• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II KURAMSAL TEMELLER VE ĐLGĐLĐ ARAŞTIRMALAR

2.2 İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Çalışanın gereksinimlerinin doyurulması yoluyla verimliliğinin ve yaratıcılığının artması sonucunda örgüte eşsiz katkılarda bulunmasını sağlayan bir bakış açısı olarak çalışma yaşamı kalitesi, özellikle uluslararası yönetim alanyazınında çok sayıda araştırmaya konu olmuştur. Kavramın farklı çalışma ortamlarında ve eğitim kurumlarında ele alınışına ilişkin fikir vermek üzere bazı araştırmaları özetlemekte fayda vardır. Bu bölümde çalışma yaşamı kalitesine ilişkin yurt dışı ve yurt içinde yapılan araştırmalara yer verilmiştir.

ABD’de yapılan bir araştırmada (Havlovic, 1987), çalışanların katılımlarını arttırmaya dayalı programların üretim ve insan kaynakları sonuçları üzerindeki doğrudan etkilerini incelemeye yönelik bir model geliştirilmiştir. Çalışan katılımı modeli insan kaynakları sonuçlarının üretim sonuçları üzerindeki etkisini göstermeyi de amaçlamaktadır. Araştırma kapsamında bir orta batı ağır üretim firmasının 1976- 1986 yılları arasındaki aylık boylamsal arşiv verileri toplanmıştır. Süre çalışma yaşamı kalitesi uygulamaları öncesinde 49 ay ve çalışma yaşamı kalitesi uygulamaları sonrasında 81 ay olmak üzere 130 ayı kapsamıştır. Çalışanların katılımı sadece ABD işsizlik oranı değişkeni regresyon denklemlerine dâhil edildiğinde üretim verimliliği üzerinde anlamlı etki göstermiştir. Çalışanların katılımı küçük kazaların azaltılması, işten çıkarma, şikâyet ve işten ayrılmaların azaltılması üzerinde etkili olduğu görülmüştür.

Murray (1988) tarafından yürütülen ve hemşirelerin kendi istekleri ile işten ayrılmaları üzerinde etkili olan içsel ve dışsal değişkenler ile bağlamsal iş doyumu değişkenleri arasındaki ilişkileri incelemek üzere yürütülen bir araştırmaya üç farklı hastaneden 195 hemşire katılmış ve araştırma sonucunda, ücret, iş deneyimi ve ücret dışı diğer maddî kazanımların işten ayrılmanın anlamlı yordayıcıları oldukları görülmüştür.

ortaya koymayı amaçlayan bir araştırmada, (1) katılımcıların iş koşullarından genel olarak memnun oldukları ve iş stresiyle de başa çıkabildikleri, (2) daha yaşlı ve dul katılımcıların çalışma yaşamı kalitesi boyutlarının çoğunda genç ve bekâr katılımcılara oranla daha yüksek puanlar aldıkları, (3) haftada 35 saatten daha az çalışan ve dördün üzerinde çocuğu olan katılımcıların çalışma yaşamı kalitesi ve iş stresine ilişkin sorulara daha olumlu cevaplar verdikleri ve (4) on altı yılın üzerinde eğitim almış ve beş kişiden daha az sayıda grupları yöneten katılımcıların iş stresini kontrol etmede daha başarılı oldukları sonucuna varılmıştır.

1997’den 2001’e kadar yürütülen ve 5000 Đngiliz yöneticinin katılımıyla gerçekleştirilen büyük çaplı bir çalışma yaşamı kalitesi araştırmasında (Worrall ve Cooper, 2001) küçülme, dışarıdan kaynak sağlama, örgüt içerisindeki hiyerarşik tabakaların azaltılması ve benzeri uygulamaların iş güvencesi hissini ve morali azalttığı ve en önemlisi de motivasyon ve bağlılığı zedelediği görülmüştür. Bu değişikliklerin karlılık ve verimlilik bakımından faydalı olduğu, buna karşılık karar verme sürecinin daha yavaş işlediği ve örgütün insan kaynakları yetenekleri ve deneyimlerinin birleşiminden oluşan birikiminde kayba uğradığı görülmüştür.

Debra (1987) tarafından yürütülen diğer bir çalışma ise, miyokard enfarktüsü geçirmesinin ardından bir yıl boyunca çalışmış olan 116 kişinin incelenmesi yoluyla, kalp krizi geçiren hastaların işe geri dönmelerine yönelik tedavi çabalarının sonuçlarını değerlendirmek amacını taşımaktadır. Sürdürülen işin sonuç üzerindeki etkili olup olmadığının ve işe yönelik düzenlemelerin ya da psiko-sosyal rehabilitasyonun farklı alanlarda çalışan hastaların çalışma yaşamı kalitesi üzerinde etkili olup olmadığının değerlendirilmesi istenmiştir. Düşük ve yüksek statülü işlerde çalışanlarla, esnek ve esnek olmayan işlerde çalışanların çalışma yaşamı kalitesi düzeyleri ki-kare testiyle karşılaştırılmıştır. Düşük statülü işlerde çalışanların stres belirtilerinin yüksek statülü işlerde çalışanlardan daha yüksek olduğu, buna karşılık yüksek statülü işlerde çalışanların da erken emeklilik planları yapmaya daha fazla eğilimli oldukları görülmüştür. Esnek olmayan işlerde çalışanların stres düzeylerinin esnek işlerde çalışanlara oranla daha yüksek olduğu anlaşılmıştır.

katılımcılarla çalışma yaşamı kalitesine ilişkin gerçekleştirdiği çalışma kapsamında büyük ölçüde Walton (1973) tarafından öne sürülen, sekiz kavramsal kategoriye dayalı kendi çalışma yaşamı kalitesi kavramsal çerçevesini kullanmıştır. Araştırma soncunda kuruluşlar arasındaki çalışma yaşamı kalitesi koşullarının kuruluşların özel ya da kamuya ait olmaları farkına oranla müdürlerin yönetim stillerinden daha fazla etkilendiklerini göstermiştir. Araştırmanın bir diğer bulgusu ise çalışanların örgütsel hiyerarşi içerisinde yükselmelerine paralel olarak çalışma yaşamı kalitelerinin de artmasıdır.

Hoffmann ve Ingram (1992) ise müşteri oryantasyonu üzerinde çalışma yaşamı kalitesinin etkisini araştırmış ve müşterilerin oryantasyonu ile genel çalışan doyumu yani iş etkinliklerinden, iş arkadaşlarından, destek ve cesaretlendirmeden alınan doyum arasında olumlu ilişki bulmuşlardır.

Çalışma yaşamı kalitesi kavramını eğitim örgütleri bağlamında ele alan çalışmalara bakacak olursak, Putt ve Springer (1980) tarafından kamu yönetimi alanında ders veren profesörlerin çalışma yaşamı kalitesi bakımından iş doyumlarını belirlemek amacıyla yürütülen bir araştırmada, çalışma ortamının, kişinin geçmişi ve meslekî yönelimlerinin etkisinden bağımsız olarak büyük bir öneme sahip bir unsur, karara katılma sürecinin ise doyum üzerindeki en önemli faktör olduğu görülmüştür.

Barker (1986) tarafından gerçekleştirilen araştırmanın örneklemi dört eyaletin farklı bölgelerindeki ortaokullardan 479 öğretmeni kapsamaktadır. Analiz amacıyla bir çalışma yaşamı kalitesi indeksi oluşturulmuştur. Frekanslar, korelasyonlar ve ağırlıklı önem ve doyum değerleri de ayrıca hesaplanmıştır. Bütün önemli değişkenler (iş yükü, tanınma, çalışma koşulları gibi) farklı gruplardaki katılımcılar tarafından farklı düzeylerde önemli algılanmışlardır. En fazla öneme sahip çalışma yaşamı kalitesi değişkenleri, destek sistemlerinin ve iş yükünü dış faktörleridir. En az öneme sahip olduğu düşünülenler ise tanınma, gelişme gibi iş ortamından alınan içsel doyumla ilgili faktörlerdir. Görece yüksek düzeyde doyum sağlayan çalışma yaşamı kalitesi değişkenleri ise başarı duygusu, kaynaklar, iş zenginleştirme ve destek sistemleridir. Çalışma ortamı faktörleri içinde önem derecesi ve doyum derecesi bakımından en fazla çelişki gösterenler resmi ödüller ve statüdür. Buna karşılık en az

çelişki gösterenler ise iş zenginleştirme ve başarı duygusudur. Yaş, deneyim, ücret ve eğitim düzeyi gibi bazı demografik faktörler ile en fazla ilgi gösterilen çalışma yaşamı kalitesi değişkenleri arasında bazı anlamlı ilişkiler gözlemlenmiştir.

Yukarıda sözü edilen araştırmalarda, çalışma yaşamı kalitesi kavramının farklı açılardan ele alınabildiği ve farklı çalışma koşullarında incelenebildiği görülmektedir. Diğer taraftan birbirlerinden çok farklı gibi görünen bu çalışmaların ortak bir niteliğe sahip olduklarını söylemek de mümkündür; örgütü var eden çalışanlara ve çalışanların beklentilerine ilişkin çok değerli ve derinlemesine bilgiler sağlamışlardır.

Çalışma yaşamı kalitesine ilişkin olarak ülkemizde de araştırmalar yürütülmüştür. Yüksel (2004) tarafından vardiyalı (atipik) çalışan hemşireler ile vardiyasız çalışan hemşirelerin çalışma yaşamı kalitesini ayırt edici değişkenlerin belirlenmesine yönelik olarak gerçekleştirilen bir araştırmada, çalışma ortamında bireysel gelişimin teşvik edilmesi, sahip olunan bilgi ve becerinin yapılan iş için yeterli ve uygun olması ile işin stres ve yükünün makul sayılabilecek düzeyde olması değişkenlerinin söz konusu iki grup arasında ayırt edici değişkenler olduğu görülmüştür.

Tütüncü (2008) tarafından sosyal sorumluluk ve iş yaşamı kalitesi arasındaki ilişkiyi saptamaya yönelik olarak Türkiye’de faaliyet gösteren SA 8000 sosyal sorumluluk standardı belgeli iki firmada gerçekleştirilen bir çalışmada SA 8000 standardının en önemli değişkenlerinden biri olan ücret, sağlık ve güvenlik değişkenlerinin çalışma yaşamı kalitesinin de bağımlı değişkenini de en iyi açıklayan faktörler oldukları görülmüş ve sosyal sorumluluğa etki eden faktörlerin iyileştirilmesinin aynı zamanda çalışma yaşamı kalitesini de iyileştireceği sonucuna varılmıştır.

Çalışma yaşamı kalitesi kavramın eğitim örgütleri bağlamında ele alınışına Akşit (1998) tarafından gerçekleştirilen araştırma iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Bu araştırmada Đngilizce öğretmenlerinin algıları yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi ile toplanmış ve bunun soncunda da eğitim ve gelişme fırsatlarının, diğer öğretmenler ve yöneticilerle olan ilişkilerin, görev sorumluluklarının, maddî ve

manevî kazanımların, karar verme yöntemlerinin, kariyer geliştirme fırsatlarının, iletişim kanallarının, mevcut kaynakların ve işyerinin fiziksel ortamının öğretmenlerin çalışma yaşamı kalitesi algılarına olumlu ve olumsuz etkileri belirlenmiştir.

Erdem (2008) tarafından gerçekleştirilen başka bir araştırmada da kamu ve özel liselerde görev yapan öğretmenlerin iş yaşamı kalitesi, okullarına bağlılığı ve iş yaşamı kalitesinin örgütsel bağlılığı yordama derecesi incelenmiştir. Araştırma sonucunda kamu liselerinde görev yapan öğretmenlerin toplam yaşam alanı, güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları, işgören kapasitesinin geliştirilmesi, okulların sosyal sorumluluğu, sosyal bütünleşme, demokratik ortam, uygun ve adil karşılık, boyutlarında iş yaşamı kalitelerini özel liselerde görev yapan öğretmenlere göre daha düşük buldukları, bunu yanı sıra Kamuya ait liselerde görevli öğretmenlerin, özel lise öğretmenlerine göre, daha fazla uyum bağlılığı gösterirken, daha az özdeşleşme ve içselleştirme bağlılığı göstermekte oldukları ve son olarak iş yaşamı kalitesinin örgütsel bağlılığın uyum boyutunun %28’ini yordarken, özdeşleşme boyutunun %63’ünü, içselleştirme boyutunun da %34’ünü yordadığı görülmüştür.

Benzer Belgeler