• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.1. SCHRÖDİNGER’İN KEDİSİ KÂBUS VE RÜYA’NIN İÇERDİĞİ

2.1.7. İktisadi Açıdan Değer Aktarımı

Ekonomi, TDK Sözlük’te “İnsanların yaşayabilmek için üretme, ürettiklerini bölüşme biçimlerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin bütünü,

78

iktisat.” olarak geçmektedir. Nasıl ki insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için üretim, tüketim ve paylaşım biçimi olarak önem taşıyorsa aynı zamanda devletler için de hayati önem taşımaktadır. Çünkü devlet, ortaya koyduğu bütün proje ve stratejileri bir ekonomik altyapı doğrultusunda düzenlemektedir. Vatandaşlara sunduğu hizmetler ve vatandaşlardan aldığı hizmet bir ekonomik döngü içerisinde gerçekleşmektedir.

Sömürü üzerine kurulan bir düzen anlayışıyla, Koalisyon’un, tüm iktisadi varlıklara hükmedip, istediğine istediği kadar miktarı uygun gören bir anlayışla hareket ettiği görülmektedir. İtaat edene veya değerli olana cömertçe davranıldığı, değersiz olanın yaşama hakkı dahi olmadığı bir düzen anlayışı oluşturulmuştur.

İktisadi gelişmelere genellikle Kâbus’ta değinilmiştir. Enflasyon, Serbest Piyasa Ekonomisi, ekonominin patronları, devletin ekonomik işleyişi, vatandaşın ekonomik doğrultuda sürdürdüğü yaşamı, kapitalizm, küresel ekonomik örgütler gibi konular ele alınmıştır.

Özellikle eski Türkiye’de, enflasyonla birlikte gelir dağılımındaki dengesizlik, toplumun çözülmesindeki önemli etkenlerden biri olarak değerlendirilmektedir.

Eski Türkiye’nin ekonomik yapısı ele alınırken son yüzyılda halkın enflasyon denen canavarla boğuştuğu dile getirilmiştir.

Eski Türkiye’de yaşayanlar, EKONOMİK AKLIN YOLU’na

girememişlerdi, biliyorsunuz. Bunun sonucu olarak yüz yıldan fazla bir süre enflasyon çektik. Önce kuruş, metelik kelimeleri kayboldu, sonra da rakamlar. Yüz yılı aşkın bir enflasyon dönemi paraya, tasarrufa, yatırıma ilişkin kavramlarımızı kattı karıştırdı (Alatlı, 2014, s. 59).

Koalisyon’un dilinden kapitalizmi tam benimseyemeyen toplumun enflasyonun hışmına uğradığı dile getirilmektedir. Ekonomik aklın yolu derken paranın her şeyin önüne geçtiği bir sistem kastedilmektedir.

Kâbus’ta Yeni Dünya Düzeni’nin ekonomik dünyasında “laissez-faire kapitalizmi” ön plana çıkmaktadır. Laissez- Faire Kapitalizmi, temelde bireyin kazancının, varlıklarının yalnızca bireye dönüşü olan bir ekonomik

79

sistemdir.Daha evvel uygulanan, yani bireyin kazancından ziyade daha kalabalık bir topluluğa kazandıran bir ekonomi modeli Koalisyon tarafından doğru bulunmuyor. Koalisyon bencil bir sistem oluşturma gayretindedir. Haliyle güçsüz olanın aç kalacağı bir sistem benimsenmektedir.

Modernistlerin kapitalizmini feodal bir yapıya benzeten Koalisyon, bu durumun devletçilik gibi bir faciaya yol açtığından yakınmaktadır. Postmodern bir ekonomi sistemi oluşturma derdindeler. Bireyin kendisinden başka kimseyi düşünmediği, yardımseverliğin olmadığı bencil bir sistem kitapta şöyle anlatılmaktadır:

… yirminci yüzyılın kapitalizm savunucuları ile bizim aramızda temel bir fark vardır. Biz, laissez-faire kapitalizmin objektif siyasetin doğal sonucu olduğunun idraki içinde, muhafazakâr değil, radikal savunucularıyız. Mücadelemiz, KUTSAL KOALİSYON’umuzun özünü teşkil eden laissez-faire kapitalizmi, felsefi temellerine oturtma mücadelesidir… Yirminci yüzyılın modernist savunucuları, kapitalizmin deformasyona uğramasına seyirci kalmaktan suçludurlar.

Bayanlar baylar, dünya tarihinde hiçbir ekonomi-politik sistem değerini kapitalizm gibi apaçık ortaya koymamış, hiçbir ekonomi-politik sistem insanoğluna kapitalizm kadar yarar sağlamamıştır.

Yirminci yüzyıl modernizmi, insanın üretim sürecindeki rolüne ve niteliğine önem vermemiş; insanı, toprak, orman, yer altı servetleri gibi üretim araçlarından birisi, ‘toplum’ denilen şeye hizmet veren unsurlardan biri olarak görmüş; insan hizmetlerini topluma en yararlı olacak biçimde örgütlemeye çalışmıştır.’

…Yirminci yüzyıl Modernizmi, özünde feodaldir.Yirminci yüzyılın sözde kapitalizmi, bireyin kendisini toplum için feda etmesini öngören digerkâmlık ahlakı, morality of altruism, üzerine kurulmuştur. Diğerkâmlık ahlakının bir diğer sonucu, devletçilik faciasıdır…Britannica, 1964 baskısında, kapitalizmi ‘feodalizmin yıkılmasından sonra Batı dünyasına hâkim olan ekonomik sistem’ olarak takdim ettikten sonra, ‘Kapitalist olarak adlandırılan bir sistemin temelini, toprak, madenler, fabrikalar gibi sermaye olarak bilinen ve kişisel olmayan üretim araçlarının sahipleri ile emeklerini bunlara satan özgür fakat sermayesiz işçilerin arasındaki ilişkiler teşkil eder… Ansiklopediye göre, kapitalizmin başarısı, böylece ortaya çıkan ‘artı değer’i, piramitler, katedraller gibi ölü yatırımlara değil; gemiler, antrepolar, hammaddeler, yarı mamuller ve mamuller gibi maddesel servet biçimlerine yatırmış olmasıdır! Artı değer, böylece genişletilmiş, üretken kapasiteye dönüştürülmüştür.’

… Nedir artı değer? Ansiklopedi, bunun cevabını vermemektedir, veremez! Çünkü artı değer diye bir şey yoktur! Tüm servet, birisi tarafından üretilir ve o birisine aittir! Kapitalizmi tüm diğer sistemlerden üstün kılan, bireyin üretim özgürlüğüdür (Alatlı, 2014, s. 80-81-82-83-84-85)

İnsanın tanımlayıcı özelliği akılcılığıdır. Akıl, insanın yaşayakalmasının ve öğrenmesinin başlıca aracıdır.

80

Üretim, insan aklının yaşayakalmak sorunsalına uygulanmasıdır. İnsan, akılcılığı ölçüsünde kazanır veya kaybeder. Yaşayakalır veya yeryüzünden silinir (Alatlı, 2014, s. 86-87).

Eski yani modernist kapitalizm zengin geniş kitleye hitap ederek diğer insanları önemsememekte, onların yaşamlarına herhangi bir değer vermemektedir. Koalisyon tarafından bu durum eleştirilirken çok daha vahşi bir ekonomik kapital sistemden bahsedilmektedir. Oluşturulmak istenen bu kapital sisteme göre bireyin ekonomik varlığı sadece kendisine aittir. Bunu özgürce kullanabilmesi için aklını kullanması gerekir. Kazanırken aynı zamanda hayatta kalma savaşı verecektir. Hiçbir değerin saygı görmediği, güçlü olanın kazandığı bir kapitalist sistem tercih edilmektedir. Koalisyon üyeleri “Toplum yararına” ibaresini kesinlikle reddetmektedirler. Yardımlaşma, merhamet, toplumsal kaynaşma Koalisyon’un kurduğu ekonomik sisteme ters düşmektedir. Kişi istediği kadar üretip zenginleşebilir. Aklını kullanarak kendini diğer insanlardan ayrı bir yere koyabilir. Bu anlayışa göre başkasının muhtaç hale gelmesi kişiyi daha da güçlü kılacaktır. Bencillik Yeni Dünya Düzeni’nin yücelttiği bir karşı değer olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kâbus’ta karma ekonomiden bahsedilirken eski Türkiye kuralları ve belirli düzeyde özgürlükleri olan bir ekonomik yapı olarak sunuluyor. Devletçi bir yapı oluşturduğundan, karma ekonomiyi devleti yöneten bazı grupların yönlendirdiğinden bahsedilmektedir. Halkın bu grupların kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda görmezden gelindiği ve bireylere gerekli ekonomik özgürlüklerin sağlanmadığı gerekçesiyle 2000’li yıllara kadar baskıcı bir ekonomik sistemin hüküm sürdüğü de dile getirilmektedir.

Karma ekonomileri, baskı grupları yönetir. Baskı grupları, özel çıkar sağlamak için ahlak dışı bir iç savaş sürdürürler. Amaçları, hükümet mekanizmasını kısa bir süre için ele geçirerek, hükümeti, kendilerine başkalarının sırtından çıkar sağlayacak yasalar çıkarmaya zorlamaktır.

Karma ekonomide tek bir ilkenin mevcudiyetinden bahsedebiliriz: Hiç kimsenin çıkarının güvende olmaması ilkesi… Eski Türkiye’de, Anadolu Devletçikleriyle sonuçlanan bölünmenin özü de budur… Ödün verilmeyen değerler, erdemler ya da düşünceler karma ekonomilerin düşmanıdır. Ödün vermeyen bireyler, gruplar ya da eylemler, karma ekonominin düşmanlarıdır… Karma ekonomide kaypaklar ve dönekler kazanır. (Alatlı, 2013, s. 91-92-93)

81

Eski Türkiye’nin devletçiklere bölünmesinin nedenlerinden biri de ekonomik kaygılar olduğu dile getirilmektedir. Bazı baskı grupları kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda hükümetlere karar aldırırken vatandaşın ise ekonomik olarak çöküntü yaşadığı anlatılmakta bu durumun daha sonra kronik bir rahatsızlık halini aldığı ve çözülmeyi başlattığı ifade edilmektedir. Yazar, kanunlara aykırı olarak vatandaşın hakkının korunmaması, ağır ekonomik sıkıntılar altında ezdirilmesi vahim sonucu da beraberinde getirdiğini vurgulamıştır.

Kâbus’ta turizm, kaçakçılık, uyuşturucu sevkiyatı gibi bölgesel ekonomik nedenlerden yine bölgesel ayrılıklar çıktığı ifade edilmektedir.

‘Yerel İdareleri Güçlendirme’ operasyonu ile kısmi özerkliğe kavuşan turizm merkezleri Antalya ve Muğla, isimlerini değiştirmek istediklerini ilan ettiklerinde gerekçeleri, ekonomikti (Alatlı, 2014, s. 106).

Yazara göre insanların baskı sonucu belli ekonomik işlere yönlendirilmesiyle her bölge kendi çıkarları doğrultusunda bir siyasi çözüme gitmişlerdir. Bu da ülkenin birden fazla siyasi oluşumla parçalanmasına neden olmuştur.

Kâbus’ta Kadızade ve Kuran aileleri üzerinden toplumun anlatılmasına ekonomik bağlamda da devam edilmiş, zengin ailelerin, çocuklarını özel okula gönderdiği ele alınmıştır. Bekir’in ticari ilişkilerinin ve maddi durumunun geliştiği dönemde kızı Devrim’i özel koleje vermesi, sanayi sitesinden ayrılıp daha refah bir yerde apartmana taşınması, dönemin zenginlerinin yaşam tarzı ile ilgili bilgi veren iktisadi bir göstergedir.

Ne yapıp edip kızı Amerikan okuluna göndermeyi kararlaştırdı…Sanat ve edebiyat sevgisini geliştirebilmesi için, konserler, konferanslar gibi etkinliklere katılmasını teşvik etti. Sanayi mahallesinden bir an önce taşınma isteğinin altında da Devrim’in daha iyi bir muhitte büyümesi arzusu vardı (Alatlı, 2014, s. 538).

Kâbus’ta Kadızade, ülkedeki-eski Türkiye- multi zenginlerin sosyal hayatıyla ilgili bilgi verirken giyimden vasıtaya, spordan eğitime nasıl yaşadıklarını anlatmaktadır. Yazara göre onlar kalite giyerler, son model araçlara binerler, her daim sportif görünürler, pahalı sosyal etkinliklere katılırlar, uçuk fiyatlarla kolejlerde okurlar ve sonunda babalarının yerine geçip onlar gibi kara

82

para aklamaya başlarlar. Paranın insanı nasıl bir değişime soktuğu gözler önüne serilmektedir. Zengin aile bireylerinden hem babanın hem annenin hem de çocukların yaşam tarzlarındaki değişimler anlatılmaktadır. Para bir sosyal sınıf farkı oluşturan araç olarak sunulmuştur.

Bu saç rengini iyi tanırdım. Paranın ülkemizin esmer kadınlarına verdiği bir tür icazet, bir tür sarışınlık lisansı, statü sembolüydü. O günlerde kocaları köşeyi dönen kadınlar saçlarını bu renge boyarlardı…Para bu çocuklarda garip bir dokunulmazlık geliştiriyordu. Bütün istekleri bir şeylerin kefaretini ödermişçesine hevesli büyükler tarafından anında yerine getirilen; on beşini bulmadan cep telefonu, yirmisini bulmadan otomobil sahibi edilen kuşaktı bu. Hayatın hemen hiçbir alanında emek kavramıyla tanışmalarına izin verilmeyen, fevkalade korunaklı çocuklar…Mağdur Türkiye Cumhuriyeti sermaye birikimi meselesini fazla abarttı. Sırf ülkede tutabilmek için sermayenin veliahtlarına, ateş pahası özel okullar kuruldu. Karteller, devşirdikleri çocukları bu okullara kapatıp kendilerine yönetici yetiştirirlerdi. Böylece, kara paraya da yeni bir çıkış yolu bulunduydu. Babalar aklanırken, mahdumlar yasal diplomalar edindiler (Alatlı, 2014, s.380-381-382).

Kâbus’ta Zengin ailelerin çocuklarının giyim kuşamından bahsedilirken toplumdaki ekonomik dengesizlik de ortaya konulmaktadır ve bu durum kapitalizme bağlanır.

Levi’s blucinler, oduncu gömlekleri, Ray-Ban gözlükler. Köşeyi dönmüş babaların kıymetli çocukları. Her tarafından domuz gibi sağlık fışkırır onların. Altlarında Hyundailer, Suzukiler, ellerinde bira şişeleri, viski şişeleri, sahil yolunda vızır vızır. Çarpık kapitalizmin ürünleri (Alatlı, 2014, s. 319).

Yazar, kapitalizmin acımasız dünyasında varlıklıların her şeye ulaşabildiklerini hatta sağlıklı olmayı bile sıradan hale getirdiklerini dile getirirken art alanda fakir aile çocuklarının sağlıklarını dahi koruyamadıklarını vurgulamaktadır.

Kâbus’ta tefecilik, “İşi yürütelim diye tefecilerden borç almak zorunda kaldık.” (Alatlı, 2014, s. 309) toplumun kanayan bir yarası olarak ele alınmış, Bekir’in zaman zaman kötü giden işlerini düzeltmek için tefecilerden para aldığı belirtilmiş ve eleştirilmiştir.

Kara para ve mafya ifadelerine de değinilmiş ufak tefek borçlarından dolayı evlerini yok pahasına satmak zorunda kalan insanlarla bu evleri alan mafya adamlarının evin fiyatının iki üç katı paraya evi tadilat ettirmeleri anlatılmaktadır. Kapitalizmin acımasız yüzü anlatılmaya çalışılmıştır.

83

Kendimi kanunsuzlarla aynı çatı altında komşuluk ederken buldum. Ayakkabı imalatçısı eski komşum, vergi borcunu ödeyebilmek için dairesini yok pahasına satmak zorunda kaldıydı (Alatlı, 2014, s. 376).

Düşündüğüm tek şey eski komşuma ödediklerinin üç beş misli fazlasını tadilata harcamış olduklarıydı. Bu bana kara paranın bizim buralara kadar geldiğini, bize yol göründüğünü söylüyordu (Alatlı, 2014, s. 379).

Kâbus’ta tutumluluk meselesine farklı yaklaşıldığı görülmektedir. İmre Kadızade’nin çocukluğunun geçtiği Körkuyu’da Anadolu insanının genel bir alışkanlığı olan “tutumluluk” yani idare etmek kavramına değiniliyor. Dolaylı olarak amcası Osman’ın ve eşinin eldekiyle idare etmek durumunda oldukları anlatılmış, bu durumun bir mağdurluk göstergesi olduğu vurgulanmıştır.

Mesela, yemeklerin yağlı olduğu-yağı israf ettiği!- gerekçesiyle, annemin mutfağa girmesine izin vermezdi Hatice yenge (Alatlı, 2014, s. 206).

Meğerki lahana turşusu yapılıyor olsun, ben tuz ziyan olmasın diye- suyu bile tuzlayamazdım nerede kaldı kimyasal deney sayılabilecek karışımlara karışmak!

… Bir gün işe yarar diye diye paslı vidaları ayakkabı kutularında saklardı, müsriflik suçlamasından bizar annem (Alatlı, 2014, s. 451).

Burada iktisadi bir değer olarak tanımlayabileceğimiz “tutumluluk” hoş olmayan bir davranışmış gibi aktarılsa da genel olarak Anadolu insanının imkânları doğrultusunda sahip olduklarını nasıl kullandığı, harcadığı ve yaşama tutunduğu bağlamında önemli değer olarak görülmektedir.

Kâbus’ta İmre ve Devrim arasında geçen bir konuşmada, Devrim Yeni Dünya Düzeni’nde emek diye bir şeyin olmadığını söylüyor. Asıl emek verenlerin aç, emek vermeden yaşayanların ise zengin ve tok olduklarından yakınıyor.

‘Yeni Dünya Düzeni’nde emek diye bir şey yok ki, İmre teyze’ diye araya girdi Devrim, ‘İnsanlar para kazanmak için alın teri dökmüyorlar ki!’… Örneğin bir moda defilesinde giysinin kuşağını şuradan değil buradan bağlıyorlar, milyarlarca dolar kazanıyorlar… Mare diye bir İtalyan firması var, amcam orada hukuk müşavirliği yapıyor. Adamlar köylüleri topluyor, Çanakkale’deki bütün kumsalları taratıyor, tonlarca kum midyesini kaldırıp İtalya’ya götürüyorlar.

84

Köylülerin paralarını da vermiyorlar, vergi de vermiyorlar. Bu mu emek? (Alatlı, 2014, s. 551).

Değersizliğin değer olarak gösterilmeye çalışıldığı vurgulanmaktadır. Yazar, gençlerin bu durumu görüp karamsarlığa sürüklendiğini Devrim örneğiyle vermektedir.

Kâbus’ta emeklilik ve bazı mesleklerin kazançlarından da dem vurulmaktadır. Özellikle kazançlar arasındaki uçurumdan bahsedilmektedir.

‘Kendisi bana emekliliğini almadığı için ayrılmadığını söyledi.’

Size doğru söylemiyor. Müjgan Hanım’ın ilkokul öğretmeni olarak alacağı emeklilik maaşı bir özel doktorun iki vizitesini karşılamaz Doktor Hanım! (Alatlı, 2014, s. 299).

Bekir ile Müjgan arasındaki problemler ele alınırken aslında dönemin ekonomik problemleri de verilmiştir. Meslekler arasındaki ücret dengesizliği ve emeklilik ücretinin durumu yine dönemin iktisadi bir problemi olarak sunulmuştur.

Kâbus’ta Osman Kuran oğlu Bekir’e ticaret yapmakla ilgili öğütler verirken çok paraya tamah etmemekten, oturup çok çalışmaktan, korkak olmamaktan, çok alınıp tez satılan malın ticaretini yapmaktan, yakın arkadaşla ticaret yapmamaktan, çok kazanmak için veresiye mal almamaktan, daima tasarruflu olmaktan, güvenilir kişilerle ticaret ve ortaklık yapmaktan, her zaman ağırbaşlı olmaktan, güvenilir olmaktan bahseder.

Verilen bu öğütler, romanda Türk insanının tarih boyunca oluşturduğu iktisadi ahlakın bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

‘Ticaret, sanattır diyeceğin bir iş değildir emme, gerçek gözüyle bakarsan, bezirgânlığın töresi, sanatkârlığın töresinin aynıdır…

İyi. İmdi, iki türlü tüccarın da yiğit olması gerek. Korkmamalı, başını ve malını önemsememeli. Çünkü korkaklığı yüzünden zarar etmez ama kâr da etmez…

İyi. Geldik tüccarlık hayatına. Namazını, orucunu ihmal etmeyeceksin, doğru olacaksın, yalancı olmayacaksın, kendi kazancın için başkasının zararını istemeyeceksin…

… Az alıp, geç geç satacak mal alma. Çok çok alıp, tez tez satılır mala aracı ol… Yakın dostunla alış ve satış yapma…

İyi. Fazla fiyata tamah edip veresiye mal almamaya da satmamaya da çalış çünkü çok tamah ziyan getirir…

İyi. Malını satmadan önce kimseye alıp vermesi için gitme… Tasarruf malın bekçisidir…

85

İyi. Arkadaşlık edeceksen üç kişiyle edesin. Önce onunla ki, civanmert ve ayyar pişe olsun. Kurnazlarla arkadaş olmak hırsızdan, hilekârdan korur kişiyi. İkinci olarak, şahsiyetli zenginlerle arkadaş ol. Üçüncü olarak yol, iz bilenlerle (Alatlı, 2014, s. 532-533-534-535).

Kâbus’ta işbirliği ve dayanışmanın ne kadar önemli bir değer olduğu vurgulanmaktadır. General Demirkol, İmre Kadızade’yi mahkemeye karşı savunurken, eski Türkiye’de insanların bazı niteliklerini yitirdiklerinden ve sonuç olarak yoksul düştüklerinden bahsetmektedir. Bu güzel değerler kaybolunca

insanlar birbirlerini tanımaz olmuş, birbirlerine yabancılaşmış ve

fakirleşmişlerdir.

Bizler, işbirliği ve dayanışmanın ortadan kalkmış olmasının her alanda yoksulluk getirdiği kaçınılmaz yılları yaşadık. Eski Antalya’da toplayacak insan bulunamadığından portakallar ağaçların dibinde çürümeye terk edilmişken, İstanbul’da işsiz Mağdurların Darphane’yi yağmaladıklarını hatırlayacaksınız (Alatlı, 2014, s. 490).

Kitapta serbest piyasa ekonomisi ve kapitalizm üzerine görüşler de zaman zaman yer almaktadır. Devrim’in kapitalizmle; Kadızade ile dayısının, serbest piyasa ekonomisi ile ilgili düşünceleri verilmektedir.

‘Yani, şimdi, serbest piyasa ekonomisidir diye her şey mübah mı olacak?’

‘Mübah efendim,’ dedi dayım, ‘Kendinizi kandırmayınız. Serbest piyasa ekonomisini benimsediyseniz, sonuçlarına katlanacaksınız. Bal tutanın parmağını yalamasını istemiyorsanız, o zaman balı ortadan kaldıracaksınız (Alatlı, 2014, s. 464).

Durum, “Bal tutan parmağını yalar.” atasözüyle özetlenmiştir. Eğer iktisadi ahlak sahibi değilse herhangi bir işin başındaki kişi, yaptığı işin topluma ve devlete yansıması olumsuz ve yıkıcı olacaktır.

‘Dünya denilen bu bok çukurunun kapitalistlerin gözünden kaçmamış köşelerini koruyor ki gelip içine sıçsınlar! Kendilerininkini bitirdiler, şimdi de yoksullarınkilere dadanacaklar!’ (Alatlı, 2014, s. 271).

Görüldüğü üzere kapitalizmin mevcut düzen çerçevesinde insanları nasıl sömürdüğünden bahsedilmektedir. Yazar, yoksulların daha yoksul; zenginlerin ise daha zengin olduğu bir dünya tasarlandığını dile getirmek istemektedir.

86

Kâbus’taIMF, Dünya Bankası, özelleştirme, tarım ve hayvancılık ve diğer bazı büyük iktisadi kuruluşlar üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Kadızade’nin sosyalist geçmişine ait bir bölüm aktarılırken arkadaşlarıyla aralarında geçen bir konuşmada Taş Kömürü İşletmelerinin özelleştirilmesinden, IMF ve Dünya Bankasının dayattığı politikalardan, SSK’nın, tarım ve hayvancılığın çökertilmesinden, Yeni Dünya Düzeni adı altında sömürülmekten, Amerikan emperyalizminden bahsedilmektedir.

‘Taş Kömürü İşletmelerinin özelleştirilmesine karşı çalışma yürütüyoruz. Ocaklarımıza yatırım yapılması, işçi alınması için mücadele veriyoruz. Tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan köylülerimizin tarım akçelerini kaldırma girişimlerine karşı onlarla birlikte direniyoruz.’…

‘Türkiye, ABD patentli hizmet eden IMF ve Dünya Bankasının

dayattığı politikaları hayata geçiren hükümetler dönemine girmiştir…

‘Özelleştirme, SSK’nın çökertilmesi, hayvancılığın ve tarımın çökertilmesi.’ (Alatlı, 2014, s. 354).

Kâbus’ta Kuran ailesinin ticarete atılması, büyük paraların döndüğü ticaret piyasasında tutunamadıkları anlatılmaktadır. Büyük şirketlerin dalavereleri, küçük şirketlere hayat hakkı tanınmaması, Yazara göre Koalisyon’un oluşturduğu Ekonomik Aklın Yolu’na giren marka şirketler toplumu düşünmeden hareket ederek mevcut ekonomik yapının çökmesine neden olmuşlardır.

TÜSİAD filan da kurtaramaz bundan böyle. Ömer, o kadar uğraştı haksız rekabeti anlatsın diye, TÜSİAD’çılar bizim yüzümüze bile bakmadılar… Ömer MÜSİAD’a girmişti zaten… Uncular Holding, Koç’tan, Sabancı’dan daha mı kötü? Kartelse onlar da kartel bunlar da! Yalan mı?

Yalan değil tabii, üstelik EKONOMİK AKLIN YOLU’na girdiklerinin bir göstergesi de olabilirdi ama Sayın Yargıç, biz tüm hatalarımıza karşın özel bir kuşaktık. Hüküm giymiş dünyanın son şövalyeleri, onlar bizdik!’ (Alatlı, 2014, s. 417-418).

Son olarak şu söylenebilir ki ekonomik zaferler diğer zaferlerin gerçekleşmesini de sağlar. İyi bir ekonomik düzen iyi bir devlet sistemini de oluşturacaktır. Bekir’in yine bu bağlamda dile getirdiği Mustafa Kemal Atatürk’e ait bir ifadeyi temel olarak alabiliriz.

87

Mustafa Kemal’in ‘Askerî zaferler iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça başarı mümkün değildir.’ sözlerini hatırlattı (Alatlı, 2014, s. 558).

III.BÖLÜM

3.1. ORDA KİMSE VAR MI? VİVA LA MUERTE! YAŞASIN ÖLÜM,

Benzer Belgeler