• Sonuç bulunamadı

İcra Ortamları

Belgede Gebze’de aşıklık geleneği (sayfa 38-42)

A. Çalışmayla İlgili Genel Bilgiler

3. GEBZE’DE ÂŞIKLIK

3.2. İcra Ortamları

Bu çalışmamda elde ettiğim veriler alan araştırması olarak ve büyük çoğunlukla dinleyici- gözlemci olarak elde edilen bilgilerle oluşturulmuştur. Araştırma konumuz olan Gebze Âşıklar Kahvesi ve Gedik Kültür Evi’nde gerçekleştirilen programlarda dinleyicilerin davranışları, âşıkların birbirleriyle ve dinleyicilerle olan münasebetleri, âşıklık geleneğine olan bakış açıları, mecliste ve programlarda âşıkların ve dinleyicilerin değer yargılarının anlaşılması ve değerlendirilmesi açılarından ele alınmıştır.

Bu münasebetle 2018- 2019 yılları arasında sık sık programlara katılmış; program olmayan harici zamanlarda da fırsat oldukça ziyarete gidip o hava teneffüs edilmiş, sosyal ortamlarında da âşıklarla ilgili gözlemler yapılmış ve daha doğal bilgiler elde edilmeye çalışılmış, Gebze Âşıklar Kahvesi ile ilgili de gözlem ve değerlendirmelere yer verilmiştir.

Günümüz Türkiye’sinde hızlı sanayileşme, çarpık kentleşme, yetersiz eğitim koşulları, yoğun göç, ekonomik sıkıntılar gibi durumlar sonucu yaşanan dönüşüm ve değişim, yaşam alışkanlıklarımız ve kalitemizle beraber yüzyıllardır süregelmiş gelenek kodlarımızı da değiştirmiştir. Bu durumla birlikte kültürel yapımızda da dönüşümler ve de güncellemeler kaçınılmaz bir duruma gelmiştir. Bu kültürel mirasımızın aktarıcıları tarafından çok çeşitli nedenlere bağlı olarak kendini yenileyemeyen veya güncelleyemeyen geleneksel kültür unsurlarımız ve birikimlerimiz ise zamanla işlevlerini de kaybederek ya unutulmuş ya da kaybolmuşlardır (Başgöz, 1986: 140). Değişimin ve gelişimin kaçınılmaz olduğu günümüz gerçekliğinde ezelden beridir Türk milletinin duyuş ve düşünüş tarzını en

31

güzel bir şekilde yansıttığı geleneklerden biri olan âşıklık geleneği de kendine bir gelişim ve belki de yaşam alanı bulma çabasındadır. Bu geleneği oluşturan, temsil eden; geleneğin taşıyıcısı görevinde olan âşıkların, değişen çevre ve yaşam koşullarına bağlı olarak dönüşümleri, gelişimleri ve bu yeni durumlara ayak uydurma süreçlerinin ele alınması, günümüzde üzerinde durulması gereken bir sorun olarak beklemektedir.

Dilaver Düzgün’e göre, kahvehanenin Türkiye’de açılmaya ve yayılmaya başladığı dönem, âşık tarzı şiir geleneğinin Anadolu’da kendini hissettirmeye başladığı XVI. yüzyıla rastlar. Zamanlama bakımından Türkiye’de kahvenin ortaya çıkışı ile âşık tarzının oluşumu arasındaki bu paralellik, bazı kültür tarihi araştırmacılarında ‘kahvehaneyi âşık tarzının doğuş yeri olarak kabul etmek’ gibi bir anlayışı geliştirmiştir (Düzgün, 2005: 52). Âşık kahvelerinin ortaya çıkış tarihi net olarak bilinmese de başlangıç olarak 16. yüzyılın özellikle ikinci yarısından sonrası ve 17. yüzyılın başları kabul edilmektedir. Bu kahvelerin sosyal bir kurum olarak benimsenmesi ve yaygınlaşmasından sonra da âşık tarzı şiir geleneği de burada bir atılım yaparak kendine bir gelişim alanı bulmuştur. Bu atılımla kahvelerin (veya kahvehanelerin) yaygınlaşmasının da aşağı yukarı aynı döneme denk geldiği söylenebilir veya başka bir deyişle kahvehanelerin bu kültürü desteklediği sonucu çıkarılabilir.

Dursun Yıldırım’a göre, sözlü gelenek şiir sanatının var olması için dört ana öğesinin ortada bulunması şarttır. Bunlar söz, yaratıcı, musiki ve dinleyici çevredir (Yıldırım, 1998: 180). Geçmişte âşık kahvehanelerine gidebilmek ve sanatını icra edebilmek için, âşık adaylarının aşması gereken bir takım sınavlar veya yerine getirmesi gereken bir takım vazifeler vardır. Bu yeni âşık adayları başka bir deyişle “çıraklar” için veya usta âşıklar için kahvehaneler sanatlarını icra edebilecekleri ve kendilerini geliştirebilecekleri en önemli mekân olmaları sebebiyle, âşıklar ve âşıklık için her zaman önemli bir müessese olmuştur. Bu geleneğin ve âşıklık sanatının anlam ifade edebilmesi için âşıkların çalıp söylemeleri yanında elbette dinleyicisinin de olması gerekmektedir. Âşıklar en çok kahvehanelerde sanatlarını icra etmektedir ve dolayısıyla tüm unsurlar (söz, şair, saz ve dinleyen) burada toplanarak bir bütünlük olurmuş olmaktadır.

Âşıklıkta geleneğin sürdürülmesi anlamında çok önemli bir yer teşkil eden çıraklar ustalık yoluna çıkınca ustasının yanından neredeyse hiç ayrılmaz ve onun sözünden çıkmaz. Çıraklığa başladığı ilk zamanlarda genelde ustasının evinde olsun, ustasının davet edildiği bir düğün olsun veya herhangi bir köy odası ya da tabiatıyla en

32

çok gidilen mekân olarak kahvehanelerde olsun, ustasının yanında- yakınında durup ustasının icraları esnasında çırağını yönlendirip, yüreklendirip ona yol gösterir ve onu teşvik edip cesaretlendirir. Çırak ise ustasının her sözünü, her hâlini takip ederek gözlemler ve kendine rol model olarak alır. Yaptığı gözlemler sonucu önce taklit ederek eserlerini oluşturmaya başlar, sonra kendine ait eserlerini ortaya koymaya başlar.

Çıraklar sadece eserler üzerine kitabi bilgiler değil icra anlamında da âşık fasıllarının nasıl olması gerektiğini ustalarından öğrenirler. Elbette ki ustalar bazı bilgileri dille söyleyerek anlatırken bazılarını ise göstererek öğretirler. En önemli yöntem elbette gözlem yoludur. Bu yolla âşık fasıllarının nasıl gerçekleştirildiğini önce ustasından ama en önemlisi kahvehaneden öğrenir. Sonraki dönemlerde gelişimini tamamlayan çırak da bu ortamda sanatını icra edeceği için bu ortamı ve kuralları iyice bilmek ve öğrenmek zorundadır. Bu bağlamda kahvehaneleri bir okul, âşıklık geleneğinin bir okulu gibi görmek gerekmektedir. Kahvehanelerin eğitim yönü sadece icracılar için değil izleyiciler ve dinleyiciler için de aynı işlevi görmektedir. Bu ortamda yetişen, büyüyen ama icra edici değil de dinleyici- izleyici olanlar da en az âşıklar kadar bu kültüre ve kurallarına aşina olmakla beraber, âşıkların da ustalarından sonra en büyük eleştirmeni ve gelişim unsurları görevindedirler. Bu konuda Âşık Nuri Çırağı; “ Âşıklar kahvehanesini biz yaptık, ilk Kars’ta açan Çobanoğlu, Erzurum’da

açan ben ve Reyhani Usta, işte buralarda açtığımız çadırlar dört beş yerde. Zaten kahve kültürü olmazsa âşık olmaz, düğün kültürü olmazsa âşık olmaz. Hatta sana samimi bir şey söyleyeyim; mecliste oturan bir adam arkadaşına bahşişini verir, Mehmet Usta senden Emrah’ın şurada söylediği türküyü istiyorum, şu havada hem de. Halk hem türkünün adını söyler hem de havasını söylerdi.” (K.K.1.) diye görüş

belirtmiştir. Bu bağlamda halkın da kendini geliştirdiği ve kültüre sahip çıkılması noktasında kahvehanelerin önemi artmaktadır.

Çırağın artık kahvehanede âşık faslı yapabilecek seviyeye gelmesi o âşığın artık usta olma yolunda kendine güvendiğini gösterir. Bu kültürde bir âşık kendine kahvehane açıyorsa bu onun usta bir âşık olduğunun ve herkes tarafından –özellikle âşıklar tarafından- usta olarak kabul gördüğünün göstergesidir ki mekân sahibinin davetine icabet edip giderler ve o mekânda icralarını gerçekleştirirler. Bu nedenle âşıklıkta sesini yeni yeni duyuran veya çıraklıktan yeni çıkmış birinin herhangi bir kahvehanede saz çalması, fasıl yapması söz konusu değildir. O seviyeye gelebilmek için bilgi ve beceri yönünden kendini ispat etmiş olması gerekmektedir.

33

Kahvehanelerin bu taraflarıyla ele alındıklarında âşıklık kültürü içerisinde yazılı olmayan bir statünün büyük ve anlamlı göstergesi ve bu statüyü belirleme noktasında önemli bir etken konumundadır.

Diğer bir mesele de âşığın sanatını icra ederken kullanacağı dil ile alakalıdır. Walter Ong’a göre, “ Her deyiş ve düşünce, kelimelerin anlam dünyasının temelinde deneyimlerden kaynaklanan verilerin işlenip irdelenmesi yolu ile zihinsel bir düzene sokulur ve bellekte yer edinmesi sağlanır.” (Ong, 2003: 51) düşüncesinden hareketle âşıklık geleneğinin en çok icra edildiği müessese olan kahvehanelerde kullanılan kelimeler de halkın anlayacağı şekilde seçilmelidir. Âşık sanatını icra ederken bu icranın da dinleyici tarafından anlaşılmasını sağlayacak şekilde ve seviyede kelimeler, kavramlar kullanmalıdır. Bu da elbette ki icra yeri olan kahvehanenin etkisiyle olmaktadır. Dinleyicilerin doğal olarak âşıktan beklentisi anlaşılır ve açık olmasıdır. Bunun için de sade bir dil kullanması ve halkın anlayacağı konu ve kelimeler seçmesi gerekmektedir. Dinleyici kitlesi âşığı ne kadar anlaşılır bulup anlayabilirse o derecede benimseyip sahiplenmektedir. Sonuçta çırak ve ustası âşık içinde yetiştiği çevrenin dilini konuşmakta ve insanların neyi sevip neyi sevmediğini bilmekte ve yöreyi tanımaktadır.

Bir eserin insanlar tarafından sevilmesi, akılda kalıcı olması ve nesilden nesile aktarılmasının yegâne şartı da dilin sade ve anlaşılır olması, eserin akılda kalıcı sözlerden oluşmasının yanında icra mekânının da bu aktarımda önemli olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu bağlamda geçmişte bu kadar önem verilen icra mekânı günümüzde önemini git gide yitirmeye başlamıştır. Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz; ekonomik koşullar neticesi memleketten göç etme zorunluluğu ve dolayısıyla kültürel çevreden uzaklaşma ve kopma yaşanmasına sebep olmaktadır. Ayrıca teknolojik gelişmelerle birlikte kültürün bir değişim ve dönüşüm süreci yaşaması da mekân bağlamında kahvehanelerin rolünü de değiştirip dönüştürmüştür. Günümüzde artık eski işlevleri azalmış canlı bir icra ortamı olmaktan ziyade araştırma yapanların, belgesel çekenlerin, düğün dernek ve organizasyon düzenleyenlerin âşıklara ulaşılabilme noktasında kolaylık sağlayan bir nevi ofis veya yazıhane hâline dönüştüğü görülmektedir. Ama en önemli sebebin dinleyici noktasında olması, geleneğin devamı açısından olumsuz düşüncelere neden olmaktadır.

Tüm bu durumlar neticesinde âşık kahvehaneleri yeni âşık ve çırakların eğitim gördüğü bir okul, âşıkların kendi aralarındaki yazılı olmayan hiyerarşi göstergesi olarak icra mekânı, sanat açısından âşıkların yetkinlik denetim merkezi ve tamamının

34

özellik itibarı ile kültürün devamı ve aktarımı noktasında en önemli merkez konumunda olmaları neticesini doğurmuştur. Fakat günümüzde âşık kahvehanelerinin çeşitli sebeplerle yok olmaya yüz tutması geleneğin de yok olma tehlikesiyle karşılaştığının göstergesidir. Geleneğin kahvehane özelinde değerlendirilerek bitiyor sonucuna varılması bu geleneğin kahvehane ile başlayıp geliştiğinin göstergesi olması açısından önemlidir. Âşık Nuri Çırağı bu döneme yetişmiştir. Bu konu hakkında: “ …zaten kopuşumuz köy kahveleridir ve köy düğünleridir. Köy odaları çok rağbetliydi.

Beni 1963’te Şenkaya’nın bir köyüne götürdüler… üç gün anlattım. Her gün işte belli saatte bitiyor, ertesi gün bir daha anlatıyorum. İnsanlar ağlaşıyorlar, ayılıyorlar bayılıyorlar bilmem ney ediyorlar yani öyle güzeldi biliyor musun? Üç gün bir köyde kalan adamı bir düşün. Ben 1967’nin Nisan’ın birinde Van Erciş’e gittim… kırk gün kaldım bir kahvede, kırk gün! Tek başıma kırk gün kaldım. Ortalama o gün yüz lira para alıyordum, yani bu kadar rağbet vardı.” (K.K. 1.) o günlerle alakalı

düşüncelerini dile getirmiştir.

Belgede Gebze’de aşıklık geleneği (sayfa 38-42)

Benzer Belgeler