• Sonuç bulunamadı

John Locke‟da Devletin DoğuĢu ve MeĢruiyeti

Siyaset felsefesi tarihinin oluĢumundan beri üstünde en fazla durulan, en çok analizi yapılmaya çalıĢılan kavramlardan biri “iktidar” kavramı olmuĢtur. Bu kavram, her devire ve her siyasal oluĢuma göre uygun hale getirilerek değiĢikliğe maruz bırakılmıĢtır. Dolayısıyla siyaset, devlet ve onunla ilgili konularda yapılacak herhangi bir çalıĢmanın sağlıklı ve verimli olması için iktidar olgusunun öncellikle çözülmesi, iktidar ve devlet kavramlarının birbirleri ile iliĢkisinin ne olduğu veya bu iki kavram aynı Ģeyler mi faklı Ģeyler

107

mi olduğunu açıklığa kavuĢturmamız gerekmektedir. Ancak iktidar olgusunu ele aldığımızda meĢruiyete atıfta bulunmamız büyük önem arz etmektedir.

MeĢruiyet, bir siyasal iktidarın varolmasının ve sürekliliğinin tek teminatıdır. Çünkü siyasal iktidar tarafından çıkarılan emirlerin, yasaların ve de bulundukları davranıĢların, hem birey tarafından hem de toplum tarafından benimsenip kabul görülmesinin en önemli dayanak noktası meĢruiyettir.301

Buradan da anlaĢıldığı üzere bireysel ve toplumsal rıza, siyasal iktidarın meĢruiyeti açısından büyük önem arz etmektedir. Çünkü meĢruiyet arayıĢının nedeni: mevcut durumu haklılaĢtırma, toplum içinde yaĢadığı kurulu düzeni güvence altına alma, sürekliliği için kendisinin sahip olduğu olçüt ve rasyonel gerekçeleri savunmaktır.302

Bu sebepten ötürü devlet, iktidar, egemenlik ve siyaset gibi konuların ele alınıp incelendiği alan aslında bir çeĢit meĢruiyet alanıdır da diyebiliriz. Zira oluĢturulacak bir siyasal iktidar eğer toplumsal rızaya dönüĢmemiĢse yani birey ve toplum tarafından onay görmemiĢse, bu siyasal iktdarın meĢruiyetinin olduğunu söylemek doğru olmayacağı gibi bu durumun, zorbaca bir davranıĢta bulunma anlamını taĢıdığını söyleyebiliriz. Bu demek oluyor ki, bütün siyasal iktidarların ihtiyacı olan Ģey, bireysel tasvip ve toplumsal rıza arayıĢıdır ki bu meĢruiyetin kaynağıdır. Dolayısıyla devletin, bireylerin rızasına dayandığı ve bahsi geçen bu rızanın kendisine verilmesini sağlayan sorumlulukları gerçekleĢtirebildiği kadar meĢru olduğunu görüyoruz.303 Locke bu durumu Ģöyle açıklamaktadır:

“Doğal olarak özgür olan insanlar, kendi rızalarıyla bir araya gelerek birleşip, kendi iradeleriyle genel olarak idareyi bir gücün eline verdiler, dürüstlüğüne ve sağduyusuna güvenle gücünü sınırlamadan, düzenlemeden onu kabul ettiler… Tarihten alabildiğim kadar ışıkla tüm huzurlu devletlerin başlangıçları insanların bu ortak kararı ve ortak rızasında yattığı sonucunu gördüm.”304

301 Çetin, Siyasetin Evrensel Sorunu, s. 62. 302 Çetin, Siyasetin Evrensel Sorunu, s. 68. 303 Lockee, Hoşgörü Üstüne Bir Mektup, s. 22.

108

Yukarıdaki bilgilerden anlaĢıldığı üzere, siyaset bilimi açısından, siyasal iktidarın kendisini ve de gerçekleĢtireceği eylemlerinin toplum tarafından kabul görmesi çok önemlidir. Ġktidar, toplumu hangi gayeyle yönettiğini belirtmeden, toplumdan icazet almadan, toplumun rızası olmadan meĢru bir siyasal iktidar olduğunu söylememizin imkanı yoktur. BaĢka bir ifade ile otoriteden yoksun oluĢan bir güç iliĢkisine siyasi iktidar diyemeyeceğimizi gibi; otoriteden yoksun gücün, herhangi bir yasa olmadan yapılacak uygulamanın ve de ilkeden yoksun kullanımın her türlü sosyal düzenlemeyi olanaksız yapan bir kaosa neden olması kaçınılmazdır.305

Nitekim iktidar, kendisini onay gören bir sebebe, bir yasaya, bir prensibe dayandırması lazım gelir ki, meĢru bir iktidar olabilsin. Çünkü meĢruiyet toplum tarafından verilen rıza olduğundan, bu toplum tarafından yöneticileri kabul edildiğinden dolayı iktidar, toplumun değerlerine, inançlarına ve normlarına uygun, ahlaki, makul, doğal gerekçelere dayandırılarak oluĢturulan ve etkili olabilen bir güç olmalıdır.306

Locke siyasal iktidar ile ilgili bu düĢüncelerini Ģöyle ifade etmektedir:

“…mülkiyeti düzenlemek ve korumak için ölüm cezası ve dolayısıyla

bundan daha az şiddetli cezalar verebilen yasalar koymak, bu yasaları uygulamak ve devleti yabancıların işleyeceği zararlardan esirgemek için topluluğun gücünü kullanmak, bütün bunları da yalnızca kamunun iyiliği uğruna yapmak hakkı…”307

Bu tanımlama bizi, Locke‟da meĢruiyetin temelinde yer alan ilkeleri göstermektedir. Ġktidarın yaptıklarının kamu iyiliğinden kaynaklanması lazımdır.308

BaĢka bir ifade ile iktidarın yaptıkları, toplumsal bir amaç edinmiĢ olmalı; bireylerin canlarını, mallarını ve özgürlüklerinin korunmasını sağlaması

305 Akal, Bali Cemal, Yasa ve Kılıç, Afa Yayınları, Ġstanbul, 1991, s. 7. 306 Lockee, Hoşgörü Üstüne Bir Mektup, s. 13-18.

307 Lockee, John Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme‟de Seçme Parçalar: Batıda Siyasi Düşünceler Tarihi, Seçilmiş Yazılar II, (Çev. M. Tuncay), Yeni Çağ, AÜSBF Yayınları, Ankara, 1969, s. 166.

109

gerekir.309 Zira Locke, siyasal iktidarın meĢruiyetinin, bireyin sahip olduğu doğal hak ve özgürlüklerinden kaynaklandığını söyler.310

Bunun yanında meĢruiyet siyasal, iktisadi ve toplumsal kuruculuk gibi fonksiyonlara sahiptir. Dolayısıyla siyasal ve toplumsal bir bütünlük meydana getirerek, bireyin de bu bütünlük içinde yer almasını ve buraya entegre olmasını olanaklı kılar. O zaman siyasal iktidar, bu bütünleĢtirme ve uyum sağlama sürecinde toplumsal ve ekonomik alanları kendi belirlediği ve toplum tarafından da kabul görülen bir yasa doğrultusunda olmasını ve geliĢimini sağlamalıdır. Sonuç olarak meĢruiyet, birey-toplum ile siyasal iktidarın birbirleriyle olan iliĢkileri üstüne inĢa edilen yasaları, değerleri ve prensipleri yansıtmaktadır.311

Yukarıda devlet‟in olgusunu incelememiz için bilmemiz gereken önemli kavramlar olan meĢruiyet, iktidar, siyasal iktidar gibi kavramlar kısaca ele aldık. ġimdi de bir baĢka önemli kavram olan ve bu çalıĢmamız için de büyük önem taĢıyan “devlet” hakkındaki Locke‟ın görüĢlerine bakmamız gerekmektedir. Zira devlet hakkındaki görüĢler, diğer siyaset kavramlarının da belirleyicisi olmaktadır.

Devlet olgusu modern düĢünce anlayıĢına göre, parçalanmıĢ toplumun kurumsallaĢmıĢ siyasal iktidarını elinde bulunduran, soyut biçimde anlamlandırılan, üstünlük ve egemenlik anlayıĢına sahip olan bir realitedir.312

Devlet kavramı üzerine çalıĢmalar yapan düĢünürlerden biri olan Burdeau devleti Ģöyler açıklar:

“onu düşünenlerin kafalarında var kıldıkları bir gerçeklik”313

309 Lockee, Hoşgörü Üstüne Bir Mektup, s. 15. 310 Lockee, Hoşgörü Üstüne Bir Mektup, s. 22. 311 Çetin, Siyasetin Evrensel Sorunu, s. 70. 312 Çetin, Siyasetin Evrensel Sorunu, s. 65.

110

Burada devletin mutlak ve üstün bir güç olduğunu, devlet varlığının soyut olduğunu ifade ediyor. Yine aynı Ģekilde Bourdeau devlet ile ilgili Ģu ifadeleri kullanır:

“Devlet, güç kullanma yetkisini elinde bulunduran, zorlayıcı bir üstünlük

olarak otorite ve düzenleyici bir iktidar ifade etmektedir. Devlet, iktidarın içinde yer almaktadır. Çünkü iktidar oluşmadan, otoritenin meydana gelmesi ve sürekliliğinin sağlanması olanağı yoktur.”314

Bu ifadelerden anlaĢıldığı üzere devlet, otorite sahibi bir iktidar, bu otoritenin sağlamıĢ olduğu güç ile topluma emir verme, toplumu kontrol etme ve insanlar adına aldığı kararları uygulama hakkını elinde bulundurmaktadır. Nitekim özgürce davranan insanlar, karĢılıklı anlaĢarak ve siyasi toplumun gönüllü birer birliktelliği sonucu oluĢturdukları bu otoriteye, kendi iradeleri ile bu haklarını vermiĢlerdir.315

Diğer taraftan Locke, yaĢamıĢ olduğu dönemin politik çatıĢma ve çekiĢmelerine tanık olmuĢ bir düĢünür olduğundan, bu dönemde meydana gelen olaylar karĢısında sesiz durmamıĢ, bu olaylara fikirleriyle yön veren bir filozuf olmuĢtur. Demek ki filozofların, bulundukları dönemin aynası görevini yaptığını söylemek yanlıĢ olmaz. Aristokrasi düĢüncesindeki dogmatik, skolastik ve de metafizik anlayıĢına karĢı çıkan Locke, buna karĢı burjuvazinin dünya görüĢünün felsefi temellerini, ampirizmi ortaya atmıĢtır.316

Hobbes nasıl aristokrasinin siyasal görüĢlerinin sistemleĢtirdiyse Locke da burjuvazinin siyasal görüĢlerini sistemleĢtirmiĢtir. Bunu yaparken de Orta Çağ ve öncesi, geleneklere karĢı çıkmıĢ, Orta Çağ‟daki kilise ve hükümdarın ikili iktidarını sorgulayarak siyasal düĢüncelerine zemin hazırlamıĢtır.317

Bununla birlikte Locke devleti ele alırken, Hobbes‟da geniĢ yetkilerle donatılmıĢ olan “Ejderha‟nın” (Leviathan) mutlak iktidarı ya da

314 Çetin, Siyasetin Evrensel Sorunu, s. 65.

315 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme, s. 85. 316 ġenel, Siyasal Düşünceler Tarihi, s. 335.

111

Machiavelli‟nin sınırsız ve mutlak güç olarak tasarladığı Prens‟ine karĢın kendisi, anayasal bir temsili demokrasi düĢüncesinin gerekliliği üzerinde durmuĢtur. BaĢka bir ifade ile Locke, kendinden önceki Hobbes ve Machiavelli‟nin yaklaĢımını her ne kadar devam ettirse de modern manasında iktidarın mutlak oluĢuna karĢı ilk itirazı kendisi yapmıĢtır. Nitekim Locke teorisine, iktidarın bir güç ve Ģiddet ürünü olduğunu ve yönetim görevinin de en güçlü olanın yönetim hakkı olması gerektiğini savunan Machiavelli‟nin görüĢlerini ret ederek baĢlar.318

Daha sonra ise yönetici ve tebaa arasındaki iktidar iliĢkisini babanın çocukları, efendinin kölesi, kocanın karısı üzerindeki gücü ile açıklayan doğal iktidar kuramcısı olan Bodin‟den ayrılır.319

Son olarak da Hobbes‟un mutlak, bölünmez, sınırsız olan, devamlı ve üstün olarak kutsal gördüğü ölümlü Tanrı‟yı (Leviathan‟ı) yok sayar.320

Locke, bu düĢünleriyle, iktidarın kaynağını halkın rızası temeline dayandırarak meĢruiyet kazandırmıĢ ve modern döneme geçiĢte kralın iktidarının sınırlanmasının temelini hazırlayan düĢünür olmuĢtur.

Locke, devletin var oluĢ nedenini, Hobbes, Rousseau vb. de olduğu gibi sosyal sözleĢme tasvirinden yola çıkarak açıklamaya çalıĢan filozoflardan biridir.321 Daha öncede ifade ettiğimiz gibi Locke‟a göre, bu sözleĢme ile doğa durumunda bulunan bireyler, uygar-sivil topluma geçmiĢlerdir. Bu sebepten, Locke‟ta devletin doğuĢunu daha iyi anlayabilmek ve konuyu daha iyi kavrayabilmek adına, doğa durumu ve bu durumdan çıkıĢı sağlayan toplum sözleĢmesini, yeri geldikçe ifade etmemiz gerekmektedir. Zira bu ifade edeceğimiz doğa durumu, bizi Locke‟ta devletin doğuĢuna yani kaynağına götürücektir.

Buradan hareketle, Locke‟a göre bireylerin özgür bir yaĢam sürdüğü, eĢit ve de bağımsız oldukları bir doğa durumu vardır. Bu doğa durumunda bireylerin, doğuĢtan sahip oldukları vazgeçilmez hakları - yaĢam, özgürlük ve

318 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme‟de Seçme Parçalar, s. 166. 319 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme‟de Seçme Parçalar, s. 167. 320 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme‟de Seçme Parçalar, s. 167.

321 ErnestVon, Aster, Fransız İhtilali‟nin Siyasi ve İçtimai Fikirleri, (Çev. M. Nermi), Berikan Yayınları, Ankara, 2003, s. 23.

112

mülkiyet- bulunmaktadır. Ancak bireyin sahip olduğu bu özgürlük ortamı ne isterse yapacağı bir özgürlük değildir. Doğa yasası dediğimiz, daha önce de ifade ettiğimiz bu kanun tarafından sınırlandırılır 322

Locke bu durumu Ģöyle açıklar:

“Kanun olmadığında özgürlük de yoktur. Özgürlük, kanunun olmadığı yerde olamaz… Tanrı, davranışlarını yönetmesi için bireye anlayış(akıl) vererek, altında olduğu kanun sınırları içerisin de uygun olarak ait olduğu bir irade özgürlüğü ve davranış özgürlüğü verdi.”323

Buradan anlaĢılıyor ki, bireyin doğa durumunda özgürlüğü kanunla sınırlı tutulmaktadır. Dolayısıyla birey, davranıĢlarını, doğal haklarını, mallarını ve mülkünü özgürce düzenlemek ve yerleĢtirmek için, kanunun izin verdiği ölçüde özgür olup baĢkasının keyfi isteğine tabi değildir.324

Ancak bireylerin doğa durumundaki özgürlükleri ve eĢitlikleri, doğa yasasının birey tarafından ihlali, bireyin doğal haklarına zarar verilmesi karĢısında bireyin takındığı ölçüsüz, adaletsiz, tutkulu ve bencil davranıĢlar ile verdiği cezalar ve bütün bunların sebep olduğu savaĢ durumu gibi doğa durumu eksiklikleri, bireylerin bir araya gelerek, kendi iradeleriyle anlaĢarak, uygar topluma geçmelerine ve yetkilerini ortak bir güç dediğimiz devlete devretmelerine neden olmuĢtur. Locke devletin doğuĢunu, bu nedenlerden yola çıkarak Ģöyle açıklamaktadır:

“Bireylerin sahip oldukları mülkleri sürekli başkalarının saldırısına açıktır. Çünkü herkes onun kadar kral olup herkes onunla eşit olduğundan, bu eşitliğin ve de yargının sıkı gözlemcileri olmadığından, bu doğa durumunda sahip oldukları mülkiyetin sahipliği oldukça emniyetsiz ve korumasızdır. Bu durum, bireyler özgür olsalarda sürekli korkularla ve tehlikelerle dolu bu şartlardan bireyi çıkmaya zorlar; ve önceden birleşmiş başkalarıyla bir topluma katılmayı istemesi yada benim genel bir isim olarak mülkiyet dediğim

322 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme, s. 56. 323 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme, s. 56. 324 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme, s. 56-57.

113

hayatlarını, özgürlüklerini ve mülklerini karşılıklı koruma için birleşme fikri nedensiz değildir.”325

Yukarıdaki ifadelerden anlaĢıldığı üzere Locke‟a göre bireylerin kendilerini devlete bağlamalarını ve ona yetkilerini devretmelerinin en büyük amacı, bireyin sahip olduğu özgürlük ve eĢitlik haklarının beraberinde getirdiği olumsuzlukları engellemek, dolayısıyla mülkiyet diye tabir ettiği; yaĢam, güvenlik ve mülklerinin korunmasını sağlamak isteğidir.

Dolayısıyla bireyler, doğa durumunun güçlüklerinden kaçınmak ve çaresini bulabilmek adına kendilerini devlete tabi kılmıĢlardır. Çünkü bireye verilen herhangi bir zararda yada çıkabilecek ihtilafta, toplumun her bireyini baĢvurabileceği ve itaat edeceği bilinen herhangi bir ortak güç, hakim ya da yargıç yoktur. Locke böyle bir gücün gerekliliği Ģu Ģekilde ifade eder:

“Tabiat halinde herkesin hem hakim hemde icra edici olması, kendilerine taraf olarak tutku ve intikamın onları ileriye götürerek ihmalci yapması muhtemeldir. Dolayısıyla otorite ile belirlenen tarafsız bir hakim gerekir. Aynı şekilde doğru olana yönellik cezayı destekleyecek, haksızlıkları bastırabilecek ve onu icra edebilecek güç gerekir.”326

ĠĢte bu güç, bireylerin bir araya gelerek, yetkilerini devrettikleri egemen güçtür yani devlettir.

Locke‟a göre bu devletin amacı, barıĢ, güvenlik ve kamu iyiliğini sağlamak ve bunun için gerekli tedbirleri almaktır. Çünkü toplum sözleĢmesi sonucunda meydana gelen devlet, herkesin özgürlüğünü ve mallarını daha iyi korumak gayesiyle oluĢturulduğundan, toplumun ya da onlarca kurulan yasamanın faydalı olabileceği alanın, genel iyiliğin ötesine geçmesi söz konusu olamaz.327 Locke burada devlete aslında Ģu misyonu yükler: içinde erdemli bireylerin yetiĢtirileceği toplumsal Ģartları meydana getirmek ve birbirlerine

325 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme, s. 99 326 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme, s. 100.

114

karĢı çıkar çatıĢmalarına girmeyen, güvenli bir ortam ve istikrar ortamının sağlamaktır. Toplumsal yaĢama geçiĢin temel ve en önemli amacı Locke için bireylerin yaĢam, özgürlük, mülkiyet gibi haklarını güvence altına almak olduğu bir yerde, devletin bu hakları koruması için gerekenleri yapması zorunludur.328

Toparlamak gerekirse, bireyler doğa durumunu bütün imtiyazlarına rağmen, içerisinde mevcut bulunan kötü Ģartlar, eksiklikler, mülkiyetlerin korunmasının sakıncaları, baĢkalarının ihlallerini cezalandırmadaki her bireyin sahip olduğu belirsiz ve düzensiz gücün uygulanmasının sebep olduğu elveriĢsizlikler, bireyin yukarıda saydığımız eĢitlik, özgürlük ve icra gücününü toplumun ellerine bırakarak, ortak bir irade ile bir toplum altına girmesine, kurulmuĢ bir devletin kanunları altına sığınmalarına ve böylelikle mülkiyetlerini güvence altına almaya çalıĢmalarına neden olmuĢtur.329

Nitekim devlet, baĢkaları tarafından o toplumun üyelerine yönelik verilecek bütün zararlara karĢı, mevcut kanunların sınırları içerisinde kalarak ceza verebilecek ve buna engel olabilecek bir güç potansiyeline sahiptir.330

Bu düĢünceleriyle Locke‟ın, modern dönemin esas ideolojilerinden biri olarak kabul edilen liberalizmin temellini attığı kabul edilir. Bireye, topluma ve devlete ait ana teorilerde yeni bir düĢünce anlayıĢını meydana getirmiĢtir. Bununla beraber, tüm liberalist düĢünürlerin desteklediği bireycilik, sınırlı devlet olgusu, kuvvetler ayrılığı ve birçoğunun savunduğu bireyin doğal haklarının bulunması gerekliliği gibi fikirler yine Locke‟ın tasarladığı siyaset felsefesinde önemli görüĢler olup ifade etmediklerimizi yeri geldikçe değineceğiz. Bu görüĢler böylece kendisinden sonraki dönemleri etkilemiĢ ve günümüzde bile etkisini hala sürdürdüğünü söylemek mümkündür.

328 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme‟de Seçme Parçalar, s. 177. 329 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme, s. 100-102.

115

3.2.1. John Locke’ın Devlet AnlayıĢı ve Filmer’le ÇatıĢması

Robert Filmer, 1588-1653 arasında yaĢamıĢ, gücünü ve yetkilerini Tanrıdan alan mutlak monarĢinin ilk teorisyenlerinden biridir. Dönemin Ġngiltere Kralı olan I. Charles tarafından Sir ünvanı verilen Filmer, kaleme aldığı Patriarcha adlı eseri ile Locke‟ın eleĢtiri odağı olmuĢtur.331

Nitekim Locke‟ın siyaset felsefesi ile ilgili görüĢlerinin yer aldığı en önemli eserlerinden biri olan Uygar Yönetim Üzerine İki İnceleme adlı eserindeki ilk denemesi Filmer‟in bu eserine eleĢtirel bir cevap nitelliği taĢımaktadır.332

Filmer, Ġngiltere Kralı olan I. Charles‟ın Ġngiltere‟yi mutlak bir güçle yönettiğini ileri sürmüĢ ve bunu da Adem‟den kalan miras yetkisinden meydana geldiğini savunmuĢtur. Filmer Kitab-ı Mukaddes‟e dayanarak, Tanrı‟nın, tabiatı yönetmesi ve hükmetmesi için Adem‟i gönderdiğini, Adem‟den sonra ise onun mirasçılarının bunu sürdürdüğünü ileri sürmüĢtür.

Bununla birlikte, Filmer, mutlak monarĢi ile ilgili fikirlerinin kaynağında, aile de baba ve çocuk örneğini verir ve ona göre Tanrı bir evdeki baba gibidir. Evde babaya nasıl itaat edilmesi gerekiyorsa aynı Ģekilde krala itaat etmek de bir görevdir.333

Çünkü yeni doğan her çocuk babanın otoritesi altına girer, dolayısıyla özgür değildir. Fakat Locke, Filmer‟ın, insanların hiçbirinin özgür doğmadığı334

hiçbirinin doğal olarak özgür olmadığı, dolayısıyla da eĢit olmadığı335

fikrine karĢı çıkarak, insanın, Tanrı tarafından bahĢedilen akla sahip olduğunu söyler. Bu yüzden de rasyonel bir varlık olan bu insan, özgür doğmuĢtur ve eĢittir.336

Ancak Filmer‟a göre, eğer insanların özgür oldukları iddia edilirse, bu Adem‟i reddetmek anlamına gelir. Filmer‟in ana düĢüncesi aslında bunun üzerine ĢekillenmiĢtir. Görüldüğü gibi Tanrı, bir baba otoritesiyle, Adem‟e

331 Lockee, Hoşgörü Üstüne Bir Mektup, s. IV.

332 Bouillon Hardy, John Lockee, (Çev. A. SavaĢ), Liberte Yayınları, Ankara, 1998, s. 12. 333 Lockee, Hükümet Üzerine Birinci İnceleme, s. 31-36.

334 Lockee, Hükümet Üzerine Birinci İnceleme, s. 2. 335 Lockee, Hükümet Üzerine Birinci İnceleme, s. 5. 336 Lockee, Uygar Yönetim Üzerine İkinci İnceleme, s. 74.

116

krallık gücünü vermiĢtir.337

Bu durum kralın kendi halkı üzerinde sonsuz güce sahip olması anlamına gelmektedir. Kralın yönetimi altında bulunan halkın hiçbir hakkı yoktur; eğer kral isterse verir ve yine isterse alır. Hakların belirleyicisi kraldır. Bu da insanın özgürlügünün Tanrı lehine terk edilmesi anlamına gelmektedir. Tanrı‟nın Adem‟e verdiği aslında tüm dünyayı yönetme hakkıdır. Onunki evrensel bir monarĢidir. Filmer bunu Ģöyle açıklamaktadır:

“İnsanlar özgür doğmamıştır ve dolayısıyla hiçbir zaman hükümet

edenleri ya da hükümet biçimlerini seçme özgürlüğüne sahip olamamışlardır. Prensler iktidarlarına mutlak biçimde ve Tanrısal bir hakla sahiptirler, çünkü köleler hiçbir zaman anlaşma yapma ya da uzlaşma hakkına sahip olmamışlardır. Adem mutlak bir monarktı ve bütün prensler Adem‟den beri mutlak monarktırlar.”338

Ancak Locke bu konuda Filmer‟e karĢı çıkarak, bu fikirlerin kaynağı olarak gösterilen Kıtab-ı Mukaddes‟te böyle bir Ģeyin geçmediğini339

, baba olmanın, doğal olarak sadece baba olmak olduğunu, bunu monark olarak düĢünemeyeceğimizi, dolayısıyla babanın sadece çocuklarının doğal yöneticisi olarak kabul edilmesi gerektiğini savunur.340

Dolayısıyla babalık ile monarklığı birbirimizden ayırmamız gerektiğini, Tanrı‟nın, Adem‟e kendi çocukları üzerinde doğrudan bir yetki vermediğini ve bu yüzden de Adem‟in ilk insan olmasından dolayı kral olması anlamına gelmediğine dikkat çeker.341

Filmer kralın tüm bu güçlerini, Tanrı-merkezli bir anlayıĢla ele aldığından dolayı, Ona göre, kralın mutlak gücünü yadsımak, yukarıda ifade ettiğimiz gibi Adem‟i kabul etmemenin yanında Hristiyanlığı da kabul etmemek anlamına gelmektedir. Adem‟in yönetimi, Tanrı‟nın istemi olarak kabul edilmelidir. Yöneticiye boyun eğmek bu yüzden zorunludur. Adem ve

337 Lockee, Hükümet Üzerine Birinci İnceleme, s. 18 338 Lockee, Hükümet Üzerine Birinci İnceleme, s. 4. 339 Lockee, Hükümet Üzerine Birinci İnceleme, s. 3. 340 Lockee, Hükümet Üzerine Birinci İnceleme, s. 21. 341 Lockee, Hükümet Üzerine Birinci İnceleme, s. 30-32.

117

onun varisi, ölümün ve hayatın mutlak otoritesidir.342