• Sonuç bulunamadı

Homojenleşmenin Türkiye’de Dini Hayat Üzerindeki Etkileri

3.2. KÜLTÜREL KÜRESELLEŞMENİN TÜRKİYE’DE DİNİ HAYAT

3.2.1. Homojenleşmenin Türkiye’de Dini Hayat Üzerindeki Etkileri

küreselleşme sürecindeki ilişkilerini tanımlamakta veya bir bakış açısı getirmektedir.63 Bu kültür, belirli bir sosyal ve kültürel değerlerin taşıyıcılığını da yapan sosyo-kültürel bir olgudur. Aynı zamanda Amerikan değerlerini, Batı normlarını ve yaşam tarzlarını, kısacası bugünün popüler kültürünü ifade etmektedir.

Küresel kültürün en önemli taşıyıcıları uydu yayını yapan tv’ler, internet, müzik, video, tiyatro, filmler, kitaplar, reklamlar ve onların sloganlarıdır. Bu bakımdan, İran’da uydu antenlerini yasaklanırken, Fransızlar da film ve televizyon ithalatına kota koymaktadır. Homojenleşmenin sosyo-kültürel yönü anlatılmak üzere “McDonaldlaşma” terimi kullanılmaktadır. McDonaldlaşma ile bu kültüre adını veren hamburger restorantları dikkate alınarak, kültürel faaliyetlerin, akılcı, kişisel

62 Giddens, Modernliğin Sonuçları, s. 25–28, 66–67. 63 Robertson, a.g.e., s. 186.

127 olmaktan uzak, rutin, tekdüze ve standartlığı, genel olarak da Batı tarzı bir hayat tarzı anlatılmaktadır. 64 Günümüzde bu kültürün taşıyıcıları olan iletişim araçları her ne kadar yasaklansa da hem Amerikan hem de Batı kültürü dünyanın pek çok yerine onun taşıyıcıları tarafından yayılmaktadır.

Ekonomik küreselleşmenin kültürel boyutu incelenirken, konu edilen tüketimin ekonomik bir olgudan ziyade farklı bir anlama bürünerek sosyo-kültürel bir tutum ve yaklaşımı65 ifade ettiğini göstermeye çalıştık. Daha sonra bu boyutun din üzerindeki etkilerini incelemeye gayret ettik. Homojenleşmeyi ele alırken de tüketim kavramını farklı bir boyutuyla, homojenleşmenin taşıyıcı bir unsuru olarak ele almaya çalışacağız.

Homojenleşmenin taşıyıcılarından olan tüketim kültürünün ülkemizdeki izleri, küreselleşmenin de hissedilmeye başladığı 1980’li yıllara tekabül etmektedir. Homojenleşmenin Türk toplumun dini hayatındaki etkilerini, aynı yıllardan bu yana hızlı bir değişim sürecine giren İslamcı hareketlerde gözlemlemek mümkündür. Çünkü bu yıllarda Türkiye’de uygulanmaya başlanan liberal politikalar sayesinde, çoğulcu bir kültürel yapının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu sayede İslami hareketlerin, eğitim, sağlık, medya, turizm gibi çok farklı alanlarda kamusal görünürlüğü artmıştır. Böylece İslami hareketler, kendi dünyalarının dışında piyasa ekonomisi ve tüketim sayesinde homojenleşmenin hayat tarzlarıyla da karşı karşıya gelmektedir.66 Bu dönemden itibaren yaygınlaşan çoğulcu yapıyı destekleyen özel televizyonlar sayesinde, film, dizi, belgeseller homojen kültürün pek çok unsuru Türk kültürünün içine girmeye başlamıştır. Öyle ki, bu kültürün etkileri dini hassasiyetleri olan gruplar arasında bile görülmektedir.

İslam’ı hayatlarında her şeyin önüne koyan, esas olarak Nakşibendîliğin İskender Paşa Cemaati destekli ve toplumun dindar kesimleri tarafından teşkil

64 Steger, a.g.e., s. 101.

65 Ali Yaşar Sarıbay, Modernitenin İronisi Olark Globalleşme, s. 104-105. 66 Nilüfer Göle, “Giriş”, İslamın Yeni Kamusal Yüzleri, s. 7-17.

128 edilmiş siyasi bir yapılanmanın başında bulunan Necmettin Erbakan’ın67 söylemi ile davranış tarzı arasındaki fark, homojen kültürün dindar veya cemaatçi kesimde meydana gelen davranış değişikliğinin de bir göstergesidir. 1994 yılında Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan’ın kızının Ankara Sheraton otelinde yapılan düğünü bunun güzel bir örneğini teşkil etmektedir. Bu düğüne, lüks giyimli misafirlerin kiralık limuzinlerle gelmeleri entelektüel İslamcı yazarlarca “İslami jet sosyetenin şovu” diye eleştirilmiştir.68 Bu eleştirinin bizim için değeri ise, olayın, köklü bir cemaat desteği ile kurulmuş bir parti liderinin tertip ettiği düğünde meydana gelmesidir. Kendisi, “Bana biat etmeyen kendine din arasın”69 diyebilecek kadar hem siyasi hem de dini alanda tek seçenek kendi şahsını gösteren ve her fırsatta dini kimliğini ön plana çıkaran bir liderdir. Bu açıdan bakıldığında bu düğün hadisesinin, homojen kültür ve onun tüketim kalıplarının, bu liderin hitap ettiği kesime nüfuz etmeye başladığının da bir göstergesi olduğunu söylenebilir.

Çağdaş dünya, diğer bölümlerde görüldüğü üzere ekonomi ile kültürün iç içe geçtiği bir toplumsal yapıdır. Dolayısıyla toplumların dini ve geleneksel kültürleri de bu yapının içinde bir değişime uğramaktadırlar. Tüketim kültürü gündelik hayatı öylesine etkilemektedir ki, dini hayatımızın pek çok yönünü de değişime uğratmaktadır. Tüketimin sunduğu çoğulluk ve çeşitlilik ile birlikte sürekli bir üretim ve tüketim mekanizmalarıyla toplumların sahip olduğu değerlerini, inançlarını ve her türlü katılığını yumuşatmakta ve değiştirmektedir.70Küreselleşmenin etkisiyle günlük hayat formlarında da bir rekabet ve geleneksel dindarlıkta da bir değişim görülmekte ve İslam postmodernize olmaktadır. “İslam’ın canlanışı”71 olarak popüler bir şekilde ifade edilen olgu, aslında küresel tüketim vasıtaları ile İslam’ın kamusal alanda daha görünür bir hale gelmesi şeklinde değerlendirilmektedir.72

67 Çakır, Ayet ve Slogan, s. 217. 68 Göle, Melez Desenler, s. 71. 69 Çakır, a.g.e., s. 224.

70 Abdullah Topçuoğlu, Yasin Aktay, “Giriş”, Postmodernizm ve İslam, Küreselleşme ve

Oryantalizm, Vadi Yayınları, Ankara, 1999. s. 21.

71 Sarıbay, “Küreselleşme, Postmodern Uluslaşma ve İslam”, s. 27.

129 Görünen o ki, dini kimliğini öne çıkaran toplumsal kesim, siyasi alandaki görünürlüklerini özel eğitim kurumları, moda, turizm gibi artık tüketime yönelik alanlara taşımaktadır. Aslında konuya bu açıdan bakıldığında, küreselleşmenin medya, televizyon, reklam gibi homojenleştirici unsurlarının etkisiyle, yeni bir üretim alanı ve yeni bir tüketici kesimi yaratılmaktadır. Çünkü ülkede, İslami hassasiyetlere sahip bir tüketici kesim bulunmakta ve bu tüketici kesimin sahip olduğu dini hassasiyetler tüketime dönüştürülmelidir. Dolayısıyla dini gruplar tarafından kurulan yeni sektörler, yine onların medyası tarafından reklamlarla teşvik edilerek yeni tüketim alanları oluşturulmaktadır. Bu pazarda satılan her ürünün öncesinde muhakkak “İslami” kelimesi bulunmaktadır. Böylece, İslami kıyafetten başlayıp, İslami müzik, İslami tatil, İslami usullere uygun gıda, İslami tv programları neredeyse hayatın her alanını kapsayan, ‘İslami tüketim’ pazarı oluşturulmaktadır.

Yukarıda ifade ettiğimiz tespitlerden sonra; “Bu ve benzeri ürünler daha önceleri İslami değil miydi; veya Müslümanlar, bu ürünlerin İslami olanı çıkmadan önce kullandıkları ürünlerden dolayı günah mı işlediler?” sorusu akla gelmektedir. Bu ve benzeri soruları, homojenleşmenin ortaya çıkardığı popüler kültürün Türkiye’deki tüketim kalıplarını belirlemede etkili olduğunu söylemek suretiyle cevaplayabiliriz. Dolayısıyla, siyasal tercihleri, dini hassasiyetleri, ekonomik konumları birbirinden farklı olan kimliklerin tüketim kalıplarına bakıldığında bu farklılıklar ortadan kalkmaktadır.73 Demek ki, kendini İslamcı söylem içerisinde ya da batılı veya seküler tanımlayanların çoğu Batılı tüketici kültüründen etkilenmektedir. Bu ürünlerin ‘İslami’ ön ismiyle takdim edilmesi, kendini İslamcı olarak tanımlayan tüketiciyi rahatlatmak ve eylemini meşrulaştırmak üzere sırf bir pazarlama taktiği olarak değerlendirilebilir.

Küreselleşme sürecinde homojenleşmeyi sağlayan unsurlardan biri, aynı zamanda tüketim kültürünün taşıyıcısı turizmdir. Turistlerin dünyaya karşı tutumları onları aynı hedefte birleştirmektedir. Onları aynı hedefte buluşturan şey ise, dünya hazlarını sonuna kadar yaşamaktır. Bunun gerçekleşebilmesinin yolu da tüketimden

130 geçmektedir.74 Bunun Türkiye’deki örneği ise, 1980 sonra oluşmaya başlayan İslami orta sınıfın değişen tüketim kalıpları sonucu yaygınlaşmaya başlayan tatil olgusudur. Ancak daha önce belirttiğimiz gibi bu olgunun da “İslami”leştirilmesi gerekmektedir. ‘İslami kurallara uygun’ yaz tatili imkânı sunan, bu çerçevede namaz saatlerini gözeten, alkollü içki bulunmayan, kadın ve erkekler için ayrı plaj, havuz seçeneği sunan, İslami mayolar üreten ve haremlik selamlık aktivite ve eğlence mekanları bulunan lüks bir otel, örneğin Caprice Otel, yeni tüketim kültürünün başat bir örneğidir. Bu örnek “İslami kimliğin piyasa ekonomisinin yerel ve küresel yönelimleri tarafından belirlenen tüketim, ürün, mülkiyet ve hatta eğlence kalıplarından ayrılmaz oluşumunu ispat etmektedir.”75 Sunulan ürünlere “İslami” sıfatı eklenerek dindar tüketici için meşrulaştırılmaktadır. Dolayısıyla, yeni tüketici sınıf küresel bütüne çekilerek homojen kültürün bir öznesi haline getirilmektedir.

Küresel kültürün homojenleştirici etkisi bakımından değerlendirdiğimizde ise tüketim kültürü, daha önce de ifade ettiğimiz pek çok temel İslami prensiplerin önceliğini değiştirecek ölçüde zihniyet ve ahlak değişikliğine neden olmuştur. Bununla beraber sözünü ettiğimiz dini prensiplerin icabı olan yardımlaşmanın önceliği yeni tüketim alışkanlığı ile farklı bir yöne kaymıştır. Bu bakımdan dinin hem pratik anlatımı olan ibadet, hem de toplumsal bütünleştiriciliği ve cemaat teşkil edici fonksiyonların ikinci planda kaldığını, küresel tüketimin unsurlarından biri olan tatil kavramının dini fiillerin önüne bile geçtiğini söylemek mümkündür.

Toplumları küresel bütüne çekerek, onları homojen kültürün bir parçası haline getiren bir unsurun da dil olduğundan söz etmiştik.76 Çünkü dil, kültürün bir deposu olup bireyin düşünme şeklini ve eşyayı algılama tarzını belirlemektedir. Dil, kültür ve davranışlar birbirini etkileyerek birlikte gelişmektedir. Dolayısıyla dili değişen bir toplumun kültürü, düşüncesi, düşünüş biçimi, töresi ve göreneği de

74 Bauman, a.g.e., s. 106-109.

75 Göle, “Modernist Kamusal Alan ve İslami Ahlak”, s. 36. 76 Berger, “Küreselleşmenin Kültürel Dinamikleri”, s. 11.

131 değişmektedir.77 Dinin anlaşılmasında dilin önemi sebebiyle dildeki bozulmaların dindeki sapmaları doğuracağı açıktır. Dolayısıyla dinin, toplumsal ve kültürel kimlik kategorilerinin belirlenmesinde ve korunmasında önemli bir rolü olduğu78 düşünülürse, küresel dilin etkileri insanların hem kültürel, hem de dini yapılarını etkileyerek aşınmasına neden olacaktır. Bunun örneğini, en basitinden, günlük konuşmalarımızdaki dini muhtevalı tepkisel sözlerimizde görmek mümkündür. Örneğin, şaşırdığımızda “Hay Allah” veya takdir ettiğimizde kullandığımız “maşallah” yerine, “aman tanrım!”; kızdığımızda kullandığımız “fesuphanallah”, “estağfurullah” gibi sözlerin yerine de “lanet olsun” diye dilimize geçen kelimeler sıkça duyulur hale gelmektedir. Yine, İslamiyet için çok özel anlam ifade eden “anne”, “komşu” gibi kelimeler örnek verilebilir. Çünkü İslamiyet bu iki kelimeye de literatüründe çok özel anlamlar yüklemektedir. Aynı anlamları farklı dillerde özellikle küresel kültürün dili konumundaki İngilizce’de bulmak kolay değildir. Zira bu kelimeler, kendi yalın anlamlarının dışında kültürel ve dini anlamları da taşımaktadır.

Küreselleşme sürecinin ve homojenleşmeyi meydana getiren faktörler arasında teknolojik gelişmelerin diğer faktörler arasında çok daha önemli bir yere sahip olduğu söylenmektedir. Aynı zamanda yukarıda örneğini verdiğimiz dildeki değişimi sağlayan belki de en önemli unsurlardan biridir. Günümüze gelene kadar farklı mekân ve kültürlerle karşılaşmanın yegâne yolu seyahatlerdi. Oysa bugün web sayfalarında ışık hızıyla dünyanın dört bir yanına koşuşturup pek çok farklı kültürel ortamlarda fiziksel ve bedensel olmasa da gezebilme imkânına sahibiz. İnternet aracılığı ile mümkün değilse, kablolu veya uydu antenli tv’ler aracılığı ile neredeyse ülkenin en ücra köşeleri bile artık bu imkâna sahiptir.79 Küreselleşme sürecindeki toplumların etkileşim alanlarından biri, tekno-mekân ve medya-mekân diye adlandırılan80 bu alan, kültürel anlamların ve kimliklerin yeniden inşasını mümkün

77 Latif Tokat, “Dil, Düşünce ve Kültür İlişkisi Açısından Din Dili”, İslamiyat, c. 8, sayı 4, Ekim- Aralık, 2005, s. 43.

78 Nilgün Çelebi, “Kimlik ve Din”, Orhan Türkdoğan, Etnik Sosyoloji, Timaş Yayınları, İstanbul, 1998, s. 76–77.

79 Bauman, a.g.e., s. 89.

132 kılmaktadır.81 Ülkemizde de 1990’lı yıllardan itibaren medyada yer alan Batı menşeli “talk show”lar, reality showlar, mahremiyeti ve gizemi ortadan kaldırmaktadır.82 Nitekim “Biri Bizi Gözetliyor” (BBG), “Biz Evleniyoruz”, “Size Anne Diyebilir Miyim”, gibi Batı kaynaklı yarışma programlarının Türk toplumunun dini ve ahlaki yapısına uygun olmadığı ve toplumsal ahlakı etkilediği ve aile mahremiyetini ortadan kaldırdığı söylenebilir. Televizyonların dışında internetin de giderek yaygınlaşması, hem mahremiyetin ortadan kalkması, hem de farklı kültürlerle buluşmayı daha da çeşitlendirmesi açısından benzer etkilere sahip bulunmaktadır. Beyer’in de işaret ettiği gibi, küresel kültürün olumsuz etkileri bağlamında insan bedeninin korunması, cinsel sapkınlıklar ve ailenin korunması gibi konular gelmektedir.83 Ülkemizdeki gelişmelere paralel olarak teknolojik imkânların artması benzer sorunları bizim de gündemimize taşımaktadır. Bu bağlamda, homojenleşmenin Türkiye’deki dini hayat üzerindeki olumsuz etkileri dini, kültürel, ahlaki yapıyı tahrip ederek bir zihniyet değişikliğine neden olmaktadır.

Buraya kadar, homojenleşmenin, başka bir ifade ile küresel kültürün ülkemizdeki dini gruplar, dini hayat veya dini düşünce üzerindeki etkilerini tespit etmeye çalıştık. Küreselleşme toplumların homojenleşmesine imkân verdiği kadar yerelin de eş zamanlı olarak kendine ifade etmesine imkan sağlamaktadır. Homojen kültürün bu etkilerine karşın, Türkiye, yerel anlamda ne tür bir tepki vermektedir? Böyle bir tepkiyi görebilmek mümkün müdür?