• Sonuç bulunamadı

İslâmî Esaslar ve Kutadgu Bilig’deki Devlet Anlayışı

2.3. Kutadgu Bilig’deki Devlet Anlayışının Fikrî Temelleri

2.3.1. İslâmî Esaslar ve Kutadgu Bilig’deki Devlet Anlayışı

“Ey müminler! "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir.”

(Hz. Muhammed (sav)/Veda Hutbesi)

Bu başlık altında, Hz. Peygamberin yukarıdaki ifadesinde beyan ettiği gibi, İslâmî bir devlet anlayışının ne olduğu O’nun iki emanetine bakılarak anlatılmaya ve anlaşılmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda Kutadgu Bilig’in belirli beyitlerine atıf yapılarak İslâmî esaslar ve Kutadgu Bilig arasında rabıta ortaya konulmak istenmiştir.

Kutadgu Bilig’in müellifi Yûsuf Has Hâcib’in iyi bir dinî eğitim alması ve inançlı bir şahsiyet olmasından dolayı mezkûr eserinde de İslâmî esasların etkisi görülmektedir.

Esere ait babların fihristine bakıldığında birinci bölümün “Tanrı azze ve cellenin övgüsünü söyler”, ikinci bölümün “Peygamberimiz ulu Muhammed Mustafa’nın övgüsünü söyler”, üçüncü bölümün “Peygamberimizin dört arkadaşının övgüsünü söyler” olduğu görülmektedir. Yani daha eserin başında İslâm inancı görülmektedir.

Kutadgu Bilig’de ayetler ve hadislerden ilham alındığı ve bunun ayet ve hadisler doğrudan yazılmadan ortaya konduğu görülmektedir. Bu bağlamda devlete dair tüm

tasavvurlar bir “Yaratan Tanrı” inancına dayanmaktadır. Tabii ki bu zihniyet eserin tümüne yayılmıştır.

Kur’an-ı Kerim pek çok konuda olduğu gibi yönetim konusunda da önceki kavimlerden misaller vermiştir. Bunu yaparken Yüce kitap iyi yöneticilerden de bahsetmiştir kötülerden de: Kur’an’da her iki türe ait anlatımlara yer verilmesi, insanların iyi örnekleri taklit edip kötülerden kaçınmalarını sağlamayı amaçlamaktadır (Hamidullah, 2016: 724). Biz böylesi bir anlatımı esasında Kutadgu Bilig’de de görmekteyiz. Misal olarak iyi beylerin adı (şanı) iyi olmuş, kötünün ise adı anılmamıştır şeklinde özetlenebilecek anlatımlarda bulunulmuştur.

Başka bir önemli bir husus da şudur ki Kur’an-ı Kerim, belirli bir yönetim şekli sunmamıştır bizlere. Ancak geçmiş milletlerin yaşayış tarzlarını ele almış ve Allah’ın belirlediği yoldan sapmalarının güçlerini kaybetmeye sebep olacağı pek çok kıssada açıklamıştır. Yani töreden ve dolayısıyla adaletten sapan devletler güç kaybeder ve hatta yıkılır. Başka bir açıdan Allah’ın (Yaratan Tanrının) hükümlerine uymak bir toplumu güçlü kılar denilebilir. Kur’an’da bulunan ilke ve esaslar yönetimin (yönetim şekli) değil, yönetici durumunda olan kişilerin uyması ve uygulaması gereken ilkelerdir ki bunlar: adaleti sağlamak, Emaneti/Görevi Ehline Vermek, İstişare (Şûra) Etmektir 42(Durmuş, 2006: 84). Kutadgu Bilig’de de devletin ve bu dünyanın gelip geçiciliği vurgulanırken, esas olanın adalet, töreye bağlılık ve öteki yaşamda (ahirette) iyi yer edinmek olduğu söylenmektedir43.

Kur’an-ı Kerim’de devlet yönetimine dair ilkeler bulunurken, Hz. Peygamberin sünnetinde de bu ilkelerin uygulamaları görülmektedir. Bu nedenle ilerleyen sayfalarda Kur’an-ı Kerim ayetleri ve Hz. Peygamberden rivayet edilen bazı hadisler ile Kutadgu Bilig beyitleri zikredilecektir. Kutadgu Bilig’in devlet anlayışında adalet, liyakat, şûraya oldukça önem vermesi onun Kuran ve sünnetten mülhem kaleme alındığının da bir tezahürüdür.

Hâsılı İslâmî esaslarda devletin dört ana unsuru vardır: adalet, liyakat, şûra. Daha başta belirtmek gerekir ki bu üç unsurun Kur’an’da açık bir şekilde zikredilmesi ve

42 Durmuş bu üç unsura “İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Engellemek” ilkesini de eklemektedir.

Çalışmada bunun adaletin bir alt başlığı olabileceği düşünüldüğünden ayrıca bir başlığa gerek görülmemiştir.

43 1374 Halka dosdoğru uygula yasayı ki Günün iyi olsun kıyamet günü

Hz. Muhammed’in (sav) sünnetinde pratiğini bulmaları dolayısıyla İslâmî esaslar bakımından farz olmaktadırlar. Başka bir deyişle Müslüman kişinin (yöneticinin) bu kurallara mutlak surette uyması gerekmektedir. Yönetme konusunda devlete düşenler bu üç ana unsur olmakla birlikte bir de halka düşen vardır ki bu da idarecilere (sizden olan ulu’l-emre)44 itaattir. Bu da bir başlık hâlinde aşağıda belirtilmiştir.

2.3.1.1.Kur’an-ı Kerim’de Adalet

Kur’an’da türevleriyle birlikte yirmi sekiz yerde geçen adalet, davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek gibi anlamları olan bir isimdir. Adalet, denge ve orta yolu izleme anlamındaki itidal de adl kökündendir. Kur’an’da adalet, ister kişi, ister toplum, isterse devletle ilgili olsun, bütün ilişkilerde adalet ilkesi İslâmî yaşayışa hâkim olur. Çünkü Müslümanların siyasî ve sosyal hayatlarında herhangi bir görevi veya rolü üstlenenlerin adaletli kişiler olması beklenmektedir (Durmuş, 2006: 84). Yine Kur’an-ı Kerim’de adalet zulmün karşıtı olarak her şeyi denge noktasında tutmak ve yerli yerine koymak anlamında kullanılır. Bir ismi de el-Adl olan Allah’ın peygamberi ve bir devlet yöneticisi olan Hz. Muhammed (sav) adalet üzere olmakla emrolunmuştur (Durmuş, 2006: 85). Hâsılı, Kur’an-ı Kerim beşerî her konuda olduğu gibi yönetim konusunda da adaleti merkeze almaktadır.

İşte Kur’an-ı Kerim’de adaletin geçtiği bazı ayetler:

“Haberiniz olsun ki Allah, size adaleti, iyi davranmayı ve yakınlara yardımda bulunmayı emrediyor; hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklıyor; dinleyip anlayıp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl/90)

“İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur.

Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır.” (Şûra/15)

“Haberiniz olsun ki, Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz vakit adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah işiten ve bilendir.” (Nisa/58)

44 Burada sizden olan (min-küm) ifadesi önemlidir. Çünkü Müslüman olmaya işaret etmektedir.

Kutadgu Bilig’de anlatılan hükümdarın (bey/hakan) Müslüman olduğu da açıktır.

2.3.1.2.Kur’an-ı Kerim’de Liyakat

Emanet, Arapçada “güvenmek, korku ve endişeden emin olmak” manasındaki emn kökünden türemiştir. Yaygın kullanım olarak “güvenilen bir kimseye koruması için geçici olarak tevdi edilen şey” anlamında kullanılmaktadır. Emanet kavramı, Kuran’da iki ayette tekil, dört ayette çoğul formuyla altı yerde geçmektedir (Durmuş, 2006: 87). Emanetin tıpkı devlet gibi geçici bir durumu ifade etmesi mühimdir.

Çünkü İslâm inancında her şey faniliğe mahkûmdur. Devlet ve devlete dair unsurlar/unvanlar/kurumlar da bundan müstesna değildir. Bu durum Kutadgu Bilig’de fevkalade önem arz etmekte ve çokça ifade bulmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de emaneti ehline vermek (liyakat) konusunda şu ayeti kerime misaldir:

“Allah size, emanetleri mutlaka layık olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah, bununla size ne kadar güzel öğüt veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir” (Nisa/58).

Buradaki emanet ve adalet kavramlarının bir arada zikredilmesi mühimdir. Şöyle ki Taberî’ye göre, bu ayet yöneticilerin hem emanet hem de adalet ehli olmalarını gerekli kılmaktadır. Ona göre emanet ehli olmak, ülke kaynaklarını tebaaya ölçülü bir şekilde paylaştırmak, adalet ehli olmak ise de tüm kararlarında adalete riayet etmeyi ifade etmektedir ( Taberî, 1992: 148, Akt; Durmuş, 2006: 89).

2.3.1.3.Kur’an-ı Kerim’de Şûra

İstişâre ve şûrâ kavramlarının fiil kökü şevere olup mefhum “alâ” ile kullanıldığında,

“görüş bildirmek, yapılması gerekeni öğütlemek ve doğru yolu göstermek gibi”

manaları ifade etmektedir. İstişâre, müşâvere, meşveret, müşûre hep bu kökten türetilen “danışıp görüşmek ve işaret almak” manasına gelen mastar kelimelerdir (Aslan, 2014: 224).

Kur’ân-ı Kerîm’de istişare ile ilgili iki sarih ayet de mevcuttur. Bunlardan birincisi Mekke’de nazil olan ve istişarenin önemine binaen “Şûrâ” adı verilen sürenin 38.

ayetidir. İkincisi ise, Medine’de Uhud savaşı neticesinde indirilen Âl-i İmrân suresinin 159. ayetidir (Aslan, 2014: 225).

“Ki onlar Rablerinin davetine icabet ettiler ve namazı kıldılar. Onların işleri aralarında şûrâ (danışma) iledir. Ve kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar” (Şûra/38)

“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet;

bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Artık kararını verdiğin zaman da Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine sığınanları sever.” (Âl-i İmrân/159)