• Sonuç bulunamadı

Hindistan’da Arap Fetih Hareketleri

Hindistan topraklarına dışarıdan gelip yerleşenler arasında Türkler dışında bir de Müslüman Araplar vardır. Araplar’dan kalan Müslüman nüfusun ilerde Gazneliler safında yer alacak olması hasebiyle, Arapların Hindistan’daki faaliyetlerinden söz etmemiz yerinde olacaktır.

Araplar tarafından Hindistan (Sind Bölgesi)’a ilk adımlar İslâm Halifesi Osman bin Avfan döneminde (644-656) atıldı. Bu ilk faaliyet daha çok keşif amaçlı olmuştur. Halife Osman Irak valisi Abdullah bin Amir bin Küreyzi’den Hindistan sınırlarına orayı bilen, daha önce oraya gidip gören birini gönderip Hindistan hakkında kendisine mâlumat getirmesini istedi. Irak valisi Abdullah Hindistan’a Halife Osman’ın emrini yerine getirmesi için, Hakim bin Cebele el-Abdi’yi görevlendirdi. Hindistan dönüşü Halife Ömer’in huzuruna çıkan Hakim’in verdiği olumsuz bilgiler sebebiyle Hindistan’a herhangi bir sefer bu dönemde gerçekleştirilemedi63. Ali bin Ebu Talib’in Halifeliği döneminde (656-661), Hindistan’a Müslümanlar tarafından ilk akınlar başladı. El-Haris bin Mürre el-Abdi, 661 yılında Hindistan sınırına yaptığı taaruz hareketiyle önemli miktarda ganimet ve esir ele geçirdi. Ancak bu olaydan yaklaşık 3 yıl sonra Sind bölgesinin Kikan ülkesinde Haris ve adamlarının çoğu öldürüldü64.

Halife Muaviye döneminde (661-680) Irak valisi Ziyad b. Ebu Süfyan, Sinan bin Seleme bin el-Muhabbık el-Hüzeli’yi 670 yılında Hind sınırı (Sind) valiliğiyle görevlendirdi. Sinan bin Seleme ordusuyla birlikte Hind sınırına gelerek burada Mükran’ı kuşattı. Kısa sürede direnci kırılan Mükran şehri fethedilerek İslâm topraklarına dâhil edildi65. Salih bin Seleme fetih hareketinden sonra Mükran’ı ıslah hareketlerine girişti. Mükran’da güvenliği sağlayan Sinan b. Seleme ardından Kusdar

63 Belazuri, Fütuhu’l-Büldan, (Çev. Mustafa Fayda) , Sevinç Matbaası, Ankara 1987, s. 629-630. 64 Belazuri, a.g.e., s. 630.

tarafına doğru fetih hareketlerinde bulundu. Bu fetih hareketlerinden birinde Sinan b. Seleme düşman askerleri tarafından şehit edildi66. Sinan’ın öldürülmesi üzerine Irak ve Horasan valisi Abbad bin Ziyad, Sicistan’dan ayrılarak Hindistan sınırlarına doğru taaruza geçti. Ziyad Sicistan sınırları içindeki Ruzbar ile Hindmed topraklarından geçip Kiş şehrine vardı. Ardından çölü geçip Kandahar (Kündühar) topraklarına ulaştı ve Kandahar’da bulunan halk ile savaştı. Kandahar halkını yenilgiye uğratan Ziyad buranın halkından çok sayıda insanı öldürdü. Nihâyetinde Kandahar’ı fethetmeye muvaffak oldu67.

Irak valisi el-Haccac bin Yusuf bin el-Hakem bin Ebi Akil es-Sakafi68, Sind bölgesine Mücca’a bin Si’r et-Temimi’yi bölge valisi olarak gönderdi. Mücca’a b. Si’r ordusuyla bu bölgenin üzerine giderek Kandabil bölgesinin etrafını fethetti. Önemli miktarda savaş ganimeti ele geçiren Mücca’a bir sene kadar bölgede valilik de yaptı69. Mücca’a bin Si’r’in ölümü üzerine, Haccac onun görevini Muhammed bin Harun bin Zira en-Nemri’ye verdi. Bu dönemde Yakut Adası’nın yöneticisi Haccac ile arasını yapmak maksadıyla ona cariye olması için müslüman kadınlar ve altın, gümüş gibi değerli hediyeler gönderdi70. Kadınların ve değerli eşyaların yüklü olduğu gemi, denize açıldıktan kısa bir süre sonra Mid Deybül’e ait bir grup insan denizde bu gemiye saldırdılar; gemiye ve içindekilere el koydular. Bu olay üzerine Haccac, Sind bölgesi hâkimi Çeç oğlu Dahir’e elçi göndererek alıkonulan kadınların ve eşyaların kendisine teslimini talep etti. Dahir olayla ilgisi olmadığını ve bunun bir hırsızlık olayı olduğunu dolayısıyla elinden bir şey gelmeyeceğini bildirdi71.

Haccac, Dahir’den gelen olumsuz cevabın ve saldırıya uğrayan gemideki kadınların hesabını sorması için Ubeydullah bin Nebhan’ı Sind limanlarından biri olan Deybül’e yolladı. Deybül’e saldıran Abdullah bu saldırıda hayatını kaybetti. Bunun üzerine Haccac, Uman sınırlarında görevli olan Büdeyl bin Tafe el-Beceli’yi

66 Belazuri, a.g.e., s. 631-632; Recep Uslu, Sind’de İslâm Fetihleri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1990, s. 46-47.

67 Belazuri, a.g.e., s. 632.

68 İrfan Aycan, “Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C. XIV, Ankara 1996, s. 427-428.

69 Belazuri, a.g.e., s. 633. 70 Belazuri, a.g.e., s. 634. 71 Belazuri, a.g.e., s. 634.

gönderdi. Ne yazık ki Büdeyl de Abdullah ile aynı akıbete uğradı72. Haccac 711 yılının sonlarına doğru bu sefer Muhammed bin el-Kasım komutasında bir orduyu daha Dübeyl şehri üzerine sevk eder; nihâyet bu sefer ordu, Deybül’ü ele geçirmeyi başarır73.

Müslüman Araplar tarafından Hindistan’a asıl büyük saldırı ve fetih hareketi 712 yılında gerçekleştirilir. Sind hâkimi Dahir’in komutasındaki 50.000 kişilik ordu mağlup edilir. Bu savaşta Dahir’in ölmesi Hindlilerin bozgununu hızlandırdı.74 Sind Devleti Dahir’in ölümüyle topraklarını tek tek kaybetmeye başlar. Araplar 713 yılında Multan’dan Umman Denizine kadar olan yerleri ele geçirirler. Böylece Pencap ve Sind toprakları Müslümanların egemenliğine girer. Bu tarihten sonra Araplar bölgede âdeta bir duraklama devrine girer ve daha ileriye Hindistan içlerine gitmeyi başaramazlar. Fetih yerine İslâm dinini o bölgenin halkına benimsetmek için çeşitli faaliyetlere girişirler. Abbasi hilafeti 870’li yıllarda güçsüzleşince Kuzey Hindistan’da yer alan iki Arap emiri hilafetin etkisi altındaki Hind topraklarını Sind (Mansura) ve Pencap (Multan) yönetimi olarak ikiye ayırıp burada iki şehir devleti hâline gelerek bağımsızlıklarını ilan ederler. Sözde halifeye bağlıdırlar ancak bu iki devlet bağımsız bir şekilde hareket ederler. Bu iki devlet de zamanla etkisiz bir hâle gelir ve fetih hareketlerine katılmak bir yana varlıklarını zor idame ettirirler. Ancak yine de Gazneli Mahmud dönemine kadar devletlerini yaşatmayı başarırlar. Müslüman Araplar’ın Hindistan’daki faaliyetleri bu iki Arap emirinin bağımsız oldukları tarihten sonra yavaşlar, İslâm dinine girenlerin sayısı da azalır. Toprak fetihleri ve İslâm’ın yayılışı Müslüman Türkler bu bölgeye gelip fetih hareketlerinde bulununcaya kadar adeta bıçak gibi kesilir75.

Yukarıda sayılan devletler dışında Kuzey Hindistan’da irili ufaklı çok sayıda yerel devlet de kurulmuştur. Bu devletlerden bazıları şunlardır: Kanavc76

72 Belazuri, a.g.e., s. 634-635. 73 Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s. 93.

74 Mübarek Galip-Sadettin Yağmur Gömeç, a.g.e., s. 25; Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s. 94.

75 Belazuri, a.g.e., s. 635-636; Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s. 94; Mübarek Galip-Sadettin Yağmur Gömeç, a.g.e., s. 26; Recep Uslu, a.g.e., s. 52-54.

76 Hindistan’da Ganj üzerinde bulunan tarihi bir yerleşim bölgesidir. Müslümanlar burayı almadan önce büyük bir devletin merkezi konumdaydı. Bkz, M Longworth Dames, “Kanavc”, İslâm Ansiklopedisi, C. VI, MEB Yayınları, İstanbul 1977, s. 150-152.

Nepal Devleti; Himalayalar’ın dağlık bölgesinde VII. yüzyılda kurulmuştur. Cecakabukti ve Çedi devletleri X. yüzyılda Bundelkent’te bağımsız olmuştur, Kamarupa (Asam) Devleti (?-1204), Bengal’in kuzey doğu bölgesinde egemen olmuşlardır77.

Araplar ilk olarak Halife Osman döneminde Hindistan coğrafyası ile ilgilenmeye başladılar. VI. yüzyılın başlarında Hindistan’da bir dizi fetih hareketine girişen Araplar Pencap ve Sind bölgesini ele geçirmeye muvaffak olsalar da daha ileriye gitmeyi başaramadılar. Hindistan’ın zor coğrafi koşulları, nüfusunun kalabalık oluşu ve bunlara İslâm Devletleri’nin kendi aralarındaki çatışmalarda eklenince Hind fetih hareketleri Araplar tarafından daha fazla sürdürülemedi. Uzunca bir süre sadece fethettikleri yerleri ellerinde tutmaya ve İslâm’ı oralarda hâkim kılmaya çalışan Araplar yavaş yavaş ellerindeki yerleri de kaybetmeye ve Hindistan’dan çekilmeye başladılar. Müslümanların bu geri çekilme ve küçülmesi Gaznelilerin bölgeyi ele geçirdiği döneme kadar sürecektir.

Bahsi geçen yukarıdaki devletler ve bu devletlerin Hindistan’daki faaliyetlerinden anlaşılıyor ki; Hindistan coğrafyasında savaş ve yağma olayları neredeyse hiçbir zaman son bulmamıştır. Bazen kuzeyden bazen kuzeydoğudan ve bazen de batıdan olmak üzere sürekli Hindistan’a seferler düzenlenmiştir. Bu seferlerin en önemli sebepleri; Hindistan’da güçlü bir devletin olmaması, Hindistan’ın yaşamaya elverişli bir bölge olması ve her açıdan zengin bir ülke olmasıdır. Türkler de Hindistan’da değişik isimlerle devletler kurmuş ve bu bölgede uzun yıllar hâkimiyet kurmayı başarmışlardır. Hindistan’a gelen Türkler bölgeye kendi âdet ve geleneklerini getirdikleri gibi bölgenin yaşam tarzı ve kültüründen de etkilenmişlerdir. Türkler Orta Asya’dan Güney Asya’ya indikleri andan itibaren hızla yerleşmeye ve yayılmaya başladılar. Kuzey Hindistan ve Afganistan’ın belirli bölgelerini ellerinde bulunduran Türk devletleri, yıkılıp tarihe karıştıktan sonra da Türk kabileleri bölgede yaşamaya devam ettiler. Kuzey Hindistan’ın birçok büyük yerleşkesinde ve Afganistan topraklarında Türk boyları Türk devletlerinden sonra da varlıklarını sürdürdüler. Sakalar ile Hindistan coğrafyasına inmeye başlayan Türkler;

77 Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s. 95-102.

Hindistan’ın kültür, sanat, tıp siyaset, ekonomi gibi hemen her önemli faaliyetine ciddi katkılarda bulunmuşlardır. Hindistan’ın böylesine elverişli şartlara sahip olduğunu bilen Gaznelilerin akıllı devlet adamları da Hindistan yakınlarındaki Gazne’de devletlerini kurdukları andan itibaren gözlerini bu topraklara dikmişlerdir. İleride göreceğimiz gibi Gazneliler Devleti’nin büyük bir devlet hâline gelmesinde Hindistan topraklarına yaptıkları seferler ve bu seferler sonucunda elde ettikleri ganimetlerin rolü çok büyüktür. Gazneliler Hindistan topraklarında kendilerinden önce devletler kuran Türk boylarını ve Müslümanları da kendi hükmü altına alarak bölgede askerî açıdan da önemli bir avantaja sahip olacaktır.