• Sonuç bulunamadı

İBNU’L-CEVZÎ’NİN FARKLI GÖRÜNÜMÜ:

75 Bkz M., I/155, rakam: 237.

C- Aynı hadisi hem Mevdûât’ta hem de İlel’de zikretmesi:

V- İBNU’L-CEVZÎ’NİN FARKLI GÖRÜNÜMÜ:

İbnu’l-Cevzî vaizlik yönü bulunan bir insandır. Kaynaklarda, küçükken vaazlara başladığı, zamanının vaizi diye tanıtıldığı, son derece iyi hitabeti olan biri olduğu ve sohbetlerine her taraftan insanların akın akın geldiği zikredilmektedir.200 Kendisi de el-Kussâs ve’l-Muzekkirîn kitabının sonunda, yaptığı vaazlarla yüzbinden fazla insanın tövbe etmesine, onbinden fazla gencin istikamet çizgisine gelmesine, yüz bin insanın müslüman olmasına (?) vesile olduğunu söyler.201

Onun müminleri hayra teşvik edip kötülüklerden sakındırmak amacıyla kaleme aldığı vaaz türü eserlerinin 28 tane olduğu zikredilmektedir.202 Bustânu’l- Vâizîn, Saydu’l-Hâtır, es-Sebât inde’l-Memât, Muhtasar Zemmu’l-Hevâ gibi. Vaizliği

nedeniyle bazı çalışmalarında direk okuyucuya yönelerek nasihatta bulunur. Bustân böylesi uygulamalarla doludur.

İbnu’l-Cevzî her ne kadar başta Mevdûât olmak üzere bazı eserlerinde kıssacılara ve halka yanlış şeyleri anlatan vaizlere kızsa da, şikayetçi olduğu şeye kendisinin de düştüğünü, diğer pekçok hadisçi gibi özellikle fedâil ve terğîb-terhîb babında gösterilen müsamahayı sonuna kadar kullandığını, mevzu hadisler ile doğru olması mümkün olmayan kıssaları kitaplarına aldığını söylemek durumundayız.203 Bu husustaki tenkitleri daha önce aktarmıştık.

İbnu’l-Cevzî’nin Mevdûât’la İlel dışında tamamen farklı bir tavır sergilediğini ve bu iki eserde zikrettiği hadisleri bile delil olarak kullandığını görürüz. Üzerlerine

200 Durumu anlatmak için, ikindiden sonra vereceği sohbet için insanların kuşluk vaktinden itibaren yer

kapmaya başladıkları, yer ayarlamak için para bile verdikleri, sohbetinde yüzbinden (?) fazla insanın bulunduğu zikredilir. Bkz. İbn Receb, Zeyl, III/405, 411, 412, 414.

201 Bkz. Kitâbu’l-Birr ve’s-Sıla, s. 22 (Muhakkik Abdulmevcûd’un nakli). Zehebî, İbnu’l-Cevzî’nin bu

mübalağasına katılmaz ve şöyle der: “Hiç şüphe yok ki, böyle bir şey söz konusu olmamıştır çünkü bu olmuş olsaydı hem bu kadar cemaate sesini duyuramazdı, hem de vaaz mahalli bu kadar insanı almazdı.” Zehebî, Nubelâ, XXI/370. Aynı durum M.’taki ravi değerlendirmelerinde de vardır. İbnu’l-Cevzî ravilerle ilgili bilgileri naklederken bazan makul ölçüyü kaçıran nakillere de yer verir. Örneğin, Enes b. Mâlik’ten geldiğini söylediği hadisleri rivayet eden bir yalancının rivayetlerini dinlemek için 20.000’den fazla insanın etrafında toplandığını nakleder. Bkz. M., I/28. Keza Me’mûn b. Ahmed es-Sulemî için şöyle der: 100.000 hadis uydurduğu söylenmektedir. M., I/193, rakam: 278.

202 Bkz. Kitâbu Ahkâmi’n-Nisâ, s. 10 (Muhakkik Hemedân’ın yazısı).

203 Haccı ve Haremeyn’in faziletini anlattığı ve bir anlamda Hac kitabı sayılabilecek eseri Musîru’l-Ğarâmi’s-

Sâkin ilâ Eşrefi’l-Emâkin’de konuyla ilgili hemen hemen her rivayeti almıştır. Bu da diğer konulu çalışmalara benzemektedir. Birşeyler yazmak için gelen malzemeyi kullanmıştır.

ciltlerce mevdûât kitabı yazılabilecek eserlerinde böylesi rivayetlere bilerek yer verme nedenlerini gözden geçirecek olursak:

1-İbnu’l-Cevzî diğer hadisçiler gibi, ahlak konularında yazdığı kitapların kapsamına giren dokümanları cömertçe kullanmıştır. Kur’ân, sünnet ve tarih gibi doğrularla çelişmediği sürece rivayetin akla aykırı olmasına, muhal bir şeyden bahsediyor olmasına ehemmiyet vermemiştir. Onun bu çalışmalarında ön planda tuttuğu tek şey vardır: Okuyucuyu iyi insan olmaya yönlendirmek. Bu amaç doğrultusunda, aldığı rivayetlerin sağlamlığına ehemmiyet vermemiştir. Nitekim üzerine müstakil bir mevdûât yazılabilecek durumdaki Bustan’da tam bir kıssacıdır.

2-Bir kısmı fasikül de olsa, üçyüzden fazla eseri olduğu zikredilen bir insanın çalışmalarının büyük çoğunluğunda aynı ciddiyet ve titizliği göstermesi beklenemez. Çünkü çok yazan insanın çalışmalarının en azından bir kısmında derinlik olmaması ve de hatalarının fazla olması kaçınılmazdır. Aynı durum İbnu’l-Cevzî için de söylenebilir.

3-Kitaplarının bir kısmında kullandığı hadislerin, bizzat kendisinin mevzu dediği rivayetler olmasının nedenleri arasında, aynı hadise daha önce verdiği hükmü unutması zikredilebilir. Çünkü binlerce rivayeti kullanmış bir insanın neye ne dediğini, hatta nerede neyi kullandığını unutması doğaldır. Rivayet hususunda gerekli hassasiyet de gösterilmeyince, mevzu rivayet herhangi bir kitabına rahatça girebilmiştir.

4-İbnu’l-Cevzî, belli konulara tahsis ettiği çalışmalarında, konunun her bölümüyle ilgili birşeyler demiş olmak için, sahih-hasen ve zayıf rivayetler yanında eline geçen malzemeyi kullanmıştır. Bunu yaparken naklettiği hadisin veya bir rivayetin doğru olup olmaması hususunda fazla titiz davranmamıştır. Ve bunu bilerek yapmıştır. Çünkü Mevdûât’ıyla meselelere nasıl baktığını ortaya koyan İbnu’l- Cevzî’nin, diğer eserlerinde farklı bir tutum sergilemesi ancak bu şekilde izah edilebilir.204

204 Bazan “bir haberde şöyle gelmiştir” ifadeleriyle rivayet nakletmesi, esasında rivayeti nasıl gördüğünü

göstermektedir. a) “Bir haberde şöyle gelmiştir: Her ay üç gün oruç tutup, bir gecesinde on rekat namaz kılıp, her rekatta Fatiha ve kul huve’llâhu ehad’i üç kez okuyup, namazın ardından on kez salavât getirip Allah’ı tesbih edene Allah yetmiş kişiye şefaat etme yetkisi verir.” Bkz. Bustân, s. 64. b) Bir haberde şöyle gelmiştir: Kul sırat köprüsünü... hatırlayıp ağlar ve on rekat namaz kılar, her rekatta Fatiha’yı bir kez, kul huvellahu ehad’i üç kez okur ve her iki rekatta bir selam verir, on rekatın ardından yüz kez salavât getirir... ise Allah hiç hissettirmeden onu sırattan geçirir. Bkz. Bustân, s. 69. İbnu’l-Cevzî bu tutumunu, mevzu olduğunu bildiği bazı hadislerin naklinde de yapar ve “ruviye” ifadesiyle hadis nakleder: Şeytandan korunmak isteyenin okuyacağı dua (s. 20), Allah’ın cenneti yaratıp onunla konuşması (s. 21), şeytanın insanlardan olan yardımcılarının yaptıkları (s. 24), Hz. Peygamber’in rüzgardan korkması (s. 27), herkesin kitabının arşın altında toplu olarak durması, Allah’ın estirdiği bir rüzgarla bunların sağa sola dağılması (s. 108), ölüm anında insanın çektiği elemin bir saçına düşen pay gökler ve yerdekilere yüklense hepsinin öleceği (s. 146), ölüm meleğinin günde yetmiş kez kulların yüzüne baktığı, ölme zamanı gelmiş birinin güldüğünü görünce “ey falan hayret sana! Ben senin ruhunu almakla emrolundum sense gülüyorsun” dediği (s. 175-6), kişi kabristanda onbir kez kul huve’llâhu ehad’i okuyup sevabını bağışlarsa Allah’ın kabristandakileri affedeceği ve duayı okuyan için Adem’den itibaren ölmüş her bir meyyit için on sevap yazacağı (s. 212), başı arşın altında, ayakları yerlerin altında, biri kırmızı yakut diğeri de yeşil zebercedden iki kanadı meşrik ve mağribi kaplamış meleğin ramazanın her gecesi ‘tövbe eden yok mu’ diye seslenmesi (s. 223).

Biz burada başta Mevdûât ve İlel’deki rivayetleri olmak üzere, İbnu’l- Cevzî’nin sergilediği farklı tutumu üç başlıkta ortaya koymak istiyoruz.