D E (; I N
kın bir süre geçtiği halde, "Marksist musıki eleştirisi" adına ortaya sürülen bu kitap üzerinde durulmadı sanıyorum.
Yazar 1952'de ABD'de yayımlanan kita
bında musıkinin anlamını sorguluyor. Ona göre, "müziği anlamak için yeniden onu yaratan gerçek yaşam· bağlamı içine oturt
mak gerekir" (s. 17), çünkü "sanat bir ayin, bir kehanetler derlemesi ya da papaz takı
mının gizemli ve her defasında çeşitlenen yorumlarını gerektiren 'kutsal bir kitap' olarak anlaşılmamalı, gerçek dünyanın bir yansıması olmalıdır" (s. 110). Kitabın bir
çok yerinde gördüğümüz buna benzer pole
mikçi cümlelerde, musıkinin gerçek, mad
di, nesnel dünyayı yansıttığı önermesiyle -yansıtma teorisiyle- karşılaşırız.
İmgenin yahut sanat eserine özgü bilginin bir yansıma olup olmadığını bir epistemo
loji sorunu olarak tartışmanın yeri değil burası, ancak, yansıtmacı teorinin bilgisel temelini tartışmaya kalkışmadan, kitapta önerilen yansıtmacı teorinin niteliğine deği
nebiliriz. Finkelstein'ın yaklaşımı "bire bir"· bir yansıma. Yansıtma teorisinin çoğu
M E L E R
zaman bu yaklaşımla işlenmesi onun en za
yıf yanı. Musıkinin de öbür sanatlar gibi gerçek hayatı yansıttığı yolundaki genel te
oriyi kabul etsek bile, önemli olan, bir bes
tecinin eserine yansıyan maddi hayat ilişki
lerinin musıki sanatına özgü hangi belirlen
melere uğrayarak o esere yansıdığıdır (ta
bii, her sanat dalı kendi geleneğinin dili, kendine özgü araçlarıyla konuşmak zorun
da olduğundan, aynı şey öbür sanat dalları toplu olarak incelemeye giriştiğinde, ayrı ayrı sanat dallarında gözlediği yeni gelişme
leri önce birbirleriyle ilişkilendirir, sonra da bunların tümünü tek bir ortak paydaya bağlar. Bu ortak payda ise, .sanat eserini dışardan belirlediği varsayılan maddi olgu
lar ile düşüncelerdir. Böyle bir eleştirmen, edebiyatta, resimde, mimaride, musıkide aynı olguları, aynı düşünceleri arar ve "bu
lur".
Bir bestecinin eserinde bulduğumuz olum
lu-olumsuz değerler, bu düzeyde, belli bir üretim tarzına yahut ona bağlanan maddi/
fikri olgulara, tarihi döneme, dönemin si
yasi çatışmaları ile toplumsal şartlarına, hatta bazen güncel gerçeklere
indirgenmiş-tir. Oysa bir musıki ürününde bulduğumuz değerlerin, öncelikle, musıkinin kendi tari
hi, kendi geleneğiyle ilişkilendirilecek yo
rumları daha geçerli, daha anlamlı olabilir.
(Sanatın maddi hayatı yansıttığı önermesini kabul ettiğimizde, akla gelmesi gereken bir soru daha var: bu genel teori musıkiyi de düşünmeli. Tabii, Finkelstein'ın kitabını bu kaygıyla yargılamak söz konusu değil bura
da, sadece, geçerken belirtilen bir kaygı bu).
Kitapta, hemen bütün besteciler yukarda sözünü ettiğim indirgemecilikten nasibini alıyor. Yazara göre, Bach, Mozart, Beetho
ven "anti-feodal düşünce"yi temsil ederler (s. 55-88); "Beethoven'ın yapıtlarındaki fi
kirleri, o yapıtlardaki coşkuları, onları ya
ratan ·toplumsal gerçekliğe bağlayarak bu
lup çıkarabiliriz" (s.83); "burjuva dünyası
nın Wagner'i gerçekçi bir biçimde çözümle
mesi için burjuva yaşamının kendini eleşti
risel olarak çözümlemesi gerekirdi'' ( s .109);
"Verdi, tarih ve toplumu sadakatle anla
tır" (s. 117); "Rus ulusal okulunun operala
rı ( ... ) operada daha önce görülmemiş bir biçimde tarihe sadık kahşıyla göze çarpar'' (s.123); Schönberg ile Stravinski'nin musı
kisi bir "emperyalizm çağı sanatıdır"
(s.128) [italikler benim].
Yazarın ne tür bir musıki istediği konusun
da söyledikleri bir araya getirildiğinde de, çağımızda iyi bir bestecinin nasıl olması ge
rektiğini açıklayan şu reçete ortaya çıkıyor:
iyi besteci çağının gerçeklerini musıki yo
luyla geniş kitlelere duyurur; açık, anlaşılır eserler verir, fazla "kakışımlı" (dissonant)
Müzik Neyi Anlatır
14 1
sesler kullanmaz, ezgiyi, şarkıyı ihmal et
mez; halk musıkisinden yahut halk ağzın
daki şarkılardan yararlanır; dinleyende
"bezginlik", "sevgisizlik" uyandıran, de
neysel, avant garde sanat hastalığından uzak durur; "hayatta gerici" olup "sanatta ilericilik" taslamaz. Açıkça görüleceği gibi, bu reçete 30'lardan itibaren uygulamaya konulan resmi Sovyet musıki anlayışının kı
sa bir özetidir. Kitabın "yaşamda gericilik
sanatta ilericilik" başlıklı bölümünde dile gelen yaklaşım ise, o dönemde resmi edebi
koviç gibi büyük bestecilere uygulanan bas
kıyı onaylaması, "1936 Eleştirisi"nden sonra Sovyet bestecilerinin daha iyi ürünler verdiklerini ileri sürmesidir. ''Sovyet Müzik Eleştirisi',. bölümünde, Jdanov'un musıki üstüne "derin düşünceleri"ni içeren uzun alıntılar da yer alıyor.
Finkelstein aslında bu kadar mekanik, kaba olmaya ihtiyaç duymaması gereken, kültürlü bir yazar. Biraz daha "müzikal"
olmaya çalışan başka bir yazar aynı bilgi donanımıyla daha ilgi çekici bir kitap yaza
bilirdi. Resim, edebiyat alanındaki çalışma
larının sağladığı birikim de onun musıkiye bakışını zenginleştirebilirdi. Ama dönemin kültür siyaseti dışına çıkamaması, dağarcı
ğındaki her şeyi getirip Jdanov'a teslim et
nunla birlikte, yazar daha sonraki
kitapla-142
Defterrında düşüncelerini geliştirmiş, değiştirmiş olabilir.
1930- 1960 dönemi sosyalist sanat siyase
tinin musıkiye ilişkin bölümünü açıklamak, desteklemek üzere kaleme alınmış bir kitap bu. ABD'de 1952'de yayımlanması olağan bir şey. Türkiye içinse, Müzik Neyi Anlat1r biraz geç kalmış bir kitap gibi görünüyor;
özellikle 1960'1ı yıllarda edebiyat çevrele
rinde zaman zaman örnekleri görülen sanat şablonculuğuna hitap eden bir kitap olabi
lirdi. Bugün durum farklı. Marksist sanat eleştirisi alanında son yirmi-yirmi beş yılın ürünü olan çalışmalar, çeviriler ne kadar yetersiz de kalsa, bunların getirdiği bilgilen
melerle o tür eğilimler artık herhalde büyük
ölçüde aşılmış olmalıdır. Ancak, önsözde, yazarın öne sürdüğü bazı önyargıların hak
sız bulunduğu söylenmiş olmasına rağmen,
"müzik ve sanat-kültür alanındaki gelişme
mizin böyle bir yöntemle ele alınıp sağlıklı okura sunulması, son yirmi yıldır Türkiye'
de Marksist sanat eleştirisinde herhangi bir gelişme olmadığına inanıldığını düşündürü-yor ...
Bülent Aksoy