• Sonuç bulunamadı

Hematoksilen eosin ile boyanan preparatlar Nicon Eclipse E400 ışık mikroskobu ile incelendi. Her preparatta uygun alanlar mikroskoba bağlı Nikon Coolpix 5000 fotograf makinası ile fotograflandı. Preparatlar fotograflanırken uzunluk kalibrasyonu Nikon micrometer microscope slide (Stage Micrometer Type A, MBM11100) görüntüsü de alındı. Tüm fotograflar PC ortamına aktarılarak Clemex Vision Lite 3.5 Görüntü Analizi Programı (Longueuil, Canada) kullanılarak incelendi. İlk olarak Nikon micrometer microscope slide görüntüsü ile uzunlık kalibrasyonu yapıldı. 239154,2 µm2 lik alan seçilerek bu alandaki genişlemiş damar

yapıları ve lenfositler sayıldı. Ayrıca ödem de 1, 2, 3 pozitiflik olarak (subjektif) belirlendi.

2.7. İstatistiksel Değerlendirme

İstatistik analiz SPSS istatistik programı kullanılarak gerçekleştirildi. Sonuçlar ortalama±standard sapma olarak tanımlandı. Gruplar arası karşılaştırma için Kruskal-Wallis variyans analizi kullanıldı ve p<0.05 seviyesi için Mann-Whitney U testi uygulandı. p<0.05 seviyesi istatistik olarak önemli kabul edildi.

3. BULGULAR

Deney gruplarına ait eritrosit GSH değerleri Çizelge 3.1'de verilmiştir. Gruplar arasındaki bu değerler karşılaştırıldığında DiOHF uygulanan grupların kontrol, sham ve iskemi-reperfüzyon gruplarına göre daha yüksek değerlere sahip olduğu görüldü (p<0.001).

Doku GSH seviyeleri incelendiğinde ise 4. ve 5. grupların en yüksek doku GSH düzeylerine sahip olduğu tespit edildi (p<0.01; Çizelge 3.1). Altıncı grupta doku GSH değerleri artmasına rağmen 4. ve 5. gruplarla önemli bir farklılığa sahip değildi. İskemi-reperfüzyun grubunda bu parametre kontrol ve sham gruplarına göre azalma göstermesine rağmen istatistik düzeyde önemli bir farklılık yoktu (Çizelge 3.1).

Çizelge 3.1. Eritrosit ve Ovaryum Doku GSH Düzeyleri.

Gruplar Eritrosit GSH

(Mmol/gr Hb)

Doku GSH (mg/gr protein)

1-Genel kontrol grubu (n=6) 2.67±0.96 B 6.94±2.09 B

2-Sham-Kontrol(n=6) 2.32±0.88 B 6.56±1.90 B 3-İskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 2.05±0.96 B 5.34±2.59 B 4-İskemi-reperfüzyon+DiOHF grubu (n=8) 4.04±1.45 A 10.50±1.59 A 5-İskemi+DiOHF+reperfüzyon grubu (n=8) 4.87±0.27 A 10.75±2.75 A 6-DiOHF+iskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 4.65±0.67 A 9.46±1.41 A

*Aynı sütündaki farklı harfler istatistik öneme işaret etmektedir. Eritrosit ve doku GSH değerlerinin DiOHF uygulaması yapılan gruplarda arttığı görüldü (p<0.001).

Plazma MDA seviyeleri incelendiğinde iskemi-reperfüzyon uygulamasının gerçekleştirildiği 3. grupta bu değer en yüksek oranda belirlendi (p<0.001) (Çizelge 3.2). Bu parametre açısından kontrol ve sham grubu arasında bir farklılık yoktu. Ancak iskemi öncesi/sonrası ve iskemi+DiOHF+reperfüzyonun gerçekleştirildiği

gruplarda bu parametre plazmada önemli oranda bir düşme gösterdi (p<0.001). (Çizelge 3.2)

Ovaryum dokusundaki MDA seviyeleri değerlendirildiğinde yüksek değerin plazmaya benzer şekilde iskemi-reperfüzyonun yapıldığı 3. grupta olduğu tespit edildi. DiOHF uygulamasının yapıldığı gruplarda ise (grup 4, 5 ve 6) bu parametre önemli oranda düzelme göstererek kontrol değerleriyle benzerlik gösterdi (p<0.001). (Çizelge 3.2).

Çizelge 3.2. Plazma ve Ovaryum Doku MDA Seviyeleri.

Gruplar Plazma MDA

(nmol/ml)

Doku MDA (nmol/gr protein)

1-Genel kontrol grubu (n=6) 15.41±3.64 B 5.66±1.57 B

2-Sham-Kontrol (n=6) 16.31±1.75 B 5.37±1.77 B 3-İskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 25.13±3.66 A 15.48±3.19 A 4-İskemi-reperfüzyon+DiOHF grubu (n=8) 8.92±3.42 C 7.65±3.24 B 5-İskemi+DiOHF+reperfüzyon grubu (n=8) 11.47±3.87 C 6.56±2. 53 B 6-DiOHF+iskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 9.74±2.74 C 5.03±1.64 B

*Aynı sütündaki farklı harfler istatistik önemi göstermektedir. Plazma ve doku MDA değeri iskemi-reperfüzyon grubunda diğer grupların tamamından yüksek olarak belirlendi (p<0.001). Plazma ve dokuda iskemi-reperfüzyona bağlı olarak artan MDA seviyeleriyle DiOHF uygulamasıyla önemli şekilde baskılandı (p<0.001).

Araştırmada antioksidan aktiviteyi belirlemek için önemli belirteçlerden olan SOD değerleri yine eritrosit ve ovaryum dokusunda belirlendi. Bu parametre eritrositte incelendiğinde iskemi-reperfüzyon grubunda önemli şekilde baskılanırken (p<0.001), 4. grupta (iskemi-reperfüzyon+DiOHF) önemli oranda arttığı görüldü (p<0.001). Grup 5 ve 6’da bu parametre kontrol ve sham gruplarıyla benzerlik gösterdi (Çizelge 3.3).

Doku SOD değerlerinin de 4. grupta en yüksek olduğu görüldü (p<0.01). Grup 3 ovaryum dokusu SOD seviyeleri ise en düşük oranda tespit edildi (p<0.01).

Yine 5. ve 6. gruplar iskemi-reperfüzyon grubuna göre artmış doku SOD değerlerine sahipti (p<0.01) (Çizelge 3.3)

Çizelge 3.3. Plazma ve Ovaryum Doku SOD Düzeyleri.

Gruplar Eritrosit SOD (U/gr

Hb)

Doku SOD (U/g Protein)

1-Genel kontrol grubu (n=6) 5.12±1.90 B 11.55±3.85 AB

2-Sham-Kontrol (n=6) 5.01±1.80 B 10.01±3.90 AB 3-İskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 2.56±0.88 C 6.05±2.23 B 4-İskemi-reperfüzyon+ DiOHF grubu (n=8) 8.31±1.95 A 13.66±3.40 A 5-İskemi+DiOHF+reperfüzyon grubu (n=8) 5.16±1.82 B 11.64±3.80 AB 6-DiOHF+iskemi+reperfüzyon grubu (n=8) 6.02±2.58 B 13.36±3.31 AB

*Aynı sütündaki farklı harfler istatistik önemi göstermektedir. Eritrosit SOD seviyelerinin 3. grupta önemli şekilde baskılandığı (p<0.001) ancak DiOHF uygulamasının özellikle iskemi-reperfüzyon sonrası eritrosit SOD değerlerini büyük oranda artırdığı tespit edildi (p<0.001). Ovaryum dokusunda da iskemi-reperfüzyonu takiben oluşan baskılanmış SOD değerlerinin DiOHF takviyesiyle tekrar düzeldiği görüldü (p<0.001).

Çalışmada DNA hasarının göstergesi olarak ele alınan 8-hidroksi guanozin incelendiğinde bu parametrenin plazmada iskemi-reperfüzyon grubunda (grup 3) diğer gruplara oranla rakamsal bazda artış göstermesine rağmen istatistik oranda önemli bir farklılık yoktu (p<0.56) (Çizelge 3.4).

Ancak doku düzeyinde DNA hasarı incelendiğinde iskemi-reperfüzyon grubunda önemli bir artış belirlenirken (p<0.001), DiOHF uygulamasının DNA hasarını dokuda önemli şekilde baskıladığı tespit edildi (p<0.001) (Çizelge 3.4).

Çizelge 3.4. Plazma ve Ovaryum Doku 8-OHdG Düzeyleri.

Gruplar 8-OHdG

(pg/ml)

Doku 8-OHdG (ng/ml)

1-Genel kontrol grubu (n=6) 19.07±4.66 B 1.47±0.47 B

2-Sham-Kontrol (n=6) 19.80±3.27 B 1.38±0.37 B 3-İskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 24.02±3.82 AB 2.13±0.47 A 4-İskemi-reperfüzyon+ DiOHF grubu (n=8) 19.05±2.95 B 0.92±0.22 C 5-İskemi+DiOHF+reperfüzyon grubu (n=8) 19.08±4.07 B 0.83±0.31 C 6-DiOHF+ iskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 18.15±2.71 B 0.68±0.29 C

*Aynı sütündaki farklı harfler istatistik önemi göstermektedir. Plazma 8-OHdG değerleri diğer gruplara göre iskemi-reperfüzyon grubunda rakamsal bir artış göstermesine rağmen istatistik önemlilik yoktu (0.56). Ancak doku 8-OHdG seviyeleri iskemi reperfüzyon grubunda önemli şekilde yüksekti (p<0.001). DiOHF uygulaması yapılan gruplarda (grup 4, 5, 6) artan hasar oranı önemli şekilde baskılandı (p<0.001).

Ayrıca çalışmada yangısal durumun göstergelerinden birisi olarak da plazma IL-6 değerleri incelendi. Bu parametre gruplar arasında karşılaştırıldığında en yüksek sitokin değerlerinin iskemi-reperfüzyon grubunda olduğu görüldü (p<0.003). DiOHF uygulamasının yapıldığı gruplarda iskemi-reperfüzyona bağlı olarak artan IL-6 düzeyleri önemli şekilde baskılanarak kontrol ve sham grubu değerleriyle benzerlik gösterdi (p<0.003) (Çizelge 3.5).

Çizelge 3.5. Plazma IL-6 Seviyeleri.

Gruplar Plazma IL-6 (pg/ml)

1-Genel kontrol grubu (n=6) 40.78±4.51 B

2-Sham-Kontrol (n=6) 42.63±4.53 B 3-İskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 54.71±5.35 A 4-İskemi-reperfüzyon+DiOHF grubu (n=8) 41.76±4.00 B 5-İskemi+DiOHF+reperfüzyon grubu (n=8) 37.68±5.40 B 6-DiOHF+iskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 44.08±4.54 B

*Aynı sütündaki farklı harfler istatistik önemi göstermektedir. İskemi-reperfüzyon sonucu plazma IL-6 düzeyleri önemli şekilde artarken, DiOHF takviyesi artmış IL-6 değerlerini kontrol seviyelerine getirdi (p<0.003).

Ovaryum dokusu histopatolojik olarak incelendiğinde bu dokuda iskemi- reperfüzyona bağlı olarak damar genişlemesi, ödem ve iltihap oluşumunun arttığı belirlendi. Ancak DiOHF uygulaması iskemi-reperfüzyona bağlı olarak oluşan bu değişimleri düzeltmiştir (p<0.001) (Çizelge 3.6).

Çizelge 3.6. Ovaryum Dokusu Histopatolojik Skorlama.

Gruplar Damar

Genişlemesi Ödem İltihap

1-Genel kontrol grubu (n=6) 0.33±0.06 D 0.51±0.18 C 4.33±1.63 D

2-Sham-Kontrol (n=6) 0.50±0.04 D 0.40±0.16 C 3.83±1.72 D 3-İskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 6.00±0.75 A 3.00±0.75 A 15.75±1.38 A 4-İskemi-reperfüzyon+DiOHF grubu (n=8) 5.12±0.35 B 2.25±0.46 B 13.25±1.28 B 5-İskemi+DiOHF+reperfüzyon grubu (n=8) 4.87±0.64 BC 2.12±0.35 B 11.75±1.75 C 6-DiOHF+iskemi-reperfüzyon grubu (n=8) 4.5±0.53 C 1.87±0.35 B 11.87±1.95 C *Aynı sütündaki farklı harfler istatistik önemi göstermektedir. İskemi-reperfüzyon gruplarında artan damarlanma, ödem ve iltihap DiOHF uygulamarıyla önemli şekilde baskılandı (p<0.001).

Şekil 3.1: Kontrol ovaryum x100; HxE

Şekil 3.3: İskemi+reperfüzyon ovaryum, x100; HxE

Şekil 3.5: İskemi+DiOHF+reperfüzyon ovaryum, x100; HxE

4. TARTIŞMA

Gerçekleştirdiğimiz çalışmada dişi sıçanlarda ovaryum iskemi reperfüzyonu ve DiOHF uygulamasının ilgili doku ve kanda (eritrosit/plazma) oksidan-antioksidan sistem aktiviteleri ile DNA hasarı değerlendirildi. Ayrıca ilgili deneysel modelin ovaryum dokusunda oluşturduğu histopatolojik değişim incelendi.

Dokuda iskemi-reperfüzyon hasarının önemli göstergelerinden olan malondialdehid değerlerinin hem plazma hem de ovaryum dokusunda ciddi oranda artış göstermesi, öncelikle hedeflenmiş olan iskemi-reperfüzyonun gerçekleştiğini göstermektedir.

Farklı deneysel modellerde iskemi-reperfüzyona bağlı olarak ortaya çıkan lipid peroksidayonu belirlemek için değişik parametreler kullanılmaktadır (Duman ve ark. 2015, Yilmaz ve ark. 2015, Caliskan ve ark. 2016).

İskemi-reperfüzyon süresi ve şekline bağlı olarak organlarda hasar oluşturmak suretiyle fonksiyon kaybına da götürebilir (Hearse ve ark 1993, Sobey ve Woodman 1993). Reperfüzyonla birlikte oluşan serbest oksijen radikalleri lökositlerin aktivasyonu ve yapışmasına yol açar. Sonuçta reperfüzyona uğrayan doku azalmış kanlanma ve hipoksiden ciddi bir şekilde etkilenir. İskemi-reperfüzyon yaralanması bir seri toksik olayların sonucunda lipidler, protein ve DNA’da hasar oluşturan oldukça reaktif moleküllerin fazla miktarda üretimine yol açar (Aruna Devi ve ark 2010). Oksidatif stres beyin dâhil birçok organın iskemi-reperfüzyon yaralanmasının patogenezinde büyük bir rol oynar (Abd-Elsameea ve ark 2014).

MDA lipid peroksidasyonunun güvenilir parametrelerinden birisi olarak değerlendirilmiştir (Abdel Salam ve ark 2012; Akil ve ark 2015). Önceki çalışmalarda ovaryum torsiyon ve detorsiyonuna bağlı olarak artan MDA değerleri değişik çalışmalarda rapor edilmiştir (Celik ve ark 2004, Bayir ve ark 2012, Bayir ve ark 2016). Bizim gerçekleştirdiğimiz çalışmada iskemi-reperfüzyona bağlı olarak

plazma ve ovaryum dokusunda elde ettiğimiz artmış MDA değerleri yukarıda bahsedilen çalışmalarla benzerlik göstermektedir. Ayrıca deneysel modelde farklı zamanlarda DiOHF uygulaması; iskemi-reperfüzyon öncesi/sonrası ve iskemi sonrası-reperfüzyon öncesi (Grup 5) hem plazma hem de dokuda artan MDA düzeylerini önemli şekilde baskılamıştır. Mevcut literatür incelendiğinde yakın zamandaki pubmed kayıtlarına göre 3',4'-Dihydroxyflavonol (DiOHF) ve iskemi- reperfüzyonla ilgili toplam 17 adet kayıt bulunup bunların büyük oranda bizim çalışmamızda kullandığımız flavonoid ve kalp iskemi reperfüzyonu konusunda olduğu görülmektedir. Doğrudan 3',4'-Dihydroxyflavonol ve MDA ilişkisini konu alan iki adet çalışma olup (Duman ve ark 2015, Caliskan ve ark 2016), bahsedilen çalışmalarda beyin ve testis iskemi-reperfüzyonunda artan MDA seviyelerinin 3',4'- Dihydroxyflavonol kullanımıyla baskılandığı rapor edilmiştir. Araştırmamızda ovaryum iskemi-reperfüzyonu ve DiOHF kullanımının önceki bahsedilen çalışmalara benzer şekilde artan malondialdehid değerlerini önemli şekilde baskıladığı tespit edildi.

İskemi-reperfüzyona bağlı olarak kan ve dokudaki hasarın başka bir göstergesi olarak da 8-OHdG değerleri belirlendi. 8-hidroksi-2’-deoksiguanozin, reaktif oksijen türlerinin DNA’da yaptığı 20’den fazla oksidatif baz hasar ürününden birisidir. Bu nedenle 8-OHdG ölçümü, DNA’daki oksidatif hasarın doğrudan göstergesi olarak kabul edilir ve oksidatif DNA hasarını belirlemede en sık kullanılan yöntem olarak uygulanmıştır (Atmaca ve Aksoy 2009). Daha önce yapılan bir çalışmada ovaryumda iskemi-reperfüzyona bağlı olarak 8-hydroxyguanine düzeylerinin önemli şekilde arttığı rapor edilmiştir (Demiryilmaz ve ark 2013). Yine Kurt ve ark (2013) tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada ovaryum iskemi- reperfüzyonu sonucu DNA hasarının göstergesi olan 8-hidroksi-2’- deoksiguanin/guanin düzeylerinin önemli oranda yükseldiği belirlenmiştir. Başka bir araştırmada ise iskemi reperfüzyon tarafından üretilen oksijen serbest radikallerinin DNA'ya saldırdığı ve gebe ratlarda fetus beyninde baz modifikasyonlarına neden olduğu belirlenmiştir ve iskemi-reperfüzyon 8-OHdG seviyesinde artışla sonuçlanmıştır. (Wakatsuki ve ark 1999). Rat ovaryumunda iskemi reperfüzyonla oluşan oksidatif stresin araştırıldığı bir çalışmada iskemi reperfüzyon grubunda DNA hasar ürünü olan 8-OHdG seviyesi anlamlı ölçüde fazla bulunmuştur. (Yapca ve ark

ovaryum torsiyon modelinde 8-OHdG konsantrasyonu iskemi reperfüzyon grubunda anlamlı ölçüde fazla bulunmuştur.

Gerçekleştirdiğimiz araştırmada ise sıçanlarda 2 saat iskemi ve takiben aynı süredeki reperfüzyonun özellikle ovaryum dokusunda 8-OHdG miktarını önemli oranda artırdığını belirlememiz bahsedilen araştırmalardaki artan DNA hasarıyla benzerlik göstermektedir. Plazmada da kısmi de olsa bu parametrede artış olmasına rağmen bu istatistik olarak önemli düzeyde değildi. Araştırmamızın önemli bir bulgusu ovaryum dokusunda artan 8-OHdG düzeyinin iskemi-reperfüzyonla birlikte DiOHF uygulamasıyla birlikte önemli şekilde baskılanmış olmasıdır. Kullanılan DiOHF dozuna bağlı olarak elde edilen değerler kontrol seviyelerinden bile düşük olarak elde edilmiştir. Kurt ve ark (2013) gerçekleştirdiği çalışmada ovaryan iskemi- reperfüzyon hasarının deksmetetomidin ve famotidin uygulamasıyla önlendiği rapor edilmiştir. Ancak daha önceden 3',4'-Dihydroxyflavonol ve DNA hasarı veya 3',4'- Dihydroxyflavonol ve 8-OHdG parametresini inceleyen araştırmanın olmadığı görülmüştür. Bizim araştırmada elde ettiğimiz artan DNA hasarının mevcut flavonoid ile baskılanması da vurgulanması gereken önemli bir bulgudur.

Çalışmada incelenen diğer bir parametre IL-6 olup, özellikle yangısal süreçlerde önemli olduğu kabul edilmektedir. Travma veya stres sırasında IL-6 kan düzeylerinin yükselmesi nedeni ile sistemik inflamatuar cevabın göstergesi olarak kullanılmaktadır (Yao ve ark 1997). Over kisti olduğu tespit edilen hastalarda over torsiyonu tanısını koymada serum IL-6 seviyeleri %85.7 duyarlılıkta kullanılmıştır (Christopoulos ve ark 2013). Over torsiyonu ile ilgili yapılan çalışmalarda serum IL-6 düzeylerinin arttığı ve over torsiyonu ile IL-6 düzeyleri arasında önemli bir ilişkinin bulunduğu gösterilmiştir (Cohen ve ark 2001). Aksak Karamese ve ark (2015) tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada da sıçan ovaryum dokusunda iskemi-reperfüzyon sonucu IL-6 düzeylerinin arttığı belirlenmiştir. Yine Bayir ve ark (2016)’nın gerçekleştirdiği bir araştırmada ovaryum iskemi-reperfüzyonunda artan IL-6 değerleri elde edilmiştir. Başka bir araştırmada ise rat ovaryumlarındaki iskemi- reperfüzyon sonucu artmış serum IL-6 düzeyleri rapor edilmiştir (Sengul ve ark 2013).

Ovaryum iskemi-reperfüzyonunda DiOHF kullanımı ve IL-6 ilişkisini doğrudan araştıran çalışmaya rastlanılmamıştır. Ancak kardiyak iskemi- reperfüzyonla ilgili bir çalışmada bizim araştırmamızda kullanmış olduğumuz preperatın (DiOHF) bir öncülü olarak kabul edilen NP202 isimli maddenin inflamasyonu önleyici etkisi rapor edilmiştir (Thomas ve ark 2011). Ancak farklı flavonoid türlerinin yangısal süreçte baskılayıcı rollere sahip olduğu ifade edilmektedir (Yang ve ark 2017, Zhang ve ark 2017). Araştırmamızda ovaryum iskemi-reperfüyonunda artan yangısal cevabın DiOHF uygulamasıyla baskılandığı tespit edilmiştir.

Çalışmamızda antioksidan sistemin önemli bir üyesi olan GSH değerleri hem eritrosit hem de ovaryum dokusunda incelendi. İlgili parametre plazma ve ovaryum dokusunda çok küçük de olsa azalma gösterdi ama bu istatistik olarak önemli boyutta değildi. Ancak iskemi-reperfüzyonla birlikte DiOHF uygulaması bu parametreyi büyük oranda artırdı. GSH organizmada antioksidan savunmanın önemli elemanlarından birisi olarak kabul edilir (Oztekin ve ark 2007). Ovaryum iskemi- reperfüzyon çalışmalarında GSH değerlerinin incelendiği araştırmalarda farklı bulgular elde edilmiştir. Aksak Karamese ve ark (2015)’nın çalışmasında 3 saatlik iskemi süresi ve takiben aynı süre reperfüzyon uygulaması yapıldığında GSH seviyelerinin önemli oranda baskılandığı rapor edilmiştir. Yine Bayir ve ark (2012, 2016)’nın araştırmasında bir önceki deneysel modelle aynı süreli iskemi-reperfüzyon uygulamasının GSH düzeylerini azalttığı belirlenmiştir. Celik ve ark (2004)’nın araştırmasında da 360olik 3 saat süreli ovaryum torsiyonuna bağlı olarak GSH değerleri azalma göstermiştir. Benzer şekilde Yapca ve ark (2014) yaptığı çalışmada iskemi reperfüzyon uygulanan sıçanlarda over dokusu GSH konsantrasyonlarının anlamlı olarak azaldığı tespit edilmiştir. Bizim araştırmamızda ise deney hayvanlarında 2 saatlik iskemiyi takiben aynı süreli reperfüzyon uygulaması yapıldı. Gerçekleştirilen çalışmalarda farklı deneysel modeller kullanılmaktadır. Ovaryum iskemisinde 3',4'-Dihydroxyflavonol ve GSH ilişkisini inceleyen doğrudan çalışmalar mevcut değildir. Ancak daha önceden gerçekleştirlen çalışmalarda hem testis-iskemi reperfüzyonunda hem de beyin iskemi-reperfüzyonunda 3',4'-Dihydroxyflavonol plazma ve ilgili dokularda GSH değerlerini önemli şekilde artırmış olması elde ettiğimiz bulguları destekler boyuttadır. Burada vurgulanması gereken önemli bulgu

3',4'-Dihydroxyflavonol uygulamasının sadece iskemi-reperfüzyonda değil aynı zamanda iskemi reperfüzyon sonrası ve aynı zamanda iskemi sonrası ve reperfüzyon öncesi (grup 5) mevcut doz kullanımının antioksidan sistemi GSH parametresi üzerinden güçlü bir şekilde uyarmış olmasıdır.

Araştırmamızda çalışılan başka bir parametre ise süperoksit dismutaz (SOD)’dur. Süperoksitin hidrojen peroksit ve moleküler oksijene dönüşümünü sağlar. Böylece lipid peroksidasyonunu inhibe etmektedir (Bozkurt 2009). Yapılan çalışmalarda deneysel over I/R modellerinde torsiyon/detorsiyon grubunda plazma SOD aktivitesinin önemli ölçüde azaldığı bulunmuştur (Sahin Kir ve ark 2008). Yine Isaoglu ve ark (2012)’nın araştırmasında ovaryum iskemi-reperfüzyon hasarının SOD değerlerini önemli oranda azalttığı belirlenmiştir. Cadirci (2010) ve ark yaptığı çalışmada ovaryumda 3 saatlik iskemi ve bunu takiben 3 saatlik reperfüzyon süresi sonunda SOD aktivitesinde azalma meydana geldiği gözlemlenmiştir. Ozsoy ve ark (2016)’nın araştırmasında ise ovaryum iskemi-reperfüzyonu sonucunda serum ve ilgili dokuda SOD seviyelerinin önemli şekilde baskılandığı rapor edilmiştir. Bizim araştırmamızda ise SOD değerleri yukarıda belirtilen çalışmalara benzer şekilde plazma ve ovaryum dokusunda önemli oranda azalma göstermiştir. Çalışmamızda iskemi-reperfüzyonla birlikte DiOHF uygulaması ise bu parametreyi önemli oranda artırmıştır. Daha önce gerçekleştirilen çalışmalarda genellikle farklı deneysel model ve dokularda DiOHF kullanımının süperoksit üretimini baskılamak suretiyle arter ve kalp gibi dokularda koruyuculuk sağladığı rapor edilmiştir (Wang ve ark 2004, Leo ve ark 2011). Bizim araştırmamızda ise ovaryum iskemi-reperfüzyonu sonucu eritrosit ve ovaryum dokusunda baskılanmış olan SOD düzeylerinin DiOHF uygulamasıyla önemli şekilde arttığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla farklı dokularda DiOHF uygulamasıyla elde edilmiş olan artmış SOD aktivitesi bizim ovaryum dokusu ve eritrositlerde sağladığımız sonuçları desteklemektedir.

Araştırmamızda ayrıca ovaryum iskemi-reperfüzyonu ve DiOHF uygulamasının bu dokuda oluşturduğu histopatolojik değişimler de incelendi. İskemi- reperfüzyonun yapıldığı 3. grupta damar genişlemesi, iltihap ve belirgin ödem oluştuğu belirlendi. Ancak ilgili kimyasal maddenin iskemi-reperfüzyon öncesi ve sonrası verilmesi oluşan histopatolojik değişimi önemli şekilde baskıladı. Daha önce gerçekleştirilen çalışmalarda rat ovaryum torsiyon ve detorsiyonuna bağlı olarak

ilgili dokuda patolojik değişim olduğu belirlenmiştir (Bayir ve ark 2012). Demiryilmaz ve ark (2013)’nın gerçekleştirdiği bir araştırmada ise ovaryum dokusunda damar genişlemesi, ödem ve endotele polimorfonükleer hücre birikimi belirlenmiştir. Başka deneysel çalışmalarda da yukarıda belirtilenlere benzer histolojik değişimler tespit edilmiştir (Isaoglu ve ark 2012, Mete Ural ve ark 2016). Soylu Karapinar ve ark (2017) tarafından yapılan bir araştırmada 3 saatlik iskemi veya 3 saat iskemi/3 saatlik reperfüzyona bağlı olarak ovaryum dokusunda vasküler konjesyon, ödem, hemoraji ve yangısal hücre infiltrasyonu belirlenmiştir. Bizim araştırmamızda elde ettiğimiz histopatolojik değişimler yukarıda bahsedilenlerle paralellik göstermektedir. Mevcut literatürde DiOHF kullanımı ve iskemi- reperfüzyonla ovaryum dokusundaki histopatolojik değişime olan etkisi konusunda direkt bir çalışma yoktur. Ancak yapılan çalışmalarda DiOHF uygulamasıyla özellikle beyin, kalp dokusunda ve damar endotelinde yangısal cevaba karşı koruyucu etki sağladığı rapor edilmiştir (Lim ve ark. 2013, Mosawy ve ark 2013, Thomas ve ark 2015, Caliskan ve ark 2016). Araştırmamızda DiOHF kullanımına bağlı olarak elde ettiğimiz damar genişlemesi, ödem ve iltihap oluşumundaki baskılanma bu maddenin ovaryum dokusunda iskemi-reperfüzyonla oluşan yapısal bozulmaya karşı belirli bir düzeyde koruma sağladığını göstermektedir.

Mevcut çalışmanın sonuçları değerlendiriliğinde sıçanlarda 2 saatlik iskemi ve aynı süredeki reperfüzyonun kan ve ilgili dokuda oksidatif hasarı artırdığı ve antioksidan sistemleri baskıladığı belirlenmiştir. Ayrıca özellikle ovaryum dokusunda DNA hasarı, yangısal cevapta artış (IL-6), yapısal bozulma görülmüştür. Ancak DiOHF kullanımı iskemi-reperfüzyona bağlı olarak ortaya çıkan hasarı antioksidan sistemleri artırmak ve yangısal cevabı baskılamak suretiyle önlemiştir.

5. SONUÇ VE ÖNERİLER

Çalışmanın sonucunda sıçanlarda iskemi-reperfüzyona bağlı olarak oksidan göstergeler olan MDA ve DNA hasarı artmıştır. Bunun mevcut çalışmada değerlendirilen antioksidan sistemlerden olan GSH ve SOD aktivitesindeki baskılanma sonucu ortaya çıktığı görülmüştür. Yine yangısal cevabın göstergesi olarak IL-6 düzeyleri de kanda önemli şekilde yükselmiştir. Ayrıca ovaryum dokusunda iskemi-reperfüzyonun yapısal bozulmaya yol açtığı ancak kullanılan DiOHF dozunun bu yapısal bozulmayı belirli oranda önlediği tespit edilmiştir.

Gelecekteki çalışmalarda deney süresi ve kullanılan ilacın doz farklılığına bağlı olarak oluşan etkinin daha detaylı değerlendirilmesi için moleküler düzeyde çalışmalar yapılması önerilebilir.

6. ÖZET

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

Sıçanlarda Ovaryum İskemi-Reperfüzyon Hasarı: 3',4'-Dihydroxyflavonol’un Lipid Peroksidasyonuna Etkisi

Elif Sena AĞARTAN

Fizyoloji (Tıp) Anabilim Dalı YÜKSEK LİSANS TEZİ / KONYA-2017

İskemi, doku veya organı besleyen kan akımının yetersizliğine bağlı olarak hücre veya doku hasarına neden olmaktadır. Mevcut çalışmanın amacı sıçanlarda deneysel ovaryum iskemi- reperfüzyon hasarında 3',4'-Dihydroxyflavonol uygulamasının lipid peroksidasyonuna etkisini belirlemekti.

Araştırma toplam 44 adet Wistar-albino türü dişi sıçan üzerinde gerçekleştirildi. Çalışmada deney grupları aşağıda şu şekilde oluşturuldu.1-Kontrol; 2-Sham; 3-İskemi-reperfüzyon (I/R); 4- İskemi-Reperfüzyon+DiOHF; 5-İskemi+DiOHF+Reperfüzyon; 6-DiOHF+İskemi-Reperfüzyon. İskemi-reperfüzyon 2+2 saat olarak, DiOHF 30 mg/kg olarak uygulandı. Deney sonunda hayvanlardan anestezi altında kardiyak ponksiyon ile kan örnekleri alındıktan sonra öldürülerek doku

Benzer Belgeler