazıcı, “Osmanlılar Döneminde İhtisab Teşkilatının Köle Haklarını Koruması”, V.Milletlerarası Türkoloji Kongresi Tebliğler, c.1, Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul,1985, s.332-339.

97 Alphonse De Lamartine, “Esir Pazarı “(Çev. Nurullah Berk), Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, c.2, İstanbul,1985, s.571-572.

24

ĠKĠNCĠ BÖLÜM KÖLE KULLANIM ALANLARI

Ġslam Hukukunun iki temel kaynağı vardır. Bunlardan biri savaĢ esirleri, bir diğeri ise doğumla gelen köleliktir. Osmanlı Devleti‟nde iki türlü köle görülmekteydi. Bunlar; devlete ait köleler ve Ģahıslara ait kölelerdir. Devlete ait müesseselerde ve beytülmale ait olmak üzere ve cariye olarak kullanılırlar bunlara devlete ait köleler denilir. Devletin dıĢında kalan kölelere ise Ģahıslara ait köle denilirdi.

I-Devlete Ait Köleler

SavaĢlar yoluyla elde edilen ve ticaret yoluyla gelip devlete satılan esirlerdir.

Belgede Osmanlı'da kölelik (sayfa 32-35)