• Sonuç bulunamadı

İkinci Yeni Mitosu

Belgede Turgut uyar`ın huzursuzluğu (sayfa 31-35)

Ortaya çıktığı dönemde, İkinci Yeni şiirinin anlamsız ve ideolojisiz olduğu söylendi. İkinci Yeni şairlerinin birbirlerinden farklılıkları uzun süre görmezden gelindi. Bu şairler, şiiri anlamsızlaştırmakla, içini boşaltmakla ve toplumsal meselelerle ilgilenmemekle suçlandılar. Bu suçlamalar zamanla yaygın kanılara dönüştü. Oysa İkinci Yeni, bir manifesto ile ortaya çıkan ve ortak bir şiir anlayışını benimseyen şairlerin ürettiği bir şiir akımı değildi.

Bu altbölümde, İkinci Yeni şairlerinin şiirlerine ilişkin yukarıda kısaca değindiğimiz önyargılardan bahsedilecektir. Amaç, bu şairlerle ilgili önyargıların neler olduğunu ortaya koymaktır. Şiirlerin incelendiği ilerideki bölümlerde, bu önyargıların Turgut Uyar’ın şiirleri için yanıltıcı oldukları görülecektir.

19. yüzyılın başında, Divan şiiri sosyal temalara yönelmeye başlamıştı. 1839’da Reşit Paşa tarafından kaleme alınan Gülhane Hatt-ı Hümâyun’u, diğer adıyla “Tanzimat Fermanı”, toplumun yeni bir kültürel atmosfer içine

gittiler4, yabancı dil öğrendiler ve toplumsal hayatla birlikte şiiri de yeni bir mecraya soktular. O dönemde şiir hâlâ rağbet görüyor, şairler himaye ediliyordu. Ancak himayenin gerekçesi değişmişti: Şairin değeri artık şairlik yeteneğiyle değil, yenilikçiliğiyle ölçülüyordu. Himaye artık kişisel değil, ideolojik bir yatırımdı. 1950’lere kadar, ideolojik himayecilik azalarak devam etti. Cumhuriyet

Türkiye’sinde yenilikçi şairlere caize değil, memurluk veriliyordu. Ancak

1860’lardan itibaren gelişen gazetecilikle birlikte, şiirin ideolojik işlevleri, tamamen düzyazı tarafından görülebilir hâle gelmişti. Şairi hâlâ bir miktar değerli kılan, kültürel öğeler göz önüne alınmadan yeni bir devlet kurulamayacağı gerçeğiydi.

Birinci Yeni (Garip) şairleri şiir çevrelerinde çok konuşuldular; çünkü okunacak, ezberlenecek, duygusal bakımdan etkileyici şiirler yazdılar. Bu nedenle Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday için bir tür okur himayesi, daha doğrusu ilgi ve desteği söz konusuydu. Buna karşılık İkinci Yeni şairleri, tam anlamıyla himayesiz olan şairlerin ilk nesliydi. Çünkü Türkiye’de pek az okur-yazar bulunan 1950’li yıllarda, icra etmeye uygun olmayan, anlamın geriye itildiği şiirler yazan İkinci Yeni şairleri için bir okur desteği de mümkün olamazdı. Artık şiir, memurluk almaya vesile olmak gibi dolaylı bir yolla bile olsa, şairler için bir geçim vasıtası olamazdı.

1940’lı yılların sonunda Türk şiirinde iki yönelim öne çıkmaya başlamıştı. Birbirine karşıt olmasa da, birbirinden özellikle anlamın geriye itilmesi konusunda ayrılan bu iki yönelim anlamı ve toplumsal sancıları öne çıkaran sosyal gerçekçilik ile anlamı geriye itip bireysel sancıları öne çıkaran ve ancak 1956 yılında eleştirmen Muzaffer İlhan Erdost tarafından adlandırılan İkinci Yeni şiiriydi. Turgut Uyar’ın da dahil olduğu bir grup şair (Edip Cansever, Cemal Süreya vs.), bu ikinci yolu seçtiler.

4 Eğitim reformlarının daha önce, II. Mahmud döneminde başladığını hatırlatmakta fayda var. Ayrıca, Tanzimat dönemi gençlerin Fransa’ya gittikleri ilk dönem

Erdost, İkinci Yeni’ye ad vermekle kalmadı; söz konusu ettiği şairlerin şiirlerinden yola çıkarak, onlar adına bir manifesto üretmeye de çalıştı. Erdost, “İkinci Yeni şiiri bir şey anlatmaz” sözleriyle şiirde anlam tartışmasını başlatan kişi oldu (Bezirci 24). Turgut Uyar ve Edip Cansever gibi şairler bu görüşü

olumsuzladılar. Burada söz konusu olan anlaması zor şiirlerin anlamsız olduklarının söylenmesiydi. Oysa şairler anlamsız şiirler değil, anlamın geriye itildiği, anlaması çaba isteyen şiirler yazıyorlardı. Zaman içinde pek çok eleştirmen, İkinci Yeni şiirinin anlamsız olmadığını söyledi; ancak buna rağmen, “anlamsızlık” etiketi İkinci Yeni şiirinin üzerine yapıştı ve tartışmalar uzun süre devam etti.

Tartışmaların diğer önemli kolu ise siyaset-şiir ilişkisi üzerineydi. İkinci Yeni hareketi olarak adlandırılan edebî hareketin ortaya çıktığı yıllarda, kendi şiir

anlayışını meşru ve yaygın kılmak çabasıyla şiirin toplumsal bir görevi olması gerektiğini hararetle savunan Attilâ İlhan’a göre Soğuk Savaş’a Demokrat Parti’nin istekli katılımı sosyal gerçekçiliğin önünü kesmiş ve bir boşluk doğmasına neden olmuştu. İkinci Yeni bir bakıma bu boşluğu doldurmuştu:

Üstelik, “soğuk” savaşın şart koştuğu bütün olumsuz nitelikleri taşıyarak: içlem (contenu, muhteva) en ürkütücü şey sayılmaktadır, İkinci Yeni anlamı gerekli görmez, “rastlantısallıkla” yetinir; dahası, sanatı toplumsal işlevinden çekip alır, getirip “kelimeye” dayandırır. Soyutluk biçimciliğin anasıdır ya, imgeyi yüklenmek zorunda olduğu toplumsal/bireysel içlemden soyutlar, “boşa” çalıştırırlar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de toplumsal gerçekçiliğe karşı, açık tavır takındılar mı, “soğuk” savaş onları desteklemeyecek de, kimleri destekleyecek: “resmî” edebiyat tahtından İnönü Diktası’nın “Birinci

Yeni”si inmiş, yerine Menderes Diktası’nın “İkinci Yeni”si kurulmuştur. (“Önsöz Yerine” 9)

Attilâ İlhan’ın 1983’te kaleme aldığı bu satırlar, İkinci Yeni ile ilgili genel

görüşlerinin zaman içinde pek değişmemiş olduğunu gösterir. Oysa İlhan 1957’de yazdığı “Anlamsızlar Sirki ya da Şiirimizi Götürenler” başlıklı yazısında,

genellemeleri bir yana bırakıp özgül bir şiiri ele alıyor ve Cemal Süreya’nın “Bun” şiirinin düpedüz siyasi olduğunu ifade ediyordu. Şiir, Amerika Birleşik

Devletleri’ndeki zenci aleyhtarlığını kınamakta ve zencilerden yana bir söylem içinde yer almaktaydı (43). İlhan’a göre bu şiirin altına herhangi bir gerçekçi şair rahatlıkla imzasını atabilirdi.

Kısacası, İkinci Yeni şiiri, pek çok tartışma konusu yarattı: Şiirin anlamı, şiirde ideolojinin yeri vb. İkinci Yeni şairleri, şiirlerinin anlamsız ve ideolojisiz görülmesi nedeniyle, yerilen bir şair nesli oldu; üstelik tek tek değil, hep birlikte yargılandılar. Aralarındaki ayrılıklar uzun süre görmezden gelindi. Şiiri

anlamsızlaştıran, içini boşaltan, toplumsal meselelerle ilgilenmeyen bir grup olmakla suçlandılar. Suçlayanların bir kısmı, zamanla İkinci Yeni şairlerinin şiirlerindeki ikonografileri çözmeye başladı ve saf değiştirdi. Ancak İkinci Yeni’yi betimleyen önyargılar yaygın kanılara dönüştü.

Üstelik, Alâattin Karaca’nın İkinci Yeni Poetikası adlı kitabında isabetle saptamış olduğu üzere, İkinci Yeni şairlerinin ortak bir poetikaları bile yoktu. Bu şairleri birleştiren yalnızca yüzeysel bir bakışla ve aralarındaki farklar göz ardı edildiğinde görünen ortak bazı yönleriydi. Hepsi Garip şiirine ve toplumcu gerçekçi şiire karşı çıkmışlar, yansıtmacı poetikayı terk etmişler, dili ve geleneksel biçimleri bozmuşlar, aklı ve mantığı şiir yazarken önemsememişler, otoriteye karşı çıkmışlar,

anlamı geriye itmişler ve şiiri toplumsal meseleleri dile getirme aracı olarak görmemişlerdi (490-99). Buna karşılık, Karaca’nın çalışmasında açıkça

görülebileceği üzere, İkinci Yeni şairlerinin şiir hakkındaki düşünceleri ayrı ayrı ele alındıklarında, bu ortak paydalarda bile birbirlerinden önemli ölçüde farklılık gösteriyorlardı.

Bu altbölümde, İkinci Yeni şiiriyle ilgili yaygın önyargılardan bahsettik ve bu önyargıların, yüzeysel izlenimlerin teker teker şairlere uyarlanmasına dayandığını göstermeye çalıştık. Bize göre, bu tür bir çalışmada, parçaların özelliklerini saptayarak bütün hakkında fikir yürütmek, bütün hakkındaki izlenimsel görüşleri empoze etmekten daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Belgede Turgut uyar`ın huzursuzluğu (sayfa 31-35)

Benzer Belgeler