• Sonuç bulunamadı

B. ABDURRAHMAN WAHİD’İN DİNÎ DÜŞÜNCESİ

1. İman Kavramı

İman, Tanrı’nın varoluşuna ve bunun doğruluğuna inanmaktır; aynı zamanda Müslüman olmak için en önemli şarttır. İman konuları sahih olup olmadığını araştırmaya gerek kalmadan kat’i ve mütevatir delillerle açıklanmaktadır. İman, yalnızca kelime şahadeti “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü” söyleyerek ifade edilmez. Aksine iman, esaslı bir şekilde kalpte olan ve fiilleriyle dışarıya tezahür etmesi gereken bir inanç şeklidir. Burada kastedilen

137 Abdurrahman Wahid, İslamku İslam Anda İslam Kita; Agama Masyarakat Demokrasi, The Wahid Institute, Cakarta, 2006, s.66.

138 Wahid, a.g.e, s.67.

67

fiiller Allah ve Resülü tarafından belirlenmiş ibadetlerden ibarettir. Bütün Müslümanlar böyle bir iman kavramına inanmaktadırlar. Ama Gus Dur’a göre iman, yalnızca Allah ve kulu arasında (hablün minallah) vertikal boyutta olan bir kavram değildir. Bunun yanında sosyal iyiliği için insanın sosyal hayatına (hablün minennas) uygulanması gereken çok kapsamlı bir kavramdır. Gus Dur’un anlayışında iman kavramı ile insan hayatı arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Yani İslâm’daki iman kavramı insana güzel söz söyleme, sadaka verme, yardım etme, akraba ve komşuları ziyaret etme, ümmetin faydasına iş yapma gibi salih amellere destek ve teşvik veren bir iman anlayışıdır.

Bundan dolayı, imanın hakikatı insanı diğer insanlardan uzak tutma değil, aksine insanın haysiyeti ve onurunu yükseltmeye teşvik mahiyetindedir. Sözgelimi fakirler, ezilenler ve mazlumlar başta olmak üzere insana iyilik yapmaktır.

Gus Dur’un yukarıda açıklanmış bu görüşü Allah’ın kitabına dayanmaktadır : İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. (Bakara, 2/177). Bu ayet net bir şekilde iyiliğin hakikatının yalnızca Allah ve insan (Tanrı-kul) arası bir ilişkiden ibaret olmadığı; ancak insanların kendi aralarındaki (kul-kul) ilişkilerinin de buna dahil olduğuna işaret etmektedir.

Gus Dur, günümüzde İslâm’ın ayrılmış olan iki önemli bileşeninin ikisini tekrar bir araya getirmek için bir çözüm bulmamız gerektiğini söylemektedir. Birincisi, iman şartlarında tezahür eden kişisel bir mesele olarak bakılan inanç ve iman meselesidir.

İkincisi ise İslâm şartlarında yer alan ve imanın sosyal boyutu olarak görünen yönüdür.

Bireysel boyutunda, imanın ölçüleri özel olup kişi ile Allah arası bir mesele olarak görülür. Sosyal boyutunda ise, kişisel bir eylem olarak görünen kelime-i şahadet geniş ve kapsamlı sosyal hayata etki edici mahiyetedir. İslâm’ın diğer şartları için de aynı durum söz konusudur. Sözgelimi namaz, özellikle cemaatle namaz kılma utanmazlıktan (fahşa) ve kötülüklerden alıkoyar (Nahl, 16/90)). Demek ki namaz kamu düzenini

68

sağlamaya yardımcı olmaktadır. Zekat’ın sosyal bir ibadet olduğunu açıkça görebilmekteyiz. Oruç da, yoksullar başta olmak üzere sosyal empati ve endişenin tezahürüdür. Hac ise, dünyanın dört bir yanından gelip aynı kiyafeti (ihram) giyinerek rütbe ve mevkilerine bakmadan insanları bir araya getirmektir.139

Günümüzün meselesi, yukarıda belirtilen kişisel boyutlu imanın nasıl sosyal hayata katılabileceğidir. Çünkü o kadar çok insan var ki ibadetler açışından iyi bir Müslüman olduğu halde asosyal olduklarını görmekteyiz. Diğer taraftan da o kadar çok insan var ki sosyal ilişkileri iyi olduğu halde kalplerinde iman olmadığını görebilmekteyiz. Bu nedenle, bu ekstrem olan fenomenlere son vermek için çare bulup aralarında köprü kurulması gerekli duyulmuştur. Zira Gus Dur’a göre din esas itibariyle bize kardeşliği anlatmaktadır. Ama ne yazık ki toplum gün geçtikçe bireyselleşmeye doğru gitmektedir. Din, toplumun çeşitli tabakaları arasında birlik ve dayanışma istemektedir. Fakat gerçekte olan dinin istediği gibi değil, aksine dinin istemediği şekildedir. Zengin ve fakirler arasında büyüyen ayrılık açıkça görebildiğimiz en somut örnektir.140

Realiteye baktığımız zaman, imanın ve İslâm’ın şartlarını bir araya getirip aralarında bir köprü kurabilecek İslâmi bir akide geliştirmeye ihtiyaç vardır. Gus Dur tarafından en büyük çaba gösterilen iş bu köprü kurmaktır. Gus Dur buna, “komşu rüknü” olarak bakmaktadır. “Rükün” kelimesi çok önemlidir. Ayrıca, dinî bir rükün gibi görünmesinden kaçınmak için “komşu” kelimesi kullanmıştır. “Komşu” kelimesi aynı zamanda “sosyal” anlamındadır. Gus Dur, İslâm ve iman şartlarının yanında değeri ve önemi aynı derecede olan sosyal rükün hakkında çokça söz söylemiştir.

Sosyal rüknün temel kavramı insanlıktır ve İslâm geleneğinde “ihsan” (iyilik) olarak anılmaktadır. İnsani değerler, güzel ahlâk ve davranışlar ve temiz bir vicdan sahibi olma iyiliğin geniş anlamlarıdır.141

Gus Dur’a göre komşu veya sosyal rükün çok önemlidir. Özellikle zekatı dikkate aldığımızda bu daha da önem kazanır. Günümüzde, zekata rağmen genel toplumun sorunları hâlâ çözülememektedir. Şimdiye kadar zekat yalnızca nefsi

139 Mukhlas Syarkun, Ensiklopedi Abdurrahman Wahid, II.C, PPPKI, Cakarta, 2013, s.172.

140 Abdurrahman Wahid, Tuhan Tidak Perlu Dibela, LKIS, Yogyakarta, 1999, s.29.

141 Husein Muhammad, Sang Zahid Mengarungi Sufisme Gus Dur, LKIS, Yogyakarta, 2012, s.53

69

temizleme yolu ve Allah’a ihlasın tezahürü olarak görülmüştür. Diğer ifadesiyle “zekat vermek” “teberru” ile eş anlamlıdır. Sosyal problemlerin çözümü ise “olta vermek”, yani balık tutmayı öğretmektir. Burada Gus Dur, zekat ve vergi aynı olmadığını iddia etmektedir ve zekat ile vergiyi eş anlamlı olarak ifade eden görüşleri reddetmektedir.

Onun görüşünde, vergi insanın devlete karşı kişisel bir sorumluğudur (vatandaş-devlet ilişkisi). Zekat ise insanın diğer insanlara ve Rabbine karşı sorumluğudur (insan-Allah-insan). Amacı, zekatın uygulanmasını maksimal bir şekilde gerçekleştirebilmek ve sosyal problemlere çözüm olabilmektir. Zekat, yoksulluk problemlerini çözebilmek yerine, pratikte bazı dürüst olmayan topluluklar zekat kurumuna halkın verdiği malları, özellikle de havl ve nisab miktarını doğru ayarlamayarak maalesef bir oyun haline getirdiler.142

Gus Dur şöyle demiştir: Maun suresinde Allah net bir şekilde “dini yalanlayan kişi, yetimi itip kakan ve yoksullu doyurmaya teşvik etmeyen kişidir” diye açıklamaktadır. Bu, şunu ifade eder: İman kavramının amacı toplumun sosyal dengesini sağlamaktır. İnsanların iman ile Allah ve Yüce sıfatlarını tanıyabilmesi ümit edilir.

Böylece, insanlar Allah’ın “rahim” ve “rahman” sıfatlarından örnek alabilirler. Bu şekilde, iman yalnızca inanca bağlı bir kavram ile sınırlı değildir; daha kamil bir imana sahip olabilmek için, kalpte bulunan imanın Allah’ın diğer kullarına iyilik yaparak tezahür etmesi gerekmektedir.143