• Sonuç bulunamadı

1.3. Ekonomik Büyümenin Belirleyicileri

1.3.1. İşgücü (Emek) ve Beşerî Sermaye

Beşerî sermaye kavramı ilk kez merkantilistler tarafından ele alınmakta ve milli gelirin artmasında beşerî sermayenin önemine değinilmektedir. Beşerî sermayenin belirleyicileri olarak bilgi ve beceri birikimi gösterilmektedir. Beşerî sermaye kavramına bu dönemde en büyük katkı sağlayan W. Petty gösterilmektedir. Petty askeri güç ve zaferlere düşkünlük bir milletin büyük ve başarılı olduğunu göstermeyeceğine değinmektedir. Hükümdarın büyüklüğü ve şanı ülkesinin geniş olmasına bağlı değil, sanayideki ve sanattaki insanların sayısına bağlı olduğu görüşündedir; çünkü ihracat için kabiliyetin kaynaklarla birleştirilmesi gerekmektedir. Bundan dolayı korunması, idare edilmesi ulusal ihtiyaçlara göre ayarlanması gereken unsur insan kaynağı gösterilmektedir. Petty, emeği diğer üretim faktörlerine oranla daha verimli ve önemli bir üretim faktörü olarak görmektedir (Doğan ve Şanlı, 2003: 175). Çalışmalarında beşerî sermaye kavramını ölçmeye çalışan Petty, elde ettiği sayısal büyüklüklerin merkantilist dönemin gerçeklerini yansıtmayacağını düşündüğünden dikkate almamaktadır. Petty’nin beşerî sermayeyle ilgili görüşleri merkantilist dönemden sonra oluşturulacak beşerî sermaye teorilerinde temel alınmaktadır (Savaş, 2000: 171-172; Varsak, 2008: 10).

Fransa’da Fizyokratlarla doğan iktisat, İngiltere’de A. Smith ile bir bilim kimliği kazanmaktadır. Klasik iktisadi düşüncede beşerî sermayeye ilk olarak

41

çalışmalarında ele alan A. Smith kabul edilmektedir. “Ulusların Zenginliği” adlı eserinde üretim faktörleri arasında en önemli faktörün emek olduğunu savunmaktadır (Tiryakioğlu, 2006: 15). Smith, milletlerin zenginliğini topraktan daha değerli olan insan emeğine bağlı olduğunu düşünmektedir. Gelişmiş ülkelerde emek, sermaye biriminde de etkili olmaktadır. Smith tarafından emek, servetin temel kaynağı olarak görülmekte ve emek de ürün oluşturmaktadır (Doğan ve Şanlı, 2003: 176).

Smith’in görüşü, emek ve beşerî sermayeyi, ekonomik büyümeyi sağlayan temel belirleyiciler olarak görmesinin yanında sermaye birikimi ve teknoloji ile yakın ilişkili ve karşılıklı etkileşim içinde olduğu görüşüne dayanmaktadır. Sermaye birikimi ve teknoloji tek başına emek ve beşerî sermaye olmadan hiçbir anlam taşımamaktadır. Teknolojik yenilikler açısından emeğin önemi: bilginin emek tarafından üretilmesi, işlenmesi ve kullanılmasına dayanmaktadır. Emeğin etkinliğini belirleyen faktörler: beslenme imkanları, işyerindeki çalışma şartları ve eğitimin varlığı, emeğin daha üretken ve yaratıcı olmasını sağlamaktadır (Tiryakioğlu, 2006: 15). Smith emeğin katkısı olmadan ne toprak ne de sermaye stokunun tek başına herhangi bir şey üretemeyeceği görüşünü savunmaktadır. Aynı zamanda kalifiye emek kavramından bahsedip insana yapılan yatırımların gelecekte sermaye stokunda artışlara yol açacağını belirtmektedir. İlerleyen çalışmalarında emeğin verimini nasıl arttırılacağı konusunda çalışmalar yapmaktadır. Smith, iş bölümünün emeğin verimliliğini arttıracağını söyleyerek, iş bölümünün iktisadi refahın kaynağı ve toplam verimi arttırmada önemli bir rol oynadığını savunmaktadır. İş bölümü, işçileri daha fazla emek harcamaya zorlamadan ürün miktarının artışına katkı sağlamaktadır (Doğan ve Şanlı, 2003: 176).

İş bölümü üç nedenden dolayı emeğin verimliliğini arttırmaktadır.  İş bölümüyle emeğin bilgi ve becerisi arttırılmaktadır.

 İş bölümüyle işçi üretimin farklı prosesleri arasında hareket ederken kaybettiği zamanı geri kazanmış olmaktadır.

 Emek tasarrufunun sağlanması için yapılacak yeniliklere teşvik etmektedir. Klasik teoride yalnız Smith değil Malthus da beşerî sermaye birikimini arttıran insana yönelik yatırımları önemsemektedir. Malthus aynı zamanda eğitimin milli gelir artışına katkıda bulunacağını savunmakta ve beşerî sermayeye gereken

42

önem verilmezse ekonomik kalkınmanın olumsuz etkileneceğini düşünmektedir. Beşerî sermaye birikimine önem veren bir diğer Klasik iktisatçıda Marshall olarak kabul edilmektedir. Marshall insanı sermaye olarak görülmesini kabul etmemekte; fakat beşerî sermaye birikiminde eğitimin önemine vurgu yapmaktadır. Marshall beşerî sermaye piyasasının olmaması yüzünden beşerî sermaye unsuruna karşı çıkarken, J.S. Mill de insanların kendilerini refah kaynağı olarak göremeyeceklerini yalnızca refahın insanlar için olduğunu, varsayarak beşerî sermaye kavramına karşı çıkmaktadır. Bilgi, beceri ve tecrübe gibi değerler geliri pozitif yönde etkileyerek diğer üretim faktörlerinin daha etkin değerlendirilmesini sağlamakta ve teknolojik gelişmeye de kaynaklık etmektedir (Varsak, 2008: 13).

Sonuç olarak A. Smith modern ekonomilerde beşerî sermayeye yapılan yatırımın ekonomik büyümeye etkisini önemsemezken, Mill ve Marshall eğitimin öz-çıkar ve yatırım güdüsü ile anlamlı bir biçimde incelenebileceğini inkâr etmektedir (Kibritçioğlu, 1998: 223). İşgücü büyümedikçe insan sayısındaki artışın üretime katkısı olmamaktadır; çünkü nüfus içerisindeki herkes işgücü olarak kabul edilmemektedir. İşgücünün nitelikli oluşu büyüme için önemli kabul edilmekte ve işgücü niteliklerinin artması verimliliği de arttırmaktadır. Artan verimlilik ise, üretime olumlu yönde katkısı olmaktadır. Büyüme açısından işgücünün artması kadar, mevcut olan işgücünün eğitim ve sağlık hizmetleri ile niteliklerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan üretimin ne oranda artacağı, işgücünün üretime ne seviyede katkısı olacağına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu da ülkelerin, sahip oldukları insan kaynaklarından rasyonel bir şekilde yararlanmalarını ve işgücü verimliliğinin arttırılmasını gerekli kılmaktadır (Akça, 2014: 8). İşgücünün niteliği okullarda verilen eğitim ve iş yerlerinde verilen eğitimler ile geliştirilince, ülkelerin beşerî sermayesi de artmış olmaktadır (Kibritçioğlu, 1998: 207). Ekonomik büyüme için üretim faktörlerinin tamamı önemlilik arz etse de bunlardan en önemlisi insan gücü kabul edilmektedir. Nitelikli işgücünü sahip olmayan bir ülke, doğal kaynakları ve sermaye birikimi ne kadar çok olsa da gelişmiş ülke düzeyine ulaşmakta yetersiz kalmaktadır.

Beşerî sermaye, eğitimli işgücünü ifade ederek, özünde emek faktörünü karşılamaktadır. Beşerî sermaye faktörünün temelini, üretim aşamasında istihdam edilen beyaz ya da mavi yakalı personelin bilgi, beceri ve tecrübeleri neticesinde

43

üretim aşamasını daha verimli hale getirmesi oluşturmaktadır. Ekonominin değişimiyle mavi yakalı personelin niteliğindeki değişim, bilgiye dayalı işçi kavramını ortaya koymaktadır. Yeni değerlere ve beklentilere sahip olan bu grup toplumun ağırlık merkezi haline gelmektedir (Tiryakioğlu, 2006: 16).

Beşerî sermaye kavramının teorik çatısını oluşturan Schultz beşerî sermayeyi halkın sahip olduğu yararlı yeteneklerin tamamı olarak görmektedir. Halkın iyi şartlarda yaşaması ve sağlıktaki gelişmeler hizmet içerisinde eğitim alan beşerî sermayenin katkısıyla gerçekleşmektedir (Doğan ve Şanlı, 2003: 179).

1960’lı yılların öncesinde üzerinde fazla durulmayan beşerî sermaye unsuru, İçsel büyüme teorileriyle değer kazanmaktadır. Lucas, Rebelo ve Jones yaptıkları çalışmalarda beşerî sermayenin üretim faktörleri arasındaki önemine vurgu yaparak ekonomik büyümeye olan etkisini ele almaktadırlar. Neo-klasik büyüme teorisinin uzun dönemde ekonomik büyümede abartarak ele aldığı fiziki sermaye birikimi İçsel büyüme teorilerinde yeterli görülmeyerek uzun vadeli büyüme için asıl önemli olan faktörün beşerî sermaye olduğu vurgulanmaktadır. Aynı zamanda teknolojik gelişmelerin altyapısını da beşerî sermayenin oluşturduğunu savunmaktadırlar (Telatar ve Terzi, 2010: 202-203).

İçsel büyüme teorisi, beşerî sermayenin Ar-Ge aşamasında değerinin daha fazla olduğunu düşünmektedir. Teori, Ar-Ge yatırımlarına ve teknolojik gelişmelere kaynaklık eden bilginin: beşerî sermaye ve emekçe üretildiğini, işlendiğini ve kullanıldığını savunmaktadır (Tiryakioğlu, 2006: 16-17).

Benzer Belgeler